26.6.09

ÇEVİK BİR'E SUİKAST SORGUSU

Çevik Bir'e Sorgu

28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanlığı yapan emekli Orgeneral Çevik Bir ve eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş, Ergenekon soruşturması kapsamında 'şüpheli' sıfatıyla ifade verdi. Savcı Zekeriya Öz, iki 'şüpheli'ye Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast iddiasıyla ilgili sorular sorulduğunu açıkladı.

28 Şubat'ın en sivri ismi Emekli Orgeneral Çevik Bir ile MİT İstanbul Eski Bölge Başkanı Nuri Gündeş, dün Ergenekon soruşturması kapsamında ifade verdi. Dün saat 11.30 sıralarında İstanbul Adliyesi’nin Levent’teki ek hizmet binasına gelen Çevik Bir ve Nuri Gündeş, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz tarafından sorgulandı.

Yaklaşık 4 saat savcı Öz’e ifade veren Çevik Bir, saat 15.30 sıralarında avukatı Mehmet Seren Dinçler’le birlikte çıktı. Gazetecilerin ısrarlı sorularını yanıtlamayan Bir, “İyi akşamlar” demekle yetindi ve avukatıyla adliyeden ayrıldı. Çevik Bir’e ifadesinde 28 Şubat sürecinin sorulduğu öğrenildi.Şüpheli sıfatıyla...

Kamuoyunun ’tanık mı sanık mı?’merakını gideren açıklama, Ergenmekon savcılarından Zekeriya Öz’den geldi. Öz, Çevik Bir’in ’şüpheli’sıfatıyla ifadesini alındığı açıkladı. Bir’in yanı sıra eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş de aynı şekilde ’şüpheli’olarak ifade verdi.

’Bilgisine başvuruldu’

Bir’in avukatı Mehmet Seven Dinçler ile İstanbul Adliyesi’nin Levent’teki ek hizmet binasından ayrılan Çevik Bir, basın mensuplarının ısrarlı sorularına rağmen açıklama yapmadı. Dinçler, sadece “Müvekkilim bilgisine başvurulmak üzere ifadeye çağrıldı. Kendisiyle birlikte soruşturma savcısına giderek ifade verdik. Müvekkilimin bazı belgelerde ismi geçmiş, bunlara ilişkin birtakım sorular soruldu. Biz de cevabımızı verdik” dedi.

İfadesi nasıl alındı?

Bir’in ifadesinin soru cevap şeklinde alındığını belirten Dinçler, şöyle konuştu: “Müvekkilimin hangi sıfatla ifade verdiği konusunda bir şey demeyeceğim. Müvekkilime ifadesinde çok sayıda soru soruldu, müvekkilim de bu sorulara net ve samimi yanıt verdi. Hiçbirine çelişkili ya da çekimser bir cevap vermedi. Her dosyada olduğu gib bu dosyada da mutlaka gizli tanıklar vardır. Bu dosya da olabilir. Ancak savcı müvekkilime soru sorarken gizli tanığa ilişkin herhangi bir şey yer almadı. Ancak gizli tanığın verdiği bir ifadeyi direkt farklı şekillerde de sormuş olabilir.”

’Arka kapıdan çıkmadık’

Dinçel, kaç saat ifade verdiklerine ilişkin soruya ise şöyle yanıt verdi: “Savcı ifade vermemiz için bizi çağırdı. Yer olarak bize Levent Adliyesi söylendi. Müvekkilimle birlikte sabah 10.00’da adliyeye gelerek savcının karşısına geçtik. Önce kısa bir sohbet oldu sonra ifade alınmaya başlandı. Öğlen arasında yaklaşık bir saat ara verildikten sonra, tekrar ifadeye soru cevaplar şeklinde devam edildi. Adliyeden müvekkilimle birlikte saat 15.00 sıralarında çıktık. İddia edildiği gibi adliyeye gizli ya da arka kapıdan giriş yapmadık. Normal ön kapısından giriş ve çıkış yaptık.”

NE SORULDU?

Paşa’ya suikast sorusu

Çevİk Bir ile Nuri Gündeş, ifadelerinin içeriği konusunda gazetecilerin sorularını yanıtsız bıraktı. Bir’in avukatı ise “Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçen bazı belgelerde ve iddianamede müvekkilimin ismi geçiyor. Buna ilişkin sorular soruldu, biz de cevaplarımızı verdik” dedi. Ergenekon operasyonunda evi aranan Mehmet Adnan Akfırat’ın evinde ele geçirilen, Çevik Bir - Erol Özkasnak ibaresi ile başlayan dokümanlar iddianameye girmişti. “Çevik Bir - Erol Özkasnak ekibinin Amerikancı darbe girişimini açıklıyoruz” başlıklı belgede 1998 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Hakkı Karadayı tarafından engellenen bir darbe girişimi ve unsurları anlatılıyordu. Çevik Bir, kendisinin de görevde olduğu dönemde hazırlandığı öne sürülen Ayışığı, Sarıkız ve Eldiven darbe planlarıyla ilgili sorulara “Savcılar çağırırsa gider görevimizi yaparız” diye konuşmuştu.

Bursa’daki mühimmatlar

Bir iddia da Ergenekon savcılarının Emekli Org. Çevik Bir’e, “Erdoğan’a düzenlenecek suikast planı” yla ilgili sorular yöneltildiği yönünde. Ergenekon oprasyonunun 12. dalgasındaki gözaltılar ve aramalar için çıkarılan mahkeme kararında Başbakan Erdoğan’ı hedef alan bir eylem planı da yer almıştı. Kararda, bir gizli tanığın ifadesi doğrultusunda 6 Nisan 2009’da Bursa Gemlik’te bir çiftlikte yapılan aramada ABD malı uçaksavar mermisine ulaşıldığı belirtilmişti. Anadolu Ajansı, haberde sözkonusu çiftlikte roketatar bulunduğunu belirtmişti. Yine gizli tanığın, Ergenekon örgütünün uçaksavar mermisini, Başbakan Erdoğan’ın uçağına yönelik eylemde kullanmayı amaçladığı bilgisini verdiği anlaşılmıştı. Bir’e Ergenekon savcılarının “Erdoğan’a düzenlenecek suikast planıyla ilgili sorular yönelttiği iddia edildi. Bir’in avukatı Mehmet Seren Dinçler. Bu sorunun sorulup sorulmadığını size söylemem“ dedi.

‘Üzerimden büyük bir yük kalktı, rahatladım’

Çevik Bir’in ifadesinden sonra yakın çevresine şunları söylediği öğrenildi: “Ergenekon soruşturması kapsamında tanık olarak ifade verdim. İfademi alan savcılar son derece nazik ve olgun insanlardı. İşlerine, üzerinde çalıştıkları dosyaya çok hakimler. Çok rahatladım. Üzerimden büyük bir yük kalktı. Şimdi Bodrum’a tatile gidiyorum.”

‘Balans ayarı' sözlerinin mimarı

28 Şubat’ın müdahalesinin mimarlarından olan Çevik Bir, o dönemi “Demokraside balans ayarı yaptık” sözleriyle anlatmıştı. 1987’de Tümgeneralliğe terfi eden Bir, bu rütbede 1991-1993 yıllarında Genelkurmay Harekat Başkanlığı, 1993-1994 yılında Somali BM Barış Gücü Komutanlığı (UNUSOM-II) ve Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı görevlerinde bulundu ve 1994’ten itibaren Genelkurmay Harekat Başkanlığı’na atandı. 1995’te Orgeneralliğe yükselen, 1995-1998 yılları arasında Genelkurmay 2. Başkanlığı görevinde bulunan Bir, 28 Şubat’ta Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yapmaktaydı.

Nuri Gündeş kimdir?

MİT İstanbul Eski Bölge Müdürü olarak görev yapan Nuri Gündeş, Harp Okulu Mezunu. 23 yıl boyunca çalıştığı MİT’ten 1986 tarihinde Hiram Abas’ın teşkilata geri dönmesi üzerine prensip nedeniyle ayrıldı. Mehmet Eymür tarafından kaleme alınan 1. MİT Raporu’nda Gündeş’in Dündar Kılıç ve İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı ile birlikte illegal bazı işlere karıştığı iddia edildi. Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde Gündeş Başbakanlık İstihbarat Müsteşarlığına getirildi. Eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş, son olarak Tuncay Güney’in MİT mensubu olduğu iddasında bulunulan belgeyle ilgili açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Gündeş, belgenin Güney ile Veli Küçük arasındaki telefon konuşmalarına ait tutanaktan başka bir şey olmadığını söylemişti. Güney’in MİT elemanı olmadığını Şenkal Atasagun’un da doğruladığını belirten Gündeş, “Böyle bir isim var evet ama MİT ile ilişkili değil. Güney için Atasagun’un vize aldığı bilgisi de kesinlikle doğru değil. Haber birileri tarafından yönlendirme amacıyla uydurulmuş” şeklinde konuşmuştu.

İKİNCİ İDDİANAMEDE 13 KEZ ADI GEÇİYOR

Orgeneral Çevik Bir'in adı 2. Ergenekon iddianamesinde tam 13 kez geçiyor. İddianame eklerinde 22 sayfadan oluşan ve 'Örgütün Temel Dokümanları' adlı başlıkta 'Örtülü Faaliyetler-Çevik Bir Doküman' adı altında belgeler bulunuyor. Bu belgelerin ise Ergenekon'un ilk iddianamesi kapsamında davaları görülen sanıklar Doğu Perinçek, Ümit Oğuztan ve Veli Küçük'ten ele geçirildiği ileri sürülüyor. Belgelerin bu sanıklarca yazılan mektuplardan oluştuğu iddianamede anlatılıyor. 22 sayfalık bu dokümanda Çevik Bir'den bahsediliyor.

Yine ikinci iddianamede yer alan ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu ileri sürülen 'darbe günlükleri'nde de sık sık ismi zikrediliyor. İddianamede Bir'in ismi ilk olarak Levent Ersöz'ün Bedrettin Dalan ile yaptığı görüşmede geçiyor. Ersöz'ün "Başkanım ne yapalım, ihtilal mi yapalım?" diye sorduğu bölümde Bedrettin Dalan'ın da "İhtilal yapılsın demiyorum. Bir çözümü her zaman vardır. Bu işlerimden dolayı dünyada değişik kişilerle tanıştım. Şu andaki Fransa cumhurbaşkanı benim yardımcımdı üç sene öncesi." diyor. Sonra da 28 Şubat öncesi Bir'le oturup konuştuğunu, Çevik Paşa'nın 4 saat not aldığını ve bunları bilgi notu şeklinde karargahındaki generallere dağıttığını söylediği belirtiliyor.

Yine ikinci iddianamede 'Afrodit' isimli ana klasör içerisinde bulunan 'G' isimli alt klasör içeriğinde bulunan 'Generaller' isimli word belgesi içinde emekli generaller Güven Erkaya, Teoman Koman, Vural Bayazıt ve Çevik Bir hakkında fişleme şeklinde istihbarî bilgilerin bulunduğu da ileri sürülüyor.

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

24.6.09

ASKERİ SAVCILIKTAN BELGE AÇIKLAMASI

Askeri Savcılık: Belgeye rastlanılmadı !

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, Taraf gazetesindeki habere konu olan belgenin, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlenmediğinin tespit edildiğini, böyle bir belgeyle ilgili olarak gerek elektronik ortamda, gerekse yazılı kayıtlarda herhangi bilgi, belge, emir veya emareye rastlanılmadığını bildirdi
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, 12 Haziran 2009'da Taraf gazetesinde ''AKP ve Gülen'i bitirme Planı'' başlıklı haberin yayımlanması ve haberde Genelkurmay Harekat Başkanlığı 3. Destek Şube Müdürlüğünde hazırlandığı iddia edilen ve deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek imzalı ''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' başlıklı belgenin yer aldığının görülmesi üzerine, Genelkurmay Başkanlığınca aynı gün verilen soruşturma emri uyarınca askeri Savcılıkça başlatılan soruşturmanın bugün tarihiyle tamamlandığı bildirildi.Açıklamada, ''Anılan belgenin Genelkurmay Başkanlığında hazırlanmadığı, böyle bir belgenin mevcut olmadığı anlaşıldığından ve aslı bulunmayan fotokopi belgenin 4. sayfasındaki imza bloğunda Albay Dursun Çiçek'in isminin üzerinde yer alan imzanın, şüpheli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğuna, bu belgenin hazırlanması ve herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli hakkında delil bulunmadığından, soruşturma konusu olay ve şüpheli Dursun Çiçek ile ilgili olarak itiraz yolu açık olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği'' belirtildi.

