29.1.09

367 İCADININ KARADAYICA OLANI


Emekli Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Anavatan Lideri Erkan Mumcu’yu aradığı ve Meclis’e girmemesi yönünde telkinlerde bulunduğu iddia edilmişti. Mumcu bu iddiayı şiddetle yalanlarken, Karadayı sessiz kalmıştı. Ancak ortaya şok bir ses kaydı çıktı.

Org. Karadayı’ya ait olduğu belirtilen ses kaydında 367 sürecini aydınlatacak çok çarpıcı ayrıntılar var. Karadayı, Mumcu’ya Meclis’e girmemesi yönünde yaptığı telkinleri anlatırken, ağır ifadeler kullanıyor. Karadayı ayrıca seçimlerden AKP’nin galip çıkması ve Cumhurbaşkanı’nı da kendi istedikleri biri seçmeleri halinde bu işi “TSK’nın temizleyeceği”ni söylüyor.

SES KAYDININ DEŞİFRESİ

Karadayı: Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmesi için, 376yi (367) bulamazlarsa bu iş katiyetle bitiyor. Mumcu zaten teklifi yapan pezevenk kendisi, ben şeye girme dedim cumhurbaşkanlığı seçimine kesinlikle girme dedim, girmedi o olmadı, o girseydi seçiliyordu. Abdullah Gül olmadı, gaye oydu, Abdullah Gül olmayınca seçime gidecekti. Fakat bu bana şeyi söyledi cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini istiyorum dedi. Bu dedim sakıncalı, yok efendim o ısrar etti hava yapmak için bunu teklif etti AKP de üzerinde atladı. 367 bulamazlarsa katakulliye gidiyor. Ben bir iki kişiye daha telefon ettim sakın girmeyin diye. İşte bazı bir iki milletvekiline, Halk partiden oraya geçmiş olanlar.. Şimdi adam diyor ki; efendim bizim başkan diyor, tabi bu teklifi yapan bizim başkan diyor Mumcu için. Bu diyor gireceğine göre bizim de kesinlikle girmemiz lazım, işte anladığım kadarıyla girin diyor onu açık söylüyor falan, e gir kardeşim dedim ben de gir ve şey ver, çekimser ver, gir ve çekimser ver.. Ondan sonra dedim ki birkaç arkadaşa daha söyle, düşünecek onu, işte ben bir iki eski bazı bakanlara söyledim bunu onlar da bir iki milletvekiline söyleyecekler, bakalım işte. Teşekkür ettim Sabih KANADOĞLUna, gece konuştuk 45 dakika kadar, ne olacak bundan sonra dedim, valla kötü istikamete gidiyorlar dedi. Ancak dedi bazı şeyler olabilir. Bunlar hatalar yapabilirler, şimdi diyor, cumhurbaşkanı bunu veto etmeye hakkı yok, ancak referanduma gönderme durumu var, referanduma gönderiyorum deyince 120 gün sonra, fakat şimdi bunlar kanun çıkaracakmış. Bunu söyledim tabi ondan sonra, biliyorum dedi bu sıkıntılar var bunda bazı şeyler de var. Genelkurmayın düşünmesi lazım artık, bu işi bir tek Silahlı Kuvvetler temizler artık. Eğer şu seçimlerden de başarılı olunmazsa Silahlı Kuvvetlerin bunu halletmesi lazım Bunlar yani cumhurbaşkanlığına kadar, kendi adamlarından biri gelir, gene seçimde de ekseriyetle başa geçerlerse o zaman asker temizler bunu. aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ERDOĞAN'IN TARİHİ DAVOS RESTİ

Tayyip Erdoğan Davosta esti, Perezi haşladı

Erdoğan ve Peres arasında Davos'ta forum sırasında büyük tartışma çıktı. Erdoğan çok sert sözler sarfetti, "Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz...." dedi çekip gitti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Davos'taki zirvede düzenlenen "Gazze" oturumunda İsrail Cumhurbaşkanı Perez ile tartışarak paneli terk etti. Erdoğan, Perez'e "Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyerek "Bundan böyle benim için Davos bitmiştir. Artık Davos'a gelmem" diyerek salondan ayrıldı. Erdoğan'ın etrafında bu sırada gazeteciler ve güvenlik görevlileri tarafından etten duvar örüldü. Büyük izdihama neden olan olay sonrası Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan gözyaşlarına boğuldu.

Davos'ta Türkiye ile İsrail arasında resmen Filistin restleşmesi yaşandı. Erdoğan, İsrail'i çocukları bombalamak ve Hamas'ı demokrasi dışına itmekle suçlayınca İsrail Cumhurbaşkanı Peres, sesini yükseltti.

Peres'in yaklaşık 22 dakika süren konuşması üzerine Erdoğan, ısrarla paneli yöneten gazeteciden söz istedi. Verilmemesi üzerine sinirlenen Erdoğan paneli yöneten gazetecinin eline vurdu ve ısrarla konuşmasına devam etti.

Erdoğan, İsrail'in öldürmeyi çok iyi bildiğini söyleyerek Peres'e yaşlı olduğunu ve sesini yükseltmesini de suçluluk psikolojisinden kaynaklandığını ifade etti.

Konuşması sık sık bölününce iyiden iyiye sinirlenen Erdoğan, Davos benim için bitmiştir diyerek paneli terketti. RECEP TAYYİP ERDOĞAN KONUŞMASI

Biz insanı yardım gönderiyoruz, 15 gün kapılarda bekletiliyoruz. Kızılay 15 gün kapıda bekletildi, rica minnet kabul ettirdik.

Çok daha ilginç olanı, şu anda 27 Aralık'tan 4 gün önce görüşme yapıyoruz.

5-6 saat biz İsrail'in Suriye'de 5. rauntunu görüşürken özel temsilciler görüşme yaptı. Hedefimiz doğrudan görüşmeler nasıl yapıcak bunu başarmak istiyoruz. Bunları konuştuk, bir iki kelimeye kadar düştü. Bunları da hafta sonu karara bağlayalım denildi. Ben Olmert'e şunu söyledim.

Dedim ki bakın Hamas'ın elindeki askeri biz kurtarabiliriz. Sizden ricam şu. Reform ve Değişim Partisi Filistin'de seçim kazandı. Hep demokrasiden yanayız dedik ya. O zaman bu demokratik mücadeleyi vermiş ve onları kazananları saygıyla karşılayabiliriz. İşte o seçilenlerden milletvekilleri bakanları sizin elinizde esir. Gelin burada bir paket yapalım, Sayın Abbas'a gösterdiğiniz jesti sizde onlara gösterin. Dedi ki eğer bunları bırakırsak Abbas kriz geçirir dedi. Dedim ki o zaman elinizdeki çocuklar esir en azından onları bırakın dedim. O da arkadaşlarla görüşelim size döneriz. Hala dönecek.

Sonra ne oldu 1400 insan öldü bunların arasında çocuklar var.

Soruyoruz size insanca düşünelim. İsrail'in elindeki silah ve kitle iletişim silahları dahil bunların birisi Filistin'de var mı? Birşey biliyorsam bunların zerresi kadarı yok.

Hamas bir reform partisinin farklı bir şeklidir. Onu bu halekim getirdi, seçimlerden sonra ona bu demokratik hakları vermeyenlerdir.

Bu kapıların açılması gerekiyor. O insanlar hapishanede mi yaşacak. Önce bu kapıların açılması gerekiyor. İnsanlar öncelikle yaşam hakkını kazanması gerekiyor. Deniliyor mi silah girmesin. Eğer bu tünellerin ucu Mısır'daysa onlar da bunu sokmasın.

Olmert'e söyledim, siz bu görüşmeleri tek taraflı görüşüyorsunuz. Çünkü siz sadece El Fetih'le görüşüyorsunuz bu Hamas'ta bu ülkenin bir parçası.

PERES İDDİALARA CEVAP VERİYOR

Sayın Başbakan ne zaman beklediniz biliyorsunuz. O dönemde dinametler vardı ve ölenler oluyordu o dönemde. Televizyon izlemek istemek istemiyorum, çok fazla detay bilmeniz gerekiyor. İsrail, 60 yıllık bir devlet ve savaşıyoruz. Bu kadar savaşan bir ülke var mı? Sayın Mübarek aslında durumu biliyor. Sayın Abbas durumu biliyor, sizin kadar biliyor.

Ne oluyor burada. Hergün 1 milyon kişi barınaklarda kalmak zorunda kalıyor. Herşey yolunda mıydı? Günlerce aylarca yıllarca bekledik bir son gelsin diye ama son gelmedi.

Bir sorun var ve bu sorunu saklamak istemiyorum. İran'ın Orta Doğu'da bir egemenlik kurmak istiyor. Silah temin ediyorlar, bomba temin ediyor. Ne yapmamız gerekiyor. Hergece İstanbul'da roket saldırısı olsa ne yapardınız size soruyorum.

Bizim yapmak istediğimiz şu. Biz barış istiyoruz ve artık tercihimiz yoktu ve bunu yaptık. Roketler kullanılıyor Yahudilerin öldürülmesini isteyenlerle.

Basit değil, terör örgütünün başlangıcı olduğunu biliyoruz.

İsrail kimseyi öldürmek istemiyor. Çocuklar son derece önemli. Bizim topladığımız tüm paralar çocuk merkezlerine gidiyordu. Beş yıl içinde hastane yoktu mesela. 5,500 çocuğa yardım ettik mesala. Arap doktorları da yoktu İsrail'de tedavi yaptık.

Masum ailelere saldırılırsa ne olur? Mesala biz insanlara lütfen buradan ayrılın diye telefonlar açtık. Lütfen buraları terkedin dedik. Bunları yapmak zorundaydık. Herhangi hükümet ne yapardı bu durumda. Sayın genel sekteretin sözlerini de anlıyorum. Lütfen net olarak burada mesajı vermek istemiyorum. İsrail'in bir ateşkese ihtiyacı yok çünkü biz başlatmadık. Onlar durdurursa ancak olur. Biz insanları öldürmekle uğraşmıyoruz. Sayın Arap insiyatifini başlatmasını önemli bir tercih olarak görüyorum. Bizim karşılaştığımız sorunlar şimdi biz Filistinlilerle müzakerelere başladık. Sayın Mübaret şunu söyledi: Barış için bunu yapmamız gerekiyordu. Bizim aşırı bir karmaşık sorun var karşımızda.
ERDOĞAN: Peres ben den yaşlısın sesin çok yüksek çıkıyor

Sayın Peres ben den yaşlısın sesin çok yüksek çıkıyor biliyorum ki sesinin bu kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisidir

Öldürmeye gelince siz çok iyi bilirsiniz.

Ülkenizde Başbakanlık yapmış kişilerin sözleri vardır

Tankların üzerinde Filistine girdiğimde kendimi mutlu hissediyorum diyen başbakanlarınız vardı.

Bu zulümlerei lakışlayanları da ayıplıyorum.

Buaradan iki söz söyleyeceğim.
Sözümü keSmeyin

1 Tevrat 6. maddesinmde der ki öldürmeyeceksin. Burada öldürme var.

İsrail barbarlığı zalimliğin de ötresinde bir şey bir Yahudi.

Avi Şalom Guardina’da bunu söylüyor. İsrail Haydut devlet haline gelmiştir.

Benim için Davos bitmiştir. Siz konuştur muyorsunuz. 25 dakika konuştu 12 dakika konuşturuyorsunuz. aktifhaber.com 29 ocak 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

28.1.09

29 01 2009 MÜHİMMAT RAPORU

Dört İlde Mühimmat Bulundu

Hergün Türkiye'nin farklı yerlerinden mermi, silah, bomba bulunuyor. Bugün dört ayrı ilden, çeşit çeşit mühimmat haberleri geldi.
nkara, İstanbul, İzmir ve Antalya’da boş arazilere atılmış halde çok sayıda el bombası ve mühimmat bulundu.

Ankara’da vatandaşların ihbarı üzerine, Batıkent Anıt İş Merkezi karşısındaki arazide, 7 adet el bombası, 3 adet tüfek bombası, 10 adet Lancaster bombası, 15 kutu 300 adet M-16 mermisi bulundu. Polis ekipleri olay yerine gelerek, mühimmata el koydu. Söz konusu mühimmatın incelenmek üzere polis kriminal laboratuvarına gönderildi.

Antalya’da da boş bir arazide 25 mermi bulundu. İstanbul Sultanbeyli’de ise araziye atılmış poşetlerden bin makineli tüfek mermisi ile bin tabanca mermisi çıktı. İzmir’de de 200 adet makineli tüfek mermisi bulundu.

İstanbul Gazi Mahallesi'nde de 800 adet M16 mermisi bulundu.Gazi Mahallesi'nde baraj yolu üzerinde bulunan mermiler incelenmek üzere Emniyet Müdürlüğü Kriminal Laboratuarı'na götürü

Devamını BURADAN okuyun...>>>

GENÇSİVİLLER'DEN ANLAMLI PROTETO

Gençsiviller yeni atamalara tepkili

Genç Siviller, Kanadoğlu'nun Ergenekon soruşturmasına 40 savcı baksın" açıklamalarına ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne 3 yeni savcı atanmasına tepkili...
Kanadoğlu'na "Sabih amca artık elini hayatımızdan çek" tepkisi gösteren Genç Siviller, Kanadoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçimindeki "367 şartı gerekir" sözlerine atıfta bulunarak "Ergenekon soruşturmasına 40 yetmez, 367 savcı atansın." isteğinde bulundu.

Genç Siviller üyesi yaklaşık 15 kişilik grup, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi önünde toplanarak İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne 3 yeni savcı atanması ve Sabih Kanadoğlu'nun "Ergenekon soruşturmasına 40 savcı atansın" açıklamalarına tepki gösterdi. "Kırk savcı yetmez 367 olsun", "Genç Siviller Rahatsız", "YARSAVların lüle lüle ERGENEKON sana güle güle" yazılı dövizler taşıyan grup, yaşanan son tartışmaları esprili bir şekilde eleştirdi.

