30.1.10

ETÖ ÖNDERİ PERİNÇEK

Ergenekoncu Askerlerin Önderi Perinçek!

Ergenekon Terör Örgütü yöneticisi olarak tutuklanan Doğu Perinçek’in denizci subaylarla bağlantısı Poyrazköy iddianamesinde yer aldı. İşte bir albayın inanılmaz sözleri...
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Poyrazköy iddianamesi Ergenekon soruşturmasının 1. davasında örgüt yöneticisi olarak yargılanan Doğu Perinçek'in Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki cuntacı yapıyla irtibatını gözler önüne serdi. Poyrazköy sanığı albaylar ve amirallere suikast soruşturmasının zanlıları olan teğmenlerin Perinçek'le irtibatını gösteren belgeler iddianamede tek tek ortaya kondu. Denizci bir albayın, cezaevindeki Perinçek'in eşine gönderdiği mektuptaki "Perinçek'in emrindeyiz" sözleri de iddianamede yerini aldı.

Üçüncü iddianamede var

Perinçek'in Deniz Kuvvetleri'ndeki cunta yapısıyla ilişkisini ortaya koyan belgeler Ergenekon'un üçüncü iddianamesinin sanıkları emekli Deniz Albay Hüseyin Vural, emekli Albay İlyas Çınar, eski Deniz Yüzbaşı Ataman Yıldırım ile Poyrazköy sanığı, emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş ve 'Amirallere suikast' soruşturmasının zanlıları denizci teğmenlerden ele geçirildi. Poyrazköy iddianamesinin sanıklarından Tuğamiral Levent Görgeç, Albay Dora Sungunay, Albay İbrahim Koray Özyurt, emekli Albay Aydın Ortabaşı, Albay Şafak Yürekli, emekli Binbaşı Levent Bektaş ile 'Amirallere suikast’ soruşturmasının tutuklusu Albay Mücahit Erakyol'la Perinçek'in irtibatlı olduğu belirlendi. 37 nolu CD'deki o mektup

Ergenekon'un üçüncü iddianamesinin sanıklarından eski Denizci Hasan Ataman Yıldırım'dan ele geçirilen bir 37 nolu CD içerisindeki mektup Poyrazköy sanığı Albay İbrahim Koray Özyurt'un Perinçek'le irtibatını gün ışına çıkardı. "Şule ablaya mektup" başlıklı word belgesinde şu ifadelerin yazılı olduğu görüldü: "Sevgili Şule Abla, Öncelikle en zor anınızda yanınızda olamamanın mahcubiyetini ve saygılarımı arz etmek istiyorum. Doğu Bey’i ve onun şahsında Türkiye'nin Aydınlık geleceğini hedef alan Ergenekon davasının kimlere hizmet ettiğini çok iyi biliyoruz. Yine çok iyi biliyoruz ki Doğu Bey’in devrimci ruhundaki ateşi yıllarca ne güçlükler söndüremedi, bugünler de çabucak geçer, içiniz rahat olsun.... Konumumuz ve aldığımız eğitim gereği önderlerimize açıktan sahip çıkamıyoruz. Ancak yapılması gerekeni de yapmaktan çekinmiyoruz. Eşimin ve benim selam ve esenlik dileklerimizi Doğu Bey'e iletmenizi ve kardeşiniz Koray in her emrinize hazır olduğunu bilmenizi isterim. Selam ve saygı ile, Deniz Kurmay Albay Koray ÖZYURT"



Bir TSK mensubundan beklenmez

Poyrazköy soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcıları dikkat çekici buldukları bu mektupla ilgili iddianamede "Albay Koray Özyurt'un Doğu Perinçek ve eşine yazdığı mektupta kullandığı ifadelerin bir TSK mensubu açısından olağan olarak kabulü mümkün değildir. Özyurt’un Ergenekon yöneticisi ve bir siyasi patinin genel başkanı olan Doğu Perinçek'in emrinde olduğunu ifade etmesi ancak örgütsel bağ ile açıklanabilecek garip bir durumdur" değerlendirmesi yapıldı.

“ALBAYLA ARASINDAN SU SIZMIYOR”

Ergenekon'un üçüncü iddianamesinin sanıklarından Deniz Albay Hüseyin Vural Vural'ın evinden elde edilen 1 nolu CD içerisinde internet sayfası olan ve "Genelkurmay’daki TİKKO'cu başlığı altındaki "modules,phpname= News&fıle=article&sid= 12" isimli belgede Albay Dora Sungunay ile Perinçek'in irtibatını gösteren şu bilgiler yer aldı:

"Dz. Kur. Yb. Dora Sungunay ile Doğu Perinçek arasından su sızmıyor, Sungunay gerek Perinçek gerekse de diğer bağlantıları ile TİKKO ve DHKP-C yasadışı örgütlerine bilgi sızdırıyor, Sungunay daha önce yasadışı sol faaliyetlerinden dolayı hakkında işlem yapılan Aydın Ş. ile de sürekli irtibat halinde olmasına rağmen bu ilişkisini saklasa da Genelkurmay içinde bile sol söylemlerde bulunacak kadar gözü kara, Çevresine desteklerinin çok yukarılardan olduğu söylentisini yayıyor." Köprü elemanlar Levent Görgeç ve Tatar Teğmenlerden ele geçirilen flaş bellekte bulunan "ERUYGUR" isimli word belgesinde "ERUYGUR Paşa ile Eğitim Komutanlığı’nda yapılan toplantıda karargâhımızı ilgilendiren emirler" başlığı altında yer alan notlarda Tuğamiral Levent Görgeç ve geçtiğimiz ay intihar eden Deniz Albay Ali Tatar, Perinçek ve karargah arasında 'köprü eleman' olarak nitelendirildi. Oluşturulmak istenen üç aşamalı emir komuta zincirinde Proje Planlayıcısı olarak Perinçek'in adı yer aldı.



30 Ocak 2010 liberalses.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

27.1.10

BALYOZ CENIRILLARI SABIKALI

Balyozun Generallerini Tanıyoruz

En kanlı darbe planında görev alacağı belirtilen generaller, bugüne kadar tartışmalı olaylarla isimlerini duyurdu. Korgeneral Engin Alan, 1995'te Azerbaycan'daki darbe girişimiyle, Tuğgeneral Nuri Ali Karababa ise Şemdinli iddianamesiyle gündeme geldi. Tuğgeneral Uğur Uzal'ın imzası, Ergenekon'daki fişleme raporunda çıkarken, Tuğgeneral Kaya Varol, 'sosyetik fişleme' skandalıyla anıldı.

Camilerin bombalanması, Türk jetinin düşürülmesi gibi birçok kanlı eylemi içeren Balyoz darbe planıyla ilgili her gün yeni bilgiler gündeme geliyor. Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından hazırlandığı belirtilen planda görev alacak 24 generalin ismi basına yansırken, bu komutanların bir kısmı, geçmişte yaşanan tartışmalı eylemlerden tanıdık çıktı. İstanbul 1. Ordu Komutanlığı'nda 5-7 Mart 2003 tarihlerinde Balyoz seminerine katılan komutanlar, sonraki yıllarda farklı olaylarla adını duyurdu.2. Kolordu Komutanı Korgeneral Engin Alan'ın, 1995'te Azerbaycan'daki darbe girişimine karıştığı ileri sürüldü. O tarihlerde Bakü askeri ataşesi olan Alan'ın ismi, Güneydoğu'daki yargısız infazlar sırasında da gündeme geldi.

Dönemin 3. Kolordu Komutanı Ergin Saygun'un 2007'deki Amerika gezisi, hükümete karşı destek arayışı olarak yorumlanmıştı. Seminere 1. Ordu Komutanlığı kurmay başkanı olarak katılan Tümgeneral Nejat Bek de, sivil bürokratlarla yaşadığı tartışmalarla adını duyurdu. Dönemin 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nuri Ali Karababa, Şemdinli iddianamesinde, işadamlarından tehditle para almakla suçlandı. Ergenekon dosyasına giren 47 sayfalık fişleme raporunda 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Uğur Uzal'ın imzası çıktı. Tuğgeneral Kaya Varol ise 2004'teki 'sosyetik fişleme' skandalıyla anıldı.

'Balyoz' kod adlı darbe planının uygulanmasında görev alacağı ileri sürülen 24 generali kamuoyu yakından tanıyor. Selimiye Kışlası'ndaki toplantıya katılan ve darbe planında isimleri yer alan generallerden bazılarını yakından tanıyalım:

Ergin Saygun (Korgeneral, 3. Kolordu Komutanı): Seminerde Balyoz planının bir EMASYA olmadığını anlatıyordu. Doğu Perinçek'e sahip çıkmıştı. Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin adlarını vermeden, Doğu Perinçek ile yazar Orhan Pamuk'u örnek göstermiş ve "Bir siyasi parti lideri, Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmediği için İsviçre'de yargılanıyor. 'Türkler, 1,5 milyon Ermeni ile 30 bin Kürt'ü öldürdü' dediğinizde ise ödül kazanıyorsunuz. Aradaki fark budur." ifadelerini kullanmıştı.

Engin Alan (Korgeneral, 2. Kolordu Komutanı): Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'la birlikte çalıştı. On beş yıl önce yaşanan Azerbaycan darbe girişimi sırasında Bakü askeri ataşesiydi. Başarısız olan darbe girişimine adı karıştı. Terör örgütü PKK elebaşlarından Şemdin Sakık'ın Türkiye'ye getirildiği 'Yarasa' operasyonunu yönetti. 2000 yılında korgeneralliğe terfi ettirilerek Elazığ 8'inci Kolordu komutanı oldu. Emekli olduktan sonra bir süreliğine Aselsan'da çalıştı. 2008'den beri Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın başında bulunuyor.

Nuri Ali Karababa (Tuğgeneral, 95. Zırhlı Tugay Komutanı): İsmi Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihracına neden Şemdinli iddianamesinde geçiyor. İddianamede Nuri Ali Karababa'nın işadamlarını tehdit ederek para aldığı ileri sürülüyor.

Uğur Uzal (Tuğgeneral, 8. Mekanize Tugay Komutanı): Ergenekon davası dosyasına giren 47 sayfalık fişleme raporunda imzası bulunuyor. Raporda, İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak dönemi mercek altına alınıyor. 1. Ordu Komutanlığı'nda görevli Tuğgeneral Uğur Uzal imzalı ve 25 Haziran 2005 tarihli raporda, Parlak'ın da içinde bulunduğu çok sayıda akademisyen 'Kürt kökenli, PKK sempatizanı, bölücü, ayrılıkçı, eski sol militanı' şeklinde fişleniyor.

Kaya Varol (Tuğgeneral, 2. Zırhlı Tugay Komutanı): Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan teknik takibe takıldı. 12 Aralık 2007 tarihinde Ergenekon sanıklarından Hayrettin Ertekin ile yaptığı görüşme kayıtlara geçti. 2004 yılı Mart ayında kaymakamlıklara geçtiği 'fişleme' yazısında, sanatçılardan yüksek sosyete gruplarına kadar herkes hakkında istihbarat yapılmasını talep etmişti. 'Sosyetik fişleme' olarak literatüre geçen olayı Genelkurmay da doğrulamış ve konu hakkında inceleme başlatmıştı.

Ahmet Yavuz (Tuğgeneral, 55. Mekanize Piyade Tugay Komutanı): Şırnak Tümen Komutanı iken yayınladığı 'gizli' ibareli ilginç talimatla gündeme geldi. 2008 Eylül'ünde yayınlanan talimatta Ahmet Yavuz'un, "Sık mayınlanan yolları doğrudan değil, sivil araç trafiğine açıldıktan sonra kullanın ve böyle bilinen arazileri de önce çobanlar ve göçerler kullansın, siz ondan sonra girersiniz." ifadelerinin yer aldığı ileri sürülmüştü.

Nejat Bek (Tümgeneral, 1. Ordu Komutanlığı Kurmay Başkanı): 23 Temmuz 2007 tarihinde, 9. Kolordu Komutanlığı görevinde bulunduğu sırada Erzurum Valisi Celalettin Güvenç ile protokol tartışmasına girmişti. Bek, protokolde Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın yanında yer almak isteyen Vali Güvenç'i "Yerinize geçin. Sizin yeriniz burası. Herkes yerini bilecek" diyerek adeta azarlamıştı.

İŞTE DARBENİN 24 GENERALİ



1.Tümg. Nejat BEK (1 nci Or. Kur. Bşk.)

2.Tuğg. M. Korkut ÖZARSLAN (1 nci Or.Hrk.Kur.Ybsk.)

3.Korg. Engin ALAN (2 nci Kor.K.)

4.Tuğg. Nuri Ali KARABABA (95 nci Zh.Tug.K.)

5.Tuğg. M. Kemal TUTKUN (4 ncü Mknz.P.Tug.K.)

6.Tuğg.Uğur UZAL (8 nci Mknz.P.Tug.K.)

7.Tuğg. Gürbüz KAYA (18 nci Zh.Tug.K.)

8.Korg. Şükrü SARIIŞIK (5 nci Kor.K.)

9.Tümg. Behzat BALTA (3 ncü Mknz.P.Tak.Tüm.K.)

10.Tuğg. Halil KALKANLİ (54 ncü Mknz.P.Tug.K.)

11.Tuğg. Tuncay ÇAKAN (3 ncü Zh.Tug.K.)

12.Tuğg. Hasan Fehmi CANAN (33 ncü Mknz.P.Tug.K.)

13.Tuğg. Erkal Bektaş (65 nci Mknz.P.Tug.K.)

14.Tuğg. Ahmet YAVUZ (55nci Mknz.P.Tug.K.)

15.Korg. Ayhan TAŞ (15 nci Kor.K.)

16.Tuğg. Faruk O. MEMİOĞLU (1 inci P.Tug. K)

17.Tuğg. Kaya VAROL (2 nci Zh.Tug.K.)

18.Korg. Ergin SAYGUN (3 ncü Kor. K)

19.Tümg. Metin Yavuz YALÇIN (3 ncü Kor.K.Yrdc.ve 52 nci Zh.Tüm.K.)

2O.Tuğg.Yurdaer OLCAN (1 nci Zh.Tug.K.)

21.Tuğg. İhsan BALABANLI(66 nci Zh.Tug.K.)

22.Korg. Doğan TEMEL (Harp Ak. K.Yrdc.)

23.Tümg. Hayri GÜNER (Harp Ak.K.Kur.Bşk.)

24.Tümg. Recep Rıfla DURUSOY (Slh.Kv.Ak.K.)

Devamını BURADAN okuyun...>>>

25.1.10

CHP SİZ DARBE OLURMU ?

CHP Darbecilerin Doğal müttefiki

Balyoz Güvenlik Harekât Planı'nı değerlendiren eski askeri savcı Faik Tarımcıoğlu, bu planı Sarıkız, Ayışı ve diğer planların anası olarak değerlendiriyor.
Türkiye siyasetin çok yoğun olduğu bir ülke. Hafta içinde gündeme bomba gibi düşen Balyoz Güvenlik Harekât Planı, darbe planlarının 2004'de değil 2002'ye yani AK Parti'nin hükümet olmasından hemen sonra başladığını gösteriyor. Yaşadıklarımızın ne olduğunu anlamak için 12 Eylül döneminde sıkıyönetim askeri savcılığı yapan ve ANAP milletvekilliği döneminde Turgut Özal'ın yakınında bulunan Faik Tarımcıoğlu ile konuştuk. Tarımcıoğlu, Türkiye'nin yaşadığı süreci yarısı anonim olan şiirle paylaştı;


Derdimi ummana döktüm
Körolası dalgalar geri verdiler
Derdimi Süphan'a döktüm
Süphan dedi; Ya Rab ben bu yükü taşıyamam
Derdimi Lokman'a dedim
Lokman dedi eyvah.