Askeri Savcılık, Taraf gazetesinde yayımlanan belgenin aslının mevcut olmaması nedeniyle, bu belgenin hangi amaçla kim veya kimler tarafından üretildiği, üretenlerin amaçları, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir şekilde hedef alınıp alınmadığı ve belgenin Taraf gazetesi muhabirine ulaştırılmasıyla aynı gazetede yayımlanması olayları hakkında adliye mahkemelerinin görevli ve yetkili oldukları anlaşıldığından, itiraz yolu açık olmak üzere Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının görevsizliğine, soruşturma dosyasının gereğinin takdir ve ifası için görevli ve yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.

Savcılık, konunun kamuoyunu yakından ilgilendirmesi nedeniyle konu hakkında ayrıntılı bir bilgilendirme yapılması zorunluluğu gördüğünü kaydetti.

-SORUŞTURMA EVRELERİ-

Soruşturmanın, öncelikle ''belgenin Genelkurmay karargahında Albay Çiçek veya başka bir personel tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı, bu konuda emir verilip verilmediği, belge içeriğinin ve belgenin doğru olup olmadığı, devletin güvenliğine ilişkin herhangi bir belge üzerinde sahtecilik yapılıp yapılmadığı, tahsis olunduğu yerden başka bir yerde kullanılıp kullanılmadığı, hile ile alınıp alınmadığı veya çalınıp çalınmadığı'' hususlarında ilişkin yürütüldüğü belirtildi.

Açıklamada, ''Anayasal bir kurum olarak düzenlenen ve Türk milleti adına yargılama faaliyeti yapan askeri mahkemelerin görev ve yetkilerine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alındığında, söz konusu olayla ilgili soruşturma görevinin Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına ait olduğuna kuşku bulunmamaktadır'' denildi.

Yürütülen soruşturmada, maddi gerçeklere ulaşılabilmesi, tüm delillerin toplanabilmesi amacıyla yasal düzenlemeler çerçevesinde her türlü bilimsel ve teknik imkanlardan istifade edildiği ifade edilen açıklamada, soruşturmanın süratle neticelendirmeye çalışıldığı vurgulandı. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

''12 Haziran 2009'da Genelkurmay Hareket Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğündeki Albay Çiçek'in kullandığı 2 bilgisayar da dahil olmak üzere toplam 14 bilgisayarın sabit diskleri teknik bilirkişiler tarafından incelenmek üzere Askeri Savcılığa getirilmiştir. Ayrıca bu bilgisayarların bağlı oldukları ana sunucu ve yedeklerinin muhafaza edildiği Genelkurmay Muhabere Merkezinde, tayin edilen bilirkişi ve görevli personel marifetiyle inceleme yapılmıştır.

Aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından, (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) habere konu gizli belgenin ele geçirildiği şekliyle gönderilmesi, şüpheli Serdar Öztürk hakkında yapılan aramalara ilişkin arama ve el koyma tutanaklarının, inceleme raporlarının gönderilmesi ivediliğine binaen belge geçer ile istenilmiştir.

Askeri savcılar nezaretinde bilirkişiler tarafından bilgisayarların sabit diskleri üzerinde inceleme devam ederken Harekat Başkanlığı ve 3. Bilgi Destek Şubesindeki görevli personelin ifadeleri de tespit edilmiş, Albay Çiçek'in ise ifadesiyle birlikte kriminal incelemelerde mukayeseye esas olmak üzere imza örnekleri alınmıştır.

Bilgisayarlar üzerindeki inceleme 13 Haziran 2009'da tamamlanmış, düzenlenen raporda söz konusu belgeye veya belgenin izine rastlanılmadığı belirtilmiştir.

15 Haziran 2009'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) tarafından istenen bilgi ve belgenin hazır olduğunun bildirilmesi üzerine cevabi yazı ve ekinde belgeler aynı gün aldırılmıştır. Habere konu belgenin fotokopi olduğu görülmüştür.

Bu arada, Albay Çiçek'in sicil dosyası getirtilmiş, örnek imzalarını içeren bazı belgelerin asılları ele alınmış, ayrıca görev yaptığı daire başkanlığı tarafından gönderilen imza ve parafesini içeren belgeler dosyaya eklenmiştir.

Fotokopi belge ve Albay Çiçek'in imza örnekleriyle mukayeseye esas belgeler 15 Haziran 2009 günü saat 22.00 sıralarında inceleme yapılmak üzere Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına teslim edilmiştir.

Yapılan inceleme neticesinde düzenlenen raporda, fotokopi belgeler üzerinden sağlıklı bir inceleme ve karşılaştırma yapılmasının mümkün olmadığı, bununla birlikte belgedeki imza ile Çiçek'in mukayese imzaları arasında genel şekilleri yönünden benzerlik görüldüğü belirtilmiştir.

16 Haziran 2009 tarihinde belge üzerinde karargah çalışma usulleri, askeri yazışma teknikleri ile emir, talimat, yönerge ve uygulamalara uygunluğu açısından bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Düzenlenen raporda, belgenin şekil açısından hiçbir askeri yazı biçimine uymadığı, belgeye resmi evrak niteliği kazandıracak herhangi bir unsuru içermediği, karargah çalışma usulleri ve askeri yazım teknikleriyle uyuşmayan birçok maddi hata bulunduğu, askeri yazışma gelenekleriyle örtüşmeyen ibare ve kısaltmalara yer verildiği belirtilmiştir.

16 Haziran 2009 tarihinde soruşturma kapsamında görüşmeler yapmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) gidilmiş, bu görüşme esnasında belgenin fotokopi olduğu, aslının bulunmadığı/ele geçirilmediği öğrenilmiştir.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) habere konu belgenin gelmesinden sonra alınan mahkeme kararı ile 17 Haziran 2009 tarihinde 11.00 - 17.15 saatleri arasında albay Çiçek'in ikametinde askeri savcının nezaretinde teknik bilirkişilerin katılımıyla arama icra edilmiş ve arama sırasında konutunda bulunan dizüstü bilgisayara ait sabit diskin imajı alınmış, bulunan cd, disket ve cep telefonlarına incelenmek üzere el konulmuş, yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporda özetle belgenin içeriği ile örtüşen herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığı belirtilmiştir.

Fotokopi belge üzerinde inceleme yapabilme imkanı bulunabileceği düşüncesiyle belge, mukayese evrakıyla birlikte 17 Haziran 2009 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek hem imza incelemesi hem de diğer yönlerden inceleme yapılması istenilmiştir.

-ADLİ TIP KURUMU RAPORU-

Adli Tıp Kurumunca tanzim edilen raporda özetle inceleme konusu fotokopi belgedeki imzanın belgeye sonradan eklenip eklenmediği ve Albay Çiçek'in mukayese imzaları arasında biçimsel olarak benzerlik saptanmakla birlikte fotokopi belgeden yapılacak değerlendirmelerin sağlıklı olamayacağına işaret edilerek, inceleme konusu imzanın Albay Çiçek'in eli ürünü olduğu ya da olmadığı hususlarında bir tespite gidilemediği belirtilmiştir.

Her iki raporda da belgenin fotokopi olması nedeniyle kesin sonuç bildirilememesi üzerine 19 Haziran 2009 tarihinde TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Enstitüsünden (UEKAE) yeni bir inceleme istenmiştir.

UEKAE'nin yazısında da incelenen dokümanın fotokopi olması nedeniyle bir takım teknik yöntemlerin kullanılamadığı, grafoloji uzmanı bulunmadığından belge üzerindeki imza ve parafların Albay Çiçek'in eli ürünü olup olmadığı konusunda bir çalışma yapılamadığı, belgenin orijinalinde bulunmayan unsurların belgeye sonradan eklendiğine ilişkin olağan dışı bir görüntüye rastlanmadığı, ancak belgenin fazla sayıda fotokopi işlemine tabi tutulması sonucu yazı gövdesinin ve imza bloğunun korozyona uğramış benzeri bir görüntü oluşturduğunun belirlendiği ifade edilmiştir.

22 Haziran 2009 tarihli bazı gazetelerde yer alan haberlerden, emniyet genel müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığınca (İstanbul) bir rapor düzenlendiğinin öğrenilmesi üzerine, aynı gün ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) mevcut ise söz konusu raporun gönderilmesi istenmiştir. Bu aşamada gazetelerde yayımlanan raporun henüz ulaşmadığı bildirilmiş, bilahare söz konusu rapor belge geçer ile askeri savcılığımıza gönderilmiştir.

Raporda, belgenin, fotokopi makinası/bilgisayar yazıcısı vasıtasıyla usule getirilmiş olduğunun müşahede edildiği, bu tür belgeler üzerinde bulunan imza/imzaların grafolojik tanı unsurlarının tamamını belirlemenin mümkün olmadığı, montaj ve ilave gibi yöntemlerle yapılmış olması muhtemel tahrifat türlerinin de her zaman belirlenemeyebileceği belirtilmesine rağmen, imzanın Albay Çiçek'in eli mahsulü olduğu da ifade edilmiştir.

Raporun gerekçe bölümü ile kesin kanaat belirtilen sonuç kısmının çelişkili olması nedeniyle, teknik bilirkişi mütalaasına başvurulmuş ve bilirkişi yeminli mütalaasında özetle, fotokopi belge üzerinde kalem baskı izi, işleklik, hız, imzadaki el kaldırma hareketleri gibi özellikler mevcut olmadığından, buna dayalı bir sonuç çıkarmanın mümkün olmadığını, kesin kanaat belirtmenin yanılgılara sebebiyet verebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle, soruşturmanın sonucunu etkilemeyeceği değerlendirilerek şüphelinin askeri savcılık huzurunda verdiği imzaların daha önceki muhtelif belgelerdeki imzalarıyla örtüşmemesinin ayrıca incelettirilmesine gerek görülmemiştir.

-''BELGENİN GENELKURMAY KARARGAHINDA DÜZENLENMEDİĞİ TESPİT EDİLDİ''-

Bu incelemeler ve deliller kapsamında, habere konu olan belgenin Genelkurmay Başkanlığı Karargahında düzenlenmediği tespit edilmiş, böyle bir belgeyle ilgili olarak gerek elektronik ortamda, gerekse de yazılı kayıtlarda herhangi bir bilgi, belge, emir veya emareye rastlanılmamıştır.

Söz konusu belgenin Albay Çiçek tarafından hazırlanıp hazırlanmadığının, belgedeki imzanın Albay Çiçek'e ait olup olmadığının tespiti maksadıyla yapılan tüm kriminal incelemelerde, fotokopi belgeler üzerinde bulunan imzaların, kaligrafik ve karakteristik özellikleri, kalem baskısı, seyir ve sürati, başlangıç ve bitiş noktaları gibi özellikleri yeterince yansıtmaması, imzaların bu belgeler üzerine farklı yöntemler kullanılarak transfer edilebilme ihtimalinin bulunması nedeniyle kesin bir sonuca ulaşılamayacağı ortak bir görüş olarak belirtilmiştir.

