24.12.10

BAŞÖRTÜLÜ BİLİRKİŞİ OLAMAZ MI?

"Başörtünüzü azıcık açın"

Adana Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu'nca oluşturulan bilirkişi listesine başörtülü fotoğraflarıyla kabul edilen iki kadın mali müşavir, yemin töreninde büyük bir şok yaşadı. Adalet Komisyonu Başkanı Mehmet Sabri Kumsal'ın 'başlarını az açmaları' halinde yemin edebileceklerini söylediği adaylar, bu tuhaf teklifi reddederek salondan ayrılmak zorunda kaldı.

Adana'da iki kadın mali müşavir, başörtülü oldukları gerekçesiyle bilirkişi yemini yapamadı. Komisyon başkanının "Başınızı az açarsanız yemin edebilirsiniz" sözleri üzerine büyük şok yaşayan adaylar, bu tuhaf teklifi reddederek salondan ayrıldı.
Adana Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu'nca oluşturulan 2011 yılı bilirkişi listesine kabul edilen 429 kişinin yemin töreni Adliye Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Farklı mesleklerde çalışan bilirkişi adayları, Adalet Komisyonu Başkanı Mehmet Sabri Kumsal, komisyon üyesi Cumhuriyet Başsavcısı Sabri Beytorun ile üyeAğır Ceza MahkemesiBaşkanı Battal Özer'den oluşan heyet önünde tek tek yemin etti. İddiaya göre sıra başörtülü mali müşavirler Keziban Seyitler ile Nuran Kayagil'e geldiğinde komisyon başkanı Kumsal, bayanların ancak "başlarını az açmaları" halinde yemin edebileceklerini söyledi. Bunu kabul etmeyen iki bayan, yemin etmeyerek salonu terk etti.

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Keziban Seyitler, komisyonun başörtülü fotoğrafları ile müracaatlarını kabul ettiğine dikkat çekerek, şunları anlattı: "Tam yemin edeceğimiz sırada komisyon başkanı başımı açmamı istedi. Kabul etmedim. Çok kalabalık olduğu için hiç konuşmadan 'çıkıp sonra geleyim diye' düşündüm. Sonra başörtülü arkadaşım Nuran ile ikinci kez yemin için heyetin huzuruna çıktık. Ancak komisyon başkanı, 'Başörtülü salonda oturabilirsiniz. Ancak burası kamu yeridir. Yemin sırasında başınızı açmanız gerekir. Kamudabaşörtüsüolmaz.' dedi. Biz de başımızı açmayarak salonu terk ettik."

Piyasada başörtülü olarak serbest mali müşavirlik yaptıklarını belirten Seyitler, "Başvuru evrakımızdaki fotoğraf başörtülüydü. Madem bu şekilde yemin ettirmeyeceklerdi adımızı listeye koymasaydılar. Komisyondan geçerken bunun görülüp formlarımızın kabul edilmemesi gerekiyordu. Bir sürü masraf yaptık. Yemin için salona kadar geldik. O kadar insanın içinde yemin edemeyince utandım. Sesimi bile çıkartamadım. Aslında gidiyordum, ancak aynı durumdaki arkadaşım geri getirdi. Rencide olduk." diye konuştu.

Mali Müşavir Nuran Kayagil de komisyon başkanının "az başınızı açın" yaklaşımını mantıklı bulmadığını ifade ederek, şunları söyledi: "İnancımız için başımızı örtüyoruz. Bunun azı çoğu olmaz. Çocuk oyuncağı değil ki. Kaldı ki kamu görevlisi değil, serbest çalışan insanlarız." "Keşke başvurumuz reddedilseydi de kalabalığın içinde bu şekilde rencide edilmeseydik. Oraya gitmeseydik." diyen Kayagil, mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekeni yapacaklarını sözlerine ekledi.

Konunun başka yönlere çekilmemesini isteyen Komisyon Başkanı Mehmet Sabri Kumsal ise bilirkişiliğin kamu görevi olduğunu bildirdi. Kumsal, "Başörtülü bayanların salonda bulunmalarına müdahale edilmedi. Sadece kürsü önündeki yemin sırasında başlarını 'az' açmalarını istedim. Başörtülü mali müşavirlerden bir tanesi 'biraz düşüneyim' diyerek geri gitti. Yemin için ikinci kez geldi. Fakat ben tekrar başlarını 'az' açmalarını hatırlattım. Onlar 'o zaman biz yemin etmeyiz' deyip salondan ayrıldılar." açıklamasında bulundu.

ZAMAN


Devamını BURADAN okuyun...>>>

KAYSERİNİN ÇÜRÜK SENEDİ

10 trilyonluk senedin sırrı çözüldü

Gazeteport internet sitesi, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile ilgili kavganın nirengi noktası olan 10 trilyon liralık senedin tahsil edildiğini, avukat Yusuf Erikel’in de yüzde 25’lik payını bu paradan tahsil ettiğini bildirdi.

Bu haber, dün Milliyet başta olmak üzere bazı gazetelerde birinci sayfadan verildi. Beyaz TV’deki program partnerim Fikri Sağlar ile programa bağlanan CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu da aynı iddiayı dile getirdi.

Bu iddia çok vahimdir. Eğer böyleyse Kayseri defterinin yeniden açılması gerekir. Çünkü yolsuzluk iddialarının örtbas edilmesi için Başkan Mehmet Özhaseki ve genel sekreterinin imzaladığı söylenen senedin tahsili, üzerine gidilirse yolsuzluk iddiasına gerçeklik kazandırabilir.Dün Özhaseki ile görüştüm, kesinlikle böyle bir tahsilatın olmadığını açıkladı: “Eğer senedi tahsil etmişlerse, parayı vermişsek neden senedi almamışız? Senet neden onlarda kaldı? Kişisel olarak istesem bile böyle bir parayı ödemem mümkün değil. Belediye imkanlarıyla ödenmişse kayıtlardan hemen çıkar, gizlenmesi asla mümkün değildir.”

Senedin düzmece olduğunu ve Ergenekon’un komplosuyla karşı karşıya bulunduğunu anlatan Özhaseki, senetle ilgili emniyet kriminal tarafından hazırlanan raporda “Yusuf Erikel’in elinin ürünü” ifadesinin olduğunu açıkladı.

Bu gelişme, iddialara yeni bir boyut kazandırdı, kriminal rapora göre, 10 trilyon liralık senet, Ergenekon sanığı Yusuf Erikel tarafından hazırlandı. Yine başkana göre, senetle ilgili kendisine şantaj yapanlar Ergenekon’un tutuklu sanıkları Yusuf Erikel ile emekli asker Durmuş Ali Özoğlu...

CHP’nin iddialarına dayanak yaptığı belgede sahtecilik suçundan 6 yıl hapis cezasına çarptırılmış Hacı Ali Hamurcu’nun Ergenekon soruşturma sürecinde gözaltına alındığında verdiği ifadeyi de ciddiye alırsak işin rengi hayli değişiyor.

Ne demişti Hamurcu? Aynen şöyle: “Senet Yusuf Erikel ve Hurşit Tolon tarafından dolduruldu!” Bu iddiayı, hem Erikel (doğrudan) hem Tolon (avukatı aracılığıyla) yalanladı. Ancak, senetle ilgili emniyet kriminalin raporu, Erikel’i zora sokacak gibi gözüküyor. Zira senedin Erikel tarafından doldurulduğu iddiasını teyit ediyor.

Erikel öfkeli, avukat olarak bir süre savunduğu müvekkili Hamurcu için “şizofrenik vaka” diyor. CHP’nin Kayseri’yle ilgili tüm iddiaları ise Hamurcu’nun ifadeleri üzerine dayanıyor. Haliyle akla şu soru geliyor: Hamurcu’nun hangi iddiası doğru?

Başkan Özhaseki’nin yorumu şöyle: “Bana senetle ilgili şantaj yapanlar arasında Yusuf Erikel ile Ali Durmuş Özoğlu var. İkisi de Ergenekon sanığı. Hacı Ali Hamurcu’nin ifadeleri de ortada. Kriminal rapora göre senedin Erikel tarafından doldurulduğu ortaya çıktı. Bunların üzerine gidilirse Ergenekon’un Kayseri’de nasıl bir komplo planladığı ortaya çıkacaktır.”

Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda açıklama yaparsa iyi olur. Hacı Ali Hamurcu’nun belediyeyle ilgili tüm iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon soruşturmasındaki ifadelerini neden görmezlikten geliyorsunuz? Dersimli Kemal olarak neden Ergenekon’un üzerine gitmiyorsunuz?
Sakın ha, “Benim adım Kemal” demeyin...
Şamil Tayyar Star

Devamını BURADAN okuyun...>>>

15.12.10

BALYOZ HAKİMLERİ TEMİZLENDİ

HSYK dan mehkemeye balyoz

Dün görevden alınan iki 'Balyoz' hakiminin lehte verdikleri bir karar karşılığında, iki fahişeyle birlikte oldukları ve bu fahişeleri Adliyeye de getirdikleri iddia ediliyor.
HSYK tarafından dün görevden alınarak özel yetkileri kaldırılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak hakkında şok iddia... Adalet Bakanlığı Müfettişlerinin hazırladığı raporda, Başkurt ve Canak'ın, bir uyuşturucu davasında lehte karar almaları karşılığında kendilerine rüşvet olarak hayat kadınları sunulduğu ve 2 hakimin bir otel odasında birlikte oldukları fahişeleri adliye binasına da getirdikleri iddia ediliyor. HSYK tarafından dün görevden alınarak özel yetkileri kaldırılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak hakkında şok iddialar ortaya atıldı. Adalet Bakanlığı Müfettişlerinin hazırladığı raporda;

Mahkeme Başkanları Erkan Canak ve Zafer Başkurt'un Ergenekon ve Balyoz davalarını sabote planında yer aldıkları; fuhuş, uyuşturucu ve rüşvete adlarının karıştığı gibi çok ciddi iddialara yer verildi.

BALYOZ VE ERGENEKON'A MÜDAHALE
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından görevden alınan İstanbul Özel Yetkili 10. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin başkanları Zafer Başkurt ve Erkan Canak'ın uzunca bir süredir takip edildiği, her iki mahkeme başkanının da Ergenekon sanıkları ile irtibatlı olduğu ifade ediliyor. Başkurt ve Canak'ın süren soruşturmalara müdahale etmek için yapılan planda yer aldığı, teknik takiplerde davaların sabotesi için görüşüldüğü, görüşmelerin Kadir Özbek ve CHP'li Seyfi Oktay arasında yapıldığı, mahkeme başkanlarının Balyoz ve Ergenekon sanıkları ile ilgili lehte karar vermek üzere etkilendiği belirtiliyor. Adalet Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı dosyada ‘yargıyı etkilemeye teşebbüs' soruşturması kapsamında yasal teknik takip kayıtlarında durumun açıkça görüldüğü ifade ediliyor.

ADLİYEYE FAHİŞE GETİRDİKLERİ İDDİA EDİLDİ
Haklarındaki soruşturmalar yüzünden özel yetkileri alınan Zafer Başkurt ve Erkan Canak'ın başını çok ağrıtacak bir başka iddiaya göre; emniyetin yürüttüğü bir uyuşturucu operasyonu Başkurt ve Canak'a uzanıyor. Erkan Canak'ın baktığı uyuşturucu davasında sanıkların lehine karar verilmesi karşılığında rüşvet alındığı çetenin, Canak adına Siwiss Otel'de bir oda tuttuğu, 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ve Erkan Canak'ın burada hayat kadınları ile birlikte olduğu ifade ediliyor. HSYK'ya gönderilen raporlara göre; iki mahkeme başkanının hayat kadınlarını mesai bitiminden sonra Beşiktaş Adliyesi'ne dahi getirdiği iddia ediliyor. Adliyede görev yapan muhabirlerin dahi bu duruma şahit olduğu belirtilirken, bu durum ile ilgili kamera kayıtları ve ziyaretçi defterlerinin istendiği vurgulanıyor.

TEKNİK TAKİBE TAKILDILAR
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile bir grup avukat hakkında yürütülen ‘Adil yargılamayı etkileme' soruşturması kapsamında bazı mahkeme başkanları da teknik takibe takılmıştı. Eski Adalet Bakanı Oktay ile bazı avukatların Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak ile görüştüklerinin teknik takibe takıldıkları öne sürülmüştü. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesi, Almanya'dan iade edilen Metin Kaplan ve “Dost Tarikatı” lideri İhsan Güven ve eşinin öldürülmesine ilişkin davaların yargılamalarını yapmıştı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt ise, 15-20 Kasım 2003'te İstanbul'a yapılan bombalı eylemlere ilişkin görülen El Kaide davası, uyuşturucu kaçakçısı olduğu öne sürülen Urfi Çetinkaya'nın yargılandığı “Son Tango” davası, çete lideri olduğu iddia edilen Kürşat Yılmaz, İbrahim Tatlıses, Tuğba Özay gibi ünlü isimlerin yargılandığı “Toprak” operasyonu davasına bakmıştı.