Grup adına basın açıklamasını okuyan Pınar Ak, "Sabih Kanadoğlu 40 savcı olsun istedi, savcı sayısı 7 kocalı Hürmüz şarkısı gibi artmaya başladı. Sabih Amca! Artık elini biraz hayatımızdan çeksen, bizi rahat bıraksan nasıl olur. Anlaşılan o ki; biz şu genç halimizle üç tane merdiveni zor çıkarken hayatı televizyonlarda, konferanslarda geçen Kanadoğlu'nu 40 değil 367 savcı bile kesmeyecektir." diye konuştu.

Kazılarda çıkan mühimmat ve bombalar sonrasında Ergenekon davasını sulandıramayacaklarını anlayanların son numarasının Ergenekon davasının savcılarını sulandırmak olduğunu savunan Ak, "Ama biliyoruz ki Ergenekon'un İtalyan kardeşi Gladyo'yu savcı Felice Casson tek başına çökertti. Aralarında Cumhurbaşkanları, işadamları, askerler olan 600 kişiyi o mahkum ettirdi, binlerce kişiyi o sorguladı. Onun da başına Sabih Kanadoğulları, YARSAV'lar musallat edildi ama derin devlet yorgunu İtalyanlar savcının işine karışılmasına izin vermediler." şeklinde konuştu.

Türkiye halkının daha önce üzeri kapatılan Susurluk ve Şemdinli gibi olaylardan ders aldığını vurgulayan Ak sözlerini şöyle tamamladı: "Gözlerimiz bunca şey gördükten sonra böyle ucuz numaralarla bu kez üstünü kapatmanıza izin vermeyeceğiz."

Genç Siviller, yaklaşık 5 dakika süren kısa açıklamanın ardından olaysız dağıldı.GENÇ SİVİLLER’İN İNTERNETTEN YAPTIĞI KISA ve ÖZ BASIN AÇIKLAMASI

40 Savcı da yetmez 367 savcı olsun

Ergenekon davasına dün üç yeni savcı daha atandı.

Sabih Kanadoğlu 40 savcı olsun istedi, savcı sayısı 7 kocalı hürmüz şarkısındaki gibi artmaya başladı.

Sabih Amca! Artık elini biraz hayatımızdan çeksen, bizi rahat bıraksan nasıl olur?

Anlaşılan o ki; biz şu genç halimizle üç tane merdiveni zor çıkarken hayatı televizyonlarda, konferanslarda geçen Kanadoğlu’nu 40 değil 367 savcı bile kesmeyecektir.

Vatan toprağını sıktıkça fışkıran bombalarla Ergenekon davasını artık sulandıramayacaklarını anlayanların son numarası, Ergenekon davasının savcılarını sulandırmaktır.

Ama biz biliyoruz ki Ergenekon’un İtalyan kardeşi Gladio’yu savcı Felice Casson tek başına çökertti. Aralarında Cumhurbaşkanları, işadamları, askerler olan 600 kişiyi o mahkum ettirdi, binlerce kişiyi o sorguladı. Onun da başına Sabih Kanadoğlulları, YARSAV’lar musallat edildi ama derin devlet yorgunu İtalyanlar savcının işine karışılmasına izin vermediler.

Gördüğünüz gibi hepimiz okumuş, dünyayı bilen çocuklarız. Ergenekon davasına yeni savcı atamalara doyamamanın ne anlama geldiğinin gayet iyi farkındayız.

Galiba bu aklıevvellerin unuttukları bir şey var.

Yine böyle numaralarla üzerini kapattığınız Susurluk’tan, Şemdinli’den bayağı tecrübe kazanmış bir halkız biz.

Yani zannettiğiniz kadar geri zekâlı değiliz.

Gözlerimiz bunca şey gördükten sonra böyle ucuz numaralarla bu kez üstünü kapatmanıza izin vermeyeceğiz.

Haberiniz olsun!

GENÇ SİVİLLER

28.Ocak.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ERGENEKON SULANDIRILIYOR

Ergenekon'a 3 yeni savcı atandı

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin dün yapılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantısından sonra Ergenekon davasına üç yeni savcı atandığını açıkladı. Savcılar Başsavcı vekiline bağlı olarak görev yapacak. Ergenekon Savcısı Öz, Mayıs 1993’teki Bingöl katliamıyla ilgili davanın dosyasıyla 16 yıldır sürüncemede kalan JİTEM davası dosyalarını ivedilikle istedi. Dink mahkemesi de Albay Öz’ün, Ergenekon bağlantısını araştırıyor. Öte yandan eski genelkurmay başkanlarından emekli Orgeneral Kıvrıkoğlu dün Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u ziyaret etti. Doğu Perinçek ise Ergenekon duruşmasında Kıvrıkoğlu’nun örgüt şemasında ‘bir numara’ olduğunu ileri sürdü


Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Ergenekon soruşturmasını sürdüren İstanbul Başsavcıvekilliği emrine üç yeni savcı daha görevlendirdi. Yeni savcılar, Rasim Işıkaltın, Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu birinci sınıf savcı oldukları ve Ergenekon soruşturmasında görev verilmesi halinde terfisi ertelendiği için Zekeriya Öz’den daha etkili olacakları belirtildi.
Ergenekon soruşturmasını etkisiz kılmak için yapılan müdahaleler istenen sonucu sağlayamayınca Ergenekon’a yeni savcılar formülü gündeme getirilmişti. Bu kapsamda İstanbul Başsavcılığı, önceki hafta Ankara’da bakanlık ve HSYK ziyaretlerinden sonra özel yetkili başsavcıvekilliği emrinde görevlendirilmek üzere üç yeni savcı atanması talebinde bulunmuştu.

Bakan Şahin açıkladı
Geçen hafta görüşülmesi ertelenen bu talebi gündemine alan HSYK, dün sabah Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in başkanlığında toplandı. Bakanlık müsteşarının da asıl üye olarak yer aldığı kurul toplantısında İstanbul’un üç yeni savcı talebi kabul edildi. Buna ilişkin açıklamayı toplantı çıkışında Adalet Bakanı Şahin yaptı. Şahin, İstanbul’da ve Bakırköy’de görev yapan üç cumhuriyet savcısının Beşiktaş’taki Cumhuriyet Savcılığı’na görevlendirildiğini söyledi.

İşte o savcılar
HSYK’nın Şahin başkanlığındaki toplantısında İstanbul Başsavcılığı emrine CMK 250. Maddesi’nde sayılan suç ve davalara bakmak üzere görevlendirdiği üç savcı şöyle belirlendi: “İstanbul Cumhuriyet Savcısı Rasim Işıkaltın, Bakırköy Cumhuriyet Savcıları Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu.”

Altı savcı yetmez mi
Savcı Öz’ün başlattığı Ergenekon soruşturmasında 2008 başında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, temmuz ayında savcı Nihat Taşkın, ilk dava açıldıktan sonra ise Ercan Şafak ve Mehmet Murat Yönder görevlendirilmişti. Ergenekon’a altıncı savcı olarak ise önceki hafta Fikret Şeçen atanmıştı.
HSYK’nın yeni kararından sonra gözler İstanbul’a çevrildi. Bu savcıların Ergenekon soruşturmaları kapsamında görevlendirilip görevlendirilmeyeceğine Başsavcı Aykut Cengiz Engin ile CMK 250.maddelik suçları soruşturmakla yetkili Başsavcıvekili Turan Çolakkadı karar verecek. Öte yandan dün görüşülmesi beklenen Savcı Zekeriya Öz’ün terfisi yine ertelendi.Erdoğan savcıları tanıyor
Görevlendirilen üç savcıdan en kıdemlisi Rasim Işıkaltın, belediye başkanlığı döneminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve o dönem yardımcısı olan Ali Müfit Gürtuna’yı sorgulamıştı. İki savcıyla birlikte Erdoğan hakkında hazırladığı iddianamede, rüşvet ve nitelikli zimmet suçlarının gerçekleşmediğini belirtmekle birlikte ihaleye fesat karıştırmak suçu tespitini yapmış ve suç yerleri nedeniyle yetkisizlik kararıyla dosyaları ilçe savcılıklarına göndermişti. Işıkaltın, Hrant Dink öldürülmeden önce avukatı olan eski Baro Başkanı Yücel Sayman hakkında, Dink’den şikayetçi olan halen Ergenekon sanığı olarak tutuklu bulunan Kemal Kerinçsiz’e hakaret iddiasıyla açılan davada görev yapmıştı. Işıkaltın, Yücel Sayman’ın “alçak herifler” sözleri nedeniyle Kerinçsiz’e hakaretten bir yıldan iki yıl dört aya kadar hapse mahkum edilmesini, hakaretin karşılıksız kabulü halinde cezasında indirime gidilmesini istemişti.

33 er ve JİTEM dosyası Ergenekon’a istendi
PKK’ya affın gündeme geldiği MGK toplantısının ardından 1993’de Bingöl’de şehit düşen 33 askerle ilgili önemli bir gelişme yaşandı. Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 33 askerle ilgili dosyayı istedi. Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Fikri Karadağ, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürlüğü’nde görevli olduğu sırada olay yerine giden ilk subay olduğu ortaya çıkmıştı.

İstihbarat Subayı Karadağ
Ergenekon savcılarının Ergenekon tutuklusu emekli askerlerin ne zaman, nerede ve hangi görevlerde bulunduğuna dair sorduğu sorulara yanıt veren Genelkurmay Başkanlığı, emekli Albay Mehmet Fikri Karadağ’ın 33 erin şehit edildiği 24 Mayıs 1993’te, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şube Müdürlüğü’nde görevli olduğunu bildirmişti.
Öte yandan olayı araştıran dönemin Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcısı Hakim Binbaşı İnayet Taş’ın tespitleriyle “ölüme gönderilen” 33 erin şehit edilmesi olayının gerçekleştiği noktaya ilk ulaşan subayın da Mehmet Fikri Karadağ olduğu öne sürülmüştü.

JİTEM dosyası yolda
Bu arada Savcı Zekeriya Öz, JİTEM’in adının geçtiği ilk dava olarak bilinen ve Diyarbakır’da 16 yıldır süren 11 sanıklı dosyanın incelemeye alınması için talepte bulundu. Savcı Öz ayrıca Hasan Utanç, Hasan Caner ve Tahsin Sevim adlı köylülerin 16 Eylül 1989’da öldürülmesiyle ilgili dava dosyasının da bir örneğini istedi.

Perinçek ‘Şema’daki isimleri deşifre etti
Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, dört duruşma süren savunmasını tamamladı. Pazartesi günkü duruşmada eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Ergenekon’un “1 Numarası” olduğunu öne süren Perinçek, dünkü duruşmada ise “Ergenekon Şeması”nda yer aldığını iddia ettiği siyasetçileri ve işadamlarını saydı.
Dört duruşmada toplam 18,5 saat konuşan Perinçek, savunması sırasında yer yer notlarından alıntılar yaptı. Perinçek, kendi yazdığı bazı kitapları da mahkeme heyetine sundu. Dünkü duruşmada Ergenekon sanıklarının ortak noktasının “vatanseverlik” olduğunu ileri süren Perinçek şöyle konuştu: “Şevket Sabancı, Üzeyir Garih...Üzeyir Garih’i de bu örgütün öldürdüğünü söylüyorlar. Korkmaz Yiğit, Hüsnü Özyeğin, bunlar Türkiye’nin en önemli iş adamları. Dinç Bilgin, Bekir Coşkun, Enis Berberoğlu, Hüseyin Gülerce, Akın Birdal... Yani biraraya gelmeyecek insanlar. Karadayı’yı (İsmail Hakkı Karadayı-Eski Genelkurmay Başkanı) koymamışlar, neden çünkü 2001’de operasyon Kıvrıkoğlu’na (Hüseyin Kıvrıkoğlu-Eski Genelkurmay Başkanı) yapılıyor. Deniz Baykal, Cumhur Ersümer, Tunca Toskay, Koray Aydın, Ali Avni Balkaner, Tansu Çiller, Ümit Bağbek bunların hepsinin baş harfleri var. Bu şekilde şema yapmışlar, bu şemaya şimdi kimse sahip çıkmıyor.”
Perinçek, MİT mensubu Mehmet Eymür’ün kendilerine karşı tertip düzenlediğini savundu.

Gönül: MKE kayıtları savcılara gönderildi
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Ergenekon soruşturması kapsamında kazılarda ortaya çıkan silah, patlayıcı ve mühimmatlarla ilgili Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) kayıtlarının savcılara bildirildiğini söyledi.
Gönül, TBMM’de gazetecilerin, “Kazılarda ortaya çıkan silahlar bize sorulursa MKE kayıtlarını bildiririz demiştiniz. Bir gelişme var mı?”sorusu üzerine telefonla bürokratları arayarak bilgi aldı. Gönül, “Savcılık silahlarla ilgili MKE’den bilgi istemiş, MKE de silahların nereye ait olduğunu anında Savcılığa bildirmiş. Biz zaten kendi kayıtlarımızı veriyoruz. Kayıtlarda ne varsa verilir, silahlar MKE’ye aitse aittir denir, ait değilse değil denir” dedi. Gönül, silah ve mühimmatın MKE’ye ait olup olmadığı sorularını ise yanıtsız bıraktı.
Ergenekon’un tutuklu sanıklarından eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ileYarbay Mustafa Dönmez’den çıkan kroki üzerine Gölbaşı ve Yenikent’te yapılan kazıda cephane bulunmuştu. taraf

Devamını BURADAN okuyun...>>>

JİTEMİN KARANLIĞI AYDINLANIYOR-2

Abdülkadir Aygan: “Cem Ersever Ankara’ya bir bavul C4 götürdü”

“O patlayıcıları, OHAL Valiliği’nde gördüğümüz Vietnam gazisi bir Amerikalı verdi bize. Hatırlayın... Uğur Mumcu’nun arabası C4’le patlatıldı.”

“Boşaltılan köylerde ve yol kenarında terk edilen tesislerde su kuyuları var. Cesetleri o kör kuyulara atmışlar. Cizre’de jandarma timi bir seferinde yedi ceset atmış. Atan biri söyledi.”

“Üç sendikacıyı DGM beraat ettirdi. Sevine sevine yürüyorlardı ki, mahkeme önünden onları JİTEM’e aldık. Albay Kırca gençlere diz çöktürdü enselerinden birer el ateş etti.”