Faik Tarımcıoğlu haksız sayılmaz. Tarımcıoğlu ile 1960'lardan bugüne bir ufuk turu yaptık. Tarımcıoğlu Erdoğan'ın Siirt'te okuduğu şiirden yargılanmasından CHP'ye, medyanın derin yapılarla ilişkisinden 1993 örtük darbesine kadar birçok konuyu konuştuk. Faik Tarımcıoğlu çok ilginç analizler yaptı ve çok çarpıcı iddialarda bulundu. Neler oluyor? Bu genel soru ile başlayalım…

Türkiye'nin en başta yapısal problemleri var. Mesela Anayasa'nın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti'ni, laik, sosyal, demokratik ve hukuk devleti olarak tanımlıyor değil mi? Maddede öyle yazıyor. Peki, bunlar gerçek mi? Hayır.

Laik değil mi?

Değil. Türkiye devlet tahakkümü altına alınmış bir Müslümanlık yaşıyor. Din devlet işlerine karışmıyor ama devlet din işlerine karışıyor. Laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum olabilir mi? Olmaz. O zaman bu laiklik olmaz.

Sosyal devlet değil mi?

O da değil. Çünkü devlet sosyal devlet olarak vatandaşlarına karşı yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Geçen hafta haberini okuduk Küçük Bedrettin'in. Bu mudur sosyal devlet. Havalar soğuyunca kaç kişi sokaklarda ölecek diye merak içindeyiz.

Demokratik de mi değil?

O hiç değil. Sürekli darbelerin olduğu bir ülkede nasıl bir demokrasiden söz edebiliriz. Ancak askeri vesayet demokrasisinden.

Hukuk devleti nosyonu peki?

Türkiye hukuk devleti değil, kanun devleti. Anayasa'nın 2. maddesindeki 4 temel ilke Türkiye'de yok. Yani bu devleti ayakta tutacak 4 sütun sağlam değil, sallanıyor. Aklınca bunu ayakta tutmak isteyenler askeri piramidi ters yüz ederek darbeleri sürekli hale getiriyorlar. Darbe yasaları ile devleti ayakta tutuyorlar. Es kaza toplumu temsil eden siyasiler seçilir ve hükümet olursa da onları devirmek için sürekli darbe peşinde koşuyorlar. İşte son iki yıl içinde ortaya çıkan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven gibi darbe planları bunun örneği. Ama son ortaya çıkan Balyoz Darbe Planı başka bir şeyi ima ediyor. Bu korkunç.

Nedir Balyoz Darbe Planı ve ima ettiği şey?

Bu plan korkunç, inanılması imkânsız bir şey. Ama bununla birlikte bir şey ortaya çıktı. Demek ki, belli bir tarihten itibaren birileri askerlik mesleğini bırakmış, darbe planı yapmaya girişmiş. Bu şunu gösteriyor. Bu teselsül içerisinde. Yani bütün bunları yapan bir cuntadır, 30 generali at dışarı, işi tamamen temizle noktasında değiliz. Balyoz Darbe Planı en son çıktı ama darbe planlarının anası, temeli bu. Yani merkez İstanbul 1. Ordu Komutanlığı. Zaten burada eskiden beri bazı şeylerin olduğu biliniyordu. 2002-2003 yılından itibaren İstanbul 1. Ordu Komutanlığı'nda bir şeyler yapıldığına dair bazı ses kayıtları internete vs. düşmüştü. Şimdi o konuşmaları, son darbe planı ile birleştirdiğinizde bunun bir atmasyon ya da dedikleri gibi sadece senaryo olmadığını görüyoruz. Bu plan gerçek. Hatta şu anda Ergenekon Davası'nda yargılanan Ayışığı, Sarıkız gibi darbe planları bu ana planın birer parçası. Bundan şu çıkıyor. Ankara'daki cuntanın esas ayağı İstanbul'muş.

PLANLARI GENELKURMAY 2. BAŞKANI BİLİR

Nasıl hazırlanır bu planlar, kimin sorumluluğundadır?

Bu tür planlar ancak Genelkurmay 2. Başkanı emri ile hazırlanır. Çünkü karargâh komutanı olarak Genelkurmay 2. Başkanı yetkilidir.

Süreç nasıl işler?

Böyle planlar 30-50 kişi arasında değişen bir ekip tarafından hazırlanır. Hazırlanan taslaktır, ilgili daire başkanına sunulur. Bu makam Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı'dır. Sonra bu taslak Genelkurmay 2. Başkanı'na verilir.

Bu plan için “Harp oyunu, tatbikat senaryosu” deniyor. Katılıyor musunuz?

Olur mu efendim. Bir kere harp oyununda isimler olmaz, bunda isimler, rütbeler var. Şu şahıs bomba koyacak, şu şahıs patlatacak diye. Yani belli bir dönemde kimin, hangi görevi yapacağı belli olan bir eylem planı bu. Harp oyunu falan değil. Harp oyunlarında isim verilmez, tümenler söylenir, tabur söylenir, bayrak gösterilir falan. İsim vererek 36 gazeteciyi tutuklamak vs. böyle bir harp senaryosu olur mu canım.

Neden bu darbe ısrarı 2002'den bu yana?

Bunun bir nedeni var, 28 Şubat'ı gerçekleştirenler hedeflerine ulaşamadılar. Bunun travmasını yaşıyorlar ve bunu telafi etmek istiyorlar. Bir Genelkurmay Başkanı çıktı “28 Şubat bin yıl sürecek” dedi, birkaç yılda çöktü. Bununda nedeni kurmay hatasıdır.

ERDOĞAN'I TASFİYE ETMEK İSTEDİLER

Nedir o hata?

Recep Tayyip Erdoğan'ın haksız biçimde mahkûm edilmesi ve mahkûm olması ile başlayan sürecin Başbakanlık ile sonuçlanması. İşte bu onların bütün planlarını bozdu. Çünkü onların bütün hedefi Milli Görüş'ün ve onu temsil edebilecek bütün siyasal damarların yok edilmesiydi.

Yani AK Parti'nin 2002 sonunda tek başına hükümet olması ile başlayan darbe planları bir intikam amacı mı taşıyor?

Evet. Balyoz hareketine bakın seçimlerin hemen sonrasında hazırlanmaya başlamış ve adım adım düşünülmüş bir darbe planı. 28 Şubat ile Erbakan'ı bitirdiler. Ancak o planı yapanlar onun yerine geçmesi en muhtemel kişi olan Erdoğan'ı da siyaseten devre dışı bırakmak için de plan yaptılar ve bunu uyguladılar.

Ne planı bu?

Erdoğan'ın 12 Aralık 1997'de Siirt'te yapmış olduğu konuşma ve okuduğu şiir için, halkın kin ve nefrete teşvik etmek suçlamasıyla eski TCK 312. maddeden dava açtılar. O konuşmasında Erdoğan, “Ben Rizeliyim, eşim Siirtli. Biz bir ağacın dallarıyız, bin yıllık bir geçmişten geliyoruz, hepimiz Müslümanız, bizi kimse ayıramaz” mealinde bir konuşma yapmıştı. yani bölmeyi değil birliğin önemini anlatan bir konuşma idi.

ERDOĞAN'A 15 SUİKAST PLANI YAPILDI

Ama bölücülükten dava açıldı Erdoğan'a...

O mitingde okuduğu şiir dava konusu oldu. Erdoğan'ın mahkum edilmesine yol açan davayı da Genelkurmay Adli Müşavirliği'ndeki bir rütbeli hakimin Çevik Bir'den aldığı talimatla açıldı.

Nasıl yani?

Genelkurmay Adli Müşavirliği'ndeki bir rütbeli hakim, Atatürk ve laiklik ticareti yapan dönemin Yargıtay Başsavcısı'nı arayarak dava açılmasını istedi. O'da Diyarbakır DGM Başsavcısı'na telefon ederek Erdoğan'ın Siirt konuşması için dava açılmasını istedi, devlet böyle istiyor diye. Diyarbakır DGM Savcısı da dava açtı ve Erdoğan mahkûm oldu. Bütün plan, TCK 312. maddeden ceza alanların siyaset yapamayacağı varsayımına yani Anayasa'nın 76. maddesi ve Seçim Kanunu'nun 11. maddesine göre yapılmıştı. Erdoğan'ı da mahkûm ederek tasfiye edebileceklerini düşünmüşlerdi ama olmadı. Erdoğan cezaevinden planlandığı gibi zayıflayarak değil güçlenerek çıktı. İşte bugün darbe planlarını yapanların temel öfkesi bunadır. Yani Erdoğan'ın Başbakan olmasına. İşte Ergenekon örgütlenmesinin Ekim 1999'da kendini yeniden reorganize etmesi, Erdoğan'ın da hapisten Temmuz 1999'da çıkmasından sonra olması tesadüf değildir. Erdoğan'a o tarihten bugüne kadar 15 kez suikast girişimi olmuş hiçbiri başarılı olamamıştır.

Nereden biliyorsunuz?

Emniyet'ten aldığım bilgi ve duyumlardan biliyorum. Zaten bu konuda bazı girişimler medyaya da yansıdı. Mesela Atabeyler Çetesi davasında bu suikast iddialarından biri yer almıştı bildiğim kadarıyla.

CHP derin yapıların müttefikidir

Bütün bu darbe planlarına bakıldığında geniş bir işbirliği ağı var. Siyasiler, basın… Böyle bir yapının içinde basın mensuplarının olmama şansı yok. Tabii siyasiler. Bugün hükümet olan AK Parti dâhil olmak üzere CHP'de de, MHP'de de bu yapının uzantıları vardır. Ancak bunların en yoğun olduğu siyasal yapı CHP'dir.

Neden?

Çünkü CHP bu yapının en tabii müttefikidir. Nitekim CHP'nin müttefikliği tescil edilmiş bir müttefikliktir. Söylemin dışında fiili olarak bu böyledir. Nitekim son iki örneğinden biri 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra bir Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Reha Taşkesen imzasıyla hazırlanan resmi belgede şu net ifadeler yer almaktadır; “Biz toplum nezdindeki itibarımızı kaybediyoruz. STK'ların desteği de çok azaldı, ancak CHP'ye dayanabiliriz”. Yine ikinci somut tescil, bizzat Ergenekon Davası'nda avukattır CHP. Sadece söylem olarak değil, bizzat vekiller davalara katılarak bu müttefikliği tescil etmektedir. Bunun Baykal'dan bağımsız olduğunu da düşünmüyorum. Ama Baykal'ın bu tavrı beni şaşırtmıyor?

Neden şaşırtmıyor, sosyal demokrat bir partinin başkanından söz ediyoruz…

Onu bırakın canım. Bakın benim de bir zamanlar yöneticisi olduğum Vakıf 2000 Stratejik Araştırmalar Vakfı olarak 17 Aralık 2004'den önce düzenleyeceğimiz bir toplantıda konuşma yapması Baykal'ın makamına gittik. Yanımda Vakıf Başkanı Kurtcebe Alptemoçin, Ülkü Söylemezoğlu, Nihat Akpak, Mahir Barutçu, Süreyya Yücel Özden vardı. Kendisini konferansa davet ettik, kendisi de Mesut Yılmaz'ın gelmeyeceğini duyunca kabul etti. Tam çıkacağımız sırada ben bir maruzatımı paylaşmak istediğimi söyledim. “Buyur” dedi. Kendisine “Elimde maddi delil yok ama 2004 yılı başından itibaren yaşadığımız Kıbrıs'la ilgili gelişmeleri, TCK 301. maddesi ile ilgili gelişmeleri vs. aktarıp havanın kötü koktuğunu ve bir şeylerin tezgahlandığını hatta yeni bir 6-7 Eylül olabileceğini” aktardım. Bu havayı dağıtması için kendisinden yardım istedim.

BAYKAL OYUNLARI BOZABİLİRDİ

Nasıl yani?

Dedim ki; “Bu havayı dağıtmak elinizde, bunun biricik yolu var”. “Nedir” dedi? “Başbakan Erdoğan ile 17 Aralık zirvesi için Brüksel'e git-meniz ve orada birlikte poz vermeniz. Böyle bir uzlaşma toplumu rahatlatacaktır” dedim. Böyle bir adım atmazsanız AB üzerinden Türkiye'yi sabote edilebileceğini söyledim kendisine. Yanımdakiler de buna şahittir.

Tepkisi ne oldu?

Baykal bir süre sessiz kalarak “Haklısın” dedi. “Gideceğim ve Brüksel'de bu pozu vereceğim” dedi. Ama Baykal bunun tam tersini yaptı. Brüksel'e gitmediği gibi, Türkiye'nin AB yolunu tıkamak için elinden gelini yaptı. Nitekim benim kuşkulandığım noktalar bu darbe planları ile bir anlamda örtüşmüş oldu.

AK Parti'de yok mu?

Olmaz mı. Mesela Erdoğan'ın mahremiyetine kadar girmiş daha sonra milletvekili olmuş Turhan Çömez. Şimdi nerede? Ergenekon'dan sanık ve kaçak. Burada şuna dikkat etmek lazım. Onu Erdoğan'ın yanına kim aldırdı? Bunun izini sürmek lazım belki de. Yine partinin önde gelenlerinden birileri siyasi gelecek gördüğü için mi partiden istifa etmiştir, yoksa birileri ona Başbakanlık vaat ettiği için mi? Tabii başkaları da olabilir. Burada AK Parti yönetiminin de dikkatli davranması gerekiyor. İşleri çok kolay değil.

Planlar başarısız oldu diyemeyiz

Birçok darbe planı yapılmış ve hiçbiri başarılı olmamış. Neden vazgeçilmemiş?

Aslında her darbe planında bir şeyler yapılmış. Burada gerçekleşmeyen plan(lar)ın tamamı. Yoksa 2003'den bu yana Türkiye'de yaşananlara bakın. Denktaş'ın Kıbrıs'taki çözümsüzlük siyasetinden 'Genç Subaylar Rahatsız' manşetine, Danıştay saldırısından Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanmasına, Hrant Dink'in öldürülmesinden Malatya katliamına. Bütün bunlar farklı darbe planlarının birer parçası sanki. Biri Balyoz'un, biri Sarıkız'ın, biri Ayışığı'nın, biri AK Parti'yi bitirme planının. Bu açıdan darbe planlarının tamamı başarısız diyemeyiz.

Yani Trabzon, Hrant Dink, Malatya Katliamı arasında bir bağ var mı?

Elimizde belki hukuki bir bağ yok ama yapı olarak var olduğunu görüyoruz. Benzer adamlar, benzer olaylar. Yani bunlara arasında bir bağ yok demek, gerçeğe sırt çevirmektir. Bakın Hrant Dink'i ölüme götüren süreç bir merkezden yönetilmiştir. TCK 301'den dava açan savcılara bakın, bunun için suç duyurusunda bulunanlara bakın, bu davaları izleyenlere bakın. Hepsi nerede bunların. Ergenekon Davası'nda yargılanıyorlar.

ERGENEKON SAVCILARI İŞ YÜKÜNE BOĞULUYOR

Nasıl sonuçlanacak bu dava?

İzleyebildiğim kadarıyla Ergenekon savcıları sürekli baskı altında. HSYK yerlerini değiştirmek istiyor, aldığımız bilgilere göre iş yükleri arttırılarak Ergenekon Davası ile ilgilenmeleri önlenmeye çalışılıyor. Tabii bunlar hep olumsuz şeyler. Toplumun ve tabii hükümetin de bu savcılara sahip çıkması gerekmektedir.