Her ne kadar bir kısım kriminal raporlarda, bahse konu ortak açıklamaya da yer verildikten sonra sanki belge aslından inceleme yapılıyormuş gibi belgedeki imza ile Albay Çiçek'in mukayese imzaları arasında benzerlik görüldüğü veya bu imzanın Albay Çiçek'in eli ürünü olduğu yönünde kanaatler belirtilmiş ise de;

Tek başına fotokopi belgelerden hareketle, cezai ve hukuki sorumluluk doğuracak sonuçlara ulaşılamayacağına, bu tür belgeler üzerinde yapılacak incelemelerden sağlıklı sonuç alınamayacağına ve yapılan soruşturmalarda belge asıllarının mutlaka temin edilmesi gerektiğine ilişkin, Yüksek Mahkeme içtihatlarının (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.12.2002 tarihli ve E. 2002/1939, K. 2002/2521 sayılı Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.04.1995 tarihli ve E. 1995/3476, K. 1995/3822 sayılı aynı dairenin 25.12.1995 tarihli ve E. 1995/10749, K. 1995/11675 sayılı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.06.2005 tarihli ve E. 2004/11642, K. 2005/6794 sayılı, Askeri Yargıtay 2. Dairesinin 30.04.2008 tarihli ve E. 2008/1139, K. 2008/1149 sayılı kararları) bulunması,

-''İDDİALARI DESTEKLEYEBİLECEK HİÇBİR YAN DELİLE ULAŞILAMADI''-

Bilirkişilerin mütalaalarında, hatta imzalar arasında benzerlik veya aidiyet yönünde kanaat ifade eden raporlardan birinin içeriğinde de fotokopi belgelerden sağlıklı sonuçlara ulaşmanın mümkün olmadığının belirtilmesi,

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. Madde ile Yetkili Bölüm) yürütülen bir soruşturmada elde edilen söz konusu belgenin fotokopi olması ve aslının elde edilemediğinin bildirilmesi,

Bilgisayar ve evrak kayıtlarında kapsamlı incelemeler yapılmasına, ilgili tüm personelin ifadesine başvurulmuş olmasına rağmen, soruşturma konusu olayla ilgili olarak iddiaları destekleyebilecek hiçbir yan delile ulaşılamaması,

Bunun aksine bilirkişiler tarafından yapılan inceleme neticesinde soruşturma konusu evrakın hiçbir şekilde karargah çalışması/askeri yazışma usullerine ilişkin mevzuat, emir ve yerleşik uygulamalar ile uyuşmadığının belirlenmesi üzerine soruşturma konusu olay hakkında 'kovuşturmaya yer olmadığı kararı' verilmiştir.

Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile ilgisinin bulunmadığı tespit edilen söz konusu belgenin; kim veya kimler tarafından üretildiği, üretenlerin amaçları, bu suretle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hedef alınıp alınmadığı, belgenin Taraf gazetesi muhabirine ulaştırılması ve aynı gazetede yayımlanması eylemlerinin adli yargının görev alanına giren muhtelif suçları oluşturabileceği anlaşıldığından, bu hususlarla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'nın 'görevsizliğine', soruşturma dosyasının bir suretinin görevli ve yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 'gönderilmesine' karar verilmiştir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.''

24.06.2009
SAMANYOLUHABER

Devamını BURADAN okuyun...>>>

BU SES KAYDI DOĞRU OLAMAZ !!!

Bu Ses Kaydı Kanınızı Donduracak



6 askerimizin şehit olduğu mayın patlamasıyla ilgili konuşmalar kanınızı donduracak.
27 Mayıs'ta Hakkari Çukurca'da 6 askerimizin şehit olduğu mayın patlamasıyla ilgili konuşmalar kanınızı donduracak..

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde Hantepe bölgesinde mayın patlaması sonucu 6 askerimiz şehit olmuş, 1'i ağır 8 asker de yaralanmıştı.

Mayın patlaması PKK eylemi olarak kayıtlara geçti. Ancak ortaya çıkan telefon konuşmaları, şok edici nitelikte.

6 askerin şehit olduğu mayın patlamasıyla ilgili uydu telefon kayıtlarında geçen konuşmalar, 3 farklı görüşme şeklinde yer alıyor.Birinci konuşma Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es arasında, ikinci konuşma yine Hakkari Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es ile Tabur Komutanı Yarbay Taner arasında, üçüncü ve son konuşma da Tuğgeneral Zeki Es ve Komutanı XXX arasında geçiyor.

Birinci telefon görüşmesinde Tuğgeneral Zeki Es, mayınları bizzat kendisinin yerleştirdiğini söylüyor ve Tümgeneral Gürbüz Kaya’ya “Komutanım sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum” diyor. Bunun üzerine Tümgeneral Kaya “Hiçbir sıkıntı yok bak hiçbir sıkıntı yok. Biz aynen planladığımızı uygularız. Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok” cevabını vererek Zeki Es’i teselli ediyor.

İkinci telefon görüşmesinde Yarbay Taner, Zeki Es’e “Yukarıya mayınları terör örgütü döşedi şeklinde bildirdik” diyor. Yarbay Taner, rapora tümen komutanının birkaç kez baktığını ve o şekilde yazdıklarını belirtiyor.

3. telefon görüşmesinde XXX Komutan, Zeki Es’e “Zeki bu konuşmaların hepsi kayıt ediliyormuş, fazla konuşma” uyarısını yapıyor. Zeki Es’in bunu kimin söylediğini söylemesi üzerine XXX Komutan “Sabah GES Komutanı beni aradı söyledi” diyor.

Cumhurbaşkanı Gül’ün Kürt sorununun çözümü için “Tarihi fırsat” dediği ve demokratik adımların atılacağı sinyalini verdiği bir dönemde böyle bir saldırının olması, bütün olumlu havayı sabote etmişti.

Yine Başbakan Erdoğan’ın, uzun süredir kendisiyle görüşmek isteyen DTP yönetimine 29 Mayıs için randevu verdiği, ancak Çukurca’daki 6 şehit haberinden randevuyu iptal ettiği ortaya çıkmıştı. Bunu bizzat Erdoğan açıklamıştı.

ATV’de yayınlanan Başbakan Erdoğan mayın saldırısının kendisine nasıl randevuyu iptal ettirdiğini şöyle açıklamıştı: "Randevu vermeyi düşündüm, ertesi gün 10 askerimiz şehit oldu. DTP'liler terör örgütüne 'terör örgütü' diyemedi. Randevu vermek için sakinleşsin diye bekledik. Tekrar bir mayın olayı ve 6 şehit. Tam bir adım atmaya karar veriyorsunuz bombalar patlıyor. DTP'yle arkadaşlarım zaman zaman görüşüyor. Ben kendimi hazırlarken olanlar ortada. PKK terör örgütüdür deseler birçok şeyin önü açılacak. Onlar da söylemleriyle sürece destek olmaları lazım. Benim bölgeye ve bölge insanına yaklaşımım onların çok çok üstünde."

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

BAŞÖRTÜLÜ VEKİL YEMİN ETTİ

Mahinur alkışlarla yemin etti

Belçika'nın ilk başörtülü milletvekili Mahinur Özdemir, yemin ederek görevine başladı. Hristiyan Demokrat Parti'den parlamentoya seçilen 26 yaşındaki Özdemir'e karşı çıkan Valon Liberaller planladıkları protestoyu yapamadı.

7 Haziran'daki yerel seçimlerde Brüksel Parlamentosu'nda en genç milletvekili olmaya hak kazanan 26 yaşındaki Türk asıllı başörtülü Mahinur Özdemir, parlamentoda yemin etti. Belçika'nın Brüksel Parlamentosu'na Hristiyan Demokrat Parti (CDH) adayı olarak seçilen Özdemir yemin ettikten sonra beklenenin aksine protesto olmazken büyük bir alkış tufanı koptu. Parlamentodaki Valon Liberal Parti'sinin yemin töreninden önce başlattığı Özdemir'i başörtüsüyle meclise sokmama kampanyası ise sonuçsuz kaldı.ÇABALARI SONUÇSUZ KALDI

Belçika Parlamentosu'nun dolayısıyla da Avrupa'nın ilk başörtülü milletvekili olan Özdemir dün alkışları eşliğinde yemin ederek görevine başladı. Parlamentodaki Valon Liberal Parti, yemin töreninden önce "dini sembollerin yasaklanmasını" önererek, Mahinur Özdemir'in görevine başlamasını engellemeye çalışmıştı. Brüksel parlamentosundaki 89 koltuktan 24'ünü kazanarak seçimlerden birinci çıkmalarına rağmen Sosyalistler, Yeşiller ve Hristiyan Demokratlar arasındaki yeni hükümet müzakerelerine dahil edilmeyen Valon Liberaller (MR), dünkü yemin töreni öncesinde parlamentoda başörtüsünü yasaklamak için öneri hazırlığına girişmişti.

AVRUPA'DA BİR İLK

Tören sonrasında gazetemize açıklama yapan Özdemir, “Yemin töreninden önceki başörtüsü tartışmaları yersizdi. Bu Avrupa'da bir ilk. 3 yıl önce de Belediye meclisinde yemin ettim. Belçika'nın hem yabancı kökenli hem de en genç milletvekiliyim. Hedefimde gerçek bir parlamentor olmak vardı. 5 yıllık yoğun çabalarım sonucunda bunu başardım. Milletvekili olarak üçüncü kuşakla birinci kuğaşın barışmasını sağlayacağım. Yapılacak çok şey var.

KENDİNDEN EMİNDİ

Özdemir, yemin töreninden önce protesto gösterileri bekleyip beklemediği yönündeki sorumuza şu yanıtı vermişti: "Böyle bir şey olamaz. Parlamento başkanı açılış konuşmasını yapacak. Herkesi sakin olmaya davet edecek, olmazsa da dışarı çıkartacak. Bu konuda gerçekten bir sorun olmayacak."


Önyargıları kaldıracağız

Partisinin Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiğini sık sık dile getiren Özdemir, “Ben de bu yönde çalışmalarıma devam edeceğim, önyargıları kaldırmak için çalışacağız' dedi. Bir dönem Hristiyan Demokratlar Partisi (CDH) Genel Başkanı JoÎlle Milquet'in de özel kalem müdürlüğünü yürüten Özdemir, Schaerbeek Belediyesi'nde 2006'dan bu yana başörtülü olarak meclis üyeliği görevini yapıyordu. 5 çocuklu bir ailenin en büyük kızı olan Mahinur Özdemir'in babası Konyalı, annesi Afyon Emirdağlı.


24.06.2009
yenişafak

Devamını BURADAN okuyun...>>>

22.6.09

ÇİÇEK ALBAY'IN FARKLI İMZALARI

Albay’ın imza sahtekarlığı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Dursun Çiçek’in Askerî Savcılık ifadesinin altına, şaşırtma amacıyla kasten farklı imza atmış olabileceğini hesaba katıp albayın 21 ayrı imza örneğini toplattı. Çiçek’in Eylem Planı’ndaki imzası ile ifadesine attığı imza arasında bariz fark var ama daha önce attığı imzalar plandakiyle aynı. İstanbul Bölge Polis Kriminal Laboratuvarı, Çiçek’in 21 imzasını tek tek inceledi ve sadece Askerî Savcılık ifadesinde farklı imza kullanmış olmasını “kasıtlı değişiklik” diye yorumladı. Jandarma Kriminal Laboratuvarı da, Askerî Savcılık ifadesiyle yetinmeyip farklı imza örneklerine baktı ve Eylem Planı’ndakiyle Çiçek’in farklı imzaları arasında “şekil yönünden benzerlik” saptadı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sivil uzmanlara da kriminal rapor hazırlattı. Ayrıntılı inceleme sonunda, Emniyet kararını verdi: Kaligrafik ve grafolojik uygunluk var; belgedeki imza Çiçek’in elinin mahsulüdürTaraf, Genelkurmay’a ait olduğu ileri sürülen “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın altındaki imzayla ilgili tartışmaları bitirecek Jandarma ve Emniyet’in resmî raporlarına ulaştı. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların başvurusu üzerine belgedeki imzayı inceleyen İstanbul Bölge Polis Kriminal Laboratuvarı, imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunu tespit etti. Rapordaki imza için, “Çiçek’in elinin mahsulü olduğu kanaatine varılmıştır” dendi. Emniyet’le aynı kanıyı taşıyan Jandarma raporunda ise “Genel şekil yönünden benzerlik gösteriyor” ifadesine yer verildi.