* * *

2. BÖLÜM
Albay Abdülkerim Kırca’nın intiharıyla tartışmaların merkezine oturan ve JİTEM’de çalıştığı dokuz yılı ayrıntılarıyla açıklayan itirafçı Abdülkadir Aygan’la yaptığımız ve dün birinci bölümünü yayınladığımız söyleşiye bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

* * *

JİTEM elemanları öldürdükleri insanların cesetlerini niye araziye atıyordu?

Ceset bulunsun ve bu ölüm halkta korku yaratsın, ‘PKK’ya gidersem benim de sonum böyle olur psikolojisine girsin’ diye cesetler böyle yol kenarlarına atılıyordu. Ama bazı cesetler de gömülüyor ya da yakılıyordu. Mesela Abdülkerim Kırca Diyarbakır’da Pavyonlar Caddesi’nde milletin gözü önünde Murat Aslan’ı arabaya zorla bindirdi. Bu genç JİTEM’de sorgulandı ve cesedi yakıldı.

Niye yakıldı?

Çünkü cesedin kimliği hemen teşhis edilmesin ve cinayet biraz eskisin istendi. Yani görgü tanıkları, Abdülkerim Kırca’nın simasını unutsun istendi.

Toplu cinayet olaylarına karıştınız mı?

Bir kez üç kişinin birden öldürüldüğünü gördüm. Diğer cinayetler hep tek tek ya da iki ikiydi. Mesela birini yakalayıp JİTEM’e getirmişler, sorgusu yapılıyor. Ertesi gün başka birini daha alınıp getiriyorlar. Bu durumda ikisi aynı anda öldürülebiliyor. Zaten üçten fazla infaza imkânlar da müsait değildi.

Anlamadım, ne müsait değildi?

Araç olarak elde bir Toros araba vardı. Arabaya, bagaja kaç kişiyi sığdıracaksın? Çünkü personel de binecek arabaya. Ama ben gene de bir tane toplu cinayete tanık oldum. Abdülkerim Kırca 1993’ten sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı oldu. Bazı cinayetleri bizzat gözümüzün önünde kendisi işledi. Sağlık-Sen Diyarbakır Şubesi’nin üç üyesi Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin JİTEM’de sorgulandıktan sonra Silvan yolunda bir araziye götürüldüler.

Aman Tanrım!

Gençler yan yana dizildiler. Elleri ve gözleri arkadan bağlandı. Sonra komutan Kırca gençlere diz çöktürttü ve tam enselerinden birer el ateş etti. Kurşun beyinlerini delip geçti, alınlarının ortasından oluk oluk kan fışkırdı. Sonra da bize “gömün bunları” dedi. İki arabayla oraya gitmiştik. Yedi, sekiz kişi bu olaya tanık olduk.Sizden başka kim açıkladı bu toplu cinayeti?

Benden başka kimse açıklamıyor. Çünkü hâlâ aynı sistemin içinde çalışıyorlar. Size şunu anlatayım... 1990’ların sonuydu. Ankara’dan Kara Kuvvetleri’nden resmî elbiseli bir albayın komutasında bir denetleme grubu Diyarbakır JİTEM’e geldi. Bu albay itirafçıların odasına da girdi, hâl hatır sorduktan sonra bizi tehdit etti. “Bu yola birlikte girdik, bu işe birlikte başladık ve ölünceye kadar da bu işi birlikte sürdüreceğiz. Kimse ben ayrılırım, yurtdışına giderim, oralarda bana kimse bir şey yapamaz demesin. Bizim kolumuz uzundur. Uzağa da gitse biz cezalandırırız” dedi.

Peki, o üç sendikacı genç niye cezalandırıldı?

İktidarda Çiller hükümeti vardı. Daha sonra DYP’den milletvekili adayı olan Hasan Kondakçı da Jandarma Asayiş Komutanı’ydı. Kondakçı, Çiller’in bu maddi manevi her türlü desteği vermeye söz verdiğini söylüyordu. O dönemde sanki devletin tepelerinde bir karar alınmış, bir konsept uygulamaya konmuştu. İnfazlara HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın cinayetiyle başlandı. Musa Anter’in öldürülmesiyle devam edildi.

Peki, o üç sendikacı...

Üç sendikacı gencin bilgisi Emniyet’ten geldi. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ifadeye çıkacakları bize bildirildi. Komutan Kırca da mahkeme serbest bırakırsa bu gençleri alıp JİTEM’e getirmemizi emretti. Nuri Ateş adında astsubayla birlikte dört kişi beyaz Renault’yla mahkemenin önüne gittik ve bekledik. Gençler mahkeme tarafından serbest bırakıldılar. Biz onları almak için yol kenarında beklerken, onlar karşıdan davaları bitti diye sevine sevine geliyorlardı. Üç genci mahkemenin önünden alıp JİTEM’e getirdik. Sorgulandılar...

Sorgu dediğiniz işkence. İnsanlar konuşunca sonuç değişiyor mu JİTEM’de?

Konuşması hiç bir şey değiştirmiyor. Konuşsa da konuşmasa da öldürülüyorlar. JİTEM’e giren sağ çıkmıyordu ki...

“Halk ihbar ediyordu, istihbarat yapılıyordu ve JİTEM sorguluyordu” dediniz başta bana. Halk arasında çok mu muhbir vardı? Çok mu ihbar gelirdi?

Maalesef çok. PKK’dan zarar görenler, PKK karşıtı olanlar vardı. Kıskançlıktan ihbarda bulunanlar, hasmını, iş hayatındaki rakibini tasfiye etmek için ona buna PKK’lı diyenler vardı. Böyle suçlamalarla da ölenler oldu. Mesela... Hakkı Kaya’nın ölümüne Muhsin Gül isimli itirafçı neden oldu. Bunun kızı dağda falan deyip işi şişirdi ve adamı ihbar etti. Böyle olaylar var. İtirafçı Muhsin Gül belki adamdan menfaat temin etmek istemişti. Adam vermeyince, o da JİTEM vasıtasıyla adamı ortadan kaldırmıştı. Mesela Nejat Söyler diye bir işadamı vardı. Kaçakçılıktan soruşturma geçirmiş. Tekirdağ’da nakliye şirketi kurmuş. Cem Ersever’le arası iyiydi. Diyarbakır’dan İbrahim Babat, Fethi Çetin ve beni Tekirdağ’a gönderdi.

Niye?

“Sizinle konuşacak,” dedi. Meğer adam kendi rakibini bertaraf etmemiz için bizi çağırmış. Bizim oraya gittiğimizden bazı üst düzey komutanların haberi vardı. Bereket adamın oğlu içtikten sonra gece otel odasında rastgele silahla pencereden dışarı ateş etmeye başladı da iş yarıda kaldı. Polisler geldi ve o gece silahlarımızı emanete aldılar. Diyarbakır Asayiş Komutanlığı Kurmay Başkanı Kurtuluş Öğün telefon edip işi halletti ve biz otobüse binip geri döndük. Yoksa o işadamının ya rakibini ortadan kaldıracaktık ya da işyerine zarar verecektik.

JİTEM elemanı istediğini öldürebiliyor muydu?

Emir komuta zinciri olmadan kendi başına kimse birini öldüremez. Bir memur, uzman çavuş, astsubay, üsteğmen kendi başına cinayet işleyemez.

JİTEM’de ne tür işkenceler yapılıyor?

Kaba dayak, yumruklama, tahta sopalarla dövme. Bazıları ayaklarından tavana asılıyordu. Bazıları çırılçıplak Filistin askısına takılıyordu. Murat Arslan’ı böyle asıp bacaklarına da araba lastiği geçirmişlerdi ki, çırpınamasın.

İşkencede ölen olmuyor muydu?

Olmuyordu. Bir insan nasıl oluyor da o kadar zulme, acıya dayanabiliyor diye hayret ediyorsunuz. Affederseniz, at benzeri bir hayvan olsa o işkencede o darbelerle ölür yani...

JİTEM’in içinde çekişmeler ve anlaşmazlıklar var mıydı?

JİTEM’le Emniyet arasında çekişme vardı. JİTEM komutanları kendi başlarına buyruk davranıyorlardı. Polis-Jandarma bölgesi ayırımı yapmıyorlardı. Gidip polis bölgesinden adamı alıyor JİTEM’e getirip sorguluyor ve infaz ediyorlardı. Cesetler iki gün sonra bulunuyordu. Polis ve savcılar zor durumda kalıyorlardı.

Niye?

Çünkü ölülerin yakınları onlara başvuruyordu. Cinayeti kimin işlendiğini tahmin ettikleri halde bir şey yapamıyorlardı. Ankara, OHAL Valisi ve Asayiş Komutanlığı tarafından frenleniyorlardı. JİTEM yaptığı hiçbir işten MİT’i ve Emniyet’i haberdar etmiyordu. Ama polis ve MİT bu kirli işleri onun yaptığını biliyordu. Ben Hanefi Avcı’yı da tanırım.

Meclis Araştırma Komisyonu’na anlattıklarıyla Susurluk olayının ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Hanefi Avcı’yı Diyarbakır’dan mı tanıyorsunuz?

Evet. İstihbarat şube müdürüydü. Bazen Emniyet’e ziyaretine giderdik. Bazen biri hakkında bizden bilgi isterdi. Bize, “Çocuklar pis işlere bulaşmayın. Bu işler iyi değil. Başınız belaya girer” derdi. “Bu işlerin sonu yok” diye Cem Ersever’e de söylemişti.

JİTEM’in içinde anlaşmazlıklar, çekişmeler nasıldı peki?

Jandarma teşkilatının içinde anlaşmazlık vardı. Arif Doğan’dan sonra Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı olan Cem Ersever’in öldürülmesi Jandarma’nın içindeki çekişmenin bir sonucudur. Sadece Ersever’in değil, Eşref Bitlis’in, Bahtiyar Aydın’ın ölümleri de Jandarmadaki iç hesaplaşmaların sonuçlarıdır. Ersever’le ölümünden önce bir yemek yemiştik. Bana, “beni bir fahişe gibi kullandılar. Şimdi işleri bitince atıyorlar” dedi. Ersever JİTEM’in eylemleriyle, infazlarıyla ilgili basına konuşmaya başlayınca Jandarma’daki komutanlar çok rahatsız oldu. “Hainlik yapıyor. İhanetin bedeli ölümdür. Dili kesilecek” diye konuşmalar başladı. Ersever’in arası Ergenekon davasında tutuklanan emekli General Veli Küçük’le ve emekli Albay Arif Doğan’la da kötüydü.

Kim öldürdü Cem Ersever’i?

Bu bir iç infazdı. Olayın içinde Yeşil var. Cinayeti işlemeleri için Ankara’ya gönderilen itirafçılar da var. Yeşil, Veli Küçük’le irtibattaydı.

Peki, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in ölümü hangi açıdan bir iç hesaplaşmaydı sizce? Bindiği uçak Ankara üzerinde düştüğü için ölmedi mi Bitlis?

Eşref Bitlis, Turgut Özal’ın projesinin destekçisiydi. Halkla PKK’yı ayırmak gerektiğini, Kürt meselesini siyasi yoldan çözmek gerektiğini söylüyordu. 1991’de Eşref Bitlis’in uçağının uzaktan kumandalı patlayıcıyla düşürülmesi ihtimali ortaya çıkınca benim aklıma C4 patlayıcılar geldi. Çünkü uçak düştüğünde henüz yeni havalanmıştı. Bu C4 patlayıcılar bir kilometre uzaktan patlatılabiliyordu. Ankara’ya tayini çıktığında Cem Ersever yanında bir bavul dolusu C4 patlayıcı götürdü. O patlayıcıları bize OHAL Bölge Valiliği’nde gördüğümüz Vietnam gazisi bir Amerikalı verdi.

Amerikalı Vietnam gazisi, OHAL valisi ve JİTEM’ciler... Kafam karıştı. Amerikalı getirmeden önce JİTEM’in elinde C4 patlayıcı yok muydu?

Yoktu. Kendisi JİTEM’e geldi ve birlikte Mardin yolunda bir dereye gittik. Patlayıcıların nasıl kullanıldığını, ne kadar mesafeden sinyal alabildiğini ve patlatılabildiğini bir kayanın altında ilk denemeyi yaparak bize gösterdi. Cem Binbaşı’yla İngilizce konuştular. Cem Binbaşı bize “bu eski bir subay. Vietnam’da üç sefer yaralanmış” dedi.

C4 patlayıcılarını kime kullandınız?

İlk Diyarbakır Baro Başkanı Mustafa Özer’e kullandık. Gece arabası patlatıldı. Kızıltepe’de de bir vatandaşın arabasının altında da patlatıldı. Korkutmak, zarar vermek için... Ben Uğur Mumcu’nun arabasının havaya uçurulmasında da bu C4’lerin kullanıldığını tahmin ediyorum. Cem Ersever ve yardımcısı Ankara’ya tayinleri çıktığında Amerikalının verdiği bir valiz dolusu C4’ü yanlarında götürdüler. Cem Ersever odasında eşyalarını toplarken bu valizi gördüm.

General Bahtiyar Aydın’ın ölümüyle ilgili bilginiz var mı?

Somut bilgim yok... Ama koruması Ispartalı Ayhan astsubay lojmanda komşumuzdu. Olaydan sonra hüngür hüngür ağlıyordu. Hayret ediyordu. Sanki bir çatışma olmadı da birisi onu vurdu gibi. Bir şey anlatmıyordu ama... Zaten o olaydan sonra biraz dağıttı. Ben Özden’in de, Bahtiyar Aydın’ın da PKK tarafından vurulduklarına inanmıyorum. Bilgileri yan yana koyunca bu insanların iç çekişmede tasfiye edildikleri meydana çıkıyor. Askerî güçlerin içindeki bir oluşumun sakıncalı gördükleri kişileri tasfiye etme planının suikastlarıdır bunlar. Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın ve Özden, bu mücadele tarzının halkı PKK’ya doğru kaydırdığını söyleyen komutanlardı.

Bütün bunları neye dayanarak söylüyorsunuz?