ZAFER ARACILIĞI İLE CANAK'A TEHDİT
Ergenekon'da yargıyı etkilemekle suçlanan ve gözaltına alındıktan sonra tutuklanan avukatlardan Kudbettin Avcı'nın teknik takiplerde İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak'ı açıktan tehdit ettiği ortaya çıkmıştı. Avcı, hakime, istediği tahliye kararının verilmemesi halinde 'iftira' atacağını anlatmıştı.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne son olarak, 16 Aralık Perşembe günü (yarın) görülecek olan “Balyoz” davası gönderilmişti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak, operasyonda tutuklanan avukat Ali Hadi Emre ile yaptığı görüşmede, operasyon sonrası tutuklanan Kudbettin Avcı'nın kendisini nasıl tehdit ettiğini şu sözlerle anlatıyordu: "Kudbettin beni ikide bir tehdit edip duruyor ya. Ya ne bileyim işte o hadiseden dolayı yok efendim işte bunu tahliye edeceksin, etmezsen seni müfettişe şikayet ederim. İftira ederim. Zafer Bey'e söylemiş. O da geldi bana söyledi. Moralim bozuluyor ya. Ya ben de anlamıyorum ki. Yok efendim işte seni şikayet edeceğim. Yok şunu yapacağım. Ben de yatarım. Sen de yat. Bizim Zafer başkana söylüyor. O da gelip bana söylüyor. Ya bu kafayı mı yemiş? Böyle tehditle bir şey mi istiyor?"

BAŞKURT GEBZE, CANAK SAKARYA'DA
HSYK'nın özel yetkilerini kaldırdığı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zafer Başkurt Gebze'de, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak da Sakarya'da geçici yetkiyle görevlendirildi.




Kaynak: Yeni Akit


Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÇAKMA GANDİ ÇAKILDI

Kemal Bey'in 10 yalanı

Dolandırıcılıktan mahkum olan belediye çalışanı Hacı Ali Hamurcu'nun ifadelerine dayanarak Kayseri Belediyesi'nde 'rüşvet tezgahı' olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu'na, Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'den cevap gecikmedi. "Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye aday bir olay. Bir olayda nasıl 10 yalan söylenebilir?" diyen Özhaseki 10 yalanı belgelerle ortaya koydu.YUSUF ÇELEBİ / KAYSERİ - ANKARA
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis'teki bütçe görüşmelerinde Kayseri Belediyesi ile ilgili 'rüşvet' iddialarına ilk cevabı Başbakan Erdoğan'dan almıştı. Dün kameralar karşısına geçen Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ise Kılıçdaroğlu'nun çevresindekiler tarafından yanlış ve eksik bilgi verilerek yanıltıldığını söylediHakkındaki suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirten Özhaseki, "İşim gücüm dünyam tamamen belediye, siyasi polemik olacak işlerde tartışmaya girmem. Kendi işime yoğunlaşır devam ederim. Ancak öyle iddialar gündeme geldi ki bu basın toplantısını yapmak bir zaruret haline geldi. Dünkü olay belki de Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye aday bir olay; Bir olayda nasıl 10 yalan söylenebilir? Böyle bir başlıkla başvuru yapılabilir" diye konuştu.

Özhaseki, Kılıçdaroğlu'nun iddialarına 10 başlık halinde cevap verdi:

BİZ İHBAR ETTİK O DEĞİL

Kılıçdaroğlu'nun iddiasına kaynak olarak gösterdiği Hacı Ali Hamurcu, Gesi Belediyesi'nde geçici işçi iken Ulaşım Koordinasyon Merkezi'nde görev yapmaya başladı. Belediyenin adını kullanarak dolandırıcılık yaptığı ihbarları gelince teftiş kurulunu görevlendirdim. Cumhuriyet Başsavcılığı'na 25 Haziran 2007'de suç duyurusunda bulunduk. Hamurcu'nun polise kendisinin gittiği yalan. Tekirdağ'da bir inşaatta yakalandı, Kayseri'ye getirildi.

26 SAYFA DA DURUYOR EKSİK YOK

Polis, Hamurcu'nun 26 sayfa ifadesini aldı. 10 sayfalık bölümü memurlara ait suçlarla ilgili olduğu için ayrıldı. Polis bunu tutanakla ve 26 sayfa olarak bir tek sayfasını çıkartmadan Başsavcılığa gönderdi. İfadelerden tek satır çıkartılmadı. 10 sayfasının dosyadan çıkarıldığı iddiası yalan

KAPATILMADI AKLANDIM

Vali Mevlüt Bilici ile ilgili iddiaların da gerçeği yansıtmıyor. Kemal Bey 'bu dosya kapatıldı' diyor, böyle olmadı. Soruşturma başlatıldı, savcılık iddialarla ilgili tam 9 ay inceleme yaptı. 50 kişinin ifadesi alındı. Sonuçta benimle ilgili olarak 'kovuşturmaya yer yoktur' kararı alındı.

OSMAN GÜNEŞ GÖREVDEYDİ

Dönemin Kayseri Valisi Osman Güneş'in tayini 30 Kasım 2007'de çıktı ancak 4 Aralık 2007'ye kadar görevini sürdürüp resmi evrak imzaladı. Yani resmi evrakı tayini çıktıktan sonra imzaladığı iddiası düzmecedir.

SÜRGÜN DEĞİL NORMAL TAYİN

Vali Yardımcısı İbrahim Yurdakul'un olayın açığa çıkardığı için tayin edildiği iddiası da yalan. Vali yardımcısı kendisine gelen dosya ile ilgili yapılması gerekeni yaptı. Çünkü suçun içeriği zaten teftiş kurulumuzun da belirlediği gibi rüşvet. Tayini ise Gaziantep'e normal tayin döneminde toplu kararname ile oldu. Bu olayla ilişkilendirmek doğru değil.

RAPOR GEÇ GELMEDİ

Olayla ilgili 30 Kasım 2007'de Melikgazi ve Kocasinan Belediyelerinden, suçlarla ilgili bilirkişi görevlendirilip rapor hazırlanması istendi. Bilirkişi 5 günlük çalışma yaparak, 3 Aralık 2007'de mahkemeye gönderdi. Belediye, mahkemeden gelen yazıya cevabı geç verdiği için bilirkişi talebi ile ilgili yazı da 4 Aralık 2007'de gitti. Burada bilirkişi raporunun geç gelmesi ya da geciktirilmesi söz konusu değil. Bilirkişilerin de verdikleri rapordan isimleri bellidir.

DAVA 5 AY DEĞİL 2 YIL SÜRDÜ

Hamurcu'nun dolandırdığı 8 kişi ifade verdi, Hamurcu suçlamaları mahkemede kabul etti ve 8 kişiyi dolandırmaktan, evrakta sahtecilik yapmaktan 6 yıl ceza aldı. Avukatları itiraz etti, karar 2 kez temyizde onaylandı. Hamurcu ile ilgili olay 23 Haziran 2007'de başladı, 02 Temmuz 2009'da bitti.

SAHTE SENET HURŞİT TOLON'UN İŞİ

Kılıçdaroğlu, Yakup Erikel ile ilgili bilgi veriyor ama Yusuf Erikel'den bahsetmiyor. Yakup Erikel, birkaç kez Bülent Arınç beyin avukatlık görevini yapmıştır. Oradan ilinti kurulmak isteniyor. Bu şahıs da kendisine avukat ararken Yakup Erikel ile görüşmüş. Sonrasında ise Yusuf Erikel ile görüştürülmüştür. Yusuf Erikel bugün tutuklu ve cezaevinde bulunmaktadır. Asıl sorulması gereken kişi Yusuf Erikel kim? Yusuf Erikel benimle ilgili sahte senet düzenleyen, bana şantaj yapan biri. Hamurcu ile birlikte iş yapan biri. Bu sahte senette Ali Hamurcu'nun kullandığı, belediyemize ait 13 numaralı mühür, benim mühürüm gibi kullanılmış. Bu sahte senet daha sonra polis tarafından bulundu, benim 100'e yakın imzam alındı. Adli Tıp'ta imzalar incelendi ve senetteki imzaların bana ait olmadığı ortaya çıktı. 10 trilyonluk senet sahte çıktı. Adli Tıp raporunda imzanın Yusuf Erikel'e ait olduğu ortaya çıktı. Senedin de Hurşit Tolon'un talimatıyla hazırlandığı ifadelerde yer almaktadır.

9 SENARYOYU İTİRAF ETTİ

Hamurcu savcılıkta da 13 sayfa ifade vermiş. Polise verdiği ifadesiyle savcılık ifadesi çelişkili. Savcılık ifadesi arap saçına dönüşmüş. Rakamlar karışmış, adamlar karışmış, yerler karışmış. Savcı çelişkiyi sorunca 'Bu işi başımdaki amirle birlikte yaptım. Ben kendimi kurtarmak için bu senaryoyu yazdım' diyor. Kılıçdaroğlu'nu çevresindeki arkadaşları yanlış yönlendirdi.

HAMURCU MAĞDUR DEĞİL

Kılıçdaroğlu, 8 kişiyi dolandırıp suçunu kabul eden ve evrakta sahtecilikten 6 yıl ceza alan Hamurcu'yu masum olarak gösterdi.


Vekilin seçim hesabı mı

İddiaları Kılıçdaroğlu'na ulaştıran Kulkuloğlu'nun Kayseri'de 1. sıra milletvekilliğini garantilemek istediği belirtiliyor. Kulkuloğlu'nun icra takipleri ve karşılıksız çekten dolayı başı dertte ve aday gösterilmesi yargılanabilir. Ali Hamurcu cezaevindeyken bir şekilde dışarıya çıkmayı başardı ve Mason üstadlara suikast planlarken yakalandı.




Kulkuloğlu: Erikel kardeşine baskı yaptı

Kayseri Belediyesi ile ilgili iddiaları Kılıçdaroğlu'na ulaştıran CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, dün ilginç iddialarda bulundu. Kulkuloğlu, Yakup Erikel'in kardeşi Yusuf Erikel'e baskı yaparak dosyayı bırakmasını sağladığını ve Ali Hamurcu'nun talebi olmadan, sahte görevlendirme belgesiyle avukatlığını üstlenerek dosyayı kısa yoldan sonuçlandırdığını öne sürdü. Kulkuloğlu, Yusuf Erikel'in daha sonra Ergenekon'la ilişkilendirildiğini söyledi. Özhaseki'nin açıklamalarına da değinen Kulkuloğlu, "Dilediği kanalda, mekanda, belge-lerle her şeyi konuşmaya hazırım. Eğer yüreği yetiyorsa, cesareti varsa, çarpıtmadan, yanıltmadan her şeyi ortaya koyacaksa hodri meydan" dedi.

CHP lideri Kemal Kılıçdaoğlu'nun ismini yanlışlıkla gündeme getirdiği avukat Yakup Erikel ise yaptığı yazılı açıklamada meslek hayatında ve tüm yaşamında alnının açık, başının dik olduğunu ifade etti. Erikel, zaman zaman kardeşi Yusuf Erikel ile isminin karıştırıldığını dile getirdi.





Hodri meydan istediğin TV'ye çıkalım

Özhaseki, rüşvet iddiaları nedeniyle Kılıçdaroğlu ve CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu hakkında dava açacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu ile istediği televizyon kanalında iddiaları tartışabileceğini de ifade eden Özhaseki şunları söyledi: "Benim adli yargıda bir dosyam yok, dokunulmazlığım da yok. Elinde bilgisi dosyası olan varsa adliyeye başvursun. Kemal Bey ikide bir hani 'hodri meydan' der ya. Kemal Bey'e 'hodri meydan' diyorum. İstediği televizyon kanalına çağırsın ama kendisi olacak. Hangi televizyon kanalı olursa olsun, konuşmaya hazırım. Kılıçdaroğlu ile iddiaları konusunda istediği bir televizyon kanalında konuşmaya, tartışmaya hazırım. Eğer orada hatam ispat edilirse, bir suçum ispat edilirse istifa etmeye hazırım ancak Kemal Bey söylediklerini ispatlayamazsa istifa etmesini beklemiyorum. Genel Başkan, o sıcak koltuktan kimse kalkmaz ama Kayseri halkından özür dilemeli. En azından bu kibarlığı göstermeli, 'beni bir milletvekili kandırdı' demeli, özür dilemeli. Kemal Kılıçdaroğlu için dava açacağım, Kulkuloğlu için dava açacağım. Özhaseki'nin konuşmasından sonra gazetecilere Ali Hamurcu ve iddialarla ilgili mahkeme kararları ve ifadelerin bulunduğu dosya dağıtıldı.




YAYIN TARİHİ: 15.12.2010
yenişafak.com.tr

Devamını BURADAN okuyun...>>>

11.12.10

POYRAZKÖY EMİRLERİ GÖLCÜKTE

Poyrazköy Donanmada çıktı

10 çuval doküman ve dijital materyal arasında Poyrazköy'deki Ergenekon cephaneliğinin resmî belgeleri bulundu.
Gölcük Donanma Komutanlığı'nda döşemelerin altına yerleştirilen gizli belgeler arasında darbe planlarının yanı sıra Ergenekon cephaneliğini tescil eden resmî yazışmalar çıktı.