TSK içinde iki yapı mı var?

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bu darbeci geleneği tasvip etmeyen bir damar da var ve Hilmi Özkök bu yapı sayesinde Genelkurmay Başkanı oldu. İşte 2003-2004 yılındaki darbe planlarının önlenmesinde Özkök'ün rolü inkâr edilemez. Özkök olmazsa bu darbe planlarının ilki değilse bile ikincisi kesin başarılı olmuştur. Ancak bu darbeci gelenek Yaşar Büyükanıt'ı da rahat bırakmadı. Ve onun döneminde 27 Nisan e-muhtıra oldu. Ama kendisi bir darbeye de geçit vermedi. Her ne kadar bunu ben yazdım dese de bu metnin tamamını o yazmadı.

Kim yazdı?

Bu bir gecede hazırlanan bir açıklama değil. Öncesi var. 14 Nisan-27 Nisan 2007 arasında başını İsmail Hakkı Karadayı, Aytaç Yalman ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in çektiği bir grubun hazırladığı bir taslak var ve bu Genelkurmay Başkanı'na verildi. İnternet sitesine konan bu taslağın Büyükanıt tarafından gözden geçirilmiş halidir.

Kışlaya dönüş zaman alacak

Peki İlker Başbuğ, ne yapmayı hedefliyor?

Başbuğ dönemine çok şey sığdı. İrtica Eylem Planı, Kafes Eylem Planı vs. Ancak Başbuğ da bütün bunların getirdiği baskı karşısında arada kaldı açıkçası. Ancak ben onun tarafının da demokrasi olduğunu düşünüyorum. Çünkü o da şartların darbe yapmaya elverişli olmadığını biliyor. Başbuğ, hem darbeciler bu kurumda barınamaz diyerek hükümete olumlu mesaj verdi hem de ıslak imza için bu bir kâğıt parçası diyerek gelen baskıları yumuşattı. Ve son aşamada Başbuğ şu anda hükümetle işbirliği yapıyor ki, bu önemlidir. Eğer hükümetle işbirliği yapmamış olsaydı başka şeyler olabilirdi.

TSK nasıl normalleşecek, asıl işine dönecek mi?

Bu yavaş yavaş olacak. Çünkü bugüne kadar yönetmeye alışmışlar. Ve bu 27 Mayıs darbesi ile çarpık bir yapı yaratmıştır. Ve oluşturulan Türk Silahlı Kuvvetler Birliği adlı yasadışı yapı daha sonraki 1971 ve 1980'i yaptı. Şimdi yaşanacak süreç terse dönem bu piramidi düzeltmektir. Yönetmemek, imtiyaz sahibi olmamak onlar için zor. Ve bu tasfiye bir günde de olmaz. Olursa bile çok sakıncaları olur. Sonuçta unutmayalım Genelkurmay bütün ilericiliğine rağmen kurumsal açıdan muhafazakârdır. Ama bu biraz da kuşak meselesi, bundan sonra gelecek her kuşak bu işlerden biraz daha uzak olacak diye umut ediyorum.

Devam eden davalar ne olur?

Yargılama uzun sürer ve nasıl sonuçlanacağını bilemeyiz. Yargılama uzadıkça üst mahkemeden dönme ihtimali yükselir. Belki yargılama bağlamında Türkiye'de darbe dönemi bitti demek güçtür. Ancak fiili olarak darbeler dönemi sona ermiştir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Erdoğan'a 15 suikast girişimi

Erdoğan'a hapisten çıktığı 1999'dan bugüne kadar 15 kez suikast girişimi olmuş hiçbiri başarılı olamamıştır. Bu Emniyet'ten aldığım bilgi ve duyumlardan biliyorum. Mesela Atabeyler Çetesi davasında suikast iddialarından biri yer almıştır.

Röportaj: Murat Aksoy

YENİ ŞAFAK
25 Ocak 2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

İŞTE BALYOZ TİMİ

Darbe timi göreve hazırmış

Birinci Ordu Plan Semineri’nin hazırlığı esnasında Balyoz Planı’nda görev alacak subayların isimleri belirlenmiş. Listede 24 generalin adı tek tek sıralanmış
Selimiye Kışlası’nda 5-7 Mart 2003’te gerçekleştirilen plan seminerinde, Balyoz Harekat Planı’nın uygulanması için hazırlık yapılıyordu. Taraf’ın elindeki 5 bin sayfalık belgeler arasında bulunan, darbede görevlendirilecek askeri personelin listesi de bunu kanıtlıyor.
Plan seminerinden üç ay önceki bir tarihte Tümgeneral Nejat Bek, Birinci Ordu Komutanı emriyle İstihbarat Başkanı Kurmay Albay İzzet Ocak’tan, harekatta görevlendirilecek personel isimlerinin tespit edilerek komutanlığa gönderilmesini istiyor.Aralık -2002 tarihini taşıyan talimatın konu bölümünde, “1’inci Ordu Plan Semineri-2003” yazıyor. Bu yazılı emrin bir nüshası harekat planının uygulanmasını koordine ettiği anlaşılan Kurmay Albay Süha Tanyeri’ye de gönderilmiş. Emrin Ek-B kodlu belgesinde, 10 maddeden oluşan görev kategorisi çizelgesi bulunuyor. Darbe harekatı hazırlığını ele veren bu çizelge aynen şöyle:
a. Özel operasyon ve sorgulama timlerinde görevlendirilecek personel
b. Özel görevli toplama timlerinde görevlendirilecek personel
c. Sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek personel
ç. Darbe harekatı timlerinde görevlendirilecek personel
d. Gözaltı timlerinde görevlendirilecek personel
e. Hasar tespit timlerinde görevlendirilecek personel
f. Kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecek personel
g. Özel hastaneler ve ilaç depolarında görevlendirilecek personel
ğ. Gümrükler, depolar, ambarlarda görevlendirilecek personel
h. Alışveriş merkezleri ve gıda toptancılarında görevlendirilecek personel.
Yazılı emrin yerine getirildiğini gösteren görevlendirme çizelgesi ise İstihbarat Başkanı Kurmay Albay İzzet Ocak tarafından hazırlanarak, Birinci Ordu Komutanlığı’na gönderilmiş. Ek-A kodlu belgede, “Görevlendirmede Yetkili” 24 general ile 72 subayın isimleri ayrıntılı bir şekilde yer alıyor. 10 maddede sıralanan timlerin başına ise rütbesine, isim ve görev yerlerine göre belirlenen 274 subay getirilmiş.
Bu görevlendirme listeleri, Balyoz Harekat Planı’nda yer alacak askeri personelin Selimiye Kışlası’ndaki “rutin” seminerden tam üç ay önce, büyük bir gizlilik ve özen içinde seçildiği gösteriyor.
İŞTE ‘SEMİNERDEKİ’ GENERALLERİN LİSTESİ





1.Tümg. Nejat BEK (1 nci Or. Kur. Bşk.)

2.Tuğg. M. Korkut ÖZARSLAN (1 nci Or.Hrk.Kur.Ybsk.)

3.Korg. Engin ALAN (2 nci Kor.K.)

4.Tuğg. Nuri Ali KARABABA (95 nci Zh.Tug.K.)

5.Tuğg. M. Kemal TUTKUN (4 ncü Mknz.P.Tug.K.)

6.Tuğg.Uğur UZAL (8 nci Mknz.P.Tug.K.)

7.Tuğg. Gürbüz KAYA (18 nci Zh.Tug.K.)

8.Korg. Şükrü SARIIŞIK (5 nci Kor.K.)

9.Tümg. Behzat BALTA (3 ncü Mknz.P.Tak.Tüm.K.)

10.Tuğg. Halil KALKANLİ (54 ncü Mknz.P.Tug.K.)

11.Tuğg. Tuncay ÇAKAN (3 ncü Zh.Tug.K.)

12.Tuğg. Hasan Fehmi CANAN (33 ncü Mknz.P.Tug.K.)

13.Tuğg. Erkal Bektaş (65 nci Mknz.P.Tug.K.)

14.Tuğg. Ahmet YAVUZ (55nci Mknz.P.Tug.K.)

15.Korg. Ayhan TAŞ (15 nci Kor.K.)

16.Tuğg. Faruk O. MEMİOĞLU (1 inci P.Tug. K)

17.Tuğg. Kaya VAROL (2 nci Zh.Tug.K.)

18.Korg. Ergin SAYGUN (3 ncü Kor. K)

19.Tümg. Metin Yavuz YALÇIN (3 ncü Kor.K.Yrdc.ve 52 nci Zh.Tüm.K.)

2O.Tuğg.Yurdaer0LCAN (1 nci Zh.Tug.K.)

21.Tuğg. İhsan BALABANLI(66 nci Zh.Tug.K.)

22.Korg. Doğan TEMEL (Harp Ak. K.Yrdc.)

23.Tümg. Hayri GÜNER (Harp Ak.K.Kur.Bşk.)

24.Tümg. Recep Rıfla DURUSOY (Slh.Kv.Ak.K.)
aktifhaber.com dan alıntıdır

Devamını BURADAN okuyun...>>>

BALYOZ'UN ORDU PLANI

Darbenin orduda tasfiye planları

Balyoz Planı’nda imzası olan Orgeneral Çetin Doğan, darbeden sonra Birinci Ordu’dan atılmasını istediği subayları tek tek belirledi. Listede 823 muvazzaf var

Dönemin Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan 5 -7 Mart 2003 tarihleri arasında yapılan Selimiye Kışlası’ndaki plan seminerini kapatırken sözlerine şöyle başladı:

“Arkadaşlar bu plan seminerini, 1.Konjonktürel gelişmelere göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir… Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması, kollanması için olmalıdır. Laik demokratik cumhuriyetten daha üstün, bundan daha büyük tehlikemiz yok mevcut durum içerisinde… Kuzey Irak’ta olsun, Yunanistan’la olsun nerede olursa olsun dışarıya yönelik hudutlarımız ötesinde meydana gelebilecek tehdit hiçbir zaman içeride irticanın yaratacağı tehditten, irticanın baş kaldırması, ayaklanması ile ortaya çıkacak tehlikeden daha büyük olamaz. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi sağlam bir bünyeye, Atatürkçü bir yapıya ordunun Türk ulusunun kavuşması her türlü tehdidi ve engeli karşılamasına yetecektir.”Defterleri dürülmeli
Doğan daha sonra sözü ordu içinde irticaya bulaşmış personele getirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaman zaman ordudan atılıyor çünkü irtica bulaşmış oluyor. Nasıl oluyor ki modern çağdaş bir kurum, kurum içerisinde bulunan insanlar bunların fetvalarına kanarak, bunların efsanelerine kanarak aydınlık çağdaş yoldan çıkıyorlar; ama bir gerçek bu. O halde evvela Silahlı Kuvvetler içindeki bünyesel sağlamlığını korumak durumundadır. Buna bulaşmış, irticaya bulaşmış insanların uslanması ve fikir değiştirmesi olanağının olmadığı birçok örnekleriyle sabittir ve o yüzden de bunların defterleri mutlaka evvela ilk adım olarak dürülmeli, ordu bünyesi sağlam bir hale getirilmelidir. Bunun ötesinde böyle bir olay olduğu zaman çünkü içimizden çıkacak çatlaklıkların, tereddütlerin maliyeti çok çok daha büyük olacaktır. Kendi içimizde kendimizle savaşmak zorunda kalacağız. Bunun önlenilmesi için evvela ordu bünyesinin sağlamlaştırılması lazım.”

Çetin Doğan’ın bir kere bulaşmış olan bir daha uslanmayacağı için “ilk adım olarak” yapılmasını istediği “irticacı subayların defterinin dürülmesi” için seminerden daha önce hazırlıklara başladığı anlaşılıyor.

“Listeler hazırlansın” talimatı
Aralık 2002 tarihinde Mart 2003’teki seminer hazırlıklarının da gözden geçirildiği Aylık Karargâh Koordinasyon Toplantısı’nda yaptığı konuşmada (Konuşma metninin yer aldığı 1708- 1b-02lId.Ks. (633) sayılı ve bir Kurmay Albay imzalı resmi Karargah İçi Mütalaa belgesi Taraf’ta) irticai ve bölücü personelin tespitiyle ilgili Personel Başkanlığı ve İstihbarat Başkanlığı’nın verdiği emrin yerine getirilmesini istiyor. Doğan o konuşmasında seminerdeki konuşmalarından daha açık konuşuyor:

“Silahlı kuvvetler olarak biz siyasetin dışındayız. Siyasetin dışında olmak Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerinin örselenmesine, göz ardı edilmesine göz yumarız anlamına gelmez. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihi misyonu kendisine verilen tarihi görevi bu devletin kurucusu olma, tarihi Kemalist çizgisini her zaman muhafaza etmek zorundadır. O nedenle hem Personel Başkanlığı’ndan hem de İstihbarat Başkanlığı’ndan yayımlanan emrin bir paragrafı da aynen girmiştir. Öncelikle kategorili personelle ilgili düşüncelerimi söyleyeyim: İçimizde şimdiye kadar barınmayanlar Meclis’e taşınmıştır. Bu meydan okumadır. Bu meydan okumaya karşı biz geri adım atmayız. Ve bundan sonra da yine içimizde olabilecekler, var olanlar takip ettiğimiz insanlar vardır. Kategorili personelin pervasızca biraz daha cesaretlenmiş olmaları Silahlı Kuvvetler içersinde bunlara daha fazla hiçbir suretle yer vermeme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.”

Üç albay, 66 binbaşı, yüzlerce yüzbaşı
Doğan’ın bu emirleri doğrultusunda dönemin Birinci Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı bir Kurmay Albay tarafından hazırlanan “1 nci or. Bölgesinde ilişiği kesilmesi teklif edilen personel listesi” adlı resmi belge içinde irticacı ve bölücü olarak fişlenmiş 823 muvazzaf subay ve astsubayın adı var. Bu belge Birinci Ordu Komutanlığı’nın 5-7 Mart 2003 tarihindeki seminer için hazırladığı Plan –Çalışması- 2003 adlı dokümanın eklerinde yer alıyor.
Sadece Birinci Ordu’nun baktığı Marmara Bölgesi’ndeki illerdeki askeri tesislerde görev yapan albay, binbaşı, yüzbaşıları kapsayan listede subayların isimleri, görev yaptıkları yerlerin yanına niye fişlendikleri yazılmış. Bu subaylardan 3’ü albay, 66’sı binbaşı, gerisi yüzbaşı ve teğmenlerden oluşuyor.

Doğan’ın ilk adım olarak tasfiye edilmesini istediği personelden irticacı olduğu düşünülenler için “eşi çağdışı kıyafet giyiyor”, “mesai saatleri içinde namaz kılıyor”, “irticai eğilimleri mevcuttur”, “siyasal İslami görüşleri benimser ve destekler” türü ibareler kullanılmış.
Bazı subaylar için “Kürt milliyetçiliği yapar”, “Bölücü örgütlerle ilişkisi var” denilirken, bazı subayların ordudan tasfiye gerekçesi de bunun tam tersi: “Aşırı milliyetçi partiyle ilişkili” “Sakıncalı, şüpheli” gibi fişlemelerin yanısıra listede isminin yanına “takipte” notu konulmuş subaylar da var.