Ben bölgede uzun yıllar kaldım. Üst düzeydeki bir komutanın veya yardımcısının PKK’yla çatışma çıktığında olay yerine gittiğine hiç tanık olmadım. Nasıl oluyor da Lice’deki çatışmaya hemen Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın gidiyor. Kendisi bölgede Jandarma’nın en yüksek rütbelisi. Niye çatışma yerine gitsin? Emrinde albaylar, yarbaylar binbaşılar, yüzbaşılar, operasyon birlikleri, timleri var. Çatışma alanına onlar gitsin. Gerçi albay bile zor gider ya... Ama bakıyorsun general rütbesindeki adam gidiyor ve orada vuruluyor. ‘Teröristlerle çatışmada şehit oldu’ deniyor. Demek ki bir tezgâh kuruldu ve Bahtiyar Aydın oraya çekildi. Mesela Kırca olayında da...

Ona da mı sizce tuzak kuruldu?

Abdülkerim Kırca Diyarbakır’dan tayin edildi. Kısa süre sonra Antalya Serik’ten bir çatışma haberi aldık. Kırca sırtından vurulmuş. Kırca dağdaki operasyona gönderiliyor. Hem de ne sıfatla gidiyor biliyor musunuz? Antalya Alay Komutan Yardımcılığı Vekâleti sıfatıyla gidiyor. Bir alay komutan yardımcısının dağdaki bir çatışmaya gitmesi çok istisnadır. Kırca’nın teröristlerin açtığı ateşle sakat kaldığına inanmıyorum. Jandarma’nın tepesindeki bazıları tarafından Kırca da tasfiye edilmek istendi.

Faili meçhullerde kurban gidenlerin gizli mezarlarını biliyor musunuz?

Bildiklerimi söyledim. Bazıları bulundu. Ama ben asit kuyusu diye bir şey görmedim ve duymadım. Ama cesetleri kör kuyulara atmışlar. Boşaltılan köylerde su kuyuları var. Yol kenarına yapılan tesislerde kendilerine zamanında artezyen kuyuları açmışlar. Onlar şimdi harabe halinde. Cesetlerin o kuyulara atıldığını duydum. Mesela Cizre Jandarma Komutanı’nın emrinde çalışan bir timin yedi cesedi böyle bir kuyuya attığını duydum. Atanlardan biriyle konuştum ama ayrıntısını vermedi. Bir de Diyarbakır’da JİTEM binasının arkasındaki tepede bir höyük var. Biz orada çok sayıda kemik gördük. Kafatasları höyüğün içine doğru gidiyordu... Ayrıca höyüğün tepesine de kurutulmak üzere esrar serilmişti. Bunlar tarihî kalıntılar olabilir tabii.

Bölgede JİTEM dışında faili meçhul cinayetleri kimler işledi?

Korucular, Özel Harekâtçılar, Yeşil gibi gezici timler, kendilerine Hizbullahçı diyenler... Onlar da faili meçhul cinayetler işlediler. Ama yüzde 80’ini JİTEM işledi. Yeşil sadece Jandarmayla değil hem MİT’le hem de Emniyet’le çalıştı. Mesela kullandığı Land Rover aracını MİT Bölge Valiliği’ne vermişti. O da JİTEM vasıtasıyla Yeşil’e vermişti. Vatandaş infazların yapıldığı dönemde kayıplarını bulabilmek için elinde dilekçelerle savcı, Bölge Valiliği, Emniyet, MİT arasında dolaşıp duruyordu. Onlar da vatandaşı JİTEM’e gönderiyorlardı. Savcı, Emniyet araştırırız diyordu ama aradan yıllar geçiyordu kayıpların akıbetiyle ilgili hiçbir haber alınamıyordu.

Yakınını arayan vatandaşa JİTEM ne diyordu?

Vatandaş JİTEM’den kovuluyordu. Size bir olay anlatayım: Muhsin Gül isimli eski bir itirafçı vardı. Onu istihbarat toplamak için kullandılar. Gaffar Okkan’ın döneminde Diyarbakır Emniyeti bunu sorgulamış. JİTEM’le beraber yaptığı faili meçhulleri anlatmış. Bana, “işkenceye dayanamadım. Hepsini söyledim” dedi. Tabii bunun öttüğünü JİTEM öğrenmiş. Emniyet o anda JİTEM’in üstüne gidemiyor ama gün gelir bütün bu anlatılanlar ortaya çıkabilir. Ben bir gün Muhsin Gül’ü timin odasına girerken koridorda gördüm. O son görüşümdü. Onu da JİTEM’de kaybettiler. Muhsin Gül’ün o zaman Emniyet’e anlattıkları Susurluk Raporu’nda geçiyordu.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Okkan’ın suikastına dair bir şey biliyor musunuz?

JİTEM, Gaffar Okkan’dan rahatsızdı. Eskisi gibi terör estiremiyordu. Onun döneminde bu işleri yapamaz olmuştu. Diyarbakır gibi her tarafta polisin, özel harekâtçının, askerî birliklerin ve sivil polislerin kaynadığı bir yerde, Bölge Valiliği’ne yakın bir mesafede, hiç kimse Gaffar Okan suikastı gibi bir eylemi yapıp hiçbir iz bırakmadan kaçamaz. Derin devletten bağımsız bir gücün o suikastı gerçekleştirmesine imkân yok.

Sizin de söylediğiniz gibi bölgede bir de Hizbullahçılar faili meçhul cinayetler işliyordu. JİTEM Hizbullahçılarla mücadele etti mi?

JİTEM olarak biz hiç Hizbullah’a karşı bir operasyon yapmadık.

JİTEM’de kaç itirafçı görev yaptı?

Devlet memuru yapılanların sayısı on beş kadardır. Resmî kadroda olmayanları ise bilemezsiniz. Seyyar gezenler, gizli olanlar var.

Onlar bugün hâlâ görevlerine devam ediyorlar mı?

Bunları, devletin çeşitli yerlerine dağıttıklarını öğrendim. Mesela, askerlik şubesine memur ya da Donanma Komutanlığı’na işçi olarak vermişler. Zaten devletten istifa edeni yaşatmazlar. Eski itirafçı Mustafa Deniz, Cem Ersever’le birlikte JİTEM’den istifa etmişti. Onu da Ersever’le birlikte infaz ettiler. Son dönemde de Abdülkerim Kırca olayını da benim üzerime yıkmaya çalışıyorlar...

Sizin yalan söylediğinizi söylüyorlar. “Bu adam ‘itiraflarda bulunuyorum’ diyerek bir yerlerin adamı olarak zaten hep birilerine iftira eder. PKK’dan ayrıldı itiraflarda bulundu. JİTEM’den ayrıldı JİTEM hakkında itiraflarda bulundu. Burdur Jandarma’da çalıştı gene itirafta bulundu” diyorlar. Size güvenilmemesini normal karşılamıyor musunuz?

Sıradan bir insanın bana güvenmemesi normaldir. Ama ben bana ihanet edenlere ihanet ediyorum. İnsan neden konuşur? Vicdan azabı çeker ve konuşur. Bir de ihanete uğrayınca konuşur. Kandırıldığını, kullanıldığını, aldatıldığını anladığında, kendisiyle işleri bittiğinde bir kenara peçete gibi atıldığını gördüğünde konuşur. Bu, insanda intikam duygusu yaratır. Sağlıklı insanlar bunun intikamını almak isterler. Örgüt de, Jandarma teşkilatı da bana ihanet etti.

Siz intikam için mi konuşuyorsunuz?

Vicdani bir borç olarak da konuşuyorum. ‘Şimdi mi başladı bu vicdan işi’ diyeceksiniz ama...

Yaparken vicdanınız rahatsız olmuyor muydu?

Oluyordu. Eve geliyorsun, çocuğunu görüyorsun. Senin çocuğun sana ciğer, başkasının çocuğu ona ciğer değil mi?

PKK size nasıl ihanet etti?

Örgütün söyledikleriyle yaptıklarının çeliştiğini gördüm. Birçok iç infaz gördüm. Bana yaptırmadılar ama karşımda yaptılar. İnfaz edilen arkadaşımdı. Ama bana emir verselerdi, ben yapacaktım. Dediklerini yapmasam beni öldürürlerdi. Öldürmek zorundaydım onu. Bunu bir sürü insan anlamıyor. Öldürülen Musa Anter’in kızı da sordu bana bunu. “Size babamı öldürmenizi söyleselerdi, öldürür müydünüz” diye sordu.

Ne dediniz?

Yalan mı söyleyeyim. ‘Yok, ben babanı öldürmezdim’ mi diyeyim. Musa Anter saygı duyduğum biri. Ben onun Kımıl kitabını ortaokuldayken almış okumuş biriyim. Ama bir iş tezgâhlanıyor ve ben onu öldürecek insanın koruması olarak yanına seçiliyorum gönderiliyorum. Orada bana Musa Anter’i öldürme görevi verilse bu görevi yerine getirmemem için ya intihar etmem lazım ya da onların beni öldürmesini beklemem lazım.

Yaşamak için bu kadar çok insanı öldüreceğime, kendimi öldüreyim diye düşünmediniz mi siz hiç?

Ben Kuzey Irak’tayken kendimi kayadan atmayı çok düşündüm... İnsanın aklına gelir bu ama...

YARIN:
Aygan’ın da yargılandığı JİTEM davası on yıldır nasıl hasıraltı edildi? JİTEM’den niye ayrıldı? Aygan’ı yurtdışına kimler kaçırdı? Şam’a, Abdullah Öcalan’ı infaz etmeye gitti mi? Öcalan’la Şam’da ne yaptı? PKK’dan niye ayrıldı? TARAF 209 OCAK 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

BU KADAR TESADÜF OLABİLİR Mİ?

Ergenekon'da Tesadüfler Zinciri

33 erin şehit edildiği olay yerine ilk giden ETÖ sanığı Karadağ, Ergenekon'a dahil edilen Bahtiyar Aydın suikastında da olay yerindeymiş. İşte tesadüfler zinciri...
Üzeyir Garih'in katili Yener Yermez'in komutanı olan, 33 erin şehit edildiği olay yerine ilk giden Fikri Karadağ'ın, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın vurulduğu an olay yerinde olduğu ortaya çıktı...

Ergenekon savcılarının Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edilmesiyle ilgili dosyayı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istemesinin nedenlerinden biri ortaya çıktı.

Programı biliyordu

Ergenekon tutuklusu emekli albay Mehmet Fikri Karadağ'ın Aydın'ın dürbünlü suikast silahı Kanas’tan çıkan tek kurşunla 1993 yılında Lice Asayiş Bölük Komutanlığı önünde öldürüldüğü sırada orada bulunduğu belirlendi. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, terörün şiddetle bitirilemeyeceğini düşünen ve terörle mücadelede, JİTEM gibi illegal yapılanmalara karşı olmasıyla biliniyordu.

Halkla devleti kaynaştırmak için verdiği mücadelesiyle öne çıkan Aydın, hem PKK'nın hem de terör ortamından beslenen 'karanlık güçlerin' hedefi haline geldi. Tuğgeneral Aydın, Elazığ Jandarma Komutanlığı’na bağlı komandolar ve Lice'deki jandarma komando bölüğünün PKK'ya karşı ortaklaşa gerçekleştireceği operasyon öncesi 22 Ekim 1993’te Lice'ye geldi. Kendisini Lice'ye getiren helikopterden inip konuşmasını yapmak üzere yürüdüğü sırada karanlık bir el tetiği çekti.

Dürbünlü suikast silahı Kanas’tan çıkan kurşunun sağ gözüne isabet etmesiyle Aydın şehit oldu. Operasyonla ilgili planlamalarda o dönemde Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürlüğü'nde görevli Karadağ da yer aldı. Karadağ, Aydın'ın 22 Ekim 1993 günü Lice'ye gideceğini bilen ve programın alt yapısını hazırlayan birkaç kişiden biriydi. OLAY YERiNDEKi SiLAH KAYBOLDU

Tuğgeneral Aydın, resmi kayıtlara "PKK ile çatışmada şehit düşen en yüksek rütbeli asker" olarak geçti. Olayın ardından ele geçirilen Kanas suikast silahı ortadan kayboldu. Tuğgeneral Aydın'ın şehit edilmesi olayı ilk gün gazetelere "kör kurşun" olarak yer aldı. İlerleyen günlerde ise "çatışmada şehit düştü" haberleri yayıldı. Tuğgeneral Aydın'ın şehit edilmesi olayı 15 yıl aradan sonra, 12 Ağustos 1995'te 2 koruması ile birlikte öldürülen Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in dosyası ile birlikte Ergenekon soruşturmasıyla yeniden açıldı.

Gizli tanık: Asker vurdu

Uzun yıllar PKK içinde yer alan ve Ergenekon iddianamesine Deniz adıyla giren gizli tanık Tuğgeneral Aydın'ın öldürülmesiyle ilgili olarak şunları anlattı: "Helikopterden iner inmez bir asker tarafından öldürüldüğünü, o askerin de başka bir asker tarafından vurulduğunu öğrendim. Kesinlikle bu olayı PKK örgütü yapmadı. Paşa’nın ne amaçla ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmiyorum." Bu arada Ergenekon operasyonlarının ilk aşamalarında gözaltına alınarak tutuklanan emekli binbaşı Fikret Emek'in Eskişehir'deki annesine ait evde suikast silahı Kanas ele geçirilmişti.

Astsubaydan şok sözler

Tuğgeneral Aydın'ın ölümüyle ilgili olarak en çarpıcı iddia, Yüksekova Çetesi'ni çökerten emekli Astsubay Hüseyin Oğuz'dan gelmişti. Oğuz, gözaltına alınan bir PKK itirafçısının sorgusunda Aydın'ı öldürdüklerini itiraf ettiğini belirterek şunları kaydetmişti:

"Teslim olduktan sonra JİTEM'in eylemlerine katılmış. Generali vurmak için Yüksekova'dan Lice'ye kendilerini Albay Hamdi P.'nin helikopterle götürdüğünü söyledi." Suikastla ilgili bilgilerin yer aldığı dosyayı bir üst komutanı Albay Hamdi Çakır'a ilettiğini ve toplantı yaptıklarını vurgulayan Oğuz, "Olumsuz bir ortam oluştu. 'Devlet zarar görür, işin içinde devletin bir albayı var' dendi. O toplantıda işler koptu" iddiasında bulunmuştu.