Askerî casusluk ve şantaj soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılığın Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yaptığı aramalarda ele geçirilen belgeler kamuoyunu dehşete düşürdü. Darbe planlarının yer aldığı belgelerin içeriğindeki ayrıntılar netleştikçe, soruşturmanın boyutları da ortaya çıkıyor.İstihbarat Şube Müdürlüğü'ndeki makam odasının zeminine yerleştirilen 10 çuval doküman ve dijital materyal arasında Poyrazköy'deki Ergenekon cephaneliğinin resmî belgeleri bulundu. Silahların değişik yerlerden getirilerek Poyrazköy'e gömülmesiyle ilgili yazışmaların altında Koramiral Kadir Sağdıç ve Albay Ali Türkşen'in imzalarının olduğu ileri sürülüyor. Belgeler arasında Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzasını taşıyan 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'yla ilgili ön çalışmalar dikkat çekti. Çalışmalarda üst düzey komutanların ıslak imzalarının da yer aldığı öğrenildi. Muhtemel darbe sonrası Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'le eski komutan Metin Ataç'a yönelik planlar ise 'Yassıada'yı işaret ediyor. Darbe karşıtı komutanların yargılandıktan sonra Yassıada'ya sürgün edilmesi kararlaştırılmış.

'Kaos Planı'nın gerçek olduğu daha önce Jandarma Kriminal, TÜBİTAK, Emniyet Kriminal ve Adli Tıp tarafından 7 kez onaylanmıştı. Yeni çıkan dosyalar, planla ilgili kapsamlı bir ön çalışmanın yapıldığını ortaya koyuyor. Poyrazköy'deki silahların Türkiye'nin değişik yerlerinden getirilerek İstek Vakfı arazisinde gömülmesiyle ilgili resmi yazışmaların yer aldığı belgenin altında da Kadir Sağdıç ve Ali Türkşen'in imzalarının olduğu ileri sürülüyor. İstanbul'un Beykoz ilçesi Poyrazköy mevkiinde 21 Nisan 2009'da başlatılan kazılardan sonra 15'i dolu 22 LAW silahı, 14 el bombası ve bol miktarda patlayıcı ile askeri malzeme bulunmuştu. Alınan bilgilere göre, Poyrazköy davası sanığı iki üst düzey komutanın imzasının yer aldığı yeni belgede, değişik yerlerde bulunan cephaneliklerin bir araya getirilmesi isteniyor. Belirlenen 4 ayrı adres içinde Poyrazköy'deki İstek Vakfı'na ait arazi seçilerek cephaneliklerin buraya gömülmesi isteniyor.

Belgeler arasında eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile şimdiki Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'e yönelik planları da yer alıyor. Yapılacak darbenin ardından bu iki komutanın askerî mahkemelerde yargılanarak, Yassıada'ya sürgün edilmesi öngörülmüş. İstihbarat şube müdürü olan Deniz İstihbarat Binbaşı K.Y.'nin odasının altındaki gizli bölmede bulunan belgeler arasında darbe sonrası yapılacaklar tek tek sıralanıyor. Buna göre darbeye karşı çıkan üst düzey generallerin de daha önceki darbede olduğu gibi Yassıada'da askerî mahkemelerde yargılanmaları planlanmış.

Askerî casusluk ve şantaj' soruşturması kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılan aramalarda ele geçirilen 10 çuval belge ve dijital materyaller arasından darbe planları, fişlemeler ve şoke eden belgeler çıkmıştı. Casusluk ve fuhuş çetesinin arşivi olduğu belirtilen belgeler arasında devletin üst düzey 46 ismine ait özel fişlemeler, askerî müdahale sonrası yapılacaklar, amiral eşlerine ilişkin bilgilerin bulunduğu belirtiliyor. Özel bölmedeki 10 çuvalın içinde 'Kafes' ve 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın devamı niteliğindeki belgelerin de yer aldığı ileri sürülmüştü.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÇYDD VE ÇEV ERGENEKONDA

Çağdaş Yaşam Hikayeymiş

ÇEV ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başkan ve üyelerine iddia edilen Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında dava açıldı.
Poyrazköy davasıyla birleştirilmesi istemiyle hazırlanan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) hakkındaki Ergenekon'un 12. iddianamesi kabul edildi. Mahkeme heyeti, ÇEV Başkanı firari sanık Gülseren Yaşer hakkında yakalama kararı çıkarttı. İddianamede, ÇYDD ve ÇEV'in, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütü mensuplarına burs verdiği yönündeki iddialar yer aldı. ÇYDD eski Başkanı Türkan Saylan'a yazılan ve Deniz Kuvvetleri'ndeki kadrolaşmada dikkat edilecek başlıkları anlatan mektupta bazı Poyrazköy sanıklarının isminin geçmesi nedeniyle iddianamenin bu dava ile birleştirilmesinin talep edildiği belirtildi.Mahkeme heyeti, özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcıları Ercan Şafak, Murat Yönder ve Zekeriya Öz tarafından hazırlanan 342 sayfalık iddianame üzerindeki incelemesini tamamlayarak, kabulüne karar verdi.
Çağdaş Eğitim Vakfı eski Başkanı Gülseven Yaşer, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ÇYDD Van Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Yüksel, emekli albay Aydın Ortabaşı, 68'liler Vakfı Genel Sekreteri Mustafa Namık Kemal Boya, Halime Filiz Meriçli, Hamdi Gökhan Ecevit, Ömer Sadun Okyaltırık ve Fatma Nur Gerçel sanık olarak yer alıyor. 8 sanık "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek, 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek'le suçlanıyor. Sanıklar hakkında 7,5 yıldan 45 yıla kadar değişen hapis cezaları istendi.


İLK DURUŞMA 18 MART'TA
Mahkeme tarafından hazırlanan tensip zaptında, duruşmaların Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nin en büyük duruşma salonunda görüntülü ve sesli kayıt sistemi ile yapılmasına karar verildiği belirtildi. İlk duruşma 18 Mart 2011'de yapılacak. Sanık Gülseven Yaşer'in üzerine atılı eylemi işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular bulunduğunu belirten mahkeme, Yaşer'in soruşturmanın başından beri bulunup ifadesinin alınamadığını, yurt dışına çıkış yaptığını kaydetti. Yaşer hakkında "Ergenekon isimli silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan yakalama kararı çıkartıldı. Diğer 7 sanığın davetiye usulü ile duruşmaya çağırılacağını belirten mahkeme, savcılığın Poyrazköy davasıyla birleştirilmesi talebinin sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından düşünülmesine hükmetti.
İddianamede sanıklara yöneltilen 'Yasadışı Ergenekon isimli silahlı terör örgütü' ile ilgili olarak, bu örgütün varlığı, yapısı, varsa eylemleri konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve MİT'ten istenen bilgileri içeren yazıların mahkemedeki Poyrazköy dosyasında bulunduğu için tekrar istenilmesine gerek olmadığına karar verildi.


KUVVETLİ ŞUÇ ŞÜPHESİ VAR
İddianamede, Ergenekon'un temel örgütsel dokümanlarında, haklarında daha önce dava açılan bir kısım sanıklardan ele geçirilen bazı belgelerde, şüpheli ve tanık beyanlarında Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV), ÇYDD ve üyelerinin adlarının geçtiği ileri sürüldü. Dernek üyelerinin, Ergenekon terör örgütüyle bağlantılarının bulunduğuna dair kuvvetli suç şüphesinin tespit edilmesi üzerine telefon hatlarının mahkeme kararı ile teknik takibe alındığı belirtildi. Vefat eden ÇYDD eski başkanı Türkan Saylan ile ilgili bazı dokümanların davada 'delil niteliğinde' değerlendirildiği de belirtildi.


12. DALGA OPERASYONUYDU
ÇYDD üyeSİ ve yöneticisi 42 kişi Ergenekon soruşturması kapsamında 13 Nisan 2009'da gerçekleştirilen 12. operasyonda alınmıştı. ÇYDD eski Genel Başkanı Türkan Saylan'ın Arnavutköy'deki evi dahil olmak üzere 81 adreste arama yapılmıştı. Operasyon tarihinde kanser tedavisi gören Saylan, soruşturma devam ederken 18 Mayıs 2009'da yaşamını yitirmişti. Bu nedenle Saylan hakkında yürütülen soruşturma düşmüştü. Prof. Dr. Ayşe Yüksel savcılık ve mahkeme ifadesinde, ÇYDD'de PKK'ya yardım ettiği iddiasını reddetmişti. Yüksel'e, Hurşit Tolon tarafından düzenlendiği iddia edilen bir ihale çizelgesinde adının geçmesi de sorulmuştu. ÇYDD'deki faaliyetleri çerçevesinde PKK terör örgütüne yardım ettiği iddiası da gündeme getirilmişti.

İstanbul Özel Yetkili Başsavcılığı'nın, ÇEV'in eski başkanı Gülseven Yaşer'in de aralarında bulunduğu 8 sanık hakkında, "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek" suçlarından hazırladığı iddianame kabul edildi. Poyrazköy cephaneliği davasına bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Gülseven Yaşer hakkında yakalama kararı çıkarttı. Davanın ilk duruşması 18 Mart 2011'de yapılacak. 342 sayfalık iddianamede söz konusu derneklerin PKK ve DHKP-C gibi örgüt mensuplarına burs verdiği iddialarının yer aldığı belirtildi.

İddianamede, Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (USTKB) Sözcüsü Hamdi Gökhan Ecevit, ÇYDD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Yüksel, ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Halime Filiz Meriçli, emekli Albay Aydın Ortabaşı, Ömer Sadun Okyaltırık, Fatma Nur Gerçel, 68'liler Birliği Genel Sekreteri Mustafa Namık Kemal Boya ve ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer hakkında dava açıldı. Poyrazköy cephaneliği ana davası ile birleştirilmesi talebiyle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianamenin kabul kararı ile tensip zabtı düzenlendi. Mahkeme tarafından, duruşmanın Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nin en büyük salonunda görüntülü ve sesli iletişim araçlarının kullanılarak yapılmasına karar verildi.

Gülseven Yaşer hakkında, üzerine atılı eylemi işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu, atılı eylemin CMK 100/3 ve devamı maddelerinde sayılan suçlardan olduğu ve dosya kapsamı gerekçesiyle yakalama kararı çıkarıldı. Diğer yedi sanığa ise duruşma tarihini bildiren davetiyeler gönderilmesine karar verildi. İddianamede sanıklara isnat edilen yasa dışı Ergenekon isimli terör örgütü ile ilgili olarak; bu örgütün varlığı, yapısı, varsa eylemleri konusunda bilgileri içeren yazıların İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan gelen yazıların Poyrazköy cephaneliği dava dosyasında olduğundan yeniden istenmesine yer olmadığına hükmedildi.

TÜRKAN SAYLAN'IN DOSYASI DÜŞÜRÜLDÜ

Soruşturma kapsamında ÇYDD ve ÇEV üyesi 13 kişi hakkında da "yeterli delil bulunamadığı'' gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği, 18 Mayıs 2009'da hayatını kaybeden Prof. Dr. Türkan Saylan hakkındaki dosyanın ise düşürüldüğü öğrenildi. "Ergenekon'' soruşturması kapsamında 13 Nisan 2009'da aralarında Prof. Türkan Saylan'ın da bulunduğu bazı kişilerin evleri ile Saylan'ın başkanı olduğu ÇYDD'nin çok sayıda şubesinden oluşan 81 adreste aramalar yapılmış, ÇYDD üye ve yöneticisi 42 kişi gözaltına alınmıştı. Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmata ilişkin dava ile birleştirilen "amirallere suikast'' davasının iddianamesinde de, Deniz Kuvvetleri personeli ile ÇYDD, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Ata Evleri gibi unsurlar arasında koordinasyon sağlandığı iddia edilmişti.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

2.11.10

BOMBACI VEDAT ACAR

Bombacının kimliği belirlendi

Saldırgan Vedat Acar 24 yaşında ve Van Gürpınar nüfusuna kayıtlı. Acar'ın olaydan önce İstanbul Şirinevler'deki bir evde kaldığı öğrenildi.

Saldırganın öldüğü, 32 kişinin yaralandığı olayın faili, Van nüfusuna kayıtlı Vedat Acar. Acar'ın fotoğrafları bir gün önce basın mensuplarına dağıtılmıştı.

İstanbul Valiliği'nden konuya ilişkin yapılan açıklamada; "31 Ekim 2010 Pazar günü saat 10:40 sıralarındaİstanbulBeyoğlu İlçesi Taksim Meydanı'nda Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü bekleme noktasına yönelik olarak yapılan menfur saldırı ile ilgili olarak, eylemin failinin tespiti amacıyla yapılan çalışmalar sonucunda;

Eylemi gerçekleştiren kişinin, Van Gürpınar nüfusuna kayıtlı 1986 doğumlu Vedat Acar isimli şahıs olduğu, 2004 yılında bölücüterörörgütüne katıldığı tespit edilmiş olup, olay ve şahsın irtibatlarına yönelik çalışmalar çok yönlü olarak devam etmektedir." denildi. Vedat Acar'ın fotoğrafları bir gün önce basın mensuplarına dağıtılmıştı.

Öte yandan Taksim'deki patlamayla ilgili 8 kişi gözaltına alındı.





Taksim bombacısı eylemden 1 gün önce kendisine lahmacun sipariş etmiş

Pazar günü taksimde meydanında üzerine bomba yerleştirerek polis noktasına saldırı düzenleyen terörist Vedat Acar'ın evine polis baskın düzenledi.

Canlı bomba Acar saldırı öncesinde evinin anahtarlarını oturduğu apartmanın altındaki lokantaya bırakarak, eylem için taksim meydanına gittiği öğrenildi.