İşte jandarma raporu
Taraf’ın ortaya çıkardığı “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”ndan sonra Jandarma Kriminal Laboratuvarı, belgede bulunan Dursun Çiçek’in imzasıyla ilgili inceleme başlattı. İncelemenin sonunda 16 Haziran 2009’da hazırlanan raporda aynen şu ifadeler kullanıldı: “İnceleme konusu belgelerin 4’üncü sayfasında Dursun Çiçek Dr. Dz. P. Kur. Kd. Alb. ismi üzerinde bulunan imza ile Dursun Çiçek’in mukayese imzaları arasında genel şekil yönünden benzerlik görülmüştür.”

Bu da polis raporu
Jandarma raporunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaşmasının ardından Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların başvurusu üzerine, İstanbul Bölge Polis Kriminal Laboratuvarı’nda da bir inceleme yapıldı.
Polis Kriminal Laboratuvarı; cep telefonu alımı, kredi kartı başvuru sözleşmeleri, pasaport ve ruhsat işlemleri ile Ankara 26. ve 36. noterlerle yapılan alım sözleşmelerindeki Dursun Çiçek’e ait 21 imza örneğini topladı.

Ve sonuç: İmzalar albayın
20 Haziran 2009’da konuyla ilgili raporunu tamamlayan Polis Kriminal’i şu sonuca vardı: “Bu şartlar altında tetkik konusu ‘GİZLİ İRTİCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI’ başlıklı (4) sayfalık belgenin 4. sayfasında ‘Dursun Çiçek Dr. Dz. P. Kur. Kd. Alb.’ ibareleri üzerinde mevcut imza ile Dursun Çiçek isimli şahsın mevcut mukayese imzaları karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve aralarında:

- İmzaların genel formları,
- İmzaların başlangıç bölümlerinin tersim tarzı,
- İmzalar içerisindeki el hareketlerinin yapıları, istifleniş usulleri,
- İmzaların son bölümlerini oluşturan hatların inşa tarzı,
- İmzaları oluşturan hatların birbirlerine olan konumları, ritm dağılımları gibi kaligrafik ve grafolojik özellikler yönünden uygunluk ve benzerlikler bulunduğu müşahede edilmiştir.

İzah edilen inceleme şartları ve belirlenen bulgulara atfen tetkik konusu belgenin 4. sayfasında ‘Dursun Çiçek Dr. Dz. P. Kur. Kd. Alb’ ibareleri üzerinde mevcut imzanın Dursun Çiçek’in elinin mahsulü olduğu kanaatine varılmıştır.”

Taraf/MEHMET BARANSU - Istanbul

Devamını BURADAN okuyun...>>>

17.6.09

BAYKAL BEY, BELGE YA GERÇEKSE ?

Belge ya gerçekse sayın Baykal?

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında bir şeyler söylemeye kalktığımda biraz duraksıyorum. İşin doğrusu onun hakkında iyi şeyler kaleme almak istiyorum. Çünkü CHP’nin demokrasi talebinin yanında saf tutmasının önemli olduğuna inanıyorum.
Baykal’ın ‘AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı’ olarak bilinen belgeler konusunda ne diyeceğini bu nedenle merak ediyordum. ‘Belge sahte de olabilir, gerçek de’ dedikten sonra, belgenin sahteliği üzerinde ısrarla durduğunu gördüm. Şunu bile söyledi: “Ergenekon’daki birçok belgenin bu şekilde olduğunu biliyoruz .”Baykal’a göre Türkiye sürekli sahte belgelerin ortalığa saçıldığı bir ülke.
Baykal, belgenin aydınlığa kavuşturulması gerektiğine vurgu yaptıktan sonra şu değerlendirmede bulunuyor: “Genelkurmay Başkanı kendisine yakışan açıklamayı yaptı. Askeri Savcılığın açıklamasını da gördük. Derhal gereği yapılmalı, herkes sorumluluğunu değerlendirmelidir. TSK gereğini yapar, kuşkumuz yok.”
Bu noktaya kadar belge ortaya çıkarılmalı diyen Baykal konuşmasını şu değerlendirmeyle bitiriyor:

“Sahte olduğu ortaya çıkarsa Türkiye’de her şeyin değişikliğinin zorunluluğu ortaya çıkar. Rotanın temelden sorgulanması ihtiyacı çıkar. Türkiye üzerine oynanan oyun ortaya çıkacaktır. Bir dönüm noktasının eşiğindeyiz. Derhal konu aydınlatılmalıdır, bir gün bile geçmemelidir.”

***

Baykal’ın değerlendirmesinden sonra insan ister istemez şu soruyu soruyor: Belgenin sahte çıkması mı, yoksa gerçek çıkması mı daha vahimdir? Baykal’a göre sahte çıkması halinde ‘rota temelden sorgulanmalı’dır, bu nedenle ‘bir dönüm noktasının eşiğindeyiz.’

Peki belge ya gerçekse? Belgenin bu yönü CHP liderini ne kadar ilgilendiriyor? Tükiye bu tür gerçek belgeler görmedi mi? Ergenekon davası Baykal’ın iddia ettiği gibi sahte belgelerin çoğunlukta olduğu bir dava olarak mı yürüyor? Yakın tarihimizde üç buçuk askeri darbe yaşamadık mı? Bu darbeler sahte darbeler miydi? Özden Örnek’in günlükleri sahte mi? Belgeleri bırakalım yer altından tonlarca silah çıkmıyor mu? Bunlar da mı sahte?

Belgenin sahte çıkması tabii önemlidir. Ancak tersi daha vahim değil midir? Çünkü gerçek olması demek ordu içinde bunca gelişmeye, açılan davaya rağmen askeri cuntalar varlıklarını sürdürüyor demektir?

Bu gerçeğin ortaya çıkması bir dönüm noktası sayılamaz da, yalnızca sahte çıkması mı dönüm noktası sayılır?

***

Baykal’ın konuşmasının kritik noktası, demokrasi duyarlığından çok, Ergenekon davasında da ortaya çıkan ‘darbecilik’ faaliyetine çok ‘ılımlı’ yaklaşmasıdır. Darbecilikten yargılananlara acaba kendisi neden bu kadar sıcak yaklaşıyor?
Tutun ki belge sahte çıktı... Yasadışı eylemlerde bulunan, darbe yapmak isteyen, demokrasiden hoşlanmayan, seçim sonuçlarını halkın rasyonel davranmaması olarak gören kesimler bu ülkede etkilerini ve varlıklarını sürdürmüyorlar mı?
Bu davalar, bu belgeler hayal mahsülü de, Türkiye bir demokrasi cenneti mi?

***

Burada herkesin yapması gereken, artık darbelerin ve darbecilerin meşru olmadığı noktasında tereddütsüz bir mutabakat içinde olmaktır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın son dönemde ‘darbecileri içimizde barındırmayız’ açıklamaları kayda değer bir gelişmedir. Ancak ordu içinde ‘darbe heveslileri’nin olduğu, siviller içinde ‘darbeseverler’ olduğu gerçeğini de akılda tutmalıyız.
Baykal’a tekrar dönerek soruyorum: Ya bu belge gerçekse, o zaman ne yapılması gerekecektir? Seçilmiş bir parlamentoya karşı yasadışı tezgâh kurmak isteyenler gün ışığına çıkarsa Baykal ne yapılmasını isteyecektir?

Böyle bir ihtimal, kuvvetli bir ihtimal değil midir?

Türkiye, bir demokratikleşme sınavından geçiyor. Baykal ise, ‘sahte belgeler’ peşinde, asıl vuruşunu oradan yapmak istiyor. Tıpkı Ergenekon davasında olduğu gibi.
Türkiye ise darseverlere rağmen darbecileri darbeleyerek, darbelerden uzaklaşıyor.
ORAL ÇALIŞLAR / Radikal

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ASKERİ SAVCILIK VE SORUŞTUR - MA!

Askeri savcılık ne kadar soruşturabiliyor ?

Askeri savcılığın bugüne kadarki yürüttüğü tartışmalı soruşturmalar...

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan eski Üsteğmen avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde ele geçirilen 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın yankıları sürüyor. Askerî savcılık olayla ilgili soruşturma başlattı. Zira, belgenin Genelkurmay Harekât Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü'nde hazırlandığı iddia ediliyor.

Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı bugüne kadar ordu içinde sivillere yönelik eylemler gerçekleştirmek için plan hazırlayanlara yönelik birçok soruşturma açmıştı. Ancak söz konusu soruşturmaların hiçbirinde kamuoyunu tatmin edecek bir sonuç çıkmamıştı.'İYİ ÇOCUKLARA' İLK DURUŞMADA TAHLİYE

Şemdinli davası sanıkları astsubaylar sivil mahkemede, 39'ar yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar Yargıtay'da bozuldu. Sivil mahkemenin görevsizlik kararı vermesi istendi. Ardından dosya askerî mahkemeye gönderildi. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, sanık iki astsubay için "Tanırım, iyi çocuklar." demişti. Sanıklar askerî mahkemede görülen ilk duruşmada tahliye edildi. Yargılamaları hâlâ sürüyor.

TSK, 'DARBE GÜNLÜKLERİ' SORUŞTURULMADI

Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde ana suçlama olarak yer alan Özden Örnek'e ait 'darbe günlükleri'ne ilişkin soruşturma bile açılmadı. Örnek'e ait darbe günlüklerini askerî savcılık görmezden gelmişti. Örnek'in şikâyeti doğrultusunda Nokta Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hakkında 'iftira ve hakaret suçundan' dava açıldı. Görmüş beraat etti. Görmüş'ün avukatı Ümit Kardaş, Genelkurmay'a dilekçe yazarak, soruşturma yapılmasını talep etti. Ancak, Genelkurmay'dan Kardaş'ın dilekçesine şu cevap geldi: "Bu konuyla ilgili tutarlı bilgi, belge bulunmadığından hiçbir şey yapılmamıştır." Bu arada, 'darbe günlükleri'nin Örnek'in bilgisayarından çıktığı tespit edildi.

NOKTA DERGİSİ'NE ASKERÎ BASKIN

Nokta Dergisi, Nisan 2007'de 'Genelkurmay'ın 2004'teki STK'larla işbirliği planını açıklıyoruz. Plan bugün de geçerli mi?" spotuyla verilen haber nedeniyle baskına uğradı. Genelkurmay Askerî Savcılığı, Nokta'nın bilgisayarlarına el konulmasını istedi. Ancak mahkeme bilgisayarlardaki bilgi ve belgelerin kopyalanmasına karar verdi. Askerî savcılık, yine burada da belgenin içeriğinden çok sızdıranı bulmaya yönelik soruşturma gerçekleştirdi.

TBMM 1 AYDIR ASKERÎ SAVCILIKTAN CEVAP BEKLİYOR

Askerî savcılık, astsubay Ali Balta, Orhan Güleç ve İsmail Dağ hakkında Kayseri 2. Hava İkmal Komutanı Hava Pilot Tümgeneral Rıdvan Ulugüler adına 'sahte belge düzenledikleri' gerekçesiyle soruşturma başlattı. Gözaltına alınan astsubaylara hipnoz uygulanarak sorgulama yapıldığı iddia edildi. TBMM, söz konusu soruşturmanın akıbetini sordu. Ancak, bir aydır herhangi bir açıklama yapılmadı.

DAĞLICA VE AKTÜTÜN'DE İDDİALAR ARAŞTIRILMADI

16 askerin şehit olduğu Dağlıca baskınının istihbarat bilgisinin, baskından dokuz gün önce 'ivedi' kaydıyla yetkili birimlere ulaştırıldığını iddia etti. Genelkurmay, kaçırılan askerleri dava etmekle yetindi. 17 asker şehit olduğu Aktütün saldırısında da istihbarat bilgisinin günler önce alındığı ileri sürüldü. Belgeleri isteyen Genelkurmay'ın ne gibi bir işlem yaptığı bile bilinmiyor.

Fişleme yapan general, dinlemeye takıldı

Emekli Tuğgeneral Kaya Varol'un 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı'nda görev yaptığı, 2004 yılı Mart ayında kaymakamlıklara geçtiği 'fişleme' yazısında, 'ABD ve AB yanlısı kişiler ile yüksek sosyete' hakkında istihbarat toplanmasını istemişti. Genelkurmay da haberi doğrulamış ve olay hakkında inceleme başlatmıştı. Genelkurmay'ın 6 Ağustos 2004'teki YAŞ kararlarında emekli ettiği Varol'un Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin'le telefon görüşmesi dinlemeye takılmıştı. Varol'un bu konuşmada üst düzey komutanlara hakaret ettiği görülmüştü.