(Bugün)28 ocak 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

JİTEM'İN KARANLIĞI AYDINLANIYOR

Abdülkadir Aygan: “Ölmedi, hastaneden alıp yine infaz ettik”

“İhsan Haran JİTEM’de sorgulandı. Arazide kafasına kurşun sıkıldı. Komutan Kırca’dan duydum. Meğer ölmemiş. Batman’a yürümüş hastaneye gitmiş. Oradan alındı tekrar infaz edildi.”

“Bölgedeki faili meçhullerin yüzde 80’ini JİTEM yaptı. Benim görev yaptığım on yılda sadece Diyarbakır’da gerçekleşen infaz sayısı 600-700’dür. Ben otuzuna tanık oldum.”

“Servet Aslan ve Fatma birbirine âşık iki üniversiteli genç. Diyarbakır’ın merkezinde gezerken alındılar. JİTEM’de iki gün işkence gördüler, ağlaya ağlaya PKK’lı olmadıklarını söylediler ama öldürüldüler.”

* * *

NEDEN? ABDÜLKADİR AYGAN
Türkiye, Kürt meselesini demokrasiyle çözmemek için direnirken korkunç olaylar yaşandı. Devlet, en azından devletin bir bölümü, hukukun dışına savruldu. Yasa tanımazlık, zamanla ‘rutin’ bir davranış biçimine dönüştü. Rahatça adam öldürmeye, haraç almaya, işkence yapmaya başladılar. Hesabını kimse sormadı. Devlet görevlileri uyuşturucuya alışır gibi alıştı yasasızlığa. Hatta neredeyse, yasasızlık devlet olmanın bir ölçüsü gibi gözüktü onlara. Şimdi devlet, yeniden kendini düzeltmeye çalışıyor ve zorlanıyor. Üstü örtülen olayların üstü açılıyor. Altından korkunç şeyler çıkıyor. Bir zamanlar cinayetlere, işkencelere, haraçlara tanık olmuş olan itirafçı Abdülkadir Aygan da o dönemi iyi bilenlerden. Aygan, bildiklerini anlatıyor şimdi. Onun cinayet işlemesine ses çıkarmayan medya, Aygan cinayetleri anlatmaya başlayınca ona “alçak” diyor. Bu konuşmada, Türkiye’nin, özellikle Güneydoğu’nun neler yaşadığını, devletin ne hale geldiğini, güç hesaplarını ve hesaplaşmalarını, kaç insanın JİTEM hücrelerinde boğdurulduğunu, yollarda kurşuna dizildiğini, tarlalarda yakıldığını, okuyacaksınız.

* * *

1. BÖLÜM

Kaç yıl PKK’da kaldınız?

1975 yılından 1985’e kadar on yıl kaldım. PKK’yla ilişkim Adana Meslek Lisesi’nde öğrenciyken başladı ve 1977’de okulu bıraktıktan sonra da devam etti.

Dağa mı gittiniz?

Ben Türkiye’de dağa gitmedim. Kuzey Irak denilen Güney Kürdistan’da üç yıl bütün PKK kamplarında kaldım. Kuryelik ve kılavuzluk yapıyordum. PKK’nın liderlerinden Duran Kalkan’la kampların sorumluları arasındaki önemli yazışmaları, pusulaları getirip götürüyordum. Köylerden kamplara erzak taşıyordum. Bir grubu bir kamptan diğerine götürüyordum. 1984’teki Şemdinli Eruh baskınında Mahzun Korkmaz kampındaki grubu ben Türkiye sınırına götürdüm. İçeri girdiler ve baskını yaptılar.

PKK’nın ilk baskını bu. Peki, sonra JİTEM’e (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) nasıl katıldınız?

1985’te PKK’dan ayrıldım. Örgüt içi infazlardan bunalmıştım. Bardağı son taşıran damla da bir mezraya yapılması planlanan baskın oldu. Mezrada canlı hiç kimse bırakılmayacaktı. Ben baskınının keşfini yapıyordum. Baskından bir gün önce PKK’dan firar ettim ve o mezraya baskını haber verdim. Köylüler beni gerilla kıyafetiyle silahlı görünce karakola haber vermişler. Köye askerî helikopter geldi ve beni teslim aldı.PKK’dan neden ayrıldığınızı daha sonra soracağım. Örgüt içi infazlarından bunaldığınızı söylediğiniz PKK daha sonra sizi gelip bulmadı mı, sizi cezalandırmaya çalışmadı mı? PKK’yı ihbar etmişsiniz.

Ben PKK’yı deşifre ettim. Siirt’te sorguda 50 gün kaldım ve 17 sayfalık ifade yazdım. Ankara’da yukarıdakiler, “bu adam örgütte bu kadar kalmış. Bu kadar uzun mazisi var. On yedi sayfalık ifade olmaz” demişler. Sorgu amiri “ifadeni geniş yaz” dedi. 130 sayfaya yakın ifade yazdım. Ben 1977’de Nizip’te PKK’nın askerî kanat sorumlusuydum...

O dönemde altı ülkücü genci öldürmüşsünüz. O cinayetleri yazdınız mı?

Hayır, Nizip’te faşist dediğimiz kesime karşı işlediğim cinayetlerimi yazmadım. Yurtdışında kaldığım PKK kamplarını, tanıdığım PKK militanlarını yazdım. Bize ekmek veren köylüleri de yazmadım. Benden önce yakalanan üst düzey yöneticilerden Sabri Ok’un ifadesini bana gösterdiler sorguda. O her şeyi açıklamış zaten. Sabri Ok daha sonra PKK’nın cezaevi sorumlusu oldu. Onlara göre sonradan özeleştiri yaptı. Oysa anlattıkları bir itirafçının anlattıklarından farklı değildi. Benden farkı, o dilekçe verip itirafçılık için başvurmadı. Ben başvurdum, Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım. Diyarbakır Cezaevi’ne konuldum.

Diyarbakır Cezaevi’nde kendinizi PKK’lılardan nasıl korudunuz peki?

İtirafçılar koğuşuna gittim. Kendiliğinden teslim olan ve itiraf edenleri cezaevinde ayrı bir koğuşta tutuyorlar. PKK’lıların içine bırakmıyorlar. Bu yüzden içerisi tehlikeli değil. Dışarısı tehlikeli.

Sonra JİTEM’e nasıl katıldınız?

Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım ve on beş yıllık cezanın üçte birini yattım. 1990’da tahliye oldum. Tahliye olur olmaz beni askere aldılar. Çünkü Kıbrıs’ta askerlik yaparken Güney Kıbrıs Rum kesimine firar etmiştim ben. Askerliğimi tamamlamam için beni Kars’taki tankçı birliğine gönderdiler. Bir gün taburdaki bir asker bana, “Seni Albay Arif Doğan telefonla aradı. Tekrar arayacak” dedi.

Arif Doğan dediğiniz komutan, evinde ve ofisinde bomba ve silahlar ele geçirilen, Ergenekon davasının tutuklu olarak yargılanan en önde gelen isimlerinden değil mi?

Evet. Ben o güne dek Arif Doğan’ı tanımıyordum. Halen de hiç yüz yüze gelmedim. Sadece telefonda konuştum. Diyarbakır’da JİTEM’in grup komutanıydı. Kendisi sonra beni tekrar aradı. Cem Ersever’in de yanında olduğunu ve beni kendisine onun tavsiye ettiğini söyledi. Binbaşı Cem Ersever’le daha önce Siirt Alayı’nda sorgudayken karşılaşmıştım. Onunla sohbet etmiştik. PKK konusunda kendisini yetiştirmiş biriydi.

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

Dokuz yıl çalıştım. 1990 yılıydı... Sanki benim iyiliğimi düşünüyormuş gibi, bana, “evladım seni Kars’a vermişler. Senin ailen Osmaniye’de. İstiyorsan seni Diyarbakır’a yanımıza aldırabiliriz. Burası ailene daha yakın. Jandarma’da askerliğini yaparsın” dedi. Ben de “olur” dedim. O zaman JİTEM’in adı henüz ortada yok. “Yol masrafını karşılayacağız. Ankara’dan da emir çıkartacağız. Gerekli işlemleri yapıp seni Diyarbakır’a aldıracağız” dedi.

Bir komutanın size bu özel ilgisini nasıl yorumladınız?

Cem Ersever beni yanına aldırmak istiyor, benim tecrübelerimden faydalanmak istiyor, diye düşündüm. Beni önce Kars’tan Silvan’daki er eğitim alayına sevk ettiler. Oraya başka itirafçılar da getirildi. Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka... Sonra da bizi Diyarbakır JİTEM’e gönderdiler. Biz oranın JİTEM olduğunu bilmiyorduk. Biz, Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı’nın emrinde askerlik yapacağız diye biliyorduk. Beş, altı kişiydik... Özel konumumuzdan, örgüt tecrübemizden ötürü bizi sivil olarak giydireceklerini tahmin ediyorduk ama...

O sırada Diyarbakır’da JİTEM komutanı kimdi? Arif Doğan mı?

Hayır, Arif Doğan gitmişti, yerine Cem Ersever JİTEM Grup Komutanı olmuştu. Yardımcısı da Aytekin Özen’di. Gittiğimiz yerin JİTEM olduğunu bize Cem Ersever açıkladı. “Burası JİTEM. Burada benim emrimde olacaksınız. Sivil giyineceksiniz ve istihbarat toplarken, operasyona giderken kendinizi korumanız için üzerinizde tabanca olacak” dedi. Düşünün, diğer askerlerde G3 tüfek var, bizde üzerimize zimmetli tabanca.

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

Askerken 1990’da başladım. Askerlik bittikten sonra JİTEM’in sivil memuru oldum. JİTEM’de 1999’a kadar çalıştım. Bizi ilk başta terör danışmanı, uzmanı sıfatıyla almayı düşünüyorlardı. Sonra uzman çavuş yapalım dediler. Sonra işi sivil memurluğa çevirdiler.

Anlamadım...

Bizi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na soktular. Bizi resmen devlet memuru yaptılar. Kadromuz istihbarat elemanı olarak gözüküyordu. Yani postanede çalışan memur hangi kanuna tâbiyse biz de ona tâbiydik ve askeriyede çalışan sivil memurlardık artık biz. Bordromuz, keseneklerimiz, tazminatlarımız, emeklilik hakkımız vardı. Bir astsubay, bir JİTEM komutanı nasıl maaş alıyorsa biz de öyle alıyorduk. Mesela internetten Emekli Sandığı’nda Aziz Turan ismine baktım ben... On beş yıl daha çalışırsam emekli olabiliyorum ben.

Sizin adınız Aziz Turan olarak değiştirilmiş ve Abdülkadir Aygan kayıtlarda şehit olarak gösterilmiş, öyle mi?

Evet. Geçmişteki bütün sabıkalarımız da silindi.

JİTEM’de çalıştığınız dokuz yılda kaç eyleme katıldınız?

Onlara eylem değil, ‘operasyon’ diyorlar. Mesela suçlu birini tespit ettiniz. Güvenlik kuvvetleri aslında ne yapar? Bu kişiyi savcının emriyle yakalar ve savcı onu suç deliliyle birlikte mahkemeye çıkarır. Kişi suçuna göre cezaevine girer ya da girmez. Ama JİTEM’in operasyonları öyle değildi. Yerel ajanları ve halktan muhbirleri vardı. PKK’ya erzak verenler ya da onunla ilişkide olanlar, yardım edenler JİTEM’e bildiriliyordu. JİTEM de işi yapıyordu.

JİTEM dilinde ‘iş yaptık’ demek ne demek? Öldürmek mi demek?

İşi yapmak demek, ‘yasadışı yollardan bir insanı alıp, JİTEM’e götürüp sorgulayıp sonra da infaz etmek, ölüsünü sağa sola atmak, yakmak ya da gömmek’ demek. Olayın büyüklüğüne, öldürülen kişinin isminin önemine göre, JİTEM komutanı bu bilgiyi Jandarma Asayiş Komutanlığı’na, Komutanlık da Olağanüstü Hal Valiliği’ne bildiriyor ya da bildirmiyordu.

Siz JİTEM’de çalıştığınız sürede kaç kişiyi alıp öldürdünüz? Yani faili meçhul cinayet işlediniz?

Kaç tane böyle olaya tanık oldunuz diye sorarsanız bana... 30 civarında olaya tanık oldum. Her JİTEM grup komutanı aynı değildi. Bazısı böyle işler yaptırıyor bazısı yaptırmıyordu. Sadece istihbarat toplama, rapor yazdırma, muhbir ve ajan ağını örgütleme işlerini yaptırıyordu. Ayrıca benim JİTEM’de bir sürü işim vardı.

Ne gibi?

Bizim komutanların Barzani ve Talabani’yle yaptıkları toplantılarda tercümanlık yaptım. Bir dönem PKK’yla çatışırken yaralanan peşmergeleri GATA’da tedavi olmaları için sınırdan alıp havaalanına götürdüm. Yakalanan evrakları Türkçeye çevirdim. Şifreleri çözdüm. Bu yüzden ben yapılan her JİTEM operasyonunda yer almadım. Ama bildiklerimle ve duyduklarımla şunu iddia ediyorum. Bölgedeki faili meçhul olayların yüzde 80’ini JİTEM yaptı.

Bölgede 18-20 bin faili meçhul cinayetten söz ediliyor.

Bence o abartılı bir sayı.

Sizce JİTEM tarafından kaç kişi öldürüldü?

Ben Diyarbakır bölgesini tahmin edebilirim. Elazığ, Van, Mardin, Batman... Oralarda da JİTEM var. Diyarbakır’da benim görev yaptığım on yıl içinde gerçekleşen infazların sayısı 600-700 olabilir... Bu rakam tahmin ama...

JİTEM elemanı olarak adam öldürdünüz mü?

Ben bu soruya cevap vermek istemiyorum.

Sizin JİTEM’de çalıştığınız dönem en fazla faili meçhul cinayetin yaşandığı dönem. Kaç cinayete tanık oldunuz?

Evet, o dönem en çok cinayetin olduğu dönem... Faili meçhuller 1993’te başladı ve 1997’deki Susurluk olayına kadar devam etti. Özellikle o dört yılda cinayetler çok yoğundu.

O sırada Diyarbakır JİTEM Komutanı kimdi?