İstanbulterörle mücadeleekipleri Pazar günü taksim meydanındaki polis noktasına bombalı saldırı düzenleyen Vedat Acar'ın evine baskın yaptı. Teröristin kaldığı evde arama yapan polis ekipleri daha sonra olay yerinden ayrıldı. Teröristin kaldığı evin altındaki lokanta sahiplerinin yaptığı açıklamada, teröristin yaklaşık 3 hafta önce eve taşındığını söylediler. Olaydan 1 gün önce lokantadan kendisine lahmacun söyleyen terörist, eylemi gerçekleştireceği Pazar günü sabahı ise evinin anahtarını lokanta sahibine bırakarak ayrıldığı öğrenildi.

Lokanta sahibi Osman Gülağacı yaptığı açıklamada teröristin dükkanından kendisine yemek söylediğini söyleyerek, "Cumartesi günü bizden kendisine lahmacun söyledi. Pazar günü ise gelip evinin anahtarını bıraktı. Daha sonra da olayı gerçekleştirdiğini öğrendik" dedi. Polis ekipleri çeşitli adreslerde yaptıkları operasyonlarda 8 kişiyi gözaltına aldı.


CİHAN


Devamını BURADAN okuyun...>>>

TAKSİMDE CANLI BOMBA

Taksim'de canlı bomba saldırısı

Taksim Meydanı'nda çevik kuvvet polis araçlarının bulunduğu noktada saat 10.38'de meydana gelen "canlı bomba" saldırısında 32 kişi yaralandı. Yaralıların tedavileri çevredeki hastanelerde devam ediyor.

YARALILARDAN 25'İNİN KİMLİĞİ BELİRLENDİ

Taksim Meydanı'nda meydana gelen patlamada yaralanan 32 kişiden 25'inin kimlikleri belirlendi. Taksim Meydanı'ndaki patlamada Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli İlker Avat, Erkan Serbay Sığırcı, Mustafa Aslan, Halil Keskinbıçak, Muzaffer Aslan adlı polis memurlarının yanı sıra trafik polisi İdris Nergis ile Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurları Savaş Ateş, Mehmet Kızıltop, Saim Yamanlı, Emre Yıldırım, Bilal Çalışkan ve Ahu Sunu'nun yaralandığı bildirildi. Patlamada yaralanan 17 vatandaştan 13'ünün kimlikleri ise şöyle: Nuri Yılmaz, Gülden Güngör, Süleyman Karanlık, Recep Langin, Yeter Ünsal, Hüseyin Sarı, Hıdır Aydoğdu, Ahmet Eftada, Ayşe Elemeç, Saliha Aygördü, Sami Özverel, Sami Gürsel ve Ragıp Batur.

PATLAMADA 32 KİŞİ YARALANDI

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Taksim'de meydana gelen patlamada 15'i polis toplam 32 kişinin yaralandığını söyledi. Mutlu, olay yerinde patlamamış el butonlu plastik patlayıcının da ele geçirildiğini belirtti.

Taksim Meydanı'nda meydana gelen patlama ile ilgili İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Emniyet Genel Müdürü Hüseyin Avni Mutlu ve İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın birlikte basın açıklaması yaptı. Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal ise saldırıda yaralanan polislerin hayati tehlikelerinin olmadığını açıkladı. Köksal, "Ekiplerimiz detaylı inceleme ve araştırma içerisinde. Kısa süre içinde daha geniş bilgilere ulaşacaklar. Olay yeri inceleme ekiplerimiz olay yerindeki delilleri topladılar ve onlar üzerinde çalışılıyor. Yaralanan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Olay anında basın mensuplarının gösterdiği duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyorum." diye konuştu.

Saldırıda 32 kişinin yaralandığını ve yaralanan polislerin durumunun iyi olduğunu açıklayan Vali Mutlu şunları söyledi: "Bugün saat 10.40 sıralarında çevik kuvvet şube müdürlüğünün sabit görev yaptığı noktada emniyet personellerimize yönelik bir erkek şahıs tarafından gerçekleştirilen eylem neticesinde eylemi gerçekleştiren terörist olay yerinde ölmüş meydana gelen patlama sonucunda 5'i ağır olmak üzere 15 polis memurumuz ve 17 vatandaşımız toplam 32 kişi yaralanmıştır. Öncelikle bu menfur saldırıda yaralanan polis memurlarımıza emniyet teşkilatımıza güvenlik güçlerimize ve yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Özellikle durumu ağır olduğunu ifade ettiğimiz polis memurlarının durumlarının gayet iyi olduğunu hastanede tedavilerinin devam ettiğini ifade etmek istiyorum. Özellikle yaralanan polis memuru ve vatandaşlardan durumu hafif olan 23 kişi ayakta tedavi edilmişlerdir. Olay yerinde eylemi gerçekleştiren kişinin bulunduğu yerde el butonu düzenekli patlamamış plastik patlayıcı madde de ele geçirilmiştir. Olayla ilgili emniyet birimlerimiz koordineli şekilde çalışmalarını yürütmektedir. Bölgedeki MOBESE kameraları vasıtasıyla eylemcinin bu eylemi düzenlerken yapmış olduğu eylemin niteliği yönünde çok detaylı bir çalışmayı sürdürüyoruz. Bu konuyla ilgili gelişmelerden yeni gelişmeleri basınımızla doğrudan doğruya paylaşmaya devam edeceğiz. Bu tür eylemleri şiddetle kınıyoruz. Olayda hedef güvenlik güçlerimiz olmakla birlikte sivil vatandaşlarımız da etkilenmiştir.Terörün ne derece acımasız olduğunun bu bir göstergesidir. Bu bir insanlık suçudur. Bu suçu işleyenlerin çıkış yolu yanlıştır. Bu tür eylemlerle hiçbir şekilde ülkemizde milletimizin içerisinde huzursuzluk yaratarak netice elde etmeleri de asla mümkün değildir."

"Saldırganın kimliği ile ilgili açıklama yapmak durumunda değiliz." diyen Vali Mutlu, saldırganın iki kişi olduğu yönündeki değerlendirmelerin yanlış olduğunu ve erken değerlendirme yapmak istemediklerini belirtti. Vali Mutlu ölü ele geçirilen eylemci dışında gözaltına alınan bir eylemcinin bulunmadığını ifade etti.

AĞIR YARALI POLİSLERİN İSİMLERİ BELİRLENDİ

Taksim Meydanı'nda çevik kuvvet polis araçlarının bulunduğu noktada saat 10.38'de meydana gelen bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre, 2'si ağır 15 kişi yaralandı. Durumu ağır olan polis memurlarının isimlerinin Halil Keskinbıçak ve Muzaffer Aslan olduğu belirlendi. Aralarında sivillerin de bulunduğu yaralılar, ambulanslarla Taksim İlkyardım Hastanesi'ne kaldırıldı. Konuya ilişkin açıklama yapan İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, yaralı polislerin durumunun ağır olduğunu ancak, hayati tehlikesinin bulunmadığını söyledi. Çapkın, patlamayla ilgili "canlı bomba" ihtimali üzerinde durulduğunu kaydetti.
YARALI İKİ POLİS AMELİYATA ALINDI

Taksim'de meydana gelen patlamada yaralanan iki çevik kuvvet polisinin ameliyata alındığı bildirildi. Edinilen bilgiye göre, Taksim Meydanı'ndaki çevik kuvvetin bulunduğu noktada yaralanan ve Şişli Etfal İlkyardım Hastanesine kaldırılan çevik kuvvet polisleri Halil Keskinbıçak ile Muzaffer Aslan ameliyata alındı. Yaralı polislere kan vermek için çok sayıda polis memuru hastaneye geldi
YARALILARDAN 25'İNİN KİMLİĞİ BELİRLENDİ

Taksim Meydanı'nda meydana gelen patlamada yaralanan 32 kişiden 25'inin kimlikleri belirlendi. Taksim Meydanı'ndaki patlamada Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli İlker Avat, Erkan Serbay Sığırcı, Mustafa Aslan, Halil Keskinbıçak, Muzaffer Aslan adlı polis memurlarının yanı sıra trafik polisi İdris Nergis ile Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurları Savaş Ateş, Mehmet Kızıltop, Saim Yamanlı, Emre Yıldırım, Bilal Çalışkan ve Ahu Sunu'nun yaralandığı bildirildi. Patlamada yaralanan 17 vatandaştan 13'ünün kimlikleri ise şöyle: Nuri Yılmaz, Gülden Güngör, Süleyman Karanlık, Recep Langin, Yeter Ünsal, Hüseyin Sarı, Hıdır Aydoğdu, Ahmet Eftada, Ayşe Elemeç, Saliha Aygördü, Sami Özverel, Sami Gürsel ve Ragıp Batur.

6 VATANDAŞ 9 POLİS YARALANDI

Taksim Meydanı'nda bekleyen çevik kuvvet polislerinin bulunduğu noktada saat 10.30 sıralarında meydana gelen patlamanın ardından 6'sı vatandaş, 9'u polis olmak üzere 15 kişi yaralandı. Yaralılar çeşitli hastanelere kaldırıldı. Taksim İlk Yardım Hastanesinde 10, Şişli Etfal Hastanesinde ise 3 kişinin tedavi altına alındığı bildirildi. Şişli Etfal İlkyardım Hastanesine kaldırılan çevik kuvvet polisleri Halil Keskinbıçak ile Muzaffer Aslan ameliyata alındı. Olay yerinde bulunan cesedin üzeri gazeteyle örtülürken, çevrede geniş güvenlik önlemi alındı. Cesedin vatandaşlara mı yoksa saldırıyı gerçekleştiren kişiye mi ait olduğu araştırılıyor.

PATLAMADA CANLI BOMBA ŞÜPHESİ

Taksim Meydanı'nda çevik kuvvet polisinin araçlarının bulunduğu noktada saat 10.38'de patlama meydana geldi. Olay yerinde bir kişinin öldüğü ve üzeri polisler tarafından gazete ile örtüldüğü dikkat çekti. Polis ekiplerinin telsiz konuşmalarından geçen ilk anonslarda bu ölen kişinin "canlı bomba" olabileceği şüphesi ifade edildi.Patlamanın PKK'nın daha önce açıkladığı "eylemsizlik" kararının bittiği güne denk gelmesi ise dikkat çekti.

ÇAPKIN PATLAMA BÖLGESİNDE

İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, yaşanan olayın çok üzücü olduğunu ifade eden Çapkın, ''Canlı bomba olduğu görülüyor. 22 yaralı var. Ölenimiz, şehidimiz yok'' dedi.
Çapkın, patlamanın meydana geldiği Taksim Meydanı'nda incelemelerde bulunarak ilgililerden bilgi aldıktan sonra basın mensuplarına açıklama yaptı.
Olayın çok üzücü olduğunu ifade eden Çapkın, ''Canlı bomba olduğu görülüyor. 22 yaralımız var. Ölenimiz, şehidimiz yok. Şu anda bildiklerimiz bunlar. Hepimize, ülkemize geçmiş olsun. Ağır olan 2 yaralı var gibi gözüküyor. Şimdilik söyleyebileceğim bunlar'' dedi.
Çapkın, olayı kimin yaptığının sorulması üzerine, ''Şu anda bir bilgimiz yok. Onlar şu anda araştırılıyor. Canlı bomba. Kendisi parçalanmış gördüğünüz gibi. Ceset erkek görünüyor'' karşılığını verdi.
Canlı bombanın polis otobüsüne girip girmediği yönündeki bir soruya da Çapkın, ''Evet polis minibüsüne girmeye çalışmış'' dedi.

SAVCI ZEKERRİYA ÖZ, PATLAMA YERİNDE

Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz, Taksim Meydanı'nda canlı bomba saldırısının meydana geldiği olay yerine geldi.
Zekeriyya Öz'ün nöbetçi olduğu için gelmiş olabileceği tahmin ediliyor.

BUGÜNKÜ SALDIRI SON 11 YILDA TAKSİM MEYDANI'NDA POLİSE YÖNELİK 3. CANLI BOMBALI SALDIRISI OLDU

Bu sabah düzenlenen saldırı son 11 yılda Taksim Meydanı'nda polise yönelik gerçekleştirilen üçüncü canlı bombalı saldırısı oldu.
Taksim Meydanı'nda 27 Mart 1999 yılında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı otobüsler ile bir panzerin beklediği yerde meydana gelen olayda, canlı bomba eylemcisi terörist üzerindeki bombayı patlatmıştı. Saldırıda 3'ü polis memuru 10 kişi yaralanmıştı.
Bir diğer canlı bombalı saldırı ise 10 Eyül 2001 tarihinde Gümüşsuyu Çevik Kuvvet bekleme noktasına meydana gelmişti. Bu saldırıda da 2 polis memuru şehit olmuş, 2'si ağır 13 polis memuru ve 7 vatandaş yaralanmıştı.

MEYDANA ÇIKAN YOLLAR KAPATILDI

Taksim'de meydana gelen patlama sonrasında birçok yol trafiğe kapatıldı. Taksim Meydanı'nda saat 10.30 sıralarında meydana gelen patlamanın ardından, The Marmara Oteli önünden Beşiktaş'a inen, Sıra Selviler Caddesi ile Gümüşsuyu'ndan Taksim'e çıkan bütün yollar trafiğe kapatıldı. Meydandaki otobüs duraklarında bulunan bütün otobüsler boşaltılırken, vatandaşlar ve basın mensupları bölgeden kontrollü bir şekilde uzaklaştırıldı. Çevik Kuvvet polis noktasındaki otobüste büyük çapta maddi hasar oluşurken, çevredeki emniyet araçlarıyla, bazı iş yerlerinin camları da patlamanın şiddeti ve isabet eden şarapnel parçalarıyla kırıldı. ''Canlı bomba''ya ait olduğu belirtilen ceset de Çevik Kuvvet ile diğer emniyet araçlarının arasındaki bölümde görülüyor. Patlamanın meydana geldiği bölgede bir piknik tüpü olduğu gözlenirken, Taksim Meydanı ile çevresi üzerinde izleme ve güvenlik gerekçesiyle sürekli bir polis helikopteri uçuş yapıyor.