İstanbul’u ev ev arayamayız
5-7 Mart 2003 tarihli seminerin sonunda Çetin Doğan’ın yaptığı konuşma, konuşulanın bir savaş oyunundan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor. İşte ses kayıtları Taraf’ın elinde olan o konuşmadan bazı bölümler:

“İstanbul bölgesi ki bu bölge tabi yakın mücavir bölgedeki hassas bölgeler olarak Sakarya ve Kocaeli bölgesi çok önemlidir ve burada adeta kurtarılmış bölgeler vardır. Nasıl doğuda iç tehdidin çok büyük, bölücü tehdidin çok büyük olduğu dönemlerde kurtarılmış bölgeler varsa ortaçağ karanlığı içinde bir yaşam tekkeler, zaviyeler, gece toplantıları, gündüz toplantıları, kıraat etmeler devam etmektedir. Ve bunlar çığ gibi büyümektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapıtaşı olan Silahlı Kuvvetlerin aşındırılması ve temellerinin yıkılmasına sebep olacağını asla unutmayalım. Ve bu yüzden de biz istihbaratımızı kendi bölgemizde garnizon komutanları, tali bölge komutanları, Emasya komutanları kendi bölgelerindeki iç geliş-meyle ilgili bilgileri, belgeleri toparlamaya devam edecektir. Buradaki yerel yönetimleri tanıma için yerel yönetimleri ve daha yakından bunları anlamak ve bir sorumlulu-ğun üstlenilmesi durumunda halkın yaşam- ını, bütün sorumluluklarını, günlük yaşamını yürütme erkini de silahlı kuvvetler üstleneceği için şu anda doğal afetler koordinasyon merkezleri ve yaptığımız tatbikatların büyük yararı olacağına inanıyorum ve karşımızdaki çalışan insanları daha iyi yakından tanıyacağız ve herhangi bir durumda da bunlarla işbirliği, kimlerle yapabiliriz kimleri tasfiye etmemiz gerektiğini anlayacağız.

Bu kadar büyümüş bir metropolün (İstanbul) teker teker ev ev aranması mümkün değildir. Eskiden yaptığımız uygulamalarda da elle tutulur gerçek anlamda bir sonuç da alınmamıştır… Bu onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha belki radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak, bundan amaç şu; bütün güçleri kullanmak değil varlığıyla caydırıcılık esastır.
Taraf - Istanbul - 25.01.2010

BAŞBUĞDAN BALYOZ AÇIKLAMASI

"Her iddiayı inceleriz. Kara Kuvvetleri Komutanlığı konuyu detaylı olarak inceliyor. 7 yıl önceki bir olay. Biraz sabırlı olunmalı. Plan seminerine ilişkin belgeler imha edildi. İddiaların incelenmesi kabul anlamına gelmez. İddialar vicdansızlık. Lanetliyorum. Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl camiyi bombalar? Vicdansızlara sesleniyorum: Türk ordusunun bir sabrı var. Böyle ithamlar olmaz. Bilgi sızdıranlarla çok ciddi mücadele etmemiz lazım. Bilgi sızdıran bir subay 3 yıl ceza aldı. 9 personel bilgi sızdırmaktan tutuklu. Darbe söylentilerinden hicap duyuyorum. Darbe olayları artık geride kaldı. Herkes ders aldı"

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Balyoz Planı iddialarıyla ilgili konuştu. Başbuğ, "Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Vatandaş önce gerçeği aramalı. Bugün gerçeğe çok ihtiyacımız var" dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, darbe iddilarından hicap duyduğunu belirterek, "Demokratik yönetimlerde en önemli olan husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Ve bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz. Ben Silahlı Kuvvetleri olarak bundan rahatsızlık duyuyorum, Türk milletinin de rahatsızlık duyduğu kanaatindeyim. O zaman kim bundan menfaat sağlıyor?" dedi.

Orgeneral Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda, Kazım Karabekir'in ölümünün 61.yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma programının ardından, basın mensuplarına gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Genelkurmay Başkanı olarak TSK'nın komutanı olduğunu ve bunun kendisine sorumluluk da verdiğine işaret eden Orgeneral Başbuğ, "Elbette TSK'nın bütün personelini düşünmek durumundayım. Yetkili makamlarda olmak, görev ve sorumluluklara sahip olmak sadece size şikayet etme durumunu yaratmaz. Aynı zamanda görev ve sorumluluğu olanlar sorunları çözmek veya çözme yönünde gayret göstermek vazifeleri. Bizim anlayışımız budur" dedi.

TSK'yı ilgilendiren konularda üzerine düşen görev ve sorumluluklar bulunduğunu, bu görev ve sorumlulukların başında da TSK'yı ilgilendiren sorunlarla çözüm bulmak olduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, "Elbette TSK'ya karşı yürütülen karşı faaliyetler var. Söyledi ama söylemek tabi ki, söylemekle şikayet etmekle konu bitmez. Elbette bir sorun varsa bu sorunun nedenlerine inip, köküne inip hal ve çözümler ne ise bunları üretmek de bizim görevimiz" diye konuştu.

'KİMSE TSK'YI BAŞKA ORDULARLA MUKAYESE ETMESİN'
"Kimse TSK'yı başka dünyanın başka ordularıyla makayese yapma gibi hataya düşmesin" diyen Orgeneral Başbuğ, "Biz ne Güney Amerika'nın bilmem ne ülkesinin ordusuyuz ne Kafkaslardaki bilmem ne ülkesinin ordusuyuz. Böyle bir hataya kimsenin düşmemesini özellikle rica ediyorum" şeklinde konuştu.
Sorunların oluşundaki birinci temel noktalarından bir tanesinin 'bilgi çağı ve teknolojisi' olduğuna işaret eden Orgeneral Başbuğ, bilgi teknolojisi ve bilgi çağında bilgilerin sızdırılmasının 'gerçekten bir sorun' olduğunu vurguladı. "Evet bilgilerin sızdırılması TSK için de bir sorundur. Ama zannetmeyin ki sadece TSK. Bu, bütün dünya orduları için de geçerlidir, diğer kurumlar için de geçerlidir" diyen Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti:

'BİLGİ SIZDIRMA İLE MÜCADELE'
"Ama şimdi biz biraz hedefte olduğumuz için belki bizim sorunlarımız çok büyük. O zaman nedir birinci konu, bilgi sızmaları konusunda ne yapmamız lazım, ne yapıyoruz. İlk önce, çünkü konunun temel noktalarından birisi budur. Elbette bazı yapısal eksiklerimiz var, bunların üzerinde duruyoruz. Yapısal eksikliklerimizi tamamlamamız lazım. Ama burada en önemli olan bilgi sızdıranlarla ciddi şekilde mücadele içinde olmamız lazım. Bakın ilk defa bunu ben burada sizlere açıklıyorum. Bugüne kadar TSK içinde çeşitli şekillerde bilgi sızdırmasıyla ilgili, sağa sola, basına, medyaya, nereye derseniz deyin, kişilere bilgi sızdırması kapsamında açılan soruşturma adedi 61'dir. 61 adet bilgi sızdırması iddiasıyla şu anda açılan soruşturmamız vardır. Bunlardan 9 tanesi kovuşturma safhasına, yani yargı safhasına dönüşmüştür. Yani 9 konu mahkeme tarafından devam ediyor. Bir tanesi sonuçlandırıldı ve bu mahkemenin sonuçlandırdığı karara göre, bir kişi, bir subay evet onu da söylüyorum size, 3 yıl hapis aldı ve o Silahlı Kuvvetlerden ilişiği kesildi. Ve şuanda 10 kişi de bu kapsamda çeşitli rütbelerde tutukludur. Silahlı Kuvvetleri olarak benim öncelikle üzerinde durmam gereken konu, bizim bu bilgi sızdırması konusunda imkanlarımızı, tedbirlerimizi, yapılanmalarımızı arttırırken, bu konularda hata yapanları, çeşitli şekillerde olabilir hata yapanlar, bunları mutlaka bulup yargıya götürüp sonuçlandırmamız lazım."

'SIZAN BİLGİLER, EKLEMELER YAPILARAK ZAMANI GELDİĞİNDEN KULLANILIYOR'
'Silahlı kuvvetlerde hata yapanlar olabileceğini, hata yapanları da Silahlı Kuvvetler içinde bardırmayacaklarını daha önce söylediğini hatırlatan Orgeneral Başbuğ, "Bu bilgi sızdırmaları tabi, böyle bir yanlış kanaat hasıl olmasın, bu bilgi sızdırmalarının son zamanlarda olanlar da var, büyük bir kısmı eski. Bunu da gözden kaçırmamamız lazım. Var birilerinin elinde, zamanı geldiği zaman kullanılıyor. Ama bu tabii ki bilgi sızdırılmasını olmadığını göstermez. Zamanlaması da ayrı bir konu. Maalesef bu
sızan bilgiler de değiştirilerek, eklemeler, vesaireler yapılarak işte zamanı geldiği zaman kullanılıyor" diye konuştu.

'GÖRÜŞLERİMİZİ CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN'A İLETTİM'
Silahlı Kuvvetlere karşı yürütülen karşı faaliyetlerle ilgili olarak kendilerine düşen görevler olduğu gibi devlete de düşen görevler bulunduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, şöyle devam etti:

"Bu konuyu tek başına Silahlı Kuvvetler olarak biz tek başımıza mücadeleyi götüremeyiz. Elbette devletimizin de bu konuda yapacağı hususlar var. Bunu daha önce de ifade ettim, burada bir defa daha ifade ediyorum. Bu konulara ilişkin ben görüş, düşünce ve tekliflerimi uygun zamanlarda, uygun platformlarda Sayın Cumhurbaşkanımıza da arz ediyorum, Sayın Başbakanımıza da çeşitli vesilelerle arz ettim, ve elbette bu görüş, düşünce ve tekliflerimizin sonuçlandırılmasını da takip edeceğiz. Bazı konuların da bizim
dışımızda bazı konularda da gerekli tedbirlerin alınması zorunluluğu var."

'İKTİDARLAR, DEMOKRATİK YÖNTEMLERLE EL DEĞİŞTİRMELİ'
"Bu kelimeyi burada söylemekten hicap duyuyorum ama mecbur kaldığım için söylüyorum, severek söylemiyorum, ama söylemek durumundayım" diyerek, son dönemde darbe iddialarının Türkiye'nin ana gündem maddesi haline geldiğini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Darbe, darbe iddiaları, hicap duyuyorum. Ve bu kapsamdaki iddialardan TSK olarak fevkalade rahatsızız. Bu konulara ilişkin TSK'nın durumu, pozisyonu nettir. Söyledim, bir kere daha tekrar etme ihtiyacı duyuyorum. Bakın ben 1960'da askeri lise öğrencisiydim ve Ekim ayında Kara Harp Okuluna geldim öğrenci olarak ve 1962 yılında da genç bir teğmen olarak TSK'nın kıtasına, görevlerine katıldım. Buradan şunu ifade etmek istiyorum, yani bir noktada 50 yıl. 50 yıl Türkiye'nin yaşadığı olayları biz de tabi görevimizin kapsamı içinde, bazısı daha detaylı, bazısı daha sizler gibi en azından bu 50 yılı yaşayan birisiyim. Bu kapsamda diyorum ki, Türkiye elbette 1960'lardan beri benim jenerasyonum en azından benim de yaşadığım geçmiş dönemlerle ilgili elbette Türkiye'de bazı olaylar yaşandı.

Ama biz diyoruz ki; TSK olarak bugün artık bu olayların geride kaldığını biz değerlendiriyoruz. Ayrıca bu süreçte yaşanan olaylardan herkesin kendi payına düşen bölümlerinden gerekli dersleri de çıkardığını düşünüyoruz. Bugün 2010 yılındayız, 2000'li yıllardayız. Artık Silahlı Kuvvetler olarak biz, ülkemizin ve toplumumuzun huzura ve barışa ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bugün herkesin, 72 milyonun bizce artık yürekten inanması gereken husus şu olmalı, biz bu düşüncedeyiz, biz diyoruz ki, demokraside demokratik yönetimlerde en önemli olan husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Ve bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz. Şimdi bu kadar net açık olarak bu konuya ilişkin düşüncelerimi ifade ettikten sonra ben de haklı olarak şunu soruyorum: Peki bu darbe iddiaları, darbeyle ilgili iddiaların devamlı gündemde kalmasından kim menfaat arıyor? Bunu da sormak benim hakkım. Ben Silahlı Kuvvetleri olarak bundan rahatsızlık duyuyorum, Türk milletinin de rahatsızlık duyduğu kanaatindeyim. O zaman kim bundan menfaat sağlıyor? Ve bu yararlı bir şey değil. Yararlı bir konu olduğunu da düşünmüyorum. Ama bu soruyu da herhalde sormakta da haklı olduğumu da
değerlendiriyorum."

Orgeneral Başbuğ, bugün için böyle bir açıklama niyetinde olmadığını ifade ederek, "Şimdi öyle bir durumdayız ki, bugün hiçbirşey söylemesek o da yanlış yorumlara gidecek, efendim işte böyle bir noktadayız. Dolayısıyla bu konulara ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmanın yararlı olduğunu düşündüm" şeklinde konuştu.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

21.1.10

GÖREVLERİ SUÇ

Görevleri suç

Bu darbe merakı “bozuk bir gen” gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor anlaşılan.

2003’teki Balyoz Planı’ndaki isimlerden bir kısmının daha sonra “Kafes Planı”nın da içinde yer aldığını görüyoruz.

Bir tür “takıntı” bu, generallerde.

Yıllar geçiyor, generaller değişiyor ama “hastalık” orada duruyor.

Ve, askerler “hastalandıklarını” bile fark edemiyorlar.

Koç müzesine bomba koyup çocukları öldürmek, camileri patlatıp müminleri havaya uçurmak, kendi uçağını düşürmek için planlar yapmak onlara “normal” geliyor.

Daha sonra Star televizyonunda inkâr etmesine rağmen iki saat önce T24 sitesine planlar yaptığını itiraf eden Orgeneral Çetin Doğan, bunun “ordunun görevi” olduğunu söyledi.

Ordunun göreviymiş.

Ülkesinin insanlarını havaya uçurmak mı bizim ordunun görevi?

Camileri patlatmak mı?Sırf sıkıyönetim ilan edip darbe yapabilmek için “komşu” bir ülkeyle silahlı çatışmaya girmek ve ülkeyi savaşa sürüklemek mi?

Kendi uçağını düşürtüp kendi pilotunu öldürtmek mi ordunun görevi?

El Kaide’nin “bombalı suikastlarından” sıkıyönetim için medet ummak mı?

Eğer bunlar “görev”se, o zaman bana söyleyin “suç” nedir?

Nedir suç olan?

Bizim generaller “suç”la görevi birbirine karıştıracak hale gelmişler artık.

Bir düşünün, “yüzbinlerce insanı tutuklayacağız, sokaklarda şiddete şiddetle cevap vereceğiz, camileri patlatacağız, uçağımızı düşüreceğiz” diye plan yapan adam, bunun “ordunun görevi olduğuna” inanan biri, bu ülkede Birinci Ordu’nun komutanlığına kadar yükseliyor.

Nasıl o makamlara geldi o insan?

O insanı destekleyen diğer generaller nasıl ordunun içinde yükseldi?

Bu orduda, general olmanın ölçüsü nedir?

Kendi halkını öldürmekten rahatlıkla bahseden insanları mı general yapıyorlar?

Şu anda bizim orduda böyle kaç general, kaç subay var?

Böyle insanların ordunun içinde hâlâ varlığını sürdürdüğü, daha 2009 yılında Kafes Planı’nı hazırlamalarından belli.

Bu generaller, “düşmana” karşı plan yapmak için toplanıp “darbe” planları hazırlarlarsa, gerçek “düşmana” karşı kim, ne zaman, nasıl hazırlanacak?