JİTEM Grup Komutanı Abdülkerim Kırca’ydı. Diyarbakır JİTEM timinin başında da Zahit Engin vardı. Ben o dönemde 30 kadar eyleme bizzat tanık oldum. Ama içinde yer almadığım, bizzat şahit olmadığım, onlarla birlikte katılmadığım yüzlerce eylem ve faili meçhul cinayet var o dönemde. Bizim grubun yaptığı 30-40 kadardı. Bir de Zahit Engin’in emrindeki Diyarbakır timinin yaptıkları var.

JİTEM eylemlerinin hepsi ölümle mi sonuçlandı?

Hepsi ölümle sonuçlandı. Hatta size ilginç bir olay anlatayım. PKK’lı olduğu söylenen İhsan Haran isimli bir genç vardı. Ailesi boşaltılan Lice köylerinden Diyarbakır’a göçmüştü. Şehitlik semtinde oturuyordu. O genç JİTEM’e alınıp sorgulandı. Sonra da Silvan tarafına götürüldü, bir arazide kafasına kurşun sıkılıp bırakıldı. Fakat sonra komutan Abdülkerim Kırca’dan duydum. Meğer o genç kafasına sıkılan kurşunla ölmemiş. Sadece şok geçirmiş. Batman’a kadar yürüyüp hastaneye gitmiş. Yaşadığı olayı anlatmış. İşte bu olay Batman timine haber veriliyor, o da Diyarbakır JİTEM’e bildiriyor.

Evet...

Kırca’yı telefonla arıyorlar ve “komutanım böyle bir durum var” diyorlar. O da “Tamam onu hemen sizin time alın, bekletin. Biz geliyoruz” diyor. Bana bunu Kırca kendisi anlattı.

Niye bir komutan size bunu anlatıyor?

İlk infazı yapanları beceriksizlikle suçladı. “Bizim beceriksizler öldürememişler. Adam kalkmış şehre, hastaneye gitmiş. Tekrar gittik, aldık ve işini tamamladık” dedi. Abdülkerim Kırca yanına personelini alarak hemen Batman’a gidiyor ve o genç tekrar araziye götürülüp infaz ediliyor. JİTEM’in eline düşen sağ bırakılmıyor.

Bu gencin öldürülmesine siz tanık oldunuz mu?

İlk infaza tanık oldum. Kemal Ümlük, uzman çavuş Yüksel Uğur vardı. Bir toprak yığınının arkasına götürüp vurdular. Geceydi. Hangisinin vurduğunu görmedim. Gencin sorgusu JİTEM’de yapıldı sonra arabaya konulup araziye götürüldü

O genç niye öldürüldü?

PKK’lı diye... Bu Diyarbakır bölgesinde PKK’yla ilgili bilgileri genellikle itirafçı Serpil Toprak veriyordu. O da JİTEM’de sivil memur olarak çalışıyordu. Mesela Mehmet Salim Dönen isimli Silvanlı genci ve amcasını JİTEM’e aldıran da o kızdı. Onları askerî hastanede görüyor. Çocuk askere gitmek için askerlik muayenesini yaptırıyor. Amcasıyla birlikte gelmiş. Serpil bunu gelip bana söyledi. “Komutanı arayıp haber verelim” dedi. Kırca o sırada Dicle Üniversitesi’nde dişini yaptırıyordu. Aradık. “Gereğini yapın, alın. Ben geliyorum” dedi. Toros arabayla askerî hastaneye gittik ve gençle amcasını aldık, JİTEM’e getirdik. Komutan Kırca dişçiden geldi ve işin sorgulama safhası başladı.

Nasıl öldürüldüler?

Amcasının hiç alakası yoktu ama yarın bir gün ifade verir diye onu da aldık, getirdik. Amca, yeğen JİTEM’de boğularak öldürüldüler. Silvan yoluna atıldılar.

Onları komutan Abdülkerim Kırca mı boğdu?

Hayır, o talimat verdi. Boğdurdu. Zaten komutan işkenceli sorgu yapıldıktan sonra bazen işkence odasında kalıyordu. Bazen de kendi odasına gidip içkisini içiyordu. Bu cinayetler hep gece mesaisinde işleniyordu. İşkenceler mesai saatinden sonra akşamları yapılıyordu. Sıradan askerler koğuşlarına gittikten sonra... Çünkü JİTEM’de gündüzleri çaycılık, postacılık yapan askerler vardı. Kırca emir erini bile gönderiyordu. Ayrıca çevrede askerî birlik ve diğer kurumlar vardı. İşkence seslerinin duyulması istenmiyordu. İşkence akşam diğer personel gidince, mesaiden sonra başlıyordu.

İşkence ve infazlar için JİTEM’de kaç kişi gece mesaiye kalıyordu?

İşin durumuna göre dört, beş kişi kalıyordu.

Kaç kişi tarafından, neyle boğuluyordu bu insanlar?

Boğma teliyle... Elektrik kablosuyla... Bazen sağlam bir televizyon kablosuyla. Duruma göre iki, üç kişi boğuyordu. İşkence bir, iki gece sürüyordu. Hemen öldürülmüyordu. Hatta ifadesi alınmadan ölmesin diye sadece bir dilim ekmek veriliyordu.

Peki, amcasıyla öldürülen, askere gitmeye hazırlanan genç PKK’dan ayrılmamış mı?

Askere gideceğine göre ayrılmış. Çünkü bir PKK’lı askere gitmez. Hele grup sorumluluğu yapmış birisiyse... Ama PKK’dan ayrılsa da JİTEM tarafından öldürülüyor. Mesela o Servet Aslan diye bir üniversiteli genç vardı. Fatma isimli bir de Mersinli kız arkadaşı vardı. Kızın hakkında hiçbir suçlama yoktu. Hiç ilgisi yoktu. Bizim gibi sivil memur olan itirafçı Serpil’in ifadesi üzerine bu iki üniversiteli genç Diyarbakır’ın merkezinde el ele gezerken alındılar. Üstelik çocuk dağa falan gitmemiş. Kaldı ki yanında kız arkadaşı da var.

Bu ne anlama geliyor?

Birbirlerine âşık olmuşlar. Normal bir hayat yaşıyorlar. PKK’lı militan Diyarbakır’ın merkezinde kız arkadaşıyla el ele gezemez. Çocuk PKK’lı olmadığını ağlaya ağlaya söylediyse de...

Onlar da mı öldürüldü?

Evet, onlar da öldürüldü... Mehmet Çapur isimli bir başçavuş vardı. Kırca emir verdi. Gençleri Sivas yönüne götürüp, orada öldürüp yol kenarına atmışlar. Bu iki genç iki gün sorgulandılar, işkence gördüler. Abdülkerim Kırca o kıza kendisi işkence yaptı.

İtirafçı Serpil Toprak nerede şimdi?

Erzurum’a tayin edilmişti. Orada hem memuriyet yapmış hem de yarıda bıraktığı yüksek hemşirelik okuluna devam etmiş. JİTEM onun tekrar okula kaydını yaptırmış. Orada bir öğretim görevlisiyle evlendiğini duyduk.

Bu insanları şehir dışına öldürmeye götürürken arabanın bagajına mı koyuyorsunuz?

Bazılarını arkada oturan iki personel arasına alıyor ve normal bir yolcuymuş gibi götürüyorlardı. Bazılarının üstüne ise hastaymış gibi bir mont örtülüyordu.

Kaç kilometre uzağa götürülüp öldürülüyorlardı?

Mesela İdris Yıldırım Silopi’den alındı 150 kilometre uzaktaki Elazığ’a götürüldü. Çünkü onu yakalayan JİTEM elemanı Silopi’de oturuyordu. Kendisinden şüphelenileceğini düşünüyordu. JİTEM muhbirini korumak için onu uzak bir bölgede öldürdü. Kimliği tanınmasın diye cesedi de yaktı.

Siz JİTEM’de kimlerle çalıştınız?

1990’da iki yıl kadar Cem Ersever ve yardımcısı Aytekin Özen’le çalıştım. Bunlar gitti yerlerine Cahit Aydın ve yardımcısı Nurettin Ata geldi. Daha sonra da Abdülkerim Kırca geldi. En uzun onunla çalıştım. Normalde her komutan iki yıllığına gelir ama o üç, dört yıl kaldı. Bir ara Ali Yıldız, Cemal Temizöz’le de çalıştım.

Siz sadece Abdülkerim Kırca’nın yaptıklarına mı tanık oldunuz? Diğerleri neler yaptılar?

En çok cinayet komutan Kırca döneminde oldu. Cem Ersever zamanında da oldu ama o kadar değil. Mesela onlardan sonraki komutan Ali Yıldız politik davranıyordu. İtirafçıların yanında “şu kişiyi alın” demiyordu. Normal istihbarat faaliyeti yapıyormuş gibi davranıyordu. Ama kendi emrindeki Zahit Engin’in başında olduğu Diyarbakır JİTEM timi durmadan JİTEM’e adam alıp, sorgulayıp öldürüyordu. Biz bunlara gözümüzle kulağımızla da şahit oluyorduk. Adamlar hücrelerde haykırıyordu. O insanlar da sonradan yok oluyordu. Binanın arkasında bir çöp bidonu vardı. Şehmuz Çavuş’u ya da timden başka birini orada insanların özel eşyalarını, elbise, ayakkabılarını yakarken görüyorduk.

YARIN:
JİTEM’in PKK mücadele derken ne işler yaptı? İşyerlerine niye JİTEM bombaları atıldı? JİTEM-Emniyet-MİT çekişmesi nasıl yaşandı? JİTEM’deki iç hesaplaşmalar... Generallerin ölümleri... Kürt aydınlarının infazlarının emirleri...

Devamını BURADAN okuyun...>>>

23.1.09

DANİŞ'İN İLK DEŞİFRE TOPLANTISI

Encümeni Danişcilerin çelişkisi

Artık iyice deşifre olan Encümen-i Daniş'çilerin üst düzeyinde "derin devlet" konusunda çatlak yaşandı. Daniş'e dün katılanlar şöyleydi.

Encümen-i Daniş Grubu’nun dünkü toplantısına gelen eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, "Derin devlet diye bir şeyi kabul etmiyorum. Derin Devlet nedir o da belli değil" dedi.

Grubun Başkanı eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman ise "Derin devlet bütün dünya devletlerinde vardır. Bizi ve devletimizi korumaya yönelik. Bu dış tehlikelere karşı alınan tedbirlerin toplamıdır" diye konuştu.

ENCÜMEN-i Daniş grubunun üyesi, eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, "Derin devlet diye bir şeyi kabul etmiyorum" dedi. Buna karşılık grubun Başkanı eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, "Derin devlet vardır ve hep olacaktır" deyince, ortaya ilginç bir görüntü ortaya çıktı.

Ergenekon savcılarının eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’a sormasıyla gündeme gelen "Encümen-i Daniş" grubu, 15 günlük olağan toplantısını her zamanki gibi Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleştirdi.

Düşünce kuruluşuyuz

Toplantı öncesinde gazetecilere açıklama yapan eski Genelkurmay Başkanı, Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, "Encümen-i Danış’in neden Ergenekon davasında yer aldığına ilişkin bir soru üzerine, "Tuncer Kılınç, buranın üyesi değildir. Burada hiçbir toplantıya katılmadı. Basın, Ankara’da katıldığı bir toplantıyı burada katılmış gibi yorumladı. Bu ne bir dernek, ne de bir vakıftır. Doğrudan doğruya bir düşünce kuruluşudur" dedi.

Ergenekon ismini dava açıldıktan sonra duyduğunu belirten Kıvrıkoğlu Ergenekon’u nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de, "Ben anlamış değilim. Anlayan varsa anlatsın. Pek çok kişiyi televizyonlarda izledik. Fakat hiçbiri doğru dürüst ’şudur’ diyemiyor. Ergenekon ismini kim vermiş bilmiyorum" diye konuştu. Kıvrıkoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle :

Derin devlet diye bir şeyi kabul etmiyorum. Derin Devlet nedir o da belli değil. Herkes işine geldiği gibi derin devlete bir anlam veriyor. Bu da yanlış.

(İsminin 1 numara diye geçmesi ile ilgili olarak) Ergenekon diye suçlanan kişilerle ne tanışıklığım ne de görüşmüşlüğüm var.

(Bir gün kapınızın çalınması sözkonusu olabilir mi?) Neye göre kapıyı çalıyorlar. Onların düşünceleri kapımızı çalmayı gerektiriyorsa çalarlar. Eğer bir suçumuz varsa. Gazze’yi de konuştuk

Eski MİT müsteşarı Köksal Sönmez da, kahvehane alışkanlıkları bulunmayan kişilerin burada bir araya geldiklerini belirterek, ’Encümen-i Daniş’te çoğunluğun sivillerde olduğunu vurguladı. Eski Kültür Bakanı İlhan Evliyaoğlu, "Gündemimiz geçen hafta Gazze’ydi. Biz de ’Ergenekon’ diye bir konu değil. Kılıç Paşa üyemiz değil" derken, "Gizemli bir toplantı olsa 15 günde bir toplanılır mı?" dedi.

Kılınç: Üye değilim

Eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç da eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu doğrulayarak, "Encümen-i Daniş’e üye değilim. Ne orada ne burada" dedi.

Derin devlet vardır yarın da olacaktır

Tanzimat’tan sonra kurulan Cumhuriyet dönemi boyunca düzenli toplantılar gerçekleştiren Encümen-i Daniş’in Başkanı eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, dün CNN Türk’te yayımlanan röportajında, "Derin devlet var ve hep var olacak" diyerek, şöyle konuştu:

Encümen-i Daniş’in devlete yön vermesi gibi bir durum asla düşünülmesin. Gerçeklerden kopuk insanlar değiliz.

(Ergenekon davası için) Bazı kesimlere gözdağı verilmek istendiği biçimde bir izlenim doğmuştur. Bu çok tehlikeli. Bu endişelerin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bunu yapacak olan da yargı organlarıdır.

(Ergenekon’da derin devletle bir ilişki kurulabilir mi?) sorusu üzerine: Derin devlete yüklemek istediğimiz mana nedir? Derin devlet bütün dünya devletlerinde vardır. Bugün de vardır, yarın da olacaktır. Bizi ve devletimizi korumaya yönelik. Bu dış tehlikelere karşı alınan tedbirlerin toplamıdır.