KÖKSAL, İNCELEMELERDE BULUNMAK ÜZERE İSTANBUL'A GELDİ

Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, Taksim'de meydana gelen patlama ile ilgili incelemelerde bulunmak üzere İstanbul'a geldi.
THY ait uçakla Ankara'dan gelen Köksal, Atatürk Havalimanı'nda gazetecilerin patlamaya ilişkin soruları üzerine, İstanbul Emniyet Müdürülüğüne geçeceğini ve burada İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile bir değerlendirme yapacaklarını, gerekli açıklamanın daha sonra yapılacağını bildirdi.
Köksal, yaralılara geçmiş olsun dileğinde bulundu.

TÜRK KIZILAYI ALARM DURUMUNA GEÇTİ

Taksim'de meydana gelen patlamanın ardından Türk Kızılayı da alarm durumuna geçti. Kızılay'dan yapılan açıklamaya göre, yaralıların kaldırıldığı hastaneler ile temasa geçilerek, muhtemel kan ihtiyacının karşılanması için gerekli hazırlıklar tamamlandı. Türk Kızılayı Çapa Kan Merkezi'nden 15 ünite 0 Rh(-) taze kan Taksim İlkyardım Hastanesi'ne ulaştırıldı. Patlamadan etkilenenlere psikososyal destek sağlamak amacıyla Türk Kızılayı Marmara Bölge Afet Yönetimi Müdürlüğü'nden(MAFOM) 1 öncü araç ile 2 uzman psikolog alana gönderildi. Çevredeki Türk Kızılayı şubeleri de bölgedeki çalışmalara destek veriyor. Gelişmeler Türk Kızılayı Afet Operasyon Merkezi(AFOM) ve Marmara Bölge Afet Yönetimi Müdürlüğü(MAFOM) tarafından izleniyor.

BBC, TAKSİM SALDIRISINI FLAŞ HABER OLARAK VERDİ

İstanbul Taksim meydanında gerçekleştirilen bombalı saldırı, tüm dünyada yankılandı. BBC, flaş haber olarak verdiği olay için "İstanbul merkezinde patlamada en az 15 kişi yaralandı" derken patlamanın, çevik kuvveti hedef alan bir intihar saldırısının olduğunun bildirildiğini de kaydetti.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, İstanbul'un merkezinde Pazar sabahı meydana gelen patlama sonucunda en az 15 kişinin yaralandığını belirterek polisin, bölgenin kordon altına aldığına dikkat çekti. Ambulansların yaralılardan bazılarını hastane taşırken, bazılarının da olay yerinde tedaviye alındığı da ifade edildiği haberde, Türk televizyonlarına dayanılarak intihar saldırısının sonucunda meydana gelen patlamanın çevik kuvveti hedeflediğini de söyledi.
zaman.com.tr foto galeri

Devamını BURADAN okuyun...>>>

27.10.10

CASUSLUK SKANDALI

Projeler Yabancı Servislerde mi?

‘Askeri Casusluk’ iddiasıyla gözaltına alınan çoğu muvazzaf subay 40 zanlıya ‘Çok önemli savunma projelerini yabancı istihbarat servislerine sızdırdın mı” diye soruldu

İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube’nin Ağustos ayında yaptığı fuhuş operasyonu, Türkiye tarihinin en büyük casusluk operasyonuna dönüştü. Gözaltına alınan 30’u muvazzaf 36 asker ile 4 TÜBİTAK görevlisinden bazıları, fuhuş, şantaj ve tehdit yolu ile elde ettikleri çok gizli belgeleri yabancı istihbarat servislerine sızdırmakla suçlanıyor. Türkiye’nin savunma sanayi ile ilgili çok önemli projelerin de yer aldığı belgelerin hangi ülkelere sızdırıldığı araştırılıyor.GİZLİ BELGELER MİT’E DE GÖNDERİLMİŞTİ

Ağustos’ta çok sayıda gizli belgenin ele geçirilmesi ve fuhuşta yabancı uyruklu kadınların kullanılması nedeni ile polis şebekenin yabancı istihbarat birimleri ile irtibatından şüphelenmiş ve dosyayı MİT’e de göndermişti. Dün gözaltına alınanlardan Albay İbrahim Sezer’in evi de Ağustos’ta aranmış ve çok sayıda gizli belge ele geçirilmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait gizli belgeleri dışarı çıkardığı iddia edilen Sezer, operasyonun hemen ardından emekliye ayrılmıştı.

BELGELER HEP AYNI İSİMLERE GİTMİŞ

Çetenin, yabancı hayat kadınlarını kullanarak kritik görevlerdeki subay ve bürokratları fuhuş ağına düşürüp görüntüledikten sonra tehdit ve şantajla gizli belgeleri elde ettiği tespit edildi. Gizli belgelerin, daha sonra hep aynı isimlere gönderildiği belirlendi. Yabancı hayat kadınları nedeniyle yabancı ülkelere casusluk şüphesi yaratmıştı.

ÇOK ÖNEM VERİLEN PROJE DE ÇALINMIŞ

Önceki günkü ‘casusluk’ operasyonunda gözaltına alınan kriptoloji uzmanı 4 TÜBİTAK çalışanı ile Sivil Savunma Müsteşarlığı’nda Daire Başkanı Ahmet Lütfü Varoğlu’nun, görev yaptıkları birimlerde sürdürülen güvenlik açısından çok önemli bazı belgeleri fuhuş şebekesine verdiği iddia ediliyor. Gizlilik derecesi çok yüksek olan bu projelerden birinin de Türkiye’nin çok önem verdiği bir projenin de olduğu iddia ediliyor.

‘Vatana ihanet’le yargılanıyorlar

Ergenekon savcısı Fikret Seçen’in başında olduğu “Askeri casusluk” iddiasıyla yürütülen soruşturmada, 6 muvazzaf asker dün Beşiktaş’ta bulunan İstanbul Adliyesi’ne getirildi.

6’SI DA SERBEST BIRAKILDI

Zanlıların birini savcılık, 5’ini ise mahkeme serbest bıraktı. Savcı Seçen, şüphelilere, “Devletin gizli belgelerini yabancı istihbarat servislerine verdin mi” sorusunu yöneltti. Hukukçular gizli bilgilerin yurtdışına çıkarılma suçunun hem Askeri Ceza hem de Türk Ceza Kanunu’na göre ‘vatana ihanet’ cezasını gerektirdiğini belirtti. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şentop “Askeri casusluğun Askeri Ceza Kanunu’nda da, Türk Ceza Kanunu’nda da ilgili maddeleri bulunmakta. Askeri belgeleri yurtdışına kaçıranlar vatana ihanet suçu kapsamında da yargılanırlar” dedi. Vatana ihanet suçunu işleyen TCK’daki hükümlere göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılıyor. Bu arada soruşturma kapsamında Ankara’da gözaltına alınan üç kişi de gece İstanbul’a gönderildi.

BAZI PROJELERİ ENGELLEMİŞLER

TÜBİTAK ve Sivil Savunma Müsteşarlığı’nda yapılanan şebekenin devletin büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü çok önemli projelerden bazılarını çeşitli yöntemler kullanarak engellediği tespit edildi. Şebekenin gizli belgelerle ne yaptığı ve hangi ülkelere servis ettiği araştırılıyor.


BÜNYAMİN DEMİRKAN İSTANBUL
stargazete.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

TSKYI KİM YIPRATIYOR?

TSK’yı Yıpratan Generaller!...

TSK halkın gözünde “Peygamber Ocağıdır”


TSK’ yı yöneten general ve amirallerin bazıları son yıllarda normal insan aklının alamayacağı kadar anormal olaylarda karşımıza çıktı.

***

Son yıllarda tüylerimizi diken diken yapan bazı olaylar şunlardır:


*Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’ in yolsuzluktan rütbelerinin sökülmesi ,


*Emekli Orgenarller Hurşit Tolon, Şener Eruygur, emekli tuğgeneraller Veli Küçük, Levent Ersöz’ünn Ergenekon’dan sanık olmaları, emekli Org Çetin Doğan Balyoz’dan sanık olmaları.*Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu'nun çürük davasında şüpheliler arasında yer alması

*Orgeneral Saldıray Berk’ in Erzincan Davasındaki konumu


*Deniz Kuvvetleri’nde bir fuhuş çetesi bulunduğu ve bu çetenin bazı amirallere şantaj yaptığı iddiası üzerine soruşturma başlatılması.
30 muvazzaf askerin bulunduğu kişilerin gözaltına alınması ve operasyonda arama kararı çıkan adresler arasında Genelkurmay Başkanlığının da yer alması.


*KAFES Eylem Planı davasındaki askerler ve Poyrazköy davasının tutuksuz sanığı Tuğamiral Şafak Yürekli’nin de aralarında bulunduğu 14 subayın ise 8 Kasım 2010’dan sonra zorla getirilmesine (Merkez Komutanlığı’nda görevli yetkililer eşliğinde) karar verilmesi,Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve TÜBİTAK’ta arama yapılması.
V.s. Bunların hepsini yazmaya kalksak günlerce üzerinde çalışmak gerekir.
***
TSK’ nın içinde darbeci, cuntacı, hortumcu, fuhuşcu, en acısı birde casuslar çıkmasını içimize sindirmemiz mümkün değildir.

TSK içindeki bu yüz karaları TSK’ yı yıpratıyor.

Bir soruyu açık seçik ve yüreklice sormak gerekir.

Ne oldu da Peygamber Ocağı bu hallere düştü?

TSK’ yı neden ve niçin ve kimler bu hale düşürdü?


TSK’ yı yıpratan bu ayrık otlarıdır.


Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’ in ilk işi TSK’ daki ayrık otlarını temizlemek olmalıdır.


TSK, içindeki ayrık otlarını taşımak ve beslemek zorunda değildir.


Org. Koşaner’ e önerim; TSK’da eğitim ve terfi sistemi tekrar gözden geçirilmelidir.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ın yapısı da değişmeli ve YAŞ üyelerinin sayısı artırılmalıdır.


YAŞ’ a her rütbeden temsilci alınmalıdır.

Tevfik DİKER

Devamını BURADAN okuyun...>>>

22.10.10

SANA YER YOK ANNE

Sıkmabaşınla sana bu kamusal alanlarda yer yok anne!

Senin başının örtülü olmasından bu devlet korkuyor anne. Kapılar sana ve senin gibi başını örten kadınlara kapalı. Senin yüzünden okullarda çocukların başlarını kapatacaklarından korkuyorlar. Senin yüzünden başı açık kızların üniversiteye gidemeyeceğini düşünüyorlar. Senin ve senin gibi başı kapalı kadınlar yüzünden bu ülkenin bir ‘İslam Cumhuriyeti’ olacağını söylüyorlar.Babamdan değil başın kapalı olduğu için senden korkuyorlar anne!

Sen ki iki ablama tek bir gün “Başını ört” dememişsin. Sen ki 3 tane Atatürkçü aydın çocuk yetiştirmişsin, nafile…

Sen başını senden korkanların sevdiği gibi onların sözleriyle ‘Anadolu usulü’ kapatıyorsun ama onlara bu da yetmiyor. Senin başörtünden biraz daha farklı başlarını bağladıkları için Cumhurbaşkanı’nın eşine küfür niyetine ‘sıkmabaş’ diyorlar. Başbakan’ın eşinin başı örtülü diye Canan Arıtman adında bir milletvekili “Araplar gibi giyinme” diye mektup yazabiliyor.

Ah benim öz be öz Ahıska Türkü annem bu kafatasçılar senin ve senin gibi başı örtülü kadınların Arap olduğunu zannediyorlar.

Anneciğim tek şansın üniversite çağını geçmiş olman. Bir de üniversite çağında olsaydın tarihin yüzkarası ‘utanç odaları’na alacaklardı seni. İkna olmazsan türlü şaklabanlıklar yapmaya zorlayacaklardı.

Boneyle, perukla, şapkayla girebilecektin bu ülkenin üniversitesine.

Bitirdikten sonra ise yallah evine…

Emekli asker babamın komutanları başı örtülü bir kadın ile yan yana gelmeyi kendilerine hakaret sayıyorlar.

Sana bu kamusal alanlarda yer yok, ağlama anne üzme beni…

Sana bunları anlattığımda savaşı kaybetmiş yenik bir komutanın titreyen sesiyle “Canları sağolsun” diyorsun ya..

Benim bu hoyrat adamlar karşısında canım hiç sağ olmuyor anne.

Başının örtüsü yüzünden biz çocuklarının yanlış anlaşılacağını düşündün durdun bunca yıl. Gizli gizli utandın…

Hiç utanma anne.

Senden korkanlar, utananlar utansın.

Devlet ana seni ve senin gibileri başınız kapalı diye sevmese de ben severim.

Sen benim anamsın.