Koç'un andıçlanmasına soruşturma açılmadı

Taraf gazetesi, Genelkurmay'ın 2006 yılında iş dünyası ve sivil toplum örgütlerine yönelik hazırladığı andıcı yayınladı. 73 sayfalık andıçta hangi STK'nın hangi yabancı vakıf ya da kurum tarafından desteklendiği belgeleniyordu. Bunların başında ise TESEV ve kurucusu Bülent Eczacıbaşı geliyordu. 7 Nisan 2008'de yayınlanan andıcın altında yine Dursun Çiçek imzası vardı. Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı ve Kemal Derviş gibi isimlerin yer aldığı andıç hakkında Genelkurmay'da herhangi bir soruşturma açılmadı. Aynı kurmay albayın imzası bir yıl sonra 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' altında yer aldı.


İrticayla mücadele
raporu 2003'te de hazırlanmış

Taraf Gazetesi, dünkü sayfalarında bir irtica eylem planını daha gün yüzüne çıkardı. Emekli bir orgeneralin gazeteye ulaştırdığı belirtilen habere göre, 2003 yılında Jandarma Genel Komutanlığı 'Yansı' kod adını verdiği irtica eylem planı hazırladı. Rapor, 2009'da hazırlandığı belirtilen 'Eylem Planı'yla büyük benzerlik taşıyor. Hazırlanan planda gizli kamerayla üfürükçü operasyonları, peruklu memurların takip edilmesi, kreşlerin basılması yer alıyor. 8 senaryodan oluşan raporun Genelkurmay Başkanlığı'na da sunulduğu belirtiliyor.

İsmi açıklanmayan; ancak kendisi için 'İleride Genelkurmay Başkanı olabilecekken emekliye ayrılan' denilen Orgeneral'den alınarak yayınlanan rapor 'İrticai Tehdidine Karşı Alınacaklar Tedbirler' ismini taşıyor. Tedbirler boşluklar bırakılarak hazırlanmış. Bu boşluklar doldurulduğunda irtica raporunuz da hazır hale geliyor.

'Yansı' kod adı verilen senaryoların hayata geçirilmesi için baskın yapılacak yerlerde güvenlik kuvvetlerince çekilmiş olay yeri, ses ve görüntü kayıtlarının yanı sıra bilgisayar CD'leri, disketler ve evlerin krokisinin de yer aldığı 32 ayrı belge ve delilin dosyalarda bulundurulması isteniyor. Baskın yapılacak yerler arasında çocuk kreşleri de sayılıyor. Baskınlarda din aleyhtarlığı gibi algılanmasına sebep olabilecek yaklaşımlardan kaçınılması da emrediliyor.

Raporda, 'irticai unsurlara' sürekli kontrol altında olduklarının hissettirilmesi isteniyor ve şöyle deniyor: "Cumhuriyet ilke niteliklerine aykırı tutum ve faaliyetleri tespit edilen öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, kurslar, kreş ve gündüz bakım evleri dersaneler mutlaka takip edilmelidir..."

İrtica raporunun yazıldığı 2003 yılında Jandarma Genel Komutanı, Ergenekon davası sanığı Şener Eruygur'du. Eruygur, Ergenekon ikinci iddianamesi kapsamında hâkim karşısına çıkacak. Eruygur, sağlık sorunları sebebiyle bir süre önce tahliye edilmişti.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

16.6.09

ERGENEKON TETİKÇİSİNDEN İTİRAFLAR

Bu kez Ergenekon tetikçisinin ses kaydı ortaya çıktı. Er Ferhat Şahin'den kanınız donduracak itiraflar.



Video paylaşım sitesine düşen yeni bir ses kaydı gündemi sarsacak nitelikte. Kayıttaki ses tetikçilik yaptığını, nerede kimleri nasıl öldürdüğünü, ceza almadan nasıl kurtulduğunu, Fethullahçı diye tanımladığı kişilerin evlerine uyuşturucu paketler bırakıldığını anlatıyor.

Erzurum nüfusuna kayıtlı Ferhat Şahin adında bir tetikçiye ait olduğu iddia edilen ses kaydı öncesinde şahsın kimlik bilgileri de veriliyor.

Ses kaydının gönderildiği mailde, “Ergenekon tetikçisi olduğunu yakın arkadaşlarına ifade eden ve gerçekleştirdiği kanlı eylemleri pervasızca anlatan er Ferhat Şahin’in itiraflarını dinleyince kanınız donacak!” deniliyor.

Bugüne kadar onlarca kişiyi öldürdüğünü söyleyen kayıttaki ses, bugüne kadarki eylemleri nedeniyle ceza almadığını söyleyerek karıştığı eylemleri anlatıyor; “Mesela bana işte vurulması gereken şahıs bilgisi gelirdi. Ben vururdum onları yani eylem düzenlenecekse eylem düzenlerdim. Provokatif eylemler falan. Mesela Şırnak’ta 3-4 kişiyi aldık biz 8 kişilik bir ekiptik…” Kayıttaki ses yaptığı eylemlerden kurtulmak için üstlerinin kendisine askere gitmesini emrettiğini, yaptığı hizmetlerden dolayı üstüne gidilmesinin ağırına gittiğini söylüyor. Çeşitli olaylarda kullanılan silahların elden çıkartılması gerektiğini belirten ses, adliyede adam vurduğunu ve ceza almadığını da anlatıyor.

EVLERE UYUŞTURUCU BIRAKILDI

Ses kaydında bazı evlere uyuşturucu bırakıldığı söyle anlatılıyor, “(…) Gülen cemaatine. Onlarla alakalı çalışmalar yaptık. Gülen cemaati farklı, onların misyonu farklı onun için. Orduya bir takım insanları yerleştiren. Onları deşifre etmek için. Verilen isimleri biz işte evlerine paket bıraktık. Yakalansınlar diye onları. Yani uyuşturucu bıraktık.
3 bin kişilik özel eğitimli sivil bir grubun bulunduğu, Ağabeyini vuran 3 kişiyi vurduğunu ve bu olaydan ADD sayesinde kurtulduğunu yapılanmaya 17 yaşında katıldığını anlatan sesten şok itiraflar...

Video kaydında önce ses kaydının Ferhat Şahin adında, Erzurum doğumlu, Kürşat kod adlı birine ait olduğu bilgisi aktarılıyor.

Tetikçi olduğu iddia edilen şahsa ait ses kaydının tam metni:

SİCİLİM BOZUK AMA SABIKAM YOK

Telefon dinlenmede olduğu için. Evi arayamadım. Suç şöyle yani, ben kişisel suçlarım değil. Yani bana verilen emirler neyse onun gereğini yaptım ben hep. Sabıka olarak sabıkam yoktur. Sicilim bozuk olabilir ama. Sabıkam yok yani. Ve beraat almışımdır yani paşalar gibi. Böyle yani.

BANA İSİM LİSTESİ GELİR, BEN VURURUM ONLARI

Mesela bana işte vurulması gereken şahıs bilgisi gelirdi. Ben vururdum onları yani eylem düzenlenecekse eylem düzenlerdim. Provakatif eylemler falan. Mesela Şırnak’ta 3-4 kişiyi aldık biz 8 kişilik bir ekiptik. Öldürdük onları. Tekirdağ’da örgüte para sağlayan 3 kişiyi öldürdük. Mesela Ezine’de ona keza, 6 kişiyi vurduk. Cemaat bağlantılı kişiler onlar. Bu tarz işler yani.

BANA ASKERE GELMEM EMREDİLDİ

Gene mesela ben askere gelmemi emrettiler zaten o dosyadan dolayı, 3 kişiyi vurdum. Orda deşifre oldum, isim olarak. Onlar da bana askere gitmemi emrettiler. Saklanma açısından. O dosya gelmiş şu an birliğimde. Evde aramalar yapılmış, silahlar alınmış işte. O silahların ekspertis raporlarında 2005 olayları falan var. Onlar ortaya çıkmış. İsim veremem. Yani biz ekip olarak. Yani yaptığım hizmetlerden dolayı üstüme geliyorlar, o ağrıma gitti benim.

GEREKEN NEYSE ONU YAPTIM

Ki bunu komutanımın da bilgisi vardı. En son verdiğim dilekçe de vardı. Bana böyle emretti kendileri. Lojistik destek komutanlığını da belirttim orada da görev yaptım. Yani ben gereken hizmet neyse onu yaptım ama üstüme geliyorlar yani. Yani komutan da beni deşifre etmedi kendisi işte. Onlara söylememiş herhalde durumu. Daha sonra beni çağırdı işte. Öyle yani başka bir şey yok. Üstlerim bırakmadı beni. Gereken operasyonlar vardı işte. En son Şırnak’ta ben vuruldum karnımdan. 3 ay komada kaldım. Öyle yani.

ADD DEVREYE GİRDİ

Kendim Atatürkçü Düşünce Derneğine devamlı gidip geliyordum. En son işte ağabeyimin vurulması olayında cinayet işledim. O zaman devreye girdiler. Beraat aldım işte o olayda. Ondan sonra yanlarına aldılar beni zaten.

CEMAATÇİLER ORDUYA SIZMASIN DİYE EVLERİNE UYUŞTURUCU BIRAKTIK

Finansman sağlayan insanlar. Dergi dağıtımı olsun işte, parti içinde bulunanlar, cemaate finansman sağlayanlar. Gülen cemaatine. Onlarla alakalı çalışmalar yaptık. Gülen cemaati farklı, onların misyonu farklı onun için. Orduya bir takım insanları yerleştiren. Onları deşifre etmek için. Verilen isimleri biz işte evlerine paket bıraktık. Yakalansınlar diye onları. Yani uyuşturucu bıraktık. İşte katılmasın diye. O tarz işler.

BİZ 3000 KİŞİYİZ

Yalnız değiliz yaklaşık 3000 kişiyiz. İşte genelde deşifre olmamıştım. Ben bu son olayda deşifre oldum. Yaralama olayı. Çiğli’de oldu. 3 kişiyi vurduk o zaman. Onu da işte bağlamışlar. Şahıslar mahkemede bu değil demişler.

BU İŞLERE 12 YIL HİZMET ETTİM DEŞİFRE OLUNCA ASKERE GELDİM

Şey olarak, 12 yıldır hizmet ettim. Ordu mensubu insanlar böyle yapınca ağrıma gitti. Tamam, ben belki deşifre olmak istemedim ama. Yaptığım hizmetlere baktım bana yapılanlara baktım. Biraz vatan haini muamelesi gibi geldi. Öyle algıladım. O ağrıma gitti yani. Ben de bildireceğim zaten bunları kendilerine aynen. Emir demiri keser mantığı işte.

BAYRAKLI ADLİYESİNDE DURUŞMADA ADAM VURDUM BERAAT ALDIM

Silahlı genelde eğitim. Birebir dövüş. Yakın. Herhangi bir birlikte değil. Ayrı bir birimde eğitim gördük. Yani düşünün ben bayraklı adliyesinde duruşmada dahi bana verilen emir ne ise adam vurdum ben. Duruşmaya girip. Sicilim de ağırdır yani. Ama almam yani. Ceza almadım. Beraat aldım. Duruşmada adam vurdum kaçtım yani.

ABİMİ VURAN 3 KİŞİYİ VURDUM

Ağabeyim kendisi tekstil mühendisi, benim olaylarımdan dolayı. Katıldığım bir eylemde. Çözmüşler PKK’lılar. İzmir Buca’da olduğumuz yeri belirlemişler. Mekânı basmışlar o zaman. Bende döndüm 3 kişiyi vurdum işte. Beraber, bir ekip halinde geldiler. Biri öldü ikisi sakat kaldı onlardan. Öyle yani.