Ciddi bir savaş çıktığında bu ordu görevini nasıl yapacak, nasıl savaşacak?

Aklı darbe yapmakta olan, “kendi insanını” düşman gören birinin görevini yapması nasıl mümkün olacak?

Hem bu nasıl nefret dolu bir ruh?

Akıl sağlığı bozulmamış hangi insan, müzelerde çocukları, camilerde dindarları kitleler halinde öldürmeyi düşünebilir, böyle planları normal bulabilir?

Bu planlar ordunun içinden çıkıyor.

Biz bu planları açıkladıkça Genelkurmay bildik açıklamasını yapıp “orduyu yıpratıyorlar” diyor.

Hangi orduyu yıpratıyoruz biz, ortada bir ordu mu var?

Siz bu adamların general olduğu bir yapıya mı “ordu” diyorsunuz?

Bizim yayımladığımız binlerce sayfalık darbe planlarından Genelkurmay’ın haberi yok muydu?

Burnunun dibinde olanı göremeyecek kadar kör mü?

Yoksa Genelkurmay da bu planları yapmayı, kendi halkını öldürmeyi “ordunun görevi” mi sanıyor?

Niye bu adamları yakalamadınız?

Yıllarca bu ülkenin medyası bu adamların suçlarını görmezden geldi, daha da beteri zaman zaman bu adamlarla işbirliği yaptı, bu “dokunulmazlık” içinde hastalık sınırsızca gelişti, büyüdü, bünyeye iyice yerleşti.

Şimdi ne yapacağız?

Bu orduyu baştan sona değiştirmeliyiz bence, değiştirmezsek daha çok darbe planı çıkar, “hastalığı iyice ilerlemiş” biri gözünü karartıp bunu eyleme de dökebilir.

“Suçla görevi” birbirinden ayıracak bir izana ve bilince sahip bir orduyu oluşturabilmek için “zorunlu askerliği” kaldırmalıyız, orduyu profesyonelleştirmeliyiz, teknik kapasitesini arttırmalıyız, askerî eğitim sistemini yeniden programlamalı ve gerçek askerler yetiştirmeliyiz, görevlerinin “kendi halklarını öldürmek değil o halkı korumak” olduğunu onlara öğretmeliyiz.

Her suikastın içinden bir subay isminin çıkmadığı bir orduyu kurmalıyız.

Darbe planı hazırlayanları bünyesinde tutmayacak, kendi eliyle yargıya teslim edecek, hukuka saygılı, kendini ülkesinden daha üstün ve değerli görmeyen bir yapı oluşturmalıyız.

Bunu yapmak için daha ne bekliyoruz?

Çılgın generalin birinin tanklarını sokağa sürmesini mi?Ahmet Altan - 21.01.2010 TARAF

Devamını BURADAN okuyun...>>>

TUTUKLANACAK GAZETECİLER

Gözaltına alınacak gazeteciler

Darbecilerin hedefinde demokrat görüşleriyle bilinen 36 gazeteci var

Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından hazırlanan Balyoz darbe planında gazetecilere ilişkin ayrıntılar da yer alıyor. Gazetecileri iki gruba ayıran cunta, tutuklanacak 36 gazetecinin ismini sayarken, 137 gazeteciden de faydalanmayı umuyor.

İşte cuntanın tutuklamayı düşündüğü 36 gazeteci: Abdullah Aymaz, Abdullah Yıldız, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Altan, Ahmet Taşgetiren, Akif Emre, Ali Bayramoğlu, Ali İhsan Karahasanoğlu, Cengiz Çandar, Ekrem Dumanlı, Emre Aköz, Etyen Mahçupyan, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, Haluk Örgün, Hasan Celal Güzel, Hasan Karakaya, Hidayet Karaca, Hrant Dink, Hüseyin Gülerce, Kazım Güleçyüz, Mehmet Altan, Mehmet Ocaktan, Murat Belge, Mustafa Erdoğan, Mustafa Kaplan, Mustafa Karaalioğlu, Nazlı Ilıcak, Nuh Gönültaş, Perihan Mağden, Sadık Albayrak, Serdar Arseven, Sibel Erarslan, Umur Talu ve Yavuz Bahadıroğlu.137 gazeteciden faydalanmayı umdular
Orgeneral Çetin Doğan’ın başında bulunduğu cuntanın hazırladığı darbe planında 137 gazeteciden “faydalanılması” hedefleniyor. “Harekât Planına Kamuoyu Desteği Sağlanmasında Faydalanılacak Medya Mensupları” başlıklı belgede adı geçen gazetecilerin darbe planından haberdar ya da herhangi bir şekilde TSK ile ilişkili olduğu yönünde hiçbir ifade mevcut değil. Listedeki isimlerin darbe planlayan grubun zihnindeki “muhtemel destekçiler” olduğu anlaşılıyor. Liste aynen şöyle: Abbas Güçlü, Adnan Bulut, Ali Baransel, Ali Can Değer, Ali Kırca, Ali Sirmen, Alper Turgut, Altemur Kılıç, Arslan Bulut, Ayşe Nur Bulut, Ayşe Nur Arslan, Ayşe Özgün, Baki Şehirlioğlu, Behiç Kılıç, Bekir Coşkun, Bülent Özdemir, Can Ataklı, Cem Aydın, Cüneyt Arcayürek, Coşkun Kırca, Emin Çölaşan, Enis Berberoğlu, Erdal Güven, Erdal Şafak, Erdem Arif Sürek, Ergün Ayaz, Erol Manisalı, Erol Mütercimler, Ertuğrul Özkök, Esin Dalay, Faruk Kırtay, Fatih Altaylı, Fatih Çekirge, Fikret Bila, Filiz Güler, Gül Sülün, Güler Kömürcü, Gündüz Aktan, Güneri Civaoğlu, Güngör Mengi, H. İbrahim Büyükfuran, Hakan Aygün, Haluk Şahin, Hasan Pulur, Hasan Ünal, Hayati Arıgan, Hayrullah Mahmud, Hikmet Bila, Hulki Cevizoğlu, İbrahim Yıldız, İclal Aydın, İlhan Selçuk, İlker Sarıer, İsmail Küçükkaya, İsmail Polat, İsrafil K. Kumbasar, Kadri Gürsel, Kemal Yavuz, Kemal Yurteri, Kerim Can Kamal, Levent Gençelli, Leyla Umar, Mehmet Ali Kışlalı, Mehmet Faraç, Mehmet Güler, Mehmet Soysal, Mehmet Şehirli, Mehmet Tezkan, Mehmet Yakup Yılmaz, Melih Aşık, Metehan Demir, Metin Uca, Mine Kırıkkanat, Mine Şenocaklı, Muharrem Sarıkaya, Murat Çelik, Murat Demirel, Murat Yetkin, Mustafa Bağdiken, Mustafa Balbay, Mustafa Mutlu, Mümtaz Soysal, N. Oktay Apaydın, Nail Güreli, Namık Kemal Zeybek, Necati Doğru, Necdet Sevinç, Nejdet Çokan, Nuray Başaran, Nuri Çolakoğlu, Nuri Elibol, Nuri Sefa Erdem, Oktay Ekşi, Olga Ünaydın, Orhan Birgit, Orhan Saat, Özdemir İnce, Rahmi Turan, Rıza Zelyut, Ruhat Mengi, Ruşen Çakır, Sabahattin Önkibar, Saygı Öztürk, Sedat Ergin, Sefer Darıcı, Serdar Akinan, Serhat Alaattinoğlu, Soner Yalçın, Sultan Uçar, Süheyl Batum, Süleyman Arat, Şenol Demirci, Şükran Pakkan, Şükrü Küçükşahin, Taki Doğan, Taşkın Şenol, Tayfun Devecioğlu, Taylan Sorgun, Tufan Türenç, Tuncay Özkan, Ufuk Büyükçelebi, Uğur Cebeci, Uğur Dündar, Uğur Şefkat, Ümit Özdağ, Ümit Zileli, Ünal İnanç, Yalçın Bayer, Yalçın Bel, Yaşar Nuri Öztürk, Yavuz Gökalp Yıldız, Yazgülü Aldoğan, Yılmaz Özdil, Yücel Yener, Zafer Mutlu, Zafer Tokuş, Zekeriya Beyaz ve Zübeyir Kandıra.



Taraf - Istanbul - 21.01.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

250 BİN KİŞİYE TUTUKLAMA

İki yüz bin kişiye tutuklama

Çetin Doğan cuntası, darbeye direnebilecek 200 bin kişiyi Şükrü Saraçoğlu ve Burhan Felek statları ile Ümraniye Netaş tesislerine doldurmayı planlamış

Padişah Üçüncü Selim’in Nizam-ı Cedid Ordusu için yaptırdığı Selimiye Kışlası, inşa edilmesinden tam iki asır sonra, 2002 kışında yine hareketli günler yaşıyordu. Bu kez “gayrı nizami” bir hareketlilikti söz konusu olan.

Selimiye’yi karargâh olarak kullanan Birinci Ordu’nun Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanarak tek başına hükümet kuran AKP’yi “düşman” bellemiş ve yönetimden düşürülmesine karar vermişti. Bu amaçla Aralık 2002’de bir darbe planı hazırlattı ve buna “Balyoz Güvenlik Harekât Planı” adını verdi.

Söz konusu planın, giriş, genel durum ve maksat fasıllarını Taraf dün yayımladı. 20 Ocak 2010 tarihli gazetemizde ayrıca, Balyoz Darbesi’ne zemin hazırlamaya yönelik Çarşaf, Sakal ve Oraj planlarının ana hatlarına da yer verdik.

Bugün, kaldığımız yerden, Balyoz Harekât Planı’nın hikâyesine devam ediyoruz. Planın nasıl hazırlandığını, neleri kapsadığını, nasıl hayata geçirilmesinin hedeflendiğini, darbe sırasında ve sonrasında yapılacak operasyonların ve hedef alınan şahısların dökümünü bu sayfalarda okuyacaksınız.Tek bir irticacı kalmayacak
Balyoz Harekât Planı’nın altına “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” sıfatıyla imza atan Çetin Doğan, bu planı, Türkiye çapında sıkıyönetim ilanı sağlandıktan sonra, “AKP hükümetini devirecek bir karar ve eylemler bütünü” olarak tahayyül etmişti. Bu karar ve eylemleri, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri ve Jandarma’ya mensup subayların çalışmasıyla hayata geçirmek için binlerce sayfalık plan, emir ve fiş hazırlatmakla kalmadı. Bir de, Selimiye’de “rutin” görünümlü seminer düzenleterek, katılan 29’u general toplam 162 subayla birlikte masa başında darbe provası yaptı.

Bu seminerin kesintisiz ses kaydı ve 175 sayfalık teyp dökümü Taraf’ın elinde ve bunun geniş bir özetini bugünkü dokuzuncu sayfamızda bulacaksınız.

Şimdi gerek bu seminerde konuşulanlara kulak vererek, gerekse seminerin rehber metni olan Aralık 2002 tarihli Balyoz Harekât Planı’na bakarak, Orgeneral Doğan ve arkadaşlarının nasıl bir darbeye heves ettiklerini anlamaya çalışalım.

Balyoz Planı’nın dünkü gazetede de kısaca aktardığımız “Vazife” bölümünde, gayet net bir darbe görevlendirmesi vardı; kısaca hatırlayalım: “Harekât derhal, AKP hükümetini iktidardan uzaklaştıracak ve mevcut irticai yapılanmayı şiddetle bertaraf ederek, belirlenen kadroları iktidara getirerek laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis edecektir.”

Bu ifadelerden sonra, planın “icra” bölümü başlıyor ve en tepede, harekâtın maksadı, “laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırarak laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek” diye tanımlanıyor.
Devamındaki bölüm, ordu içindeki bir grubun “irticacı” tabir ettiği ve “düşman” saydığı AKP ve yandaşlarına karşı nasıl topyekûn bir imha hareketi planladığını kanıtlıyor. Plandan okuyalım:
“Bu maksadın tahakkuku için; Ulu Önder Atatürk’ün ‘Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır’ veciz sözü ile emrettiği üzere; demokrasinin tamamı ile askıya alınması da dahil olmak üzere nihai amaç olan irticai yapılanmanın tek bir ferdi dahi kalmayacak ve bir daha hortlamayacak şekilde ortadan kaldırılıncaya kadar gerekli her türlü tedbir alınacaktır.”

Resmî/gayrıresmî yurtseverler
Planın devamında AKP hükümetine karşı hareketin genel bir tarifi var:
“Öncelikle ve acil olarak, AKP yönetiminin tasfiyesi ve işbirlikçilerinin saf dışı bırakılması maksadıyla, harekât alanının şekillendirilmesi de dahil olmak üzere, resmî/gayrıresmî tüm yurtseverler seferber edilecek, başta Silahlı Kuvvetlerin imkân ve kabiliyetleri olmak üzere maddi ve manevi tüm güçler kullanılacak. Özellikle, gözaltına almalar ve yağma talan, gasp ve milli serveti tahrip gibi eylemler sırasında ikazlara uymayanlara karşı, Silahlı Kuvvetlerin gücünü çok kısa sürede hissettirecek sert uygulamalara başvurulacak. İkinci aşamada, belirlenen kadrolar işbaşına getirilecek, bölücü ve irticacı kadroların şiddetle ve derhal bertaraf edilmesi için, gerekirse özel yöntemler devreye sokulacak.”

Yargıç, diplomat, gazeteci Yukarıdaki bölümde yer alan “resmî/gayrıresmî tüm yurtseverler seferber edilecek” ifadesi özellikle önemli. Zira Balyoz Darbe Planı’nın Taraf’ın elde ettiği beş bin sayfayı aşan belgeleri arasında, sadece askerî personele verilen “darbe öncesi ve sonrası görevler” anlatılmıyor.

Bu belgeler, “resmî” yurtseverlerin ve düşmanların kimler olduğunu yansıtır şekilde, üst düzey bürokratların “olumlu/olumsuz” ya da “faydalanılıyor” türü ifadelerle fişlendiği listeleri de kapsıyor.

Örneğin, 116 Yargıtay üyesi bu kapsamda tek tek fişlenirken, “Gizli” damgalı “Birinci Sınıf Kamu Görevlileri ve Destek Durumları” başlıklı belgede birçoğu büyükelçi seviyesindeki toplam 112 diplomat, “kullanılabilir; bundan sonra da kullanılmalı, yakın teması var, etkili yerler için değerlendirilecek; meslekte başarısız, desteklenmeli”; ya da “filancanın akrabası, olumsuz; kumar ve alkol problemi var” türü ibarelerle tek tek notlanmış.

Yine bu listelerde, hangi yargıçların tasfiye edileceği, hangilerinin sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirileceği, kimin darbeye yardımcı, kimin engel olacağına işaret eden notlar da yer alıyor.

Aynı şekilde, hemen tutuklanacak Başbakanlık bürokratları ve görevden alınacak ya da yerinde bırakılacak valilerin tam listesi mevcut.

“Gayrıresmî yurtseverler” kapsamında ise, hem gazeteciler hem de sivil halktan, her meslekten şahısla nüfus bilgileriyle birlikte listelenmiş. Darbeye yardımcı olması muhtemel şahıslar “iltisaklı birinci öncelikli sivil kişiler” başlıklı ve bir kontrgerilla örgütlenmesini çağrıştıran kapsamlı bir listede yer alıyor.

Ayrıca “harekât planına kamuoyu desteği sağlanmasında faydalanılacak medya mensupları” başlığını taşıyan 137 kişilik bir liste de var ve bu listeyi bugün yayımlıyoruz. Bir diğer liste ise yine on ikinci sayfamızda bulabileceğiniz 36 gazetecinin adından oluşuyor ki onlar “darbeden sonra ilk tutuklanacaklar” olma ayrıcalığına sahip.