CÜNEYT ÖZDEMİR RADİKAL 22.10.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

TEMİZÖZ DOSYASI

Faili Meçhuller Dosyası

Faili meçhuller davasında avukatların “Temizöz’ün soruşturma evrakları kayboldu, bulunsun” dediği dosyayı star gazetesi buldu.
Faili meçhuller davasında avukatların “Temizöz’ün soruşturma evrakları kayboldu, bulunsun” dediği dosyayı star buldu. Temizöz’ün kaçakçılarla arasında anlaşmazlık çıkınca onları tehdit ettiği anlatılıyor

20 faili meçhul cinayetin infaz emrini verdiği iddiasıyla 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan emekli Albay Cemal Temizöz’ün, Cizre’de görev yaptığı dönemde hakkında açılan bir dava dosyasın kaybolduğu ortaya çıkmıştı. star, kaybolan o dosyaya ulaştı.‘TEMİZÖZ BİZİ ÖLÜMLE TEHDİT ETTİ’

Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 1995 yılında hazırlanan soruşturma evrakındaki bilgilere göre o dönem Cizre’de kaçakçılık yapan Veysi Özcan, Şeyhmus Ceylan ve Ethem Aksal, dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı Temizöz’ün kendilerini ölümle tehdit ettiği gerekçesiyle Cizre savcılığına suç duyurusunda bulundular.

SAVCILIK GÖREVSİZLİK KARARI VERDİ

Cizre Başsavcılığı, gasp, hürriyeti tahdit ve ölümle tehdit suçlaması ile Temizöz ve soyadı bilinmeyen astsubay Yavuz hakkında soruşturma başlattı. Ancak dosya daha sonra ‘görevsizlik’ kararı ile Cizre İlçe İdare Kurulu’na gönderildi.

Görevsizlik kararında “Temizöz ve Yavuz’un kaçakçılığın ortaya çıkmasında görev aldıkları, ancak sonradan müştekiler ile sanıklar arasında çıkan bir takım anlaşmazlıklar nedeniyle şikayetçilerin araçları ve kimliklerini gasp ederek bir süre karakolda kanunsuz olarak tuttukları ve bu sırada ölümle tehdit ettikleri anlaşılmakla...” deniliyor.

İDARE KURULU’NA GİTTİ VE YOK OLDU

Savcılık, sanıkların asker olduğu ve görevleri sırasında bu suçu işlediklerini belirterek ‘görevsizlik’ kararı veriyor ve dosyayı Cizre İlçe İdare Kurulu’na gönderiyor. Temizöz davası müdafii avukatı Tahir Elçi, “İdare Kurulu’na giden evrakın akıbeti ile ilgili bir gelişme yok. Şu an evrakın Cizre ilçe idare kurulunda olduğu da net değildir” dedi.

Kaynak: Star

Devamını BURADAN okuyun...>>>

11.10.10

HSYK ARTIK TEMİZ

HSYK üyeleri istifa etti

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, Kurul'un 17 Ağustos 2010 tarihinden beri fiilen çalıştırılmadığını ifade ederekk, kendisi ile birlikte Suna Türkoğlu, Musa Tekin, Orhan Cem Erbük, Fatma Anıl Genç, Hatice Ceyda Keyman ve Ayşe Albayrak Doğan'ın görevlerinden ayrıldıklarını açıkladı. Ali Suat Ertosun ise hala görevde.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) BaşkanvekiliKadir Özbekbaşta olmak üzere üyeler Musa Tekin, Ayşe Albayrak Doğan, H. Ceyda Keyman, Suna Türkoğlu, Fatma Genç 'Gündemi belli olmayan görev yaptırılmayan kurumda daha fazla kalmanın bir anlamı yok' diyerek istifa ettiler. İstifa eden üyeler, kararlarının münferit olduğunu bildirdiler.Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek, ''Gündemi belli olmayan, toplantı yaptırılmayan, karar verdirilmeyen, görüşlerini açıklaması dahi fiilen engellenen bir yapı içerisinde daha fazla kalmanın bir yarar sağlamayacağı görüşüyle, ben ve arkadaşlarım Suna Türkoğlu, Musa Tekin, Orhan Cem Erbük, Fatma Anıl Genç, Hatice Ceyda Kerman ve Ayşe Albayrak Doğan, görevimizden ayrılma kararı almış bulunuyoruz'' dedi.

Özbek, düzenlediği basın toplantısında, Kurul'un bir süredir kamuoyunun gündeminde çok yoğun bir biçimde yer aldığını söyledi. Hukukun toplum için olduğunu ve toplumla iç içe olduğunu söyleyen Özbek, şunları kaydetti:

''Sürekli tartışma konusu yapılması ve bu yolla yıpratılması, topluma, hukuka ve hukuk kurumlarına zarar vermektedir. Birinin her an hukukun koruması altında olduğunu hissetmeli, hukukun herkes için aynı ve tek olduğuna inanmalı, kurallar ve kurumlardan oluşan hukuk devletinde yaşamanın en temel hakkı olduğunu bilmeli ve bunun için de mücadele etmelidir. Hukuk kurumları ise bu süreçte kendilerine anayasa ve yasalarla verilen görevleri görev bilinci ve sorumluluğu içerisinde hukuk kurallarına göre yerine getirmek zorundadırlar. Bu bağlamdaHSYKhiçbir önyargı ve hiçbir art niyeti olmadan anayasanın çizdiği sınırlar içerisinde ve kanunların kendilerine verdiği yetkilerine sahip çıkarak görev yapmak amacını ısrarla ortaya koymuş olmasına rağmen, 17 Ağustos 2010 tarihinden itibaren fiilen çalıştırılmamaktadır.

Üzüntüyle ifade edelim ki bu husus Adalet Bakanlığına defalarca iletilmiş, sözlü ve yazılı başvurularla duruma resmiyet kazandırılmış, yapılamayan her toplantı için Kurulun seçimle gelen üyeleri tarafından tutanak tutularak durum ilgili makamlara iletilmiş olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir sonuç alınamamıştır.

Adalet Bakanlığı son olarak Adalet Bakanı imzasıyla göndermiş olduğu yazısında yeni oluşum tamamlanıncaya kadar mevcut HSYK'ya gündem yapılmayacağını, Kurul Başkanvekilliğine resmen bildirmiş bulunmaktadır. Bu süre içerisinde HSYK halen yürürlükte olan 2461 sayılı kuruluş kanunundan ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunundan kaynaklanan ve birçoğu ivedi olan, hiçbir görevini yapamadığı gibi bu ivedi işlerin adalet Bakanlığınca nasıl yürütüldüğü konusunda da hiçbir bilgisi bulunmamaktadır.

Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan ve 20 ayrı kuruluştan görüş istendiği bildirilen HSYK Kanun Tasarısının ön taslağının hazırlık çalışmaları sırasında kurulumuzun seçimle gelen üyeleriyle herhangi bir bilgi paylaşımında bulunulmadığı gibi taslak tamamlandıktan sonra bir iletişim kurulamamış, taslak hakkında görüşü istenen kuruluşlar arasında kurula yer verilmemiş, hatta kurulun bu taslak hakkında hazırladığı görüşlerini HSYK'nın kendiinternetsitesinde yayınlanmasına da olanak tanınmamıştır.

Bizim bugün basın toplantımızı yapacağımızı açıkladıktan sonra yaklaşık 1.5 saat kadar önce HSYK'nın internet sitesine bizim yeni taslakla ilgili kurulun görüşlerinin eklendiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Gündemi belli olmayan, toplantı yaptırılmayan, karar verdirilmeyen, görüşlerini açıklaması dahi fiilen engellenen bir yapı içerisinde daha fazla kalmanın bir yarar sağlamayacağı görüşü ile ben ve arkadaşlarım Suna Türkoğlu, Musa Tekin, Orhan Cem Erbük, Fatma Anıl Genç, Hatice Ceyda Kerman ve Ayşe Albayrak Doğan, görevimizden ayrılma kararı almış bulunuyoruz.''

"SEÇİM GÜNÜNÜ BEKLEMEDEN AYRILMA KARARI ALDIK"

"Bugüne kadar neden bekledikleri'' konusuna da değinen Özbek, bugüne kadar hiçbir evrakı imzalayamadıklarını, hiçbir konuda görüşme yapamadıklarını ve hiçbir karar alamadıklarını yineledi. Özbek, ''Ancak, hep kararnamenin geri kalan kısımlarının getirileceğini bekledik, getirilmesi gerektiği konusunda Bakanlıkla sürekli yazışmalar yaptık. Ayrıca, çok önemli gördüğümüz günlük ve ivedi işlerin gündem dışı olarak getirilip, bir karara bağlanması gerektiği ve bu eksikliğin, gereğin tamamlanması icap ettiği için de görevimizi devam ettirmeye çalıştık. Fakat, maalesef bugüne kadar herhangi bir kurulun işlemi, kararı, benzer bir tasarrufu olmamıştır. Ayrılmamızın en önemli gerekçesi budur, arkadaşlar'' diye konuştu.

Özbek, daha fazla beklemek istemediklerini ifade ederek, ''Bekleyip, 17 Ekim tarihinde gerçekleştirilecek seçimden sonra gelecek arkadaşlarımızın buraya gelmesinden veya isimlerinin belli olmasından sonra ayrılmanın da bir takım polemiklere sebep olacağı, yeni oluşacak kadronun beğenilmediği veya onlarla uyumlu bir şekilde çalışılamayacağı şekilde bir takım değerlendirmeler yapılabilir endişesiyle seçim gününü beklemeden ayrılma kararı aldık'' dedi.

Kararlarının tamamen ''münferit'' olduğunu vurgulayan Özbek, ''Her bir arkadaşımız, bu yoldaki iradesini, düşüncesini kendileri ifade etmişlerdir. Bugün birlikte de bu kararın uygulanmaya konmasını uygun gördük'' değerlendirmesinde bulundu.

HSYK üyelerinin haberdar olmadığı kanun tasarısı ön taslağı...

Bir gazetecinin "İstifanızı 17 Ekim sonrasına bırakmak istemiyoruz dediniz bu istifanızı bir seçim stratejisi mi. Görev sürenizin dolmasına bir süre kala gerçekleşmesi anlamlı değil mi?" sorusuna Özbek, "Günlük yaşamda konuşma imkanı olsa ucuz kahramanlık yapmıyoruz 17 Ağustos'tan beri bu konuları değerlendiriyorduk. O süreden beri kurum normal çalışmalarını yapamamaktadır. Bir hakim ciddiyetinde olayları yansıtmaya çalıştık. Yapabileceğimiz budur" diye cevap verdi.

Özbek başka bir soru üzerine de, "Biz Yargıtay veDanıştayüyeleriyiz eski görevlerimize geri dönüp görevlerimiz sürdüreceğiz" dedi.

samanyoluhaber.com
11.10.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

29.9.10

AVCI VE GK

Hanefi Avcı neden Genelkurmay'a gitti?

Dün yaşanan Hanefi Avcı operasyonu, iktidar karşıtlığı üzerinden yürütülen ideolojik kampanyaları alevlendirdi. Avcı'nın kitabı nedeniyle böyle bir operasyona maruz kaldığı algısı oluşturulmaya çalışılıyor.

Oysa üç emniyet genel müdür yardımcısı ve iki emniyet müdürü hakkındaki soruşturmalar, tutuklamalar yaşanırken onların siyasi iktidar veya cemaatle ilgili piyasaya çıkmış kitapları yoktu. Avcı'yı diğer emniyet müdürü dostlarından ayıran en önemli tarafı, kurnazlığıdır. Devrimci Karargah Örgütü operasyonu kapsamında dinlenen Nejdet Kılıç'la görüşmelerinin dinlemeye takılması üzerine, anı kitabına cemaat bölümünü eklemesidir. Kitabı kendisine "zırh" yapmaya çalıştı, bu sayede olası bir operasyondan kurtulabileceğini umdu ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ancak, kabul etmek gerekir, diğer müdürlere göre kitap sayesinde kendisine kamuoyu desteği bulmayı başardı. Atatürkçü Düşünce Derneği ve İşçi Partisi sempatizanları Avcı'nın kitaplarını dağıtarak böyle bir algının oluşmasına katkıda bulundular. Kitabının yazımına emek harcayan bazı gazeteciler de gönüllüğü avukatlığına soyundu. Kafalar karışmasın, zihinleri bulandıran bir iki soruya da cevap vermek gerekir. Soruşturmayı yürüten savcılık, Avcı'ya 27 Eylül pazartesi günü saat 12.00'ye kadar ifadesini vermek üzere süre tanıdı. Avcı ise sivil savcılığın bu çağrısına uymak yerine gizli bir şekilde Genelkurmay'a giderek askeri savcı Yavuz Şentürk'le görüştü, Adli Müşavir Hıfzı Çubuklu da bu görüşmede hazır bulundu. Avcı'nın sivil mahkemedeki soruşturmaya direnerek askeri savcılığın yolunu tutması, üstelik bunu gizli şekilde yapması, manidar.

Sizce neden?
ŞAMİL TAYYAR STAR

Devamını BURADAN okuyun...>>>

YARGITAY GASPÇI OLDU

Cihaner Planı İşliyor

Deşifre olan Cihaner'i kurtarma operasyonu, planlandığı gibi işliyor: Anayasa ayaklar altında

Anayasa'yı açıkça ihlal eden Ceza Genel Kurulu, İlhan Cihaner'in ağır ceza mahkemesinde yargılandığı 'terör' davasının Yargıtay'a alınmasına onay verdi. Yerel mahkemelerin yetkisini gasp eden bu karar, internete düşen ve yalanlanmayan ses kayıtlarındaki kurtarma planını da doğrulamış oldu. Karara hukukçular sert tepki gösterdi: "Anayasa, yetkiyi normal mahkemelere vermiştir, Yargıtay bunu yapamaz."