BANA ZİMMETLİ SİLAHLARI TESLİM ETMEM LAZIM

Bize yüklenen misyon neyse o. Şimdi Kuleliyi bize farklı anlattı üstlerimiz. Ordumuzdaki yerinin farklı olduğunu. Birkaç tane büyüğüm de oradan mezun olduğu için bir şeyde yapamadım yani. O biraz koyuyor. Zaten olmazsa firar edeceğim yani. Ortamları korumam lazım. Silahları bir başkasına zimmetlemem lazım. Onlar var.

ONLAR DA İÇERDE ŞU AN DEVREYE GİREMİYORLAR

Alınan silahları da bir başkasının gidip suçu kabul etmesi lazım. Onları korumam lazım yani ortamı. Çünkü onlar da içerde şu an. Onlar da devreye giremiyor. Takipteler yani devamlı. Ben mecburen bir kaç kişiye teslim etmem lazım yani.

CEZAM VAR TECİL OLDU

9 sene 8 ay cezam var şu an. Ondan işte devreye sokamadık yani. Deşifre oluruz diye. O da yaralama olayı. Tam teşebbüs. 9 sene 8 ay ceza aldım. O tecil edildi. Yargıtay’da infaz oldu. İşte Yargıtay’da devreye gireceklerdi işte bu olay başladı. Kaldık orada yani dava süreci. Başladı. Tecil edildi. Donduruldu yani. Yani benim işte gidip o işlemleri hallettirmem lazım. O silahları mutlaka birine teslim etmem lazım. Başka bir sıkıntım yok.

İÇERİYE BAĞLANINCA OKUMAYI BIRAKTIM

Erzurum’da merkezdeniz. 17 senedir İzmir’deyiz. 12 yaşına kadar oradaydım zaten okul süreci. Ülkücü kesim bizim aile. Ocağa gidip geliyorduk. Sonrasında okumadım işte bu olaylar oldu. Ben içeriye bağlanınca gruba katıldım. Bıraktım okumayı. O ağabeyimle görüşüyorum işte. O onları arıyor. Durum budur diye.

BEN GENELDE GEZİCİYİM SABİT BİR YERDE DURMAM

Genelde ben geziciyim sabit bir yerde durmam yani. Gece bir ara eve uğrarım. Sabah erken saatlerde çıkarım. Aylarca eve gitmediğimde olur. Yeri gelir. Öyle yani. Ailem zaten esnaf. Bir ağabeyim tekstil mühendisi. Diğeri ziraat mühendisi. Kız kardeşim Uludağ iktisat okuyor. Babam Beko bayisi. Dedem mesela alay komutanlığı yapmış. Hamidiye alaylarında.

DURUM HASBELKADER MEDYAYA YANSIRSA BU MEKÂNLAR ZARAR GÖRÜR

Birliğimin mutlaka değiştirilmesi lazım. Yani yarın hasbelkader bir şey olur. Medyaya yansır bu mekânlar. Öyle emretti bana. Birliğin adı geçmesin, orda asker olduğum belli olmasın diye. Orda belirttim ama bilmiyorum. Kara Kuvvetlerine de aslında yazabilirim. Veya EDOK’a. Halledeceğiz dediler ama bilmiyorum onda bir belirsizlik var ama nasıl yapacağız bilmiyorum.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

15.6.09

TOPLUMUN ORDU ALGISI

Toplumun ordu algısı
Bilmiyorum daha ne kadar kendimizi "çürük elmalar" diye avutmaya çalışacağız. Bilmiyorum daha ne kadar iyi niyetli çağrılar yapacağız Genelkurmay'a "içinizdeki çürükleri temizleyin" diye... Daha ne kadar "İşte bak, derhal soruşturma açtılar, demek ki üstüne gidiyorlar" diye umutlanacağız ve sonra yeni bir andıçla birlikte yeni bir hayal kırıklığı yaşayacağız...
Taraf'taki haberi dün okumuşsunuzdur umarım. Çünkü artık haberi tekrarlama imkanımız yok; yasak geldi. O yüzden sadece yorum yapabiliyoruz.

Aslında konunun yorum yapmaya ihtiyacı da yok ya; her şey o kadar apaçık ortada ve durum o kadar vahim ki...Ergenekon soruşturmasının başından bu yana ortaya çıkan her belgeden sonra "Artık ordu yönetimi akıllanmıştır; kendi içindeki darbeci-komplocu mihrakları temizleyecektir" diye umuyorduk. Bu soruşturmanın ilerlemesinde asker-siyasetçi mutabakatının sağlandığını sanıyorduk. Evet, anlaşılıyordu ki, ordu yönetimi soruşturmanın muvazzaf subaylara doğru derinleşmesini istemiyor; emekli subaylarla sınırlı kalmasını arzu ediyordu. Ama bunu sağlamaya çalışırken de zımni bir söz veriyordu hepimize... "Söz, suça karışan muvazzafları ben kendim temizleyeceğim, bundan sonra da böyle şeyler olmasına izin vermeyeceğim."

Bu konuda söze dökülmeyen bir mutabakat vardı; ya da biz öyle sanıyorduk...

Ama önceki sabah kalktık ve bir de baktık ki, Ergenekon soruşturmasının başından bu yana ordu içinden çıkan gizli belgelerin en korkunçlarından biriyle karşı karşıyayız.

Eğer belge sahteyse, sorumlular elbette bedelini öderler.

Ama gerçekse korkunç bir gerçekle karşı karşıyayız:

Genelkurmay'ın beyni sayılabilecek bir birim olan Harekat Başkanlığı'nda, hem de bundan sadece iki ay önce hazırlanan bir eylem planında Türkiye ordusunun kendi halkına karşı savaşan bir ordu haline getirilmesinin planı yapılmış. Meşru hükümeti yıkmak için harekete geçilmesi, halka karşı komplolar kurulması, etnik sorunların tahrik edilmesi, bazı komşu ülkelerle aramızın açılması, suçsuz insanlara karşı provokasyonlar düzenlenmesi, iftiralar atılması düşünülmüş ve bütün bu korkunç suçlar, altında bir kıdemli albayın imzasıyla resmi bir rapor haline getirilmiş.

Böyle bir eylem planı ordu içine sızmış birkaç kişinin işi olabilir mi?

Böyle bir plan emir-komuta zinciri dışında, birkaç subayın kafasına esip de hazırladığı bir plan olabilir mi?

Gelinen bu noktada, ordu yönetiminin yukarıda sorulan soruların bütün toplumun kafasında olan sorular olduğunu anlamasında fayda var. Ortaya çıkan bu suç planının "münferit bir olay", faillerinin de ordu içine sızmış birkaç suçlu olduğuna inanmanın çok zor olduğu bir noktadayız.

Bütün bu planlar, ordu içinde köklü biçimde yerleşmiş ve kurumsallaşmış olan bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, kendisini Türkiye'nin asıl iktidar sahibi olarak görmeye devam etmekte ve iktidarının sarsıldığını hissettiği anda son derece gözü kara bir biçimde böyle planlar yapmakta tereddüt etmemektedir.

Yaşadığımız bu acı tecrübe siyasi iktidarlara da askeri vesayet rejimiyle uzlaşmanın mümkün olmadığını göstermiştir umarız. Siz uzlaştığınızı sanırsınız, sonra bir bakarsınız ki arkanızdan kuyunuz kazılmış. Bu korkunç andıç geleneğinin son bulması için askeri vesayet rejiminin yıkılmasından, vesayet rejiminin bütün kalıntılarının hem zihinlerden hem de kurumlardan temizlenmesinden başka çare yoktur.

Açık konuşalım; son birkaç yılda yaşanan acı tecrübeler, halkımızda "gözbebeğim" dediği ordusu hakkında derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Halkın ordu algısı değişmektedir. Ve belki de en kötüsü, bu algı değişimi, ordunun asli görevini iyi yapmasını da engelleyecek boyutlara gelebilir.

Hiçbir anne baba oğullarını, baş meselesi halka karşı komplolar kurmak haline gelmiş bir orduda savaşmaya göndermek istemez.

Acaba Genelkurmay bu kritik eşiğin ayırdında mı?

14 Haziran 2009 Pazar BUGÜN GÜLAY GÖKTÜRK

Devamını BURADAN okuyun...>>>

TÜRKİYE GARNİZON CUMHURİYETİ

Türkiye Garnizon Cumhuriyeti

Psikolojik harp kime karşı yapılacak?

Halka... Nasıl?

Siyasal iktidara pusu kurup...

Cemaatlere provokasyon düzenleyerek...


Önceki günkü Taraf Gazetesi’nin yayınladığı belgeyi görünce...

1960’dan beri tüm darbeleri yaşamış biri olmama rağmen, gene de kanım dondu.

* * *

Bizim orduda istihbaratçı kurmay anlayışı bu mu?

Bir káğıda anayasal suçlar içeren illegal faaliyet önerilerini yazıp, bunu bir üst makama sunmayı normal kabul eden ruh hali dehşet verici.

Sağlıklı bir ülkede, sağlıklı bir devlette böyle bir şey olabilir mi?Sadece halka karşı psikolojik savaş yürütülmek istendiği için değil...

Sadece aklına geldikçe illegal faaliyet önerileri yazan ve kendinden gayrı herkesi düşman sanan bir zihniyetin istihbaratçılık olarak algılanmasından değil...

Sadece gayri ahlaki önlemlere başvurmayı önermeyi ‘vatanseverlik’ olarak yutturmaya çalışmayı değil...

Sadece hileyi, desiseyi uygulamaya kalkmayı değil...

‘İnceleme başlattık’ klişesinin ardından ‘askeri mahkemelerin’ sivil medyaya yayın yasağını da...

Normal bir zihnin algılaması imkánsız.

Topluca çıldırıyor muyuz acaba?

* * *

Tabii insanın aklına daha dehşetli sorular da geliyor...

Bu belgedeki zihniyet belli ki Türkiye’yi belaya sürüklemek istemekte...

‘İktidar partisi mensuplarından kilit haberleşmeciler devşirmek...’

‘Cemaatlerde silah ve mühimmat bulunmasını sağlamak...’

Bize huzur ve istikrar mı getirir, bela mı?

* * *

Niçin?

Neden?

Kim adına?

Ergenekon sanığı bir başka istihbaratçıyı da Ruslarla halvet olmuş görmedik mi?

Yoksa onu bunu ‘hain’ diye suçlamak bir ‘demans hali’ mi?

* * *

Cumhurbaşkanı...

Parlamento...

Siyasi partiler...

Hükümet...

İktidar partisi...

Neredeler?

Böyle bir resmi belge üreten devlet söz konusu olunca sizce en demokratik tutum ‘sessizliğe bürünmek’ midir?

Emekliye sevk etmek, suç işleyeni yargılamak gibi ‘hukuk devleti’ kuralları buradakilerin defterinde yok mu?

Burası ‘Garnizon Cumhuriyeti’ mi?

Eğer öyleyse tüm kurumları askeriyeye bağlıyalım... Değil ise neden gereğini yapmıyor, inisiyatif almıyorsunuz?

Var mısınız, yok musunuz?

Gerçek misiniz, sanal mı?

* * *

Çift başlı yargıya aldırma...

12 Eylül rejimine aldırma...

12 Eylül rejiminin anayasası ve askeri ceza yasalarına bile sığmayacak aleni suçlara da aldırma...

AB sürecinde de frene bas.

Bu kadar hata...

Sonunda önceki gün yayınlanan korkunç zihniyeti besleyerek, büyütüyor... Korkusuz ve fütursuz hale getiriyor...

Siyasal iktidara pusu atma...

Cemaatlere komplo düzenlemeyi önerme...

Halka karşı psikolojik savaş ilan etme noktasına kadar geliniyor...

* * *

Genelkurmay ‘incelemelerini’ kanıksamış biri olarak...

Bunun da üzerinin kapatılacağını, hatta askeriyenin Taraf’ın üstüne gitmeyi yeğleyeceğini adım gibi biliyorum...

Resmen doğrulanan ‘darbe günlüklerini’ yayınlayan Nokta Dergisi’ne aynı şeyi yapmadılar mı?

Doğrusu bu zihniyeti içinde barındıran bir askeriye fikri ile yaşamak da kolay değil...

* * *

Türk yargısı...

Türk siyaseti...