Kilit makamlara asker
Balyoz Harekâtı’nın tam teşekküllü bir darbe planı olarak tasavvur edildiği, planın ve eklerinin askerin yönetime el koyması sonrasındaki görevlendirmelerle ilgili ayrıntılarda da açıkça görülüyor. Bu kapsamda hazırlanan ve yargı dahil sivil bürokraside kimin nereye atanacağını, kimin görevden alınacağını ve kimin tutuklanacağını gösteren listeler Taraf’ta mevcut. Bu listelerin arka planındaki anlayış ise Balyoz Planı’nda şöyle ifadesini bulmuş:
“Devlet otoritesi hâkim kılınıncaya kadar kamu görevlerinin ifâsı için asker ve sivil şahıslar atanacaktır. Bu maksatla; bütün kilit görevleri askerî personel devralacaktır. Anılan kilit personel, Harp Akademileri Komutanlığı, sınıf okulları ve diğer askerî birliklerdeki belirlenmiş general ve subaylardan, yetmediği takdirde emekli general, subay ve astsubaylardan tefrik edilecek, bu personele ait hazırlanmış olan isim listeleri güncellenerek hazır tutulacak.”

1923 zindeliği için temizlik
Planda, sırasıyla “özel operasyon ve sorgulama timleri; özel görevli toplama timleri; sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek personel; darbe harekâtı timleri; gözaltı timleri; hasar tespit timleri; kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecek personel; özel hastaneler ve ilaç depolarında görevlendirilecek personel; gümrükler, depolar, ambarlarda görevlendirilecek personel; alışveriş merkezleri ve gıda toptancılarında görevlendirilecek personel” olmak üzere on bir ayrı işleve sahip ekiplerin oluşturulması öngörülüyor. Bu ekiplerle ilgili personel listeleri de hazırlanmış ve sürekli güncellenmesi talimatı plana yansımış.

Ekiplerin “gözaltı, sorgu, özel operasyon” benzeri sorumluluklar üstlenmesi boşuna değil, zira plan “toptan bir temizlik” öngörüyor. İlgili iki paragraf aynen şöyle:
“Devlet ve kamu erkinde, en üst kademeden en alt kademeye kadar bütün kadroların temizlenmesi ve 1923 zindeliğine ulaşılması esas alınacak.
İrticai, bölücü ve yıkıcı yapılanmanın yurt içindeki tespit edilmiş tüm malvarlığı ve mali kaynaklarına el konulacak, yurtdışı finans kaynaklarının engellenmesi için ilgili ülkeler nezdinde girişimde bulunulacaktır.”

Gömülü mühimmat çıkarılacak
Darbe, dört safhada gerçekleştirilecekti. “Hazırlık, harekat ortamının şekillendirilmesi, icra ve yeniden yapılandırma” olarak sıralanan bu safhalar planda ve harekât emirlerinde detaylandırılıyor.

Darbe belgesindeki “Hazırlık” başlığı altında, darbe hazırlığını kamufle edecek olan seminere şöyle değiniliyor:

“Balyoz Güvenlik Harekat Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde, “GİZLİ” gizlilik derecesinde ve özel seçilmiş, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”

Yine “hazırlık” safhasında, “AKP ve irticai gruplara yönelik istismara açık noktalar mevcut ve oluşturulması düşünülen yasal mevzuat çerçevesinde değerlendirilecek; gerektiğinde istismar noktaları oluşturulması için sızdırılan personelin kullanılması amacıyla alternatif planlar oluşturulacak” denilen plan, harekat ortamının şekillendirilmesi aşamasına yönelik silahlı eylemlerin kaynağı konusunda da ipucu veriyor.

Son birkaç yıldır, Mehmet Âkif’in meşhur mısraını zihinlerde “mühimmat fışkıracak toprağı sıksan mühimmat” şekline dönüştüren bulgulara da ışık tutan bir cümle bu:
“Harekât ortamının şekillendirilmesi safhasında kullanılmak üzere idhar noktalarında depolanan mühimmat çıkartılarak planlandığı şekilde dağıtılacak.”

Halka yönelik eylem yapılacak
Balyoz Planı, sıkıyönetim ve darbe ortamının şekillendirilmesi için, “İstanbul ve civarı başta olmak üzere hassasiyet arz eden şehirlerde iltisaklı kişilerin sevk ve idare ettiği halka yönelik eylemler yapılacak” diyor.

Bu talimatın detaylandırıldığı “Çarşaf Eylem Planı” İstanbul Fatih Camii’ne Cuma namazı esnasında saldırılmasını, “Sakal Eylem Planı” ise Beyazıt Camii’ne benzer bir saldırı düzenlenmesini öngörüyor.

Bu iki planın genel hatları ile “Oraj” kod adlı ve dönemin Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına’nın imzasını taşıyan ve bir Türk askerî jetinin Yunan uçaklarına düşürtülmesini, olmazsa Türk Özel Filo mensuplarında düşürülmesi hedefleyen bir diğer plan Taraf’ta dün yayımlandı ve halen internet sitemizden okunabilir. Planların kapaklarının imajlarını ise bugünkü sayfalarımızda bulacaksınız.

Yine darbeye “ortam hazırlama” amacıyla yapılması öngörülen eylemler arasında, “basın vasıtası ile AKP, tarikat, cemaat ve irtica grupların halk nezdindeki itibarının zedelenmesi” yer alıyor.

Ekonomik darboğaz yaratılacak
Planın devamında şöyle deniyor:
“TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek. Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK’dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır.”

El Kaide’den eş zamanlı eylem
Balyoz Harekâtı’nın “icra” safhasında yapılması öngörülenler arasındaki ilk eylem tarifi aynen şöyle:

“Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide’nin büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrası icra edilecek, Sivil Toplum Kuruluşu ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek.”

Bu irkiltici ifade, ordu içinde PKK ve El Kaide’nin eylemlerine sadece “araç” değil “garanti” gözüyle bakan, bu eylemleri kışkırtma ya da örgütleme gücüne sahip olduğunu düşünen bir grubun varlığını ima ediyor.

El Kaide’nin, Balyoz Planı’nın masaya yatırılmasından dokuz ay sonra İstanbul’da tam da plandaki ifadesiyle “eş zamanlı büyük eylemler” gerçekleştirmiş olması, HSBC, Britanya Konsolosluğu ve sinagog saldırılarının hafızalarımızdaki dehşetini büsbütün arttırıyor.

Yurtdışına ve basına engel
Balyoz Darbesi’nin icrasının, plana göre şu adımlarla devam etmesi öngörülmüş:
“Olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilanını müteakip derhal, AKP hükümeti iktidardan zorla uzaklaştırılacak ve mevcut irticai yapılanma şiddetle bertaraf edilerek, belirlenen kadroların iktidara getirilmesinin yolu açılacak. Teşkil edilecek birimlerle, başta tüm kara deniz ve hava yolu terminalleri olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları, özel hastaneler ve ilaç depoları, gümrükler, depolar, ambarlar ve büyük alışveriş merkezlerinin tamamı kontrol altına alınacak ve özellikle ülkeye yurtdışından giriş çıkışlara ikinci bir emre kadar müsaade edilmeyecek.”

Basın özgürlüğüne karşı alınacak önlemler arasında, bazı gazetelerin basılması da var ve planda, “Hiçbir hak ve özgürlük mutlak ve sınırsız olmadığı gibi, konu laik devletin bekası olunca haber verme ve basın özgürlüğü de sınırsız ve mutlak değildir. Harekâtın icrası ile birlikte her türlü yazılı, sözlü ve görsel basın yayın kuruluşları kontrol altında tutulacak, önceden tespit edilen AKP, yıkıcı, bölücü ve irticai gruplara müzahir tüm basın yayın kuruluşlarının yayınları derhal durdurulacak” deniyor.

Büyük değil olimpik gözaltı
Darbecilerin gözaltına alacağı ve bilahare tutuklayacağı şahıslar için karakol, kışla ve cezaevlerinin kapasitesinin yeterli olmayabileceği de hesaplanmış. Balyoz Planı, dokuzuncu sayfamızda, konuşma notlarından bölümler yayımladığımız seminerde de üzerinde durulduğu gibi, gözaltı sayısının yüzbinlerle ifade edilebileceğini öngörmüş ve bu duruma “olimpik bir çözüm” bulmuş. Planın ilgili bölümleri aynen şöyle:

“İrticai faaliyetlerde yer aldığı tespit edilmiş ve teşkil edilen Özel Görevli Toplama Timleri tarafından planlandığı şekilde gözaltına alınan kişiler topluca bulundurulacakları stadyum (Burhan Felek Spor Salonu, Fenerbahçe stadyumu, Ümraniye NETAŞ Misafirhanesi vb.) büyük yapılara getirilecek ve sorguları buralarda yapılacak, bilahare hapishanelere sevk edilecek. Mevcut ceza ve tutukevlerinin de kapasiteleri ile gözaltına alınacak ve tutuklanacakların sayıları da dikkate alınarak, Sıkıyönetim Komutanlıklarınca kışlalar içerisinde gerekirse ceza ve tutuk evleri açılacak.”

Tutuklama, kapatma, gasp
12 Eylül 1980 darbesindeki Bayrak Harekâtı’nı esas alan Balyoz Planı, yaklaşık çeyrek asır sonrasının Türkiye’sinde gerek piyasa ekonomisinin, gerekse sivil toplumun çok daha gelişmiş olduğunu da hesaba katarak kapsamlı tutuklama, kapatma ve gasp eylemleri öngörüyor. Bu eylemler şöyle sıralanıyor:

“Halkın din duygularını istismar ederek kendi siyasal ve şahsi çıkarları doğrultusunda halkı devlete ve rejime karşı kışkırttığı değerlendirilen tüm dernek, vakıf ve kuruluşlar kapatılarak yönetici kadroları tutuklanacak. Ulusumuzun gasp edilen ekonomik haklarının geri alınabilmesi için; ülke dışına para çıkışının engellenmesi ve spekülatif para hareketlerinin önüne geçilmesi maksadıyla bankacılık işlemleri ikinci bir emre kadar durdurulacak. İlk etapta banka genel müdürlüklerine nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askerî personel atanacak; askerî personele yardımcı olmak üzere önceden tespit edilmiş müzahir, dost ve güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecek. İrticai, bölücü ve yıkıcı terör örgütlerine mensup kişi, kurum ve kuruluşların menkul, gayrimenkul, ayni ve nakdi malvarlıklarına el konulacak. Faizsiz bankacılık adı altında faaliyet gösteren İslami finans kurumlarının kurulmasına izin veren yasalar iptal edilecek, bu kurumların varlıkları hazineye aktarılacak. Yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin bankalardaki paralarının öncelikle yurt dışına çıkışı engellenecek, aleyhte faaliyet gösteren yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin banka hesaplarına ikinci bir emre kadar el konulacak.”
Buraya düşmemiz gereken önemli bir not da, banka genel müdürlüklerine ve önemli finans kuruluşlarının başına getirilecek muvazzaf ve emekli subayların, Balyoz Planı’nın eklerinde tek tek isimlendirilmiş olması.

Apoletli rejimin resmidir
Balyoz’un Türkiye’nin tepesine inmesinden sonraki safhanın adı ise “Yeniden Yapılandırma.” Darbenin ardından ülkenin nasıl yeniden yapılandırılmasının öngörüldüğüne ilişkin fikir veren hükümet programını ve “milli mutabakat hükümeti” olarak adlandırılan bakanlar kurulu listesini yarın Taraf’ta okuyabilirsiniz.

Bugünlük Balyoz’un “Yeniden Yapılandırma” başlıklı bölümünün ana hatlarını aşağıda aktaralım. Burada öngörülen önlemler, ordu içindeki bir grubun sadece seçmen iradesiyle işbaşına gelmiş siyasetçilere değil, bazı subaylara, Emniyet Teşkilatı’na ve sivilleştirilmiş Milli İstihbarat Teşkilatı’na da güvenmediğinin kanıtı:

“TSK kategorilendirilmiş personelden tamamen arındırılarak, boşalacak kritik kadrolara silah arkadaşlarımızın terfi ve atamaları yapılacak. Emekli olan silah arkadaşlarımızın önceden belirlenen kamu görevlerini devralmaları sağlanacak. İktidardan düşürülecek olan AKP Hükümetinin yerine planlanan hükümet ve bürokratik kadroların görevi devralması sağlanacaktır. DP iktidarından beri devam ettirilen takiyye geleneğine dayalı muhafazakâr iktidarların devlete sızan ve devlet bürokrasisine sinen bütün çağdışı anlayış ve izlerinin silinebilmesi için, ekli programı uygulayacak uzun süreli bir milli mutabakat hükümetinin oluşturulması temin edilecek. İrticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen veya çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklere karışmış bütün kamu personeli, hiçbir istisnaya tabi tutulmadan görevden el çektirilerek yerine güvenilir, liyakatli ve çağdaş değerlere bağlılığıyla dikkat çeken sivil veya emekli olmuş askerî personel görevlendirilecek.”

Polis ve MİT askerin emrine Balyoz Planı’nın polis ve MİT için öngördüğü darbe sonrası düzenleme şöyle:

“Milliyetçi - Muhafazakâr Sağ iktidarların Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karşısına alternatif silahlı güç olarak tasarlayıp güçlendirdiği polis teşkilatının askere bakışı dikkate alındığında; polisin sevk ve idaresinde ağırlıklı olarak jandarma kullanılacak, bu nedenle il jandarma komutanlıkları karargâhlarından istifade ile ivedilikle ağır silahlardan arındırıldıktan sonra polisin mutlaka kontrol altına alınması sağlanacak. Potansiyel tehdit teşkil eden unsurların belirlenmesi ve bunların ele geçirilmesi veya kontrol altına alınması; eldeki arşivin incelenmesi yanında, kim, nerelerde, hangi evlerde barınıyor bunların planlanması; kritik alanların tespiti ve başlangıçtan itibaren kontrol altına alınması doğru ve gerçekçi istihbarat akışını gerekli kıldığından askerden arındırılan Milli İstihbarat Teşkilatı (M.İ.T.) yeniden yapılandırılarak müzahir personel kilit görevlere getirilerek başına muvazzaf bir general atanacak.”

Arap ve Kürt zararını telafi
Balyoz’un öngördüğü yeniden yapılanmanın son hükmü de, darbe planlayanların “ırkçı” yüzünü tek bir cümlede deşifre etmeye yeterli:

“Cumhuriyetin aşındırılan tüm kazanımları tekrar yerleştirilecek, Türkçe ezan dâhil tüm ulusal değerlerimiz hayata geçirilerek Arap ve Kürt unsurların Türk kültürüne verdikleri zararlar telafi edilecektir.”