Dosyaların aslını görmeden Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i tahliye eden Yargıtay, hukuk tarihine geçen bir skandala daha imza attı. Dün toplanan Ceza Genel Kurulu, Cihaner'in Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Ergenekon terör örgütü üyesi olmakla yargılandığı davayı Anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde Yargıtay'a aldı. Ceza Genel Kurulu, Cihaner'in terör davası ile 'görevi kötüye kullanmak ve evrakta sahtecilik' iddialarıyla Yargıtay'da yargılandığı davayı fotokopi üzerinden birleştiren 11. Ceza Dairesi'nin kararını hukuka uygun buldu. 6 yüksek yargıcın karşı oyuna rağmen 18 oyla alınan bu kararla, sahtecilik suçlarına bakan 11. Ceza Dairesi, Anayasa'nın 138 ve 154. maddeleri ile CMK'nın 250., Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93. maddelerine aykırı şekilde bir terör örgütü davasında yargılama yapacak. Bu, Yargıtay'ın görev bölümü içinde kendi iç hukukunu da çiğnediği anlamına geliyor. 11. Ceza Dairesi'nin muvafakat almadan verdiği birleştirme kararını da onadığı için mahkemelerin bundan sonra hukuksuz şekilde birleştirme yapmasının da önü açıldı. Alınan kararı 'skandal' olarak değerlendiren hukukçular ise internete düşen ses kaydındaki planın bire bir uygulandığına dikkat çekiyor. Cihaner'in birleştirme kararından önce Ceza Genel Kurulu Başkanı İhsan Akçin'i ziyaret ettiği iddialarının doğrulandığını belirten hukuk çevreleri, söz konusu ses kaydında ismi geçen yüksek yargıçların görevden alınmasını istedi."Dosya birleştirdikten sonra önce tüm sanıklar tahliye edilecek. Sonra biraz uzatıp dosya kapatılacak. Burada süreci biraz uzatmamız gerekiyor. (Erzurum göndermiyorum) derse ne yapacaksınız? Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı ver. Fotokopi bile olsa ben olsam birleştiririm, basarım tahliyeyi."

Yargıtay 8. Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan'a ait olduğu ileri sürülen ve yalanlanmayan bu ses kaydı, 18 Mayıs 2010'da internet sitelerine düştü. Aktan ve bir başka Yargıtay üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği iddia edilen görüşme, 'terör örgütüne üyelikle' suçlanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ve arkadaşlarının nasıl kurtarılacağını da gözler önüne seriyordu. Plan aynen uygulandı. Başkanlığını Ersan Ülker'in yaptığı Yargıtay 11. Ceza Dairesi beklenen tahliye kararını 18 Haziran 2010'da verdi. Daire, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla aralarında İlhan Cihaner ve Saldıray Berk'in de bulunduğu sanıkların yargılandığı dava dosyası ile Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ndeki dava dosyası arasında 'şahsi ve fiili irtibat' bulunduğu gerekçesiyle, her iki dava dosyasının Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ndeki dava dosyasında birleştirilmesine oybirliğiyle hükmetti. Ergenekon ana davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' davası ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 'Ergenekon terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın birleştirilerek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesi yönünde karar almıştı.

6 üye karşı oy kullandı

Mahkemenin kararının ardından Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 'aradaki olumlu görev uyuşmazlığının çözümü için' dosyaların Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine karar verdi. Bu arada, önceki gün internete yüksek yargı üyelerine ait olduğu ileri sürülen ses kayıtları düştü. Kayıtlarda yine İlhan Cihaner'i Yargıtay'da kurtarma planının ayrıntıları vardı. Ve nihayet Yargıtay Ceza Genel Kurulu dünkü toplantısında, Erzurum mahkemesindeki 'terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın Cihaner'in Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülen davayla birleştirilerek Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülmesine karar verdi. Edinilen bilgilere göre, görüşmelerde öncelikle Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin CD üzerinden verdiği birleştirme kararının geçerli olup olmadığı konuşuldu. 18 Yargıtay üyesi CD üzerinden birleştirmenin geçerli olduğu, 6 üye ise geçersiz olduğu yönünde oy kullandı. Azınlıkta kalan 6 üye, CMK 250. maddeye göre Cihaner'in işlediği terör örgütü üyeliği suçlarının görev suçu olmadığını, 'kişisel suç' kapsamında olduğunu, bu suçlarda yargılama yerinin Yargıtay değil özel yetkili mahkemeler olduğunu savundu. Bu üyeler, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin dosyanın aslını görmeden CD üzerinden verdiği birleştirme kararının hukuka aykırı olduğunu, buna onay verilmesi durumunda yargıda tehlikeli bir yolun açılacağını belirtti. Söz konusu üyeler, ilk derece mahkemelerinde Yargıtay'ın üst mahkeme olduğuna dair mevzuatta bir hüküm bulunmadığına dikkat çekti.

Kanun maddeleri tek tek çiğneniyor

Yargıtay'ın kararı Anayasa, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Yargıtay Kanunu'na uygun değil. Cihaner'i görev suçuyla yargılayan Yargıtay, ilk derece mahkemeleriyle eşit konumda. Kurul, "Yargıtay, kanunla gösterilen belli davalara bakar." diyen Anayasa'nın 154. maddesi ile "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." hükmünü içeren 138. maddesine aykırı bir karar almış oldu.

CMK'nın 250. maddesine göre terör suçu işleyenler özel yetkili mahkemelerde yargılanıyor. Başsavcı Cihaner'in, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93.maddesine göre de özel yetkili mahkemede yargılanması gerekiyor. Ceza Genel Kurulu, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ni davaya bakmakla görevlendirerek Yargıtay Kanunu'na da aykırı davrandı. Kanun, Yargıtay'ı kişisel suç kapsamındaki terör suçlarına bakmakla görevlendirmiyor. Yargıtay, sadece birinci sınıf hâkim ve savcılar ile yüksek yargı üyelerini görevlerinden dolayı yargılayabilir.

Kurtarma planı adım adım uygulandı

Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin skandal 'birleştirme' kararının ardından İlhan Cihaner'in de aralarında bulunduğu 10 sanık tahliye edilmişti. Cihaner'i kurtarma planı mayıs ayında internete düşen ses kayıtlarında ayrıntılı olarak deşifre edilmişti. Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin verdiği karar, Yargıtay Üyesi Hamdi Yaver Aktan'a ait olduğu ileri sürülen ses kaydını da tam olarak doğruladı. İşte yaşanan süreç:

14 Mayıs 2010: İnternete düşen ses kayıtlarında Yargıtay Üyesi Hamdi Yaver Aktan olduğu iddia edilen kişi ile kimliği belirsiz bir şahıs, Erzincan davası sanıklarından 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ve İlhan Cihaner'in yargıdan nasıl kaçırılacağı hakkında konuşuyor. Kayıtta, Erzurum'da görülen 'terör örgütü üyeliği' davasının Yargıtay'daki evrakta sahtecilik davası ile birleştirilmesi planlanıyor.

18 Mayıs 2010: İnternete düşen ikinci ses kaydının Hamdi Yaver Aktan ile bir diğer Yargıtay Üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği ileri sürülüyor. İşte o ses kaydından planın ayrıntıları: "Ersan Ülker'e dedim bunu yaparsan Yargıtay başkanısın. Erzurum dosyayı göndermeyiverirse ne yapacağız? Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı verip esası kapatıp dosyayı gönder kardeşim. Fotokopiyi bile gönderse burası cesaretli ise ben olsam birleştiririm, basarım tahliyeyi."

11 Haziran 2010: Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' iddiasıyla yargılandığı dava dosyasının aslı yerine CD üzerinden incelenmesine ve davaların birleştirilmesinin değerlendirilmesine karar verdi.

18 Haziran 2010: Yargıtay 11. Ceza Dairesi, İlhan Cihaner'in 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla yargılandığı dava ile 'görevi kötüye kullanma, evrakta sahtecilik' iddialarıyla Yargıtay'da yargılandığı davanın birleştirilmesine karar verdi. Sanıkların tamamı tahliye edildi.

27 Eylül 2010: İnternete düşen yeni ses kayıtları yüksek yargıda görevli hakimlerin İlhan Cihaner'i aklamak için yoğun bir mesai harcadıklarını ortaya koydu. Plana göre, Cihaner Yargıtay'da aklanacaktı.

28 Eylül 2010: Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'Ergenekon terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülmesine karar verdi.

Karar, tam bir hukuk skandalı

Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı: Yargılama süreci baştan beri şaibeli. Kamuoyuna yansıyan ve yalanlanmayan ses kayıtlarını dikkate aldığımızda bırakın şaibeyi, yer değiştirme cezasını gerektirecek, meslekten ihracın bir altındaki cezayı gerektirecek ciddi bir ceza alması gereken kişiler söz konusu. İlhan Cihaner'i kurtarma operasyonu artık iddialardan öte bir gerçeklik taşıyor. Son olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararı tam bir skandaldır. Zira gerekçeye baktığımızda CMK'nın 10. ve 16. maddesi yani birleştirmeyle ilgili hükümleri zikredilmiş. Birleştirmenin nasıl yapılacağıyla ilgili genel umdeleri gösterir. Yargıtay'ın hangi dairesinin görevli olacağıyla ilgili hüküm arz etmez.

Diğer sanıklar nasıl yargılanacak?

Eski Sivas Baro Başkanı Mustafa Coşkun: İlhan Cihaner, 'terör örgütü üyeliği' ve 'görevi kötüye kullanma' ile 'imar kirliliğine neden olma' gibi iddialarla suçlanıyor. Özellikle terör örgütü suçlamasıyla ilgili davanın, diğer terör örgütü davalarıyla birlikte ve aynı mahkemede görülmesi lazım. Sadece 'görevi kötüye kullanma' suçlaması, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin görev alanına girmektedir. Gelinen noktada Cihaner'in 'terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla hakkında açılan davadan sağlıklı bir netice çıkması mümkün gözükmüyor. Dava sonunda da adil bir sonuç beklemek imkânsız hale gelmiştir.

Mahkemelerin yetkisi gasp edildi

EMEKLİ SAVCI SACİT KAYASU: Hakim ve savcıların yargılama usullerini belirleyen 2802 sayısı kanunla belirlenmiş durumda. Bu kanunda 1. sınıfa ayrılmış hakimlerin nasıl yargılanacağı açık bir şekilde belirtiliyor. Sadece şahsi suçlardan yargılandığında Yargıtay yetkili olur. Diğer durumlarda ağır ceza mahkemeleri yetkilidir. Yargıtay resmen yerel mahkemelerin elindeki yetkiyi gasp etti. Daha vahim bir durum ise bundan önce ortaya çıkan ses kayıtlarındaki planın aynen uygulanmış olması. Bu süreç normal bir hukuki sürece benzemiyor. Ses kayıtları ortaya çıkıyor ve kasetlerdeki planın aynısı uygulanıyor.

Yargıçlar görevden alınmalıydı

Hukukçular Derneği Başkanı Cahit Özkan: İnternete düşen ses kayıtları, Cihaner'in skandal tahliye kararının nasıl verildiği, davaya nasıl hukuksuzca müdahale edildiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu yargıçların öncelikle haklarında yapılacak yargılamanın sonuna kadar görevden el çektirilmeleri gerekmektedir. İddia edilen ses kayıtlarına konu eylemleri hakkında soruşturma başlatılmalı ve yargılama yapılmalıdır. Mahkum olmaları halinde ihraçlarına karar verilmelidir. Adı geçen yüksek yargı mensuplarının ortaya çıkan ses kayıtları, anayasa ve yasalara, hukuka ve Yargıtay'ın kendi kararlarına açıkça aykırı. Hukuksuz kararların nasıl organize edildiği ses kayıtlarıyla deşifre olmuştur.

Ceza Genel Kurulu yetkisizdir

Emekli Yargıtay Savcısı Ahmet Gündel: Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun böyle bir uyuşmazlığa bakmaya kanunen bir yetkisi yoktur. Bu, birleştirmeden kaynaklanan bir uyuşmazlıktır. Birleştirme kararları görevle ya da yetki ile ilgili bir karar değildir. Fakat birleştirmeyle ilgili olumlu ya da olumsuz uyuşmazlıkta kanun herhangi itiraz yollarını göstermemiştir. Bu da mahkemenin verdiği bir karara itiraz edilebilmesi için bunun kanunda açık bir şekilde gösterilmesini gerektirir. Kanunda da bu konu ile ilgili açık itiraza yer verilmemiştir. Bu nedenle bu uyuşmazlığın Ceza Genel Kurulu'na götürülmesi yasalarımıza uygun değildir.

Hukuk yine yok sayıldı

Emekli Askeri Yargıç Faik Tarımcıoğlu: Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun aldığı bu karar benim hukuk anlayışıma uymuyor. Cihaner'i yargılamada normal mahkemeler yetkilidir. Çünkü suçlamalar ve isnatlar birbirinden çok farklı. Yargıtay görev suçundan dolayı görülen davalara bakabilir. Hukuk bazen yok sayılıyor. Mesela 367 kararı. Ama Anayasa Mahkemesi'ne gitseniz neden böyle bir karar verdiniz deseniz, bir dolu gerekçe sunar. Ama bu gerekçelerin hiçbiri kabul edilemez. Cihaner davasında da böyle. Yargılamanın Yargıtay'da yapılmasını gerektiren gerekçeler de kabul edilemez durumdadır.