Kısacası Türk devleti, bu korkunç belgeye karşı sonuna kadar evrensel hukuku uygulayamayacak ise, buranın adını hak ettiği üzere ‘Türkiye Garnizon Cumhuriyet’i olarak değiştirelim...

Hiç olmazsa...

İkiyüzlülük sona erer...

Ve kimse olup bitene şaşırmaz.


Tarih: 14 Haziran 2009 Pazar MEHMET ALTAN

Devamını BURADAN okuyun...>>>

HALKINA HAREKÂT....

Halkına karşı harekât yapmak göreve dahil mi?

Hatırlarsınız: Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, geçen 14 Nisan günü İstanbul'daki Harp Akademileri Komutanlığı'nda çok sayıda medya mensubunun katıldığı bir konuşma yaptı.
Bu konuşmada, Kürt meselesiyle ilgili önemli ifadeler yer aldı.
Ertesi gün, tüm gazetelerin ve köşe yazarlarının bu temayı işleyeceklerini düşünerek, konuşmanın başka bir bölümü hakkında yazdım:
'Org. İlker Başbuğ, Gülen Cemaati'ni niye hedef aldı' başlıklı yazı şu cümlelerle bitiyordu:
"İyi haber aldığı söylenen Hocaefendi, geçen hafta, '28 Şubat benzeri bir irtica yaygarası, yeni aktörlerle başlayabilir' demişti.
"Baskı görmemek için kanunlara aykırı bir iş yapmamaya özen gösteren Gülen Cemaati, Kürt meselesinden, yeni psikolojik operasyonlarla mı uzak tutulacak? Göreceğiz." (15 Nisan, Sabah) Bu yorum bazı arkadaşlarımın ilgisini çekti. "Nasıl bir psikolojik operasyon yapılır" diye sordular.
"Gülen Cemaati'nin destekçisi çok" dedim: "İnsanın olduğu her yerde çürük elmalar da olur.
Birkaç kişinin yanlışı, medya kanalıyla, sanki bütün cemaat böyleymiş gibi kamuoyuna yansıtılır."
"Hakikaten yaparlar mı" diye mırıldandı bir arkadaşım. "28 Şubat darbesinde yapmışlardı, yine yapabilirler."

***
Taraf gazetesi aracılığıyla dün kamuoyuna yansıyan belge, kuşkularımızın yersiz olmadığını ortaya koydu.
Genelkurmay Harekât Dairesi'nde hazırlanan plan, Hükümet'i düşürmek, Gülen Cemaati'ni de etkisizleştirmek için nelerin yapılacağını ayrıntılı bir biçimde gösteriyordu.
İşte bunlardan birkaçı:
AKP içindeki ajanlar harekete geçirilerek parti bölünmeye çalışılacak.
Ergenekon sanığı subaylar savunulacak. İrtica ile mücadele ettikleri için iftira atıldığı söylenecek.
Yunanistan ve Ermenistan aleyhine yayınlarla milliyetçi partilerin tabanı genişletilecek.
Plan o kadar ayrıntıya giriyor ki "hayran kalmamak" imkânsız: Kurtlar Vadisi gibi dizilerden, Nurettin Veren gibi kişilerden dahi söz ediliyor.
Gelelim Gülen Cemaati'ne.
Plana göre 'Işık Evleri' denilen mekânlarda silah ve mühimmat bulunması 'sağlanacak.'
Böylece Gülen Cemaati'nin 'silahlı terör örgütü' olduğu ilan edilecek.
Ayrıca Cemaat'in PKK, CIA ve MOSSAD ile ilişkide olduğu propagandası yapılacak.
Peki, Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek imzalı belgenin üzerinde hangi tarih var?
İşte şimdi sıkı durun: Nisan 2009!
Yani tahminimiz doğru çıkıyor: Psikolojik harekât çalışmaları, tam da Başbuğ konuşurken sürüyordu.

***
Şaşırdık mı? Hayır!
2004 sonbaharında, yani Hilmi Özkök döneminde, sivil toplum kuruluşlarını yönetme ve yönlendirme planı yapılmıştı. (Nokta'da yayınlandı.)
Yaşar Büyükanıt döneminde de ayrıntılı bir toplum mühendisliği planı hazırlanmıştı. ('Lahiya-1' adlı belge Taraf'ta yayınlandı.)
Yani GK Başkanı kim olursa olsun, benzeri çalışmalar yapılıyor. Belli ki bu bir kurum kültürü olmuş.
Bir sorum var: Mesela uluslararası bir konferansta, "Kahraman ordunuz niye vergisiyle beslendiği halka karşı psikolojik operasyon yapıyor" diyenlere ne cevap vereceğiz?


13,6,2009 sabah Emre aköz

Devamını BURADAN okuyun...>>>

12.6.09

ORDU TUZAK KURAR MI?

Ordu uslanmıyor....

İnsan nasıl kanlı sonuçlar verebileceğini bilmese, okuduklarına “takıntılı bir çocuğun yazdığı tuhaflıklar” deyip geçecek ama böyle bir “eylem planı” hazırlayanın, yedi yüz bin askeri olan bir ordu olduğunu bilince, ülkenin başına neler gelebileceğini görüp ürperiyorsunuz.

Bu eylem planının hazırlanma tarihi 2009 Nisan.

Daha çok yeni.

Bizim ordunun kafasının nasıl çalıştığını göstermesi bakımından da ibret verici.

Ergenekon sanığı bir emekli subayın evinde ele geçirilmiş.

Belge, “şeriat isteyen AKP hükümeti” diye başlıyor.

Ordu ya da ordunun “bazı birimleri”, hükümetin “şeriat” istediğine karar vermiş.

Ellerinde bir belge var mı?

Yok. Ordu uslanmıyor....

İnsan nasıl kanlı sonuçlar verebileceğini bilmese, okuduklarına “takıntılı bir çocuğun yazdığı tuhaflıklar” deyip geçecek ama böyle bir “eylem planı” hazırlayanın, yedi yüz bin askeri olan bir ordu olduğunu bilince, ülkenin başına neler gelebileceğini görüp ürperiyorsunuz.

Bu eylem planının hazırlanma tarihi 2009 Nisan.

Daha çok yeni.

Bizim ordunun kafasının nasıl çalıştığını göstermesi bakımından da ibret verici.

Ergenekon sanığı bir emekli subayın evinde ele geçirilmiş.

Belge, “şeriat isteyen AKP hükümeti” diye başlıyor.

Ordu ya da ordunun “bazı birimleri”, hükümetin “şeriat” istediğine karar vermiş.

Ellerinde bir belge var mı?

Yok.

Ahmet Altan/Taraf 12,6,2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

AKPARTİ VE GÜLEN'İ BİTİRME PLANI

AKP ve Gülen’i bitirme planı

Deniz Kurmay Albay Çiçek imzalı, “gizli” ibareli “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, hükümeti ve Fethullah Gülen cemaatinin, başta ordu içindekiler olmak üzere bütün mensuplarını hedef alıyor. Planın “İcra” bölümünde şöyle deniyor: Laik düzeni yıkıp İslam devleti kurma hayalindeki AKP hükümeti ve Gülen grubu başta, dinî oluşumların faaliyetlerine son vermek için çalışılacaktır. Dört sayfalık planın “Durum” bölümünde, “Ergenekon adı altında, TSK’ya büyük emeği geçmiş emekli ve muvazzaf askerî personel yersiz ithamlarla lekelenmektedir” saptaması var. Plan, Psikolojik Harp Dairesi’nin yeni adı olan Genelkurmay Harekât Başkanlığı 3’üncü Destek Şube Müdürlüğü’nde hazırlanmış. Plan, Ergenekon’da tutuklanan Serdar Öztürk’ün ofisinde ele geçirildi. Emekli yüzbaşı Öztürk, Devlet Üstün Hizmet Madalyası’nı iade etmesiyle gündeme gelmişti


Genelkurmay Başkanlığı’nın, “irtica ile mücadele” adı altında yeni bir eylem planı hazırladığı ortaya çıktı. Nisan 2009’da Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan planda, Ergenekon soruşturmasından duyulan rahatsızlık açık bir şekilde dile getiriliyor. “Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor havası oluşmadan” eylemler yapılması isteniyor, Ergenekon kapsamında tutuklanan muvazzaf ve emekli askerlerin irtica ile mücadele ettikleri için cezaevine kondukları yönünde haberlerin ön plana çıkarılması hedefleniyor.
Planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek tanıdık bir isim. Daha önce Taraf’ın manşetten yayımladığı “Koç da andıçlandı” başlıklı haberle gündeme gelmişti. Albay Çiçek tarafından hazırlanan andıç belgesinde bütün sivil toplum örgütleri fişlenmişti. Planın yazıldığı Genel Kurmay Harekat Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü, Psikolojik Harp Dairesi’nin yeni adı. Genelkurmay adına yapılan planlamalar artık buradan yürütülüyor.Ergenekon soruşturmasında tutuklanan eski asker avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda ele geçirilen Genelkurmay’a ait yeni plan tutanaklara geçti ve Ergenekon üçüncü iddianamesine girmesi bekleniyor. Öztürk, aynı zamanda yine Ergenekon kapsamında tutuklanan emekli Albay Levent Göktaş’ın avukatlığını yapıyordu.
Dört sayfadan oluşan “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın “Durum” başlıklı bölümünde Ergenekon soruşturması eleştiriliyor: İrticai gruplar tarafından TSK başta olmak üzere devletin resmî kurumlarını yıpratmak üzere yoğun faaliyetler yürütülmekte, Ergenekon adı altında TSK’ya büyük emekleri geçmiş, emekli ve muvazzaf askerî personele yersiz ithamlarda bulunularak lekelenmeye çalışılmaktadır.

‘Vazife’ çıkardık, ‘İcra’ya geçelim
Bütün bunlardan “vazife” çıkarılması gerektiği belirtilen planda bu görev “İrticai oluşumların iç yüzünü göstererek bu konudaki tereddütlere son vermek ve söz konusu örgütlere olan kamuoyu desteğini ortadan kaldırmak. Ergenekon kapsamında yapılan yıpratıcı kampanyaların etkisini azaltmak, TSK’ya yönelik olarak yapılan olumsuz propagandalara son vermektir” olarak tanımlanıyor.
Ardından ise planın “İcra” bölümü geliyor ve şu ifadeler kullanılıyor: Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP Hükümeti ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fethullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dinî oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyunun desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir.

Fethullahçılar’da silah yakalanması sağlanacak

Planın “Faaliyet” bölümü: Işık Evleri’nde silah ve mühimmat bulunması sağlanarak Gülen cemaati ‘silahlı terör örgütü’ ilân edilecek. Ordu, “Gülen cemaatinin, Işık Evleri baskınlarında bulunması sağlanacak silah ve mühimmat sayesinde, Fethullahçı Silahlı Terör Örgütü olarak yargılanmasını” hedefliyor. Planda, Gülen cemaatinin PKK ile işbirliği yaptığı; CIA, MOSSAD gibi kuruluşlarla ilişkide olduğu ve Ergenekon Davası’nı yönettiği izlenimini yaratma amaçlı eylemler var

Ergenekon’da gündem değişecek
Plana göre, faaliyetlerin birbiriyle senkronize şekilde üç bölüm halinde hayata geçirilmesi isteniyor. “Planlama ve Genel Faaliyetler” bölümünde yapılması istenenler şöyle sıralanıyor:

- İcra edilen propagandalarda dine karşı olunmadığı teması işlenecektir.

- Eylemler Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor havası oluşmadan planlanacak, dinci medyanın bu konuyu işlemesine imkân tanınmayacaktır.

- “Fethullah Gülen (FG)’ciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK’ya saldırıyorlar” teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakâr vatandaşların bile “Pes doğrusu biz de Elhamdulillah Müslüman’ız, ama FG’ciler resmen TSK’ya saldırmak için provokasyon yapıyorlar” dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.

- Sakıncalı/şüpheli kategorisindeki irticacı subay ve astsubayların irticai propaganda yaptıklarına dair ihbar çalışmaları yapılacak, müteakiben bu kişilerin ahlaki yönden olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.