İstanbul’un korkunç dönüşü
Orgeneral Çetin Doğan’ın Balyoz Darbe Planı’nın son bölümünde, harekâtın merkezinin Ankara değil, İstanbul olacağı kayda geçiyor. “Emir Komuta” başlıklı bölüm aynen şöyle:
“Harekât İstanbul’dan sevk ve idare edilecektir. Sıkıyönetim karargâhları İstanbul Büyükşehir Belediyesi Âfet Koordinasyon Merkezi binası ve anılan binanın imkânlarına sahip diğer kamuya ve/veya sivil sektöre ait binalar kullanılabilecektir. Eylemler ise ilgili bölgelerde kullanılacak Komuta Merkezlerinden sevk ve idare edilecektir.”Taraf - Istanbul - 21.01.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

20.1.10

BALYOZ DARBE PLANI

Darbenin adı Balyoz

2003 tarihli Çarşaf ve Sakal kodlu eylem planlarına göre, darbe ortamı yaratmak amacıyla Fatih ve Beyazıt camilerinde cuma günü bombalı saldırı düzenlenecekti

2002 yılının son günleriydi. 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden yirmi iki yıl geçmiş, 28 Şubat 1997 postmodern müdahalesinin hedefi olan siyasetçilerin bir bölümünün kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelmişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grup bu sonuçtan çok rahatsızdı. Bu grup, 12 Eylül’deki Bayrak Harekâtı’nı birebir model alan çok kapsamlı bir darbe planı için düğmeye bastı ve yaptığı çalışmaya Balyoz Güvenlik Harekât Planı adını verdi.

Balyoz, daha önce basına yansıyan Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven kod adlı darbe planlarından farklı olarak, icra sürecinin bütün aşamaları en ince ayrıntılarına kadar tasavvur edilmiş bir darbe planı.Her şey hazır ve kayıtlıymış
Bu planın her veçhesi bilgisayar ortamında belgelere dökülmüş durumda. Darbe hazırlık toplantılarının ses kayıtları, bu toplantılara katılan üst rütbeli muvazzafların ellerinden çıkma notlar, “çok gizli” kaydı altındaki resmî harekât emirleri, sıkıyönetim ve darbe zeminini hazırlama amaçlı Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj kod adlı eylem planları, darbe sırasında gerçekleştirilecek gözaltı ve el koyma süreçleri ile darbe sonrasında uygulanacak hükümet programı bu belgelerde en ince ayrıntısına kadar yer alıyor.

Ayrıca, darbe sırasında görev alacak personel ve sorumlulukları, gözaltına alınacak gazetecilerin ve darbecilerin öngördüğü bakanlar kurulunun üyeleri de bir bir listelenmiş.

5000 sayfadan çok belge var
Taraf Balyoz Darbe Planı’nın 2002 sonunda başlayan ve 2003 martına kadar süren çalışmalarının, basılı haliyle toplam beş bin sayfayı aşan belgelerine ulaştı. Bu belgeler arasında, “ıslak” yazışmalar, power point sunumları ve orijinal antetli askeri CD’ler var. Dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın, dönemin Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın ve Dönemin Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek’in imzasını taşıyan harekât planları ile Birinci Ordu Harekât Başkanı Kurmay Albay Süha Tanyeri’nin darbe hazırlıklarının konuşulduğu toplantıda aldığı özel notlar, darbe planının konuşulduğu kapsamlı bir toplantının kesintisiz ses kayıtları ve planın icra aşamasına geçtiğini gösteren çok kapsamlı fişleme tutanakları da bu belgeler arasında yer alıyor.

Taraf, 2004’te emekliye ayrılan Orgeneral Çetin Doğan önderliğinde yürütülen ve Kara Kuvvetleri’nin yanı sıra Hava, Deniz ve Jandarma’dan adları belirlenmiş personelin katılımı sağlanan darbe planının, Türkiye’nin sadece yakın geçmişine değil güncel meselelerine de ışık tutan ayrıntılarını bugünden itibaren okurlarına sunacak.

İzleyen paragraflarda, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grubun sıkıyönetim ve darbe hevesini gerçekleştirebilmek için İstanbul’un büyük camilerinde Cuma namazı kılan cemaatin havaya uçurulmasından bir Türk askerî uçağının yine Türk askerlerince düşürülmesine varan bir dizi suçu nasıl planladığının ibretlik hikâyesini okuyacaksınız.

Org. Çetin Doğan’ın öncülüğünde
Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın bir babası varsa, o da dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan.

Doğan, AKP’nin iktidara gelişinden hemen sonra tüm birliklere tebliğ ettiği “Laik Cumhuriyet İlkelerine Karşı Son Zamanlardaki Davranışlar” konulu, belgesi Taraf’ta mevcut yazıyla doğrudan AKP’yi hedef alıyor.

Hükümeti devirme amaçlı girişimlere zaman kaybetmeden başlanması gerektiğini ifade eden Doğan, bu hedefe yönelik olarak, her yıl düzenlenen rutin Birinci Ordu Plan Seminerleri’nde değişikliğe giderek “iç tehdit” olgusunu dış tehdidin önüne alıyor ve söz konusu semineri de hazırlattığı darbe planını kamufle eden “jenerik bir senaryo çalışması” olarak lanse ediyor.

Rutin toplantıda örtülü görev
Ayrıntılarını yan sayfada yayımladığımız Balyoz Güvenlik Harekât Planı, Türkiye genelinde sıkıyönetim ilân edilmesi sonrasında yapılacak darbenin icraat yöntemini tarif ediyor ve 2 Eylül’deki Bayrak Harekât Planı’nın 2003 Türkiye’sine uyarlanması esasına dayanıyor.
Planın altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” unvanıyla imzası olan Orgeneral Doğan, yukarıda sözü geçen Birinci Ordu Plan Semineri’nin “kamuflaj” işlevini ve öncesinde yapılmasını emrettiği hazırlıkları şöyle anlatıyor:

“Balyoz Planı’nın, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde oynanacağı plan seminerine kadar, irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler ile teşkil edilecek olan özel görev timlerinin listeleri güncellenecek ve devamlı olarak güncel tutulacak. Buna paralel olarak, Balyoz Güvenlik Harekât Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde, ‘GİZLİ’ gizlilik derecesinde ve özel olarak seçilmiş, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”

Bu ifadeler ve toplam 29 generalle 133 subayın katıldığı toplantı esnasındaki konuşmalar, söz konusu rutin seminerden bir “örtülü görev” çıkarıldığının da kanıtı.

12 Eylül’ü model aldılar
Taraf’ın, akışını gerek yazılı dökümden gerekse, bizzat Doğan’ın emriyle yapılan ses kayıtlarından takip ettiği 4-6 Mart 2003 tarihli Birinci Ordu Plan Semineri’nin bir “darbe provası” olarak cereyan ettiğini, seminer esnasında kurmay bir subayın sarf ettiği şu sözler de kanıtlıyor:

“12 Eylül darbesiyle ülke süt liman hale geldi. Şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin… Bana göre yapılacak en kolay hareket tarzı, 12 Eylül gibi bir harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle, bir anda söndürülmesine imkan sağlar diye düşünüyorum. Tabii, bunu burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz.”

Sıkıyönetim uğruna katliam
Birinci Ordu Plan Semineri öncesinde hazırlanan hareket planları “Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilmesi” ve “darbe için elverişli koşulların oluşturulması” hedeflerini taşıyor. Bu hedeflerle çok sayıda insanın ölmesine yol açabilecek, büyük tepki ve kaos yaratacak, Türkiye’yi Yunanistan’la savaşa sokabilecek eylemler öngörülüyor.

Bu planlardan biri “ÇOK GİZLİ” damgasını, Şubat 2003 tarihini ve Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın imzasını taşıyan Oraj Hava Harekât Planı.
Planın “Vazife” bölümünde aynen şöyle deniyor:

“Hava Kuvvetleri Komutanlığı olarak Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilmesini sağlamak ve Sıkıyönetim Komutanlıklarının faaliyetlerinin başarıya ulaşmasını sağlamak maksadıyla; Yunanistan’la gerginliği artıracak ve irtica yanlılarını tahrik ederek TSK aleyhine faaliyetlere başlamalarını sağlayacak, envanterindeki mevcut silah sistemlerini kullanarak psikolojik etki yaratarak hükümet ve TBMM üzerinde baskı kuracak, personel görevlendirmesi yaparak Sıkıyönetim Komutanlıklarına destek verecektir.”

Jetimizi düşürtelim ya da düşürelim
Oraj Hava Harekât Planı, “Türk Hava Kuvvetleri’nin Ege Denizi’ndeki uçuşlarının sayısının arttırılmasını” ve “Türk savaş uçaklarının Yunanistan tarafından engellendiğinin ve taciz edildiğinin gündeme getirilmesini” öngörüyor.

Oraj’ın “İcra” bölümünün tüyler ürpertici ikinci maddesi aynen şöyle:

“Emirle Ege uçuşları sırasında Yunan Hava Kuvvetlerine ait uçaklar taciz edilerek tahrik edilecek bir çatışma ortamı oluşturulacaktır. Mümkünse bir uçağımızın Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesi sağlanacak, bu gerçekleşmediği takdirde yeniden teşkilatlandırılan ÖZEL FİLO personelinden bir pilotun uygun zaman ve yerde kolundaki uçağa atış yapmak sureti ile kendi uçağımızın düşürülmesi sağlanacaktır. Uçağın, Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldüğü yönünde medyada haberler yaptırılarak, AKP Hükümetinin bu konudaki acizliği ortaya konulacaktır.”

Ege’de savaş provokasyonu
Orja’nın devamında, Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getirebilecek gerilim planı şöyle ayrıntılandırılıyor:

“Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde ve özellikle Filolarda Yunan Hava Kuvvetleri’ne yönelik husumet ve gerginlik kontrollü olarak artırılacak, pilotların uçuşlarda daha agresif olmaları sağlanacaktır. Benzer olaylarda meşru müdafaa kapsamında atış dahi yapabileceği gayri resmi olarak pilotlara deklare edilecektir.”

Bu provokasyon havada devam ederken, Trakya sınırında gerginliğin arttırılması ve bütün bölgede seferberlik havası yaratılması da hedefleniyor:

“Gerginlik Trakya sınırında da arttırılacak, Trakya sınırına yakın bölgelerde devriye görevleri icra edilecek, Deniz Kuvvetleri ile Ege Denizinde sürekli müşterek eğitim yapılacaktır. Balıkesir, Bandırma, Çiğli, Çorlu ve Dalaman meydanlarında 24 saat esasına göre yerde uçak bekletilecek, en küçük olaylarda dahi scramble uçakları kaldırılacaktır. 134 üncü Filo K.lığı (Türk Yıldızları) iki günde bir sanayi odaları, iş adamları, barolar vb. davetlisi olarak farklı şehirler üzerinde gösteriler yapacak, halkın TSK’ne duyduğu sempati pekiştirilecek, gösteriler sırasında halka ve özellikle de çocuklara hediyeler dağıtılacaktır.”

Hava Müzesi’ne cübbeli baskın
Orja’nın Türk-Yunan gerilimi senaryosunu iç karışıklığa tahvil etme ve ordu ile “irticacı” tabir edilen kesim arasında çatışma ortamı yaratma amaçlı icra hükümleri, Fatih ve Kadıköy semalarındaki gösterileri de kapsıyor. Bu gösteriler ardından, “cübbeli, sarıklı, çarşaflı” gruplar oluşturularak Hava Müzesi’ne saldırılması planlanıyor:

“134’üncü Filo Komutanlığı İstanbul’da birer gün ara ile iki gösteri yapacaktır. İlk gösteri Kadıköy Meydanı üzerinde olacak ve büyük bir kalabalığın katılması sağlanacak İstanbul garnizonu içerisinde bulunan askeri öğrenciler ile er ve erbaşlar sivil kıyafetli olarak gösteriye katılacaktır. İkinci gösteri ise Fatih’te Çarşamba semti üzerinde gerçekleştirilecektir. Gösterinin yapıldığı gece yarısı cübbeli, sarıklı ve çarşaflı gruplar ellerindeki yeşil bayrakları ve molotof kokteylleri ile Hava Müzesini basarak müzedeki uçakları tahrip etmeleri sağlanacaktır.”

Şiddete şiddetle karşılık verilecek
Planın devamında şöyle deniyor: “3’üncü ve 8’ inci Ana Jet Üs Komutanlıkları başta olmak üzere tüm hava birlikleri nizamiyelerine şeriat isteyen gruplar tarafından saldırılar düzenlenecek, mülki amirlerin izinleri beklenmeden olaylara müdahale edilecek geçici süreler ile hava birlikleri etrafındaki bölgelerde sokaklarda, caddelerde ve çevre yolu ve karayollarında güvenlik bölgeleri oluşturularak denetim sağlanacak, arama yapılacak, şüpheli olduğu gerekçesi ile bazı şahıslar belli süreler alıkonulacaktır. Şiddet gösterenlere şiddetle cevap verilecek gerekli durumlarda silah kullanmaktan çekinilmeyecektir.”

Ankara Ticaret Odası’nın davetiyle
“Tek yol sıkıyönetim” şiarını taşıdığı izlenimi veren Orja, hedefini açıkça ortaya koyuyor:
“Hükümetin sıkıyönetim ilan etmesi sağlanıncaya kadar faaliyetlere aralıksız devam edilecektir. Meclisin sıkıyönetim ilan etmesi için gerekli oy oranı yakalanamazsa, Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) davetlisi olarak Ankara şehir merkezi üzerinde hava gösterileri yapılacak, TBMM’nin çalıştığı gün ve saatlerde meclis üzerinden çok alçak uçuşlar yapılmak sureti ile TSK’nin varlığı hissettirilecektir.

Sıkıyönetim ilan edildikten sonra Ege ve Trakya’da faaliyetler tedricen azaltılacak ve gerilim ihtiyaç nispetinde düşürülecektir. Özellikle İstanbul’daki sivil itaatsizliğe karşı Bandırma, Çorlu Meydanlarında 4’er uçak 24 saat hazırlık durumunda gösteri uçuşu ve gerçek atış yapabilecek şekilde yerde karışık yükle hazır bekletilecek, bu maksatla 162 nci Filo Komutanlığı’nın yarısı Çorlu Meydanı’na intikal ettirilecektir.”

Balyoz Güvenlik Harekât Planı’yla bağlantılı eylem planlarından en vahim ikisi “Çarşaf” ve “Sakal” adlarını taşıyor.

Çarşaf Eylem Planı Harekât Emri’nde Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Topuz’un, Sakal Eylem Planı Harekât Emri’nde ise Jandarma Binbaşı Hüseyin Özçoban’ın imzaları var. Belgeleri Taraf’ın elinde bulunan her iki eylem planı da, İstanbul’daki camilere saldırı düzenlenmesini öngörüyor. Çarşaf Planı İstanbul Fatih, Sakal Planı ise Beyazıt Camii’ni hedef alıyor ve her iki plan da hemen hemen aynı keşif, taarruz ve tahrip talişmatlarını içeriyor.
Bu talimatları Çarşaf Planı’ndaki haliyle, ilgili belgeden aktarıyoruz:

Fatih ve Beyazıt’a Cuma saldırısı
Vazife bölümünde “Darbe için elverişli koşulları oluşturmak maksadıyla, İstanbul Fatih Camii’nde G Günü S Saatinde tedhiş faaliyeti icra edilecektir” yazan Çarşaf Eylem Planı’nın “İcra” hükümleri şöyle:

“Keşif Emniyet Timi tarafından faaliyetten bir hafta ve bir gün önce Cuma namazı vaktinde yapılan keşif neticeleri Keşif Emniyet Tim Komutanı tarafından Ekip Liderine bildirilecek ve hedef bölgesindeki son değişikliklere göre faaliyet planı güncellenecektir. Faaliyetten bir saat önce bölgenin son keşfi yapılacak, faaliyeti etkileyebilecek herhangi bir husus varsa ivedi olarak Ekip Liderine bildirilecektir. Üç kişiden oluşacak olan Keşif Emniyet Timinin iki personeli hedef bölgesi dışında , bir personeli ise içeride (cami avlusu ve cami içerisinde) keşif yapacaktır. Dış keşifte; bir personel camiin yakın çevresinin keşfini (Cami avlusu yakın çevresi) diğer personel ise uzak keşfini (Cami 500 m. Çevresi ) yapacaktır. Hedefte tahrip, cep telefonu düzenekli patlayıcı ile gerçekleştirilecek, patlayıcı madde ayrı bir Ekip tarafından hazırlanacak ve faaliyetin icra tarihinden bir gün önce Taarruz Tim komutanı tarafından teslim alınacak ve faaliyet zamanına kadar Tahrip Unsuru tarafından eğitim ve provaları yapılacaktır.”
Çarşaf’ın devamında şöyle deniyor:

“Tahrip düzeneği Cuma namazının farzının kılınmasını müteakip patlatılacaktır. Tahrip düzeneğini patlatacak Taaruz timi en geç S saatinde yerlerini almış olacaktır. Taarruz timi icra edeceği faaliyetin provasını bir gün önceden aynı saatte aynı mekânda yapacaktır. G günü sabah S-2 saatinde tüm hazırlıklar yapılmış ve malzemeler alınmış olarak hedef bölgesine hareket edilecek, (hedef bölgesi ve civarı G günü kalabalık olacağından) araçlar tenha bir yerde park edilecek ve hedef bölgesine yaya olarak yaklaşılacaktır. Keşif Emniyet Timi hedefte son keşfini yapmasını müteakip Emniyet görevi için tertiplenecek Keşif Emniyet –A Camiinin kuzeyinde, Keşif Emniyet –B camiinin güneybatısında Keşif Emniyet-C Camiinin güneydoğusunda hedef bölgeyi gözlemleyecek şekilde yerleşecektir. Keşif Emniyet Timinin yerleşmesini müteakip Taarruz Timi yerini alacaktır.