(Ergenekon derin devletin uzantısı mıdır?) Onu davanın ayrıntıları ortaya çıktığında göreceğiz. Onu bilemiyorum.

Katılanlar

ERGENEKON’da 11. dalganın gerçekleştiği güne denk gelen toplantıya katılanlar şöyle:

Eski TBMM başkanı ve Grubun Başkanı Necmettin Karaduman,

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı

Eski Genelkurmay Başkanı Orgenerel Necdet Üruğ

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu

Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman,

Emekli Orgeneral Nahit Özgür

Emekli Büyükelçi İlter Türkmen

Eski MİT Müsteşarı Köksal Sönmez

Eski bakan grubun Genel Sekreteri Cahit Aral

Emekli Büyükelçi Fahir Alaçam

Prof. Dr. Sefa Reisoğlu,

Eski Kültür bakanı Emre Gönensay

Eski Kültür bakanı İlhan Evliyaoğlu aktifhaberden alıntı

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ŞİMDİDE ÜNLÜ AYGAN'I TANIYALIM

Şehitlerimizin kemiklerini sızlatan olay

Emekli Albay Abdülkerim Kırca'nın intiharı ile gündeme gelen itirafçılar yıllarca JİTEM tarafından kullanıldı.

İddiaların odağındaki eski PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan ise ilginç bir özelliğe sahip. Aygan'ın, itirafçı olduktan sonra kayıtlara 'şehit' olarak geçirilip kendisine 'Aziz Turan' ismiyle yeni kimlik çıkarıldığı ileri sürülüyor.

Bu durum 2006 yılında Diyarbakır 7. Kolordu Askerî Mahkemesi'nde görülen davada ortaya çıktı. Aralarında 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da bulunduğu 8 sanık, JİTEM adına 8 cinayet işledikleri iddiasıyla yargılanıyordu. Ancak bir sorun vardı. Sanıklardan Abdulkadir Aygan, Türkiye'yi terk etmişti. 10 yıl devlet adına çalıştıktan sonra ailesiyle birlikte İsveç'e sığınmıştı. Askerî mahkeme, Aygan hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarttı. Eski itirafçının bir an önce yakalanarak adalete teslim edilmesini istedi. Bunun mümkün olmadığı yine resmî bir yazıyla ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı, mahkemeye gönderdiği cevapta Abdulkadir Aygan'ın 'şehit' sayılarak nüfus kaydının kapatıldığını bildirdi. Bu yüzden de Aygan hakkında arama kararı çıkarılamayacağını vurguladı.

Dava düğümleniyordu. 26 Ekim 2006 tarihli duruşmada yeni bir bilgiye ulaşıldı. Pişmanlık Yasası'ndan yararlanan Aygan'a yeni bir kimlik verilmişti. Doğum yeri Malatya, ismi de 'Aziz Turan'dı. Mahkeme heyeti, itirafçının bu adla aranmasını kararlaştırdı. Ancak bu yol da kapalıydı. Eski itirafçı, 'savaş mağduru' sıfatıyla İsveç'e siyasi sığınma talebinde bulunurken asıl ismi olan 'Abdulkadir Aygan'ı kullanmıştı. Yani İsveç'te 'Aziz Turan' ismiyle yaşayan biri yoktu. Türkiye'de de Abdulkadir Aygan 'şehit' gözüktüğü için sonuç alınamadı. Bütün bu bilgiler, JİTEM davasının görüldüğü günlerde Vatan ve Star gazetelerinde yayınlandı. Aradan geçen 2 yıl boyunca da yalanlanmadı.PKK itirafçıları yıllarca Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma teşkilatı bünyesinde 'sivil memur' olarak çalıştı. Abdulkadir Aygan da 1991 yılından 2001'e kadar tam 10 yıl boyunca Diyarbakır ve Burdur Jandarma asayiş komutanlıklarında görev yaptı. Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi, JİTEM davasında adı geçen sanıkların askerî personel olup olmadıklarını 2006 yılında Jandarma Genel Komutanlığı'na sordu. Mahkemeye gönderilen 20 Ekim 2006 tarihli cevapta, cinayet ve bombalama gibi çok sayıda suçtan yargılanan 5 kişinin askerî personel olduğu belirtildi. Personel Başkanı Tuğgeneral Vahdettin Bereceli imzalı belgede, Adil Timurtaş ve Recep Tiril'in işçi, Ali Ozansoy, Abdulkadir Aygan (Aziz Turan) ve Fethi Çetin'in memur olarak Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı bünyesinde çalıştıkları kaydedildi.

Aygan'ın tayini 1999 yılında Burdur'un Bucak ilçesine çıktı. Burada Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi de oldu. 24 Ocak 2001'de 'Aziz Turan' ismiyle OYAK'a dilekçe vererek iştirakçilik talebinde bulundu. Bu isteği kabul edildi ve 15 Şubat 2001'de daimi üyeliğe alınarak 5-294982 numara ile kayıt defterine eklendi. Aygan, 12 Eylül 2001 tarihinde resmî görevinden istifa etti. Ardından da 5 çocuğu ve eşiyle beraber İsveç'e sığındı. ZAMAN

23.Ocak.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

22.1.09

NTV'NİN 11.DALGASI

ART yoksa NTV varmış !

NTV, 11. dalgası başlayan Ergenekon Operasyonu'yla ilgili bugün ince bir yayıncılık sürdürüyor. Öyle ki Hulki Cevizoğlu bile teşekkür etti.

Ergenekon Operasyonu’nun 11. Dalgası, NTV’nin muhalefet dozunu zirveye çıkardı.

NTV, sabahın ilk saatlerinden itibaren Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonla ilgili gelişmeleri veren NTV televizyonu, gerek konuk seçiminde gerekse haber kurgusu açısından ilginç bir tutum sergiledi.

Canlı yayına bağlanan konukları Ergenekon’a karşı isimlerden seçen NTV, ART televizyonunun aranmasıyla ilgili ise defalarca “Burası Anıtkabir’in tam karşısında bulunuyor” vurgusu yaptı.

Gözaltına alınan kişilerle ilgili “ulusalcı” nitelemesi yapan NTV, bunu yayına giren programlarla da tekrar tekrar verdi.

10:45’ten itibaren Yazı İşleri Programı’nı vermeye başlayan NTV, Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır’ın, yorumlarıyla durumu iyice pekiştirdi.

Özellikle Ruşen Çakır, “Ergenekon operasyonunun muhalifleri sindirme operasyonu olduğu” yönündeki görüşlerini tekrarladı.

Hulki Cevizoğlu’nu canlı yayın konuğu yapan Çakır ve Cabas’ın hiçbir zorlayıcı soru sormamaları, dikkat çekti. Program boyunca istediği gibi konuşan, Hulki Cevizoğlu, bir ara Cabas'a "çok mu sert konuştum" diye sordu. Cabas ise "Hayır, biz zaten sizin bu konudaki görüşlerinizi biliyoruz ve onları söylemeniz için çağırmıştık" dedi ve teşekkür etti.Ergenekon kapsamında çalıştığı televizyon aranan Cevizoğlu'nun NTV'nin yaptığı yayıncılığı tebrik etmesi de dikkat çeken başka bir durumdu.

Son dalgada gözaltına alınan kişilerin daha önce gazetelerde geniş biçimde yayınlanan Ergenekon Bağlarına hiç değinmeyen NTV, operasyonu protesto etmek, olay yerlerine gelen tüm kişilerin görüşlerini canlı yayınla aktardı.

NTV, Ergenekon kapsamında aranan ART televizyonunun yayınını da uzun süre kendi üzerinden canlı verdi.

22.Ocak.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÖZBEK SENDİKACIMI KARUN MU?

Özbek'in dudak uçuklatan serveti

Türk Metal Sendikası'nı ve Mustafa Özbek'i tanıyalım. İlginç suçlamalar, tuhaf para hareketleri ve açıklaması güç mal varlığı.

İşte Olayları açıklayan haberler:

Türk Metal Sendikası hakkında suç duyurusu yapıldı

Türk Metal Sendikası Manisa Şube Başkanı Mehmet Ali Özaltın, Sendika Genel Başkanı Mustafa Özbek ile Yönetim Kurulu üyeleri hakkında, ''sendikayı zarara uğrattıkları ve haksız kazanç elde ettikleri'' iddiasıyla suç duyurusunda bulundu

Özaltın, avukatı Ali Aslan Yıldırım ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gelerek, suç duyurusu dilekçesini Basın Savcısı Nadi Türkaslan'a verdi.

Mehmet Ali Özaltın'a, tehdit edilmesi gerekçesiyle 24 saat süreyle verilen koruma polisi de eşlik etti.

Suç duyurusu dilekçesinde, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı , Genel Başkan Yardımcısı ve Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Pevrül Kavlak, Genel Başkan Yardımcısı Mecit Hazır, Genel Sekreter Muharrem Aslıyüce, Genel Mali Sekreter Mehmet Soyupek ile ''araştırma sonucu ortaya çıkacak diğer kişilerin yaptıkları eylem ve işlemlerle sendikayı zarara uğrattıkları, muvazaalı işlemler yaptıkları ve haksız kazanç elde ettikleri'' öne sürüldü.

Dilekçede, sendikanın parasıyla kurulan Avrasya TV ve Baha Haber Ajansı şirketlerinin kuruluş, devir ve satış işlemlerinin ''muvazaalı olduğu'', Özbek ve yakın çevresine haksız kazanç sağlamayı amaçladığı iddia edildi.

Avrasya TV'ye kazanç sağlamak için Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Özbek'in toplantı, panel ve onuşmaların kanaldan yayınlandığı, karşılığında da sendikanın kanala para ödediği anlatılan dilekçede, sendikanın bazı salonlarının kanala tahsis edildiği, program yapan bazı kişilerin kanaldan değil, ''danışman'' adı altında sendikadan para aldıkları savunuldu.

''Toplu iş sözleşmeleri döneminde işverenlere kanala reklam vermesi için baskı yapıldığı'' öne sürülen dilekçede, sendikanın sahibi olduğu Ankara Esenboğa Havalimanı yakınlarındaki Büyük Anadolu Oteli aracılığıyla da ''birilerinin haksız kazanç sağladığı'' ifade edildi.

Dilekçede, sendikanın, Didim'deki 5 yıldızlı otel inşaatının, ihaleye çıkarılmadan Büyük Anadolu Otelinin işletmecisi şirkete verildiği kaydedildi.AVRASYA METAL İŞÇİLERİ FEDERASYONU-

Türk Metal Sendikasının öncülüğünde kurulan Avrasya Metal İşçileri Federasyonunun Başkanlığında Mustafa Özbek'in bulunduğu ve buradan maaş aldığı belirtilen dilekçede, federasyona bağlı 19 yabancı sendikanın aidat ödemediği, tüm giderlerin Türk Metal tarafından karşılandığı savunuldu. Bunun, sendikanın gereksiz olarak gider yapmasına neden olduğu ifade edilen dilekçede, ''Karşılığında ise Mustafa Özbek'e ilave bir maaş ve unvan sağlamaktadır''denildi.

Sendika hesaplarından, yönetici yakınlarının da içinde bulunduğu birçok kişiye danışman ve personel adı altında ücret ödendiği öne sürülen dilekçede, ''Mustafa Özbek ve çocuklarına ait Türkiye, KKTC ve diğer ülkelerdeki mal varlıklarının araştırılmasını, kaynağının ne olduğunun sorulmasını, mal varlıklarının elde edilme sürecinde herhangi bir suç unsuru varsa bu nedenle cezalandırılmasını talep etmekteyiz'' ifadesine yer verildi.

-ÖZALTIN'IN AÇIKLAMASI-

Suç duyurusunda bulunmasının ardından Adliye önünde gazetecilere açıklama yapan Özaltın, suç duyurusunda bulunduğu için müthiş bir manevi rahatlık duyduğunu ve sendikacılık yapmak isteyenlerin önünü açtığını düşündüğünü ifade etti.

Avrasya TV'nin kurulmasının ardından ciddi baskılarla karşı karşıya kaldıklarını öne süren Özaltın, ''Toplu sözleşme masalarında, kanala reklam alma pazarlığı içinde olmayı hiçbir dönem içime sindiremedim. Bu, işçilere verilecek paralardan talep edildiğinde, vicdani rahatsızlık duymaya başladım'' dedi.

''İllegal, tabiri caiz ise sendika içinde rant cephesi haline gelen organize yapının herkesi rahatsız ettiğini'' kaydeden Özaltın, suç duyurusunda bulunma kararından sonra çok sayıda teşekkür ve tebrik telefonu aldığını anlattı.

Suç duyurusunda bulunarak, ''kellesini koltuğun altına aldığını'' söyleyen Özaltın, dolaylı yollardan tehdit aldığını, devletin de kendisine koruma sağladığını bildirdi.

Özaltın, ''İnanıyorum ki savcıların yapacağı çalışma sonucunda son yılların en büyük yolsuzluğu ortaya çıkacaktır. Savcılara ve yargıya güveniyorum. Bunun çok ivedilikle olmasını istiyorum. Çünkü şube başkanları zan altında, baskı altında. Şu anda çok ciddi kararlar alınıyor'' diye konuştu.

Avrasya TV'ye reklam alınmadan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin bitirilmemesi konusunda ilke kararı alındığının kendilerine iletildiğini iddia eden Özaltın, ''Ergenekon'' terör örgütüne para aktarıldığına yönelik iddialara ilişin soru üzerine, konuyla ilgili araştırmaların yürütüldüğünü ifade etti.

Mehmet Ali Özaltın, ''Her vatandaşın duyumları gibi, bizim de bu şekilde gözlemlerimiz var'' dedi.

Özaltın, ''Yazar Ergün Poyraz'ın kitaplarının Türk Metal tarafından finanse edildiği'' iddialarının sorulması üzerine, şunları kaydetti:

''Bize bunlar geldi. Bakıyorum şu anda Ergün Poyraz içeride. Musa'nın Çocukları diye bir kitabı geldi. Bunun içerisinde bizim hemşehrimiz Sayın Bülent Arınç'a yönelik de birtakım iddialar vardı. Sendikanın asıl işlerinin bunlar olduğu konusunda ciddi kaygılarımız var. Bu kitaplar, sendika tarafından bize verildi. Savcımız araştırdığı zaman herhalde çok daha büyük şeylere ulaşacaktır.''