- İrticacı TSK personeline yapılan operasyon kapsamında tespit edilememiş diğer irticai TSK personeline yönelik korkutucu propaganda geliştirilerek, bu kişilerin hata yaparak tespit edilmeleri veya kendiliğinden çözülmeleri sağlanacaktır.

- Askerî suç kapsamında yapılacak Işık Evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda; silah, mühimmat, plan vb. materyal bulunması sağlanarak, FG grubu “Silahlı Terör Örgütü” “Fethullahçı Silahlı Terör Örgütü”, (FSTÖ) kapsamına aldırılacak ve soruşturmalar askerî yargı kapsamında yürütülecektir.

- Ilımlı İslam konusu özellikle vurgulanacak, FG’cilerin ABD güdümünde hareket ettikleri ve İslam’ın orjinalini bozmak istedikleri hususu yoğun olarak dile getirilecektir.

Planın son bölümünde ise “Kara Propaganda Faaliyetleri”ne yer veriliyor. İşte o bölüm:

- Çeşitli bilgi ve belgelerle ilgili ortaya yem atılarak yakalanan personel hangi gruba ait olursa olsun FG’ci oldukları şeklinde ifade vermeleri sağlanacak ve bahse konu personelin adı basında duyulduktan sonra ahlaki açıdan olumsuzlukları ile ilgili haberler yaptırılacaktır.

- Yukarıda açıklanan şekildeki personelin, sıradan dahi olsa arkadaş çevresindeki en olumsuz kişi onların en yakın arkadaşı gibi gösterilerek, FG’cilerin iç yüzüymüş gibi düşünülmesi sağlanacaktır.

- İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, FG’ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon Tarikatı, Humeyni vb.) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.

- Ev baskınları kapsamında Alevi düşmanlığını körükleyici bilgi ve belgelerin bu evlerde bulunması sağlanacaktır.

Canlı yayınlara bağlanalım
- İzleyici veya dinleyici kitlesi fazla olan radyo, televizyon programlarına farklı bir kimlikle, canlı yayın esnasında, telefonla bağlanılarak; FG’ci maskesi altında konuşmalar yapılarak tahrik olmuş bir FG’ci gibi, “Evet kardeşim, bizimle uğraşan herkes Ergenekoncudur. Onlarla uğraşmak bizim boynumuzun borcudur. Bizimle uğraşmaya kimsenin gücü yetmez” şeklinde açıklamalar yapması sağlanacaktır.

AKP içindeki ajanlar harekete geçirilecek

Planın son bölümü AKP’nin parçalanmasına dönük şu çarpıcı cümle ile bitiyor: AKP mensubu kilit haberleşmecilere kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, parti-hükümet içerisinde ciddi anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır


- AKP mensubu kilit haberleşmecilere kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, AKP içerisinde ciddi anlamda anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.

- AKP mensuplarının, ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem “İslam anlayışıyla çeliştiği” hem de uygulamaya çalıştıkları “Halk Adamı” yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir.


Ergenekon sanığı olan subaylar savunulacak

Ergenekon Davası’nda sanık konumundaki emekli ya da muvazzaf askerlere sahip çıkılacağı belirtilen planda “Sözkonusu TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacak, gerekli hassasiyet sağlanacak” deniyor

TSK ‘masum’, irticacılar suçlu
“Medya Faaliyetleri” bölümünde ise Ergenekon operasyonuna atıf yapılarak, TSK mensuplarının “masum” olduğu yönünde haberler yaptırılması isteniyor:

- Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldığı şeklinde haberler yaptırılacaktır.

- Yakalanan veya çözülen TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır.


Milliyetçi partilerin imajı genişletilecek

Ermenistan ve Yunanistan ile ilişkilere de değinen planda, iki ülke ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberlere yazılı ve görsel medyada sürekli yer verilmesi hedefleniyor. Amaç şöyle anlatılıyor: Milliyetçi partilerin bu şekilde tabanı genişletilmeli. AKP, kamuoyunda zora düşmeli...


- Ermenistan ve Yunanistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının genişletilmesi sağlanacaktır.

‘Düşman Unsurlar’a dikkat
Planın “Düşman Unsurlar” bölümünde ise TSK’nın yıpratılmak istendiği ileri sürülüyor. Bunun gerekleri ise şöyle sıralanıyor:

- Atatürk İlke ve İnkılapları’nı ortadan kaldırarak, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkmak ve yerine dinî esaslara dayalı bir rejim kurma hedeflerini engelleyecek tek kurum olarak TSK’yı görmekte.

- Elde ettikleri TSK’yı yıpratıcı bilgi ve belgeleri kendilerine müzahir medya organları kanalıyla yayınlamakta.

- Halkın yoğun ilgi gösterdiği birlik ve beraberlik mitinglerini Ergenekon tarafından maksatlı olarak planlanmış gibi göstermekte.

- TSK’nın Ergenekon çatısı altında, başta PKK terör örgütü olmak üzere çeşitli terör örgütleriyle işbirliği yaptığını iddia etmekte.

- Üst düzey komutanlar hakkında Yahudi, Ermeni, Sabetaycı vb. oldukları şeklinde asılsız haberler yapılmakta.

- Kamuoyunu meşgul etmek ve bilgi kirliliği yaratmak üzere TSK personeline ait olduklarını iddia ettikleri ses ve görüntü kayıtlarını yayınlamaktadırlar.

‘Dost Unsurlar’ kullanılacak
Albay Çiçek’in hazırladığı planda, irticaya karşı kullanılanacak “Dost Unsurlar”a da yer veriliyor. İşte o ‘dostlar’:

- Basın ve yayın organları kanalıyla irticai grupların iç yüzünü gösteren propaganda çalışmaları planlı bir şekilde yürütülmekte.

- TSK personeli ve ailelerine yönelik bilgilendirme faaliyetleri icra edilmekte.

- TSK içerisine sızıdırıldığı değerlendirilen personel ve aileleri ile bunların irtibatta olabilecekleri kişiler takip ve kontrol altına alınmakta.

- Bilgisayar ve doküman güvenliği konusunda tedbirler arttırılmaktadır.

Kurtlar Vadisi’nin imajı kirletilecek

Ordunun eylem planında Kurtlar Vadisi, Kollama ve Tek Türkiye benzeri dizilerin kamuoyunu yanlış yönlendirdiği ifade ediliyor: “Bu diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak her üçünün de kamuoyundaki güvenilirliğinin yitirilmesi sağlanmalıdır”

Kurtlar Vadisi çizilsin
- Vatandaşlar tarafından yoğun olarak izlenen ve gündemdeki olaylar hakkında kamuoyunu yanlış yönlendiren, Kurtlar Vadisi, Kollama ve Tek Türkiye benzeri diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak söz konusu dizilerin güvenilirliğinin yitirilmesi sağlanacaktır.

taraf MEHMET BARANSU - Istanbul - 12.06.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

10.6.09

DEVLET VE TÜRBAN

Türban ve devlet

Devlet meşru bir örgüt müdür?

Taammüden adam öldürme hakkına sahip bir örgütten söz ediyoruz.

İnsanlık tarihinin en ağır suçunu işleme “hakkına” sahip olan bir örgütün, çok kuvvetli bir “meşruiyet” dayanağı olması gerekir.

Taammüden adam öldürme hakkını bir örgüte verebilecek iki büyük “güç” vardır.

Biri tanrıdır.

Padişahlar, krallar, imparatorlar “meşruiyetlerini” tanrıya bağlarlar.

Onların iktidarı “tanrının” buyruğudur.

İkinci ve asıl büyük güç halktır.

“Tanrının buyruğu” olduğu söylenen bir padişahlık bile iktidarını, halk bu “buyruğun” geçerliliğine ikna olduğu sürece sürdürebilir.

Demokrasilerde ise halk tek “meşruiyet” kaynağıdır.

Bir devletin, devlet olabilmesi için halkın onu “devlet” olarak kabul etmesi gerekirMeşruiyetini ne tanrıya ne de halka dayandıran bir devletin, varlığını sürdürebilmesi ise ancak “silahla” olur.

Halkını korkutarak ayakta kalmaya çalışır.

Ama bu da çok uzun sürmez.

Sonunda yıkılır.

“Meşruiyet” zeminini kaybeden bir devletin ayakta kalması mümkün değildir çünkü.

Bataklıkta inşa edilmiş bir bina gibi çöker.

Peki, bizim devletimizin meşruiyet kaynağı nedir?

Tanrı değildir.

Peki, halk mıdır?

İşte bunun cevabı zor.

Halkın “meşruiyet” kaynağı olduğu yönetimlerde, halk “devletin” varlığını, o devleti yönetme hakkı karşılığında kabul eder.

Devlet meşrudur çünkü halk onun yönetimini, yapacaklarını, programını, politikasını belirler.

Eğer bizim devletin “meşruiyetini” sağlayan halksa, o zaman bu devletin yönetiminin de halkta olması gerekir.

Bizim devletin yönetimi halkta mı?

İşte bunun cevabı da karışık.

Bunun en tipik örneğini biz “türban” konusunda yaşadık.

Halkın çeşitli partilere dağılmış temsilcilerinin devleti yönetmek için toplandığı parlamentonun 411 üyesi, “türban yasağının” kaldırılmasına karar verdi.

Bu, halkın kararıydı.

Peki, devlet halkın kararını uyguladı mı?

Hayır.

Halkın çeşitli kesimlerini temsil eden partilerin ortaklaşa verdiği bir kararı Anayasa Mahkemesi, “yetkilerini” aşarak iptal etti.

Anayasa Mahkemesi, halkın kararlarını dinlememe ve “devlete” yön verme yetkisini kimden alıyordu?

Tanrıdan mı?

Hayır.

Halktan mı?

Hayır.

Kimden peki?

“Anayasa Mahkemesi, bu yetkiyi hukuktan alıyordu” diyenler çıkacaktır ama böyle söylerlerse yanılırlar.

Çünkü Mahkeme bu kararı alırken yasaları çiğnemişti, bu bir.

İkincisi de, bir ülkenin “hukuk yapısını” belirleme hakkı sadece halkın temsilcilerinindir, onlar hukuku yapar, yargı, bu kararlara uyulup uyulmadığını denetler.

Yargı, “hukuk” yapmaz, yapamaz.

Ona bu hakkı veren meşru bir dayanağı yoktur çünkü.

Yargı, “halk iradesinin” üstüne de çıkamaz, çıktığı takdirde “devleti” meşru kılacak tek gücü yok etmiş olur.

Böylece devletin meşruiyetini de yok eder.

Ki, benim bilebildiğim kadarıyla bu çok ciddi bir suçtur.

Birçok konuda olduğu gibi “türban” konusunda da Türkiye’de “devlet” görevlileri, devleti halktan kopararak bir “meşruiyet” sorunu yaratıyor.

“Devlet kararları” halka değil, zora ve zorbalığa dayanır hale geliyor.

Şimdi “türban” konusu yeniden gündemde.

Türbanlı kızları üniversite sınavlarına sokmuyorlar.

Halkın seçtiği parlamentodan çıkan hükümet, bir yasaya değil bir “yönetmeliğe” dayalı olan “türbanlılar seçme sınavına katılamaz” kararını değiştirmiş.

Öğretmenler sendikası Danıştay’a gitmiş.

Ve, Danıştay türbanlılara yeniden yasak koymuş.

Parlamento ve hükümet, “türbanlılar serbest” olsun diyor, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay “hayır” diyor.

Peki, devleti kim yönetiyor?

Halkın temsilcileri mi yoksa yargıçlar mı?

Yargıçlar yönetiyor gibi gözüküyor.

Meşruiyet kaynakları ne?

Halk değil... Halkın iradesi de değil.

Ne peki?

“Hukuk” derseniz, “hukuku yapma hakkı kimin” diye sorarım.

Yargıçlar, hukuku yapmak için halkın onayını alan gücü inkâr ediyor.

Böylece halkı ve devletin meşruiyet temelini inkâr etmiş oluyor.

Bu yargıçlar, “türbana” değil devletin meşruiyetine saldırıyor.

Böyle giderse bu devletin temelini çökertecekler.
Ahmet Altan - 10.06.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License