Tahrip düzeneği bir çanta içerisine yerleştirilmiş olarak Tahrip -A tarafından camii içerisinde caminin iç kısımlarındaki cemaate yakın ayakkabılığa bırakılacak kendisi de cami çıkışında kapıya yakın bir yerde yerini alacaktır.

Keşif Emniyet Timi en geç S saatinden 10 dakika evvel yerleşmiş olacaktır. Tahrip düzeneğini patlatacak Taarruz Timi en geç S saatinden 5 dakika önce yerlerini almış olacak, faaliyet Cuma namazının farzının kılınmasından sonra icra edilecektir. Tahrip-A farzın kılınmasını müteakip süratle camiden çıkacak ve “Tahrip Hazır” İşaretini verecektir.
Tahrip-A’nın camiden çıkmasını müteakip avluyu terk etmesi “Tahrip Hazır” camiden çıkmayı müteakip avluda şadırvanda ellerini yıkaması ise “Tahrip İptal” işareti olacaktır. Tahrip –A’ nın “Tahrip hazır işaretini” gören ve camii avlusunda bekleyen Tahrip-B, camii avlusundan çıkıp 300 m. kadar uzaklaştıktan sonra ilgili telefon numarasını arayarak tahribi gerçekleştirecektir. Tahrip timi patlamayı müteakip bölgeden süratle sıyrılacaktır. Patlama esnasında; Kayıt –A camii üst katından, Kayıt-B camii alt katından patlama ânını ve sonrasında oluşan panik havasını çekecek, patlama sonrası önce camii avlusunda toplanan ve sonra ana caddeye intikal ederek caddeyi kapatan öfkeli kalabalığın camii avlusunda toplanmasını ve caddedeki eylemlerini hem Kayıt-A hem de Kayıt-B birbirlerinden bağımsız ayrı noktalardan üzerlerindeki video kayıt cihazlarıyla kaydedeceklerdir. Kayıt timi (Kayıt-A ve Kayıt-B ) kaydettikleri görüntü kayıtlarını Keşif Emniyet Tim Komutanına teslim edecek ve müteakiben bölgeyi geldikleri araçlarla terk edeceklerdir. Keşif Emniyet Tim K.’nı söz konusu görüntüleri ivedi olarak internet üzerinden yayılmasını sağlayacaktır. Patlamayı müteakip oluşan kargaşadan da istifadeyle cami içerisindeki Tahrik timinden Tahrik-A bir kısım radikal Fatih esnafı içerisine sızdırılmış Tahrik-B ile irtibata geçecektir. Tahrik- A ve Tahrik-B irtibatlı bulundukları ve halkın içerisine sızmış bulunan provokatörleri harekete geçirecek. Böylece Cami cemaatinin, çoğunluğunu Fatihli esnafın oluşturduğu öfkeli radikal grupla ana cadde üzerinde birleşmesi sağlanacaktır. Yapılacak manipülasyonlarla öfkeli grubun yaşananları irticai söylemler ve sloganlar eşliğinde protesto etmesi sağlanacaktır. Faaliyetin icrasından sonra; Tahrip unsuru tahribi müteakip, Kayıt Timi kayıtlarını tamamlamalarını ve Keşif Emniyet tim komutanı ile buluşmayı müteakip yaya olarak ayrı güzergâhlardan arabalarını park ettikleri bölgeye intikal edecek ve kendi araçları ile bölgeden uzaklaşacaklardır. (Tahrip unsuru bir araca, Kayıt timi diğer araca binecek şekilde)Faaliyet sonrası durum, trafik sıkışıklığı, yol kapaması, arama ve bunun gibi sebeplerle araçlı intikale imkân vermediği takdirde, unsurlar yaya olarak ayrı ayrı güzergâhlardan toplu taşım araçlarını kullanarak “emin ev”de buluşacaklardır.”

Amaç yaralı sayısını arttırmak
“Çarşaf” ve “Sakal” eylem planlarının “koordinasyon talimatı” başlıklı bölümlerinde hedef “yaralı sayısını arttırmak” olarak kayda geçiriliyor. Çarşaf’ın ilgili bölümü şöyle:

“Ekip Lideri ve ekibi tarafından; Fatih esnafı içerisinde yer alan ve dini grup cemaatlerle faaliyet içerisinde olan şahıslarla irtibat çok dikkatli kurulacak, içeriden yürütülecek propagandanın çerçevesi operasyon öncesi bildirilerek yönlendirilecektir. Faaliyette kullanılacak tahrip düzeneği başka bir Ekip tarafından temin edilecek ve üst komutanlığın yapacağı koordine neticesinde, emredilecek yer ve zamanda Tahrip Unsur komutanına teslim edilecektir.

Konulacak malzemenin ölümden daha çok yaralanmaya sebep olacak şekilde hazırlanması sağlanacaktır. Cami ve çevrede bulunan kameraların durumu tespit edilecektir. Tv’lerde canlı yayına bağlanarak fikir ifade edebilecek olanların tespiti ve yönlendirmesi Ankara’dan yapılacaktır.”

Emniyetli telefonlar, kiralık araçlar
“Çarşaf” planının “Komuta ve Muhabere” bölümünde ise şöyle deniyor:
“Operasyon Ekip Lideri tarafından yönetilecektir. Ekip lideri Tahrip Timinde Tahrip-B görevini icra edecek, görevi müteakip, faaliyetleri hedef bölgeye hakim bir noktadan takip ve kontrol edecektir.Ekip lideri etkisiz hale gelmesi durumunda Tahrik Tim Komutanı(Tahrik-A) emir komutayı alacaktır. Operasyon esnasında muhabere, emniyetli cep telefonları ile sağlanacaktır. Operasyon timinin cep telefonları evlerinde ve eşlerinde olacaktır. Operasyon günü için kullanılacak cep telefonlarını Keşif Timi temin edecek aynı gün sabah tüm telefonlar personele dağıtılacaktır. Sadece ihtiyaç olduğu takdirde telefonlar kullanılacaktır. Olayı müteakip cep telefonları kapatılıp Keşif Emniyet Tim K.’na geri teslim edilecektir. Operasyonda kiralık araçlar kullanılacak ve araçlar kiralanırken gerçek isimle kayıt yapılmayacaktır.”

Balyoz Harekât Planı
Harekât planının altında 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın imzası var. Doğan’ın imzasında kullandığı unvan “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı.”

Planın vazife bölümünde hedef şöyle anlatılıyor: “Balyoz Komutanlığı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlayarak muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek ve laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırmak maksadıyla; derhal, AKP Hükümetini iktidardan uzaklaştıracak ve mevcut irticai yapılanmayı şiddetle bertaraf ederek, belirlenen kadroları iktidara getirerek laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis edecektir.” İşte icra planını da yarın Taraf’ta okuyacağınız Balyoz Harekât Planı’nın geniş bir özeti.

Maksat:
(1)BALYOZ Komutanlığı, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına yerine getirme azim ve kararlılığı içerisinde laik devlet otoritesinin temini için gerekli olan tedbirleri alacaktır.

(2)Harekatın maksadı; ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırmaktır.

Düşman Durumu:
(1)İrticai grupların, hedefe giden yolda engel olarak gördükleri TSK’ya karşı bir taraftan sızma gayretleri artarak devam ederken diğer taraftan yıpratma, komuta zafiyeti içerisinde ve dinsiz gösterme çabaları da artan bir ivme ile devam etmektedir.

(2)Mevcut iktidarın uygulamalarından cesaret bulan irticai grupların, devlet düzenimizin temelini oluşturan laiklik ilkesini kendi çıkar ve amaçlarına göre yorumladıkları görülmektedir. Bu kapsamda; başta öğretim kurumları olmak üzere, kamu hizmetlerinin yerine getirildiği çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında, irticai hareketin simgesi olan türban ve başörtüsü kullanılmasında ısrarlı davrandıkları gözlenmektedir. Bu yoldaki ısrar, masumane bir tercihten ziyade, laik cumhuriyet ilkelerine karşı dine dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik din ve vicdan hürriyetini aşan sistemli çabaların bir parçası olarak devam ettirilmektedir.
(3)ABD ve AB ülkelerinin karşılıklı paslaşmalarını seyreden ve ülke menfaatlerini gözetmeden her talebi emir telakki eden, Büyük Atatürk’ün deyimi ile müstevlilerin siyasi emellerine boyun eğmiş AKP Hükümeti;
(a)İrticai faaliyetlerin ülke içerisinde artmasına, güç kazanmasına, kadrolaşmasına ve teşkilatlanmasına tam destek vermekte,
(b)Ekonomik çözümsüzlüklerin yol açtığı boşluklardan da istifade ederek, istediği karşı devrimi gerçekleştirebileceğini hissettirmekte ve tüm ülke genelinde AKP yandaşları, tarikat ve cemaatler ile devlet kademelerinde hızla kadrolaşmakta,
(c)İktidarın kendisine sağladığı imkân ve kabiliyetleri kullanarak medya, sivil toplum örgütleri ve bürokrasiyi kendine bağımlı hale getirmeye çalışmakta,
(ç)Mevcut yetkiler ile hukuki boşluklardan da istifade edilerek mürteci ve dogmatik yapıda insan yetiştirmeye uygun ortam sağlayan medrese, tekke ve zaviye tipi, eğitim ve öğretim birliğini ortadan kaldıran çarpık bir eğitim sisteminin yeniden hayata geçirilmesini hedeflemekte,
(d)Bu amaçlarına ulaşmak maksadıyla, anayasa değişikliği ve hukuk reformu adı altında TSK ile birlikte laik cumhuriyetin en önemli teminatı anayasal kurumların etkinliğini kıracak, kendi amaçları doğrultusunda evrimleştirecek yollar aramakta,
(e)Başta dışarıdan müzahir ABD ve AB ülkeleri olmak üzere, içeriden irtica ile iltisaklı medya, hukuk, bürokrasi, emniyet, maliye ve daha birçok kamu kurum ve kuruluşunda örgütlenmiş yandaşları ile koordineli ve planlı çalışmalarla laik kesimi ve rakiplerini hareket edemez hale getirmekte,
(f)AB üyeliğini ve terör sorununu bahane ederek, Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeye yönelik çabalarını, dış desteğin de etkisiyle devam ettirmektedirler.
(4)AKP Hükümetine, AB üyeliği kapsamında dış güçler tarafından sağlanan mali ve siyasal destek devam ederken, Ortadoğu ve Arap ülkeleri ile İslami gruplar tarafından sağlanan ekonomik destek de artmaktadır. ABD, AB, irticai unsurlar, bölücü unsurlar ve AKP ortak eylem ve söylem birliği ile hareket etmektedirler.
(5)İktidar ve irtica yanlısı basın yayın organları her geçen gün cesaretlenip palazlanırken, muhalif basın, geçmişte yaptığı şahsi yanlışlıkların bedelini, görevini yapmayarak ve/veya yapamayarak ödemektedir. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.
(6)İrticai faaliyet gösteren vakıf ve dernekler ile yıkıcı bölücü unsurlar işbirliklerini alenen yapma pervasızlığını göstermektedirler. Bunu AB süreci, birlik - beraberlik, kardeşlik, demokrasi vb. evrensel temaları kullanarak yapmaktadırlar.
(7)Buna karşın muhalefet partileri de etkin, önleyici, alternatif oluşturan, siyasal iktidarın faaliyetlerini denetleyici ve geniş halk kitlelerinde yankı bulan bir muhalefet sergileyememekte; basit, tutarsız, kişiliksiz, silik ve günü kurtarmaya yönelik söylemlerle muhalefet yapmaktadırlar. Mevcut durumları itibari ile halkta giderek artan bir umutsuzluğa yol açmaktadırlar. Laik cumhuriyeti kurtaracak, birlik ve beraberliği sağlayacak ve gerekli tedbirleri alacak siyasi ufuktan yoksun liderler, koltuklarını korumanın ötesinde, kısır ve uzlaşmaz tavırların üstünde bir davranış ortaya koyamamaktadırlar.
Dost Durumu:
(1)3 Kasım seçimlerinde AKP, % 30 civarında oy almıştır. Ancak son günlerde öne çıkan ümmetçilik faaliyetlerine rağmen, bu oranın tamamının irticayı desteklediği sonucunun çıkarılmasının uygun olmayacağı değerlendirilmektedir. Bunlardan birçoğu daha önceki hükümetlerin icraatsızlığına tepki oyları olup, AKP içinde de harekatımıza, müzahir ve dost gruplar bulunmakta, ihtimaller karşısında yönetici elite yakın durmaktadırlar.
(2)Buna rağmen, şimdiye kadar içimizde barınmayanlar meclise taşınmıştır. Bu meydan okuma karşısında kategorili personel pervasızca biraz daha cesaretlenmiş ve kadrolaşma faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bu nedenle anılan personelin, sadece Silahlı Kuvvetler içerisinden değil, bütün kamu kurum ve kuruluşlarından derhal uzaklaştırılmaları bir zorunluluk haline gelmiştir.
(3)Her türlü olumsuz şartlara rağmen cumhuriyeti koruma ve kollamaya yönelik eylem ve planlamalarımız devam etmektedir. Bu kapsamda;
(a)TSK bünyesindeki dost ve müzahir unsurlar dışında kalan, özellikle yüksek rütbeli personelin kontrol altında tutulmasına,
(b)TSK’nın her kademesine müzahir eleman temini konusunda referans uygulamasına (ÇYDD, ADD, Türkiye Gençlik Birliği vb.) devam edilerek azami koordinasyon sağlanmasına,
...
(d)TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlar, basın yayın faaliyetleri ve sosyal sorumluluk projelerinin yakından takip edilmesine ve gerektiğinde koordinasyonun sağlanmasına,
(e)Aleyhe yapılan her türlü propaganda ve yasal düzenleme girişimlerinde muhalefet partileri ile koordineli fikir ve eylem birliği içerisinde hareketler sergilenmesine devam edilecektir.



Taraf - Istanbul - 20.01.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License