Şok iddia: Türk Metal, Ergenekon'a para aktardı

Ergenekon terör örgütü tutuklularına verdiği destekten dolayı eleştirilen Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ile şube başkanları arasında büyük bir kavga yaşanıyor.

Sendikadan Özbek'in oğlunun yönetim kurulu başkanı olduğu ART Televizyonu'na para aktarılmasına karşı çıkan Manisa Şube Başkanı Mehmet Ali Özaltın başta olmak üzere bazı şubeler, tehdit ve istifa baskısı yüzünden suç duyurusuna hazırlanıyor. Aynı zamanda Türk İş il temsilcisi de olan Özaltın, Ergenekon ile Türk Metal arasındaki bağlantıya ilişkin de çarpıcı iddialarda bulunuyor. Bu konudaki belgeleri Savcı Zekeriya Öz'e ulaştıracağını açıklayan Özaltın, "Özbek'in Ergenekon'a aktardığı paralarla ilgili olarak ciddi belgeler vereceğiz. Örneğin Bursa'da yapılan mitingde organizatör Hurşit Tolon paşaydı. İşyerlerinden arabalar kaldırdık. Bizim işçilerimiz katıldı. İşçiler tehditle, baskıyla gitti. Şu anda da benim işyeri temsilcilerim tehdit ediliyor." ifadelerini kullanıyor.

Türk Metal, Cumhuriyet Gazetesi ortaklığı ve 33 yıldır değişmeyen başkanı ile Türkiye'nin en çok tartışılan örgütlerinin başında geliyor. Zaman'a konuşan Özaltın, baskılara direndiğini ve savcılığa suç duyurusunda bulunacağını belirterek, 33 yıldır Türk Metal'in başında bulunan Mustafa Özbek'in Cumhuriyet'in yüzde 40'ının da içinde bulunduğu dudak uçuklatan mal varlığına dikkat çekiyor. Türk Metal'deki onlarca yolsuzluk olayına ilişkin çarpıcı detaylar aktarıyor. Özaltın, yolsuzluk çarkına ilişkin şu örneği veriyor: "Sendikanın mal varlığını, otellerini örneğin 10 bin YTL ile kiraya veriyorlar. Daha sonra aynı yere 400-500 bin YTL 'eğitim semineri' gideri olarak fatura karşılığı para aktarılıyor. Parayı paylaşıyorlar."

Dört genel merkez yöneticisinin Manisa'ya gelerek istifasını istediğini anlatan Özaltın, "İstifamızın istenmesinin asıl nedeni, ART'ye para aktarılmasına göz yummak istemememiz. Sendikamızda ART'ye reklam almadan toplu sözleşme bitiremezsiniz. Ben de içime sindiremiyorum artık bu şekilde işçiyi satmayı. Televizyon nasıl kuruldu, nasıl paralar aktarıldı. Bununla ilgili suç duyurusunda bulunacağım." dedi. 15 yıldır şube başkanlığı yaptığını aktaran Özaltın, kendisine İzmir, Bursa'nın yanı sıra genel merkezden de destek verenlerin olduğunu belirtiyor. İsmini açıklamadığı bir genel merkez yöneticisinin de suç duyurusuna hazırlandığını ifade ediyor. Seçimle geldiğini ve görevinin başında olduğunu belirten Özaltın, "Ancak gelip şubeye oturdular. Yönetimdeki arkadaşları baskı ile istifa ettirmeye çalışıyorlar. Direnen var, direnemeyen var. Ama biz 5 kişi direniyoruz. 5 kişi kaldığı sürece de şubeyi feshedemiyorlar." diyor.

Yapacağı suç duyurusunun çok önemli olduğunu belirten Özaltın'ın tek endişesi olayın üzerinin kapatılması. Yaşananların sıradan bir yolsuzluk olayı olmadığını söyleyen Özaltın, "Bu, trilyonların havada uçuştuğu bir olay. Belki 15-20 yılın en büyük skandalı. Mesela sendikamıza ait bir binayı, kendi taşeron firmasının patronuna satış gösteriyor. Oradan da şu anda oğlunun yönetim kurulu başkanlığı yaptığı ART'ye satılıyor. Satış bedeli olarak da komik bir meblağ gösteriliyor. Böylece sendikanın malı, ART'ye peşkeş çekiliyor. Ayrıca ART kurulurken sendikadan ciddi paralar aktarılmış." diyor. Özaltın, Emin Çölaşan ile Mustafa Balbay'a da sendikadan para verildiğini iddia ediyor. ART'de Türk Kahvesi isimli programı yapan Turgay Yıldız ve Bahadır Tokmak'ın uzun süre sendikanın kadrosunda gösterildiğini belirten Özaltın, ulusalcıların kurduğu 'Türkiyem' grubunun tamamen Türk Metal tarafından finanse edildiğine dikkat çekiyor.

Özbek'in serveti dudak uçuklatıyor

Türk Metal Sendikası'nın 33 yıldır değişmeyen başkanı Mustafa Özbek, hem sendika dışı işleriyle hem de siyasî faaliyetleriyle en çok tartışılan isimlerin başında geliyor. Ortaokul mezunu Özbek, televizyon kanalı, otelleri ve gaz dolum tesisinin yanı sıra onlarca gayrimenkule sahip. Özbek'in Ergenekon operasyonunda tutuklanan birçok isimle sıkı ilişkileri olduğu ileri sürülüyor. Kendi anlatımıyla fakir bir ailenin çocuğu olarak işçiliğe başlayan Özbek'in sendikacılık hayatında büyük servet edindiği sürekli gündeme geliyor. İddialara göre, Özbek, Cumhuriyet Gazetesi'nin yüzde 40'lık hissesine de sahip. Türk Metal'in yatırımları 1 milyar doları aşıyor. Ankara ve Kıbrıs'ta 5 yıldızlı oteller, radyo ve televizyon kanalları bunlardan bazıları. ART'nin künyesinde genel koordinatör olarak Ahmet Özbek, mali koordinatör olarak ise Alparslan Özbek ismi yer alıyor.

JİTEM'ci albay yoğun bakımda

Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen emekli Albay Arif Doğan, kalp yetmezliğinden 10 gündür Kartal Koşuyolu Kalp Hastanesi'nde kalıyor. Silivri Kapalı L Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Albay Doğan, 25 Eylül 2008 tarihinde nefes darlığı ve göğüste sıkışma şikâyetiyle Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil servisine kaldırıldı. Koroner Yoğun Bakım ünitesinde tedavisi yapılan Doğan, 27 Eylül 2008 tarihinde Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Doğan, 'kalp ön duvar akut transmural miyokart enfarktüsü' teşhisiyle yoğun bakıma alındı. Kalp rahatsızlığının yanısıra diyabet ve panik atak hastası Doğan, halen yoğun bakımda tutuluyor. Mürsel Karadeniz, İstanbul

Gürcihan'a Büyükanıt'a hakaretten ceza

Ergenekon terör örgütü davasının tutuklu sanığı Behiç Gürcihan, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a hakaretten ceza aldı. Bodrum 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Gürcihan, kendisine ait 'acikistihbarat' isimli web sitesinde 'Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile kamu görevlisine hakaret' eden bir yazıya yer verdiği için yargılanıyordu. Dava konusu olan yazının sahibi Türk Gençliği Hareketi Kurucusu ve Sözcüsü Cem Kılıç ile yazıyı yayınlayan Gürcihan'a, 11 ay 20 günlük hapis, 5 yıl boyunca çeşitli haklardan mahrum bırakılma ve 5 yıl denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulma cezası verildi. Mahkeme, sanıklar hakkında 11 ay 20 günlük cezanın ertelenmesine de karar verdi. TGH Sözcüsü Cem Kılıç geçtiğimiz yıl "turkkaderi.net" isimli internet sitesinde "Bir başka gerçek devletin tepesindeki ulu-satıcılar ve Türk milleti" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'a yönelik eleştirel yazılara yer veren "acikistihbarat" isimli internet sitesi söz konusu bu yazıyı 16 Ocak 2007'de yayınladı. Söz konusu yazı sebebiyle Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştı. Erkan Acar, İstanbul

'Danıştay saldırısında Ergenekon izi araştırılsın'

'Danıştay saldırısı-Ergenekon bağlantısı'nın netlik kazanması yönünde önemli adım atıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ergenekon davası iddianamesinde yer alan belgeler ışığında bağlantının araştırılmasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Danıştay davasıyla ilgili kararın bozulmasını talep etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne gönderilen tebliğnamede, "Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Danıştay'a yapılan silahlı saldırı davasına ilişkin verdiği kararının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nce hazırlanan iddianamede Danıştay saldırısıyla dava dosyası arasında ilişki bulunduğu iddiaları değerlendirilmelidir." denildi. Tebliğname üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bir tetkik hakimini görevlendirerek davayı ivedilikle görüşme kararı aldı. Tetkik hakimine davanın geniş kapsamlı olması sebebiyle başkaca dosya verilmemesi kararlaştırıldı. Danıştay davasının müzakereleri sanık ve müdahil avukatların katılımıyla Yargıtay Başkanlar Kurulu salonunda duruşmalı yapılacak. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan Ergenekon iddianamesi ve eklerinin DVD ortamında istenildiği de ifade edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını usulden ya da esastan bozabilir. Yerel mahkemenin kararı usul yönünden bozulması halinde dava yeniden görülecek. Daire, esas incelemesinde Danıştay saldırısıyla Ergenekon terör örgütü arasında bağlantı olduğu görüşüne varırsa, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını eksik soruşturma gerekçesiyle bozabilecek. Bu durumda, Danıştay'a saldırı davası Ergenekon davasıyla birleştirilebilecek. Metin Arslan, Ankara

Ergenekon duruşması görüntülü kaydedilecek

Avrupa'nın en büyük cezaevi özelliğini taşıyan Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki adliyede görülecek Ergenekon davasının duruşmaları için görüntülü ve sesli kayıt sistemi kuruluyor. Sistem sayesinde Ergenekon davasına ilişkin duruşmada, salondaki sanık ve avukat beyanları dahil tüm konuşmalar kayıt altına alınacak. Aynı sistem daha önce Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesi ile ilgili yargılamada kullanılmıştı. Aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de bulunduğu 46'sı tutuklu 86 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması, 20 Ekim Pazartesi günü yapılacak. Duruşmada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2 üye hakim ve mahkeme başkanından oluşan heyet yargılamayı yapacak. Duruşmada, davanın iddianamesini hazırlayan 3 cumhuriyet savcısından Mehmet Ali Pekgüzel ile Nihat Taşkın hazır bulunacak. Savcılar Pekgüzel ve Taşkın yargılama boyunca duruşmalara katılacak. İlk duruşmada iddianamenin tamamının ya da sanıklarla ilgili genel bölümlerin yer aldığı kısımlarının okunması bekleniyor. Duruşmayı izleyecek basın mensupları ve sanık yakınlarının duruşma girişinde kullanacağı özel giriş kartları da hazırlanıyor. İstanbul, aa

İsa Yazar

İşçilikten dudak uçuklatan mal varlığına

İstanbul, Zaman

Ergenekon Terör Örgütü'nün finansörlerinden olduğu iddia edilen Türk Metal İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in gözaltına alınması dikkatleri Özbek'in dudak uçuklatan malvarlığına çevirdi. Makine Kimya Endüstrisi'nde (MKE) çalışma hayatına atılan Mustafa Özbek, 1971 yılına kadar sıradan bir işçi olarak hayatını sürdürdü. 1971'de sendikacılık hayatına atıldı ve 4 yılda Türk Metal Sendikası'nın genel başkanlık kotluna oturdu. Tam 34 yıldır da bu koltuğu kimseye bırakmıyor.

Çankaya'da 2 apartman

Kuşadası'nda villa

Ankara'da 12 dönümlük arazi üzerinde havuzlu villa

Ankara Çubuk yolunda Metal Kooperatifi'nde bulunan dubleks villa

Ankara Keçiören'de 2 daire

Ankara Bahçelievler'de 2 daire

Ankara Bilkent'te villa

Ankara ODTÜ Kooperatifi'nde hisse

Ankara Gazi Üniversitesi Kooperatifi'nde dubleks villa

Bursa'da ultla lüks bir daire

Kırıkkale'de 5 katlı, 10 daireli apartman, (Burada, Orman İşletme Müdürlüğü kiracı olarak oturuyor)

İzmir'de kooperatif hissesi

Kırıkkale'de 40 dönüm arazi

Ankara OSTİM'de tüp gaz dolum tesisi

Kendisine ait bir jeep, eşi ve çocuklarına ait 4 otomobil

Ankara Beysukent'te 4 katlı villa

Ankara Beysukent'te villa

Ankara Çayyolu'nda kooperatif hissesi

Çubuk'ta havuzlu çiftlik

Kıbrıs'taki Özbek varlıkları

Kıbrıs-Girne Çatalköy'de 15 dönüm arazi üzerinde 2 villa

Kıbrıs-Girne Karaoğlu Mahallesi'nde daire

Kıbrıs Ozanköy'de 15 dönüm arazi

Yukarı Girne'de 1 daire

Küçükkaymaklı'da 1 daire

Kızılbaş Organize Sanayi'de tekstil fabrikası

Kıbrıs'ın en lüks semtinde 15 daire

Tarla, arsa, bahçeli bir ev ve değerli ağaçlar...

Daireler, arsalar, fabrikalar...

Özbek'in Kıbrıs'taki mallarının haddi hesabı yok.

Kıbrıs-Girne Çatalköy'de 15 dönüm arazi üzerinde 2 villa

Kıbrıs-Girne Karaoğlu Mahallesi'nde daire

Kıbrıs Ozanköy'de 15 dönüm arazi

Yukarı Girne'de 1 daire

Küçükkaymaklı'da 1 daire

Kızılbaş Organize Sanayi'de Tekstil fabrikası

Kıbrıs'ın en lüks semtinde 15 daire

Tarla, arsa, bahçeli bir ev ve değerli ağaçlar.

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License