ZAMAN 29.09.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

AVCI AVLANDI

Avcı Tutuklandı

Hanefi Avcı, terör örgütüne yardım ve yataklık suçlamasıyla tutuklandı

Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü ile ilgili yürütülen soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek, terör örgütüne yardım ve yataklık etmek suçlarından mahkemece tutuklandı. Paşakapısı Cezaevi'ne gönderilen Avcı'nın Eskişehir'de ikamet ettiği tek katlı lojmanında da bir ruhsatsız Kalaşnikof silah ele geçirildi. Delil niteliğindeki diğer materyaller İstanbul'a gönderildi.

Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın talimatıyla dün Ankara'da gözaltına alınan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü ile ilgili yürütülen soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek ve terör örgütüne yardım ve yataklıktan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. Ankara'daki gözaltının ardından aynı gün Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilen Avcı, özel avukatını çağırmadığı için barodan avukat istendi. Avcı'nın arkadaşı olan ve uyuşturucu çetesinden yargılanan eski emniyet müdür yardımcısı Emin Arslan da avukatını gönderdi; ancak Avcı, bu avukatı da kabul etmedi. Savcılık ifadesinde susma hakkını kullandığı öğrenilen Avcı, daha sonra tutuklanması talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkemedeki sorguya ise baronun gönderdiği avukat girdi ESKİŞEHİR'DEKİ LOJMANDA KALAŞNİKOF BULUNDU

Hanefi Avcı'nın bir zamanlar Eskişehir'de ikamet ettiği tek katlı lojmanında ve eski makamında da arama yapıldı. İstihbarat şube, terörle mücadele ve organize suçlar şube müdürlüğü ekiplerinin sabah saatlerinde geldikleri lojmandaki arama 4 saat sürdü. Lojmandan iki ruhsatlı tabanca ile bir ruhsatsız kalaşnikof silah ele geçirildi. Kalaşnikof silah incelenmek üzere kriminal polis laboratuarlarına gönderildi. Avcı hakkında 6136 sayılı ateşli silahlar kanununa muhalefetten de işlem yapılacağı öğrenildi. Aramalarda bilgisayar, CD, elektronik eşyalar ile veri toplamaya yarayan tüm aletler kontrol edildi. Bazı eşyalara el konuldu, bazı materyaller kopyalandı. Delil niteliğindeki materyaller İstanbul'a gönderildi.

EVİNDEN SAHTE PASAPORT ÇIKTI

Avcı'nın Eskişehir'deki lojmanında yapılan aramada çok sayıda sahte pasaport, nüfus cüzdanı ehliyetin de ele geçirildiği öğrenildi. Avcı'nın evinde yapılan aramalarda kendi resmi kullanılarak farklı bir isme düzenlenmiş bir adet lacivert pasaport, bir nüfus cüzdanı ve bir de sürücü belgesi bulundu. İki savcının nezaretinde yapılan aramaların tamamının kamera ile kaydedildiği bildirildi. Avcı'nın hakkındaki soruşturma nedeniyle söz konusu bu lacivert pasaportla yurt dışına kaçma hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyor.

Hanefi Avcı'nın örgüt üyelerine yardım ettiği belgeler ve telefon tapeleriyle ortaya konuluyor. Savcı Kadir Altınışık, yazısında, Avcı'nın örgüt üyelerine yönelik yapılan 'gizli' soruşturmadan haberdar olduğu ve bu kapsamda üyelerin faaliyetlerini saklamalarına yardım ettiği kaydediliyor. Söz konusu yardımın ise üyelere yapılan fiziki ve teknik takibin engellenmesi şeklinde olduğu belirtiliyor. Savcı ayrıca, Avcı'nın örgüt üyelerinin soruşturma kapsamında izlendiklerini deşifre ederek, örgütün illegal faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasını güçleştirdiğini vurguluyor. Aynı soruşturma kapsamında tutuklanan ve Avcı ile bağlantılı olduğu belirtilen Necdet Kılıç, ifadesinde Avcı'yı tanıdığını açıklamıştı. Kılıç, Edirne Emniyet Müdürlüğü'nde görevli iken Avcı'nın iki kez evine geldiğini söylemişti.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce evinde arama kararı çıkarılan Avcı, gözaltına alındıktan sonra bazı basın kuruluşlarına e-posta yoluyla gönderdiği 5 sayfalık basın açıklamasında suçlamaları reddetti. Tarih ve imza bulunmayan açıklamada, telefonlarının dinlendiğini bilerek kurgu mesaj yazdığını ileri sürdü. Hanefi Avcı, açıklamasında, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü soruşturmasını yürüten İstanbul Başsavcılığı'nda görevli Özel Yetkili Savcı Kadir Altınışık'ı yaptığı işlemlerinden dolayı yazılı olarak Adalet Bakanlığı'na, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) ve İstanbul Başsavcılığı'na şikayet ettiğini belirtti. Devrimci Karargâh örgütü ile ilgisi olmadığını savunan Avcı, yazdığı kitap sebebiyle ve asıl sanıkları gizlemek için bu davayla ilişkilendirilmek istendiğini iddia etti. 20 Eylül 2010'da bir Adalet Bakanlığı yetkilisi hakimine ifade verdiğini söyleyen Avcı, bu yetkiliye "Yakında Karargâh Evleri veya Devrimci Karargâh ... diye tahkikata başlayacaklar hatta Necdet Kılıç'ı da gözaltına alacaklar." dediğini aktardı. Kullandığı telefonların bilerek dinlendiğini ve şikayet edince de "yanlış olmuş aşk konuşması imiş" denildiğini ifade eden Avcı, dinleme kararının 07.11.2009'da alındığını ve kendisinin de bunu 14 Kasım 2009'da öğrendiğini söyledi.

Avcı tebligata uymayınca mevcutlu getirildi

İstanbul'da Devrimci Karargah örgütüne dönük yürütülen soruşturma Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ya uzandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca geçen hafta ifadeye çağrılan ancak izinde olduğunu gerekçe göstererek tebligata uymayan Avcı hakkında 'mevcutlu getirilme (zorla)' kuralı işletildi. Polis nezaretinde İstanbul'a götürülme, savcılığın terör örgütüne yardım etmek suçundan hakkında gözaltı kararı vermesi üzerine gerçekleşti. Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın yürüttüğü Devrimci Karargah Örgütü soruşturması Merkez Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da polis nezaretinde alınmasıyla yeni bir boyut kazandı. 'Mevcutlu getirme' kararı dün sabah Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne ulaştı. Avcı'yı cep telefonundan arayıp hakkında "mevcutlu olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na çıkartma" kararı bulunduğunu belirten Terörle Mücadele Şube Müdürü, "Sayın müdürüm bulunduğunuz yeri söylerseniz arkadaşlarımız size yardımcı olacak." dedi.


Emniyetten arandığı sırada oğlunun Balgat semtindeki evinde olduğu belirtilen Avcı, "Şu an Cevizlidere'de oğlumun evindeyim. Görevliler beni buradan alabilir." dedi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli bir Emniyet amirinin başında olduğu ekip Avcı'nın verdiği Balgat'taki buluşma yerine gitti. Buluşma yerinden alınan Avcı, polislere zorluk çıkartmadı. Ekip otosu Dikmen Caddesi üzerinden Esenboğa Havalimanı'na giderken Avcı, "Emniyet Genel Müdürlüğü'ne kısa bir süre uğrayıp bu işlemi bildirmek istiyorum." dedi. Bunun üzerine ekip yol üzerindeki Emniyet Genel Müdürlüğü'ne geldi. Avcı, 5-10 dakika yetkililerle görüşme yaptıktan sonra yeniden ekip otosuna bindi ve Esenboğa Havalimanı'na hareket edildi. ANkara zaman


ZAMAN 29.09.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

24.9.10

AVCI AVLANDI MI?

Örgüt Evinde "Yasak Aşk"

Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, irtibatlı olduğu tespit edilen Devrimci Karargah terör örgütü mensubu Mecdet Kılıç'ın evinde yasak aşk yaşadığı iddia edildi.
Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabında “Telefonum dinleniyor” dediği hattın Devrimci Karargah isimli terör örgütüne üye olduğu tespit edilen ve geçtiğimiz gün tutuklanan Necdet Kılıç'a ait olduğu şüphesiyle mahkemeye kararıyla dinlemeye takıldığı belirlendi. Geçtiğimiz yıl Bostancı'da 16 yaşındaki bir çocuğu ve bir polis memurunu şehit eden terörist Orhan Yılmazkaya'nın evindeki parmak izlerinden ulaşılan Necdet Kılınç'ın bir yıldan beri mahkeme kararıyla teknik takipte olduğu ve adına kayıtlı telefonunun dinlendiği ortaya çıktı. Ancak Kılıç'ın mahkeme kararıyla dinlenilen telefonunun kullanıcısının K.K isimli bir kadın olduğu K.K'nın bu hatla sevgilisi eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile görüşmelerinde kullandığı belirlendi. Avcı'nın kitabında “Arkadaşım” dediği Kılınç'ın evinde sevgilisi K.K ile buluştuğu da belirlendi.TERÖR ÖRGÜTÜNDEN YASAK AŞK ÇIKTI
Yazdığı “Haliç'teki Simonlar” kitabıyla gündeme gelen Eski Eskişehir Hanefi Avcı'yı terör örgütü Devrimci Karargah'a götüren ilginç bir yasak aşk ilişkisi ortaya çıktı. Avcı'nın yaşadığı yasak aşk, geçtiğimiz yıl Nisan ayında İstanbul Bostancı'da bir polis amiri ve 16 yaşındaki bir çocuğu şehit eden terörist Orhan Yılmazkaya'nın liderliğini yaptığı Devrimci Karargah örgütüne yönelik soruşturmayla tesadüfen ortaya çıktı. “Haliçte'ki Simonlar” kitabını şantaja uğradığı için mi yazmak zorunda kaldı?” sorusunu akıllara getiren olayın süreci şu şekilde şu şekilde gelişti:


GİZLİ TANIK SON TEZGAH'IN İFADESİ
Savcılığın hazırladığı Devrimci Karargah iddianamesinde, örgütün birçok farklı terör örgütünden ayrılan örgüt mensuplarını tek çatı altında toplamaya çalıştığı ve örgütün omurgasını 16 Eylül Hareketi ve Bedreddini Hareketi üyelerinin oluşturduğu tespiti yapıldı. Polis katili Orhan Yılmazkaya'nın evinde yapılan incelemelerde örgütün Sosyalist Demokrasi Partisi ile ilişkisi olduğu ve partiye nüfuz ettiği ortaya çıktı. Polis bunun üzerine örgütün SDP içindeki ilişkilerini incelemeye aldı.


ESRARENGİZ İHBAR MEKTUBU
Polis, örgütün SDP ile ilişkilerini araştıran incelemelerde bulunurken 1 Eylül 2009'da Emniyet'e ilginç bir ihbar mektubu geldi. Mektupta, örgüt üyelerinin yakalanmamaları için kendilerine Emniyet içinden haber verildiği belirtiliyordu. Bunun üzerine savcılık ihbar mektubundaki bilgilerin de incelenmesini ve SDP-Karargah ilişkisinin detaylı araştırılmasını istedi. Faaliyetleri mercek altına alınan kişiler arasında SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan'ın da aralarında bulunduğu üst düzey yöneticiler yer alıyordu. SDP'nin Devrimci Karargah bağlantısı kapsamında, SDP çevresinde faaliyet gösteren ve Rıdvan Turan ve Genel Başkan Yardımcılarıyla ileri derecede yakın ilişkileri bulunan Nejdet Kılıç da takip edildi.


NECDET KILIÇ BAĞLANTISI SORUŞTURMAYI DERİNLEŞTİRDİ
Emniyet'in Necdet Kılıç ile ilgili yaptığı çalışmalarda; Kılıç'ın 1980 öncesi yasadışı THKP-C Kurtuluş örgütü içerisinde Haşmet (K) ismiyle faaliyet yürüttüğünü ve 1981 yılında yakalanarak tutuklandığını tespit etti. Kılıç'ın ayrıca 1987 yılında Mersin E Tipi cezaevinde iken, bulunduğu koğuştan alınarak THKP-C Kurtuluş mensubu şahısların bulunduğu koğuşa verilmek için ölüm orucu eylemi gerçekleştirdiği belirlendi. Kılıç Mersin'de "Bahçe" olarak ifade ettiği yerde üst düzey örgüt mensupları, TKKKÖ Merkez Komite üyeliği yapmış şahıslar, Dev-Sol kurucusu, THKP-C/Kurtuluş örgütü kurucusu gibi şahıslarla toplantılar düzenlediği öğrenildi.


KILIÇ'IN TELEFONUNUN TESPİT EDİLMESİ
Nejdet Kılıç'ın kullandığı telefonların tespiti çalışmalarında adına kayıtlı bazı telefon numaralarının Emniyette görevli bazı şahıslarla irtibatlı olduğu görüldü. Polisin yaptığı soruşturma neticesinde Kılıç'ın irtibatlı olduğu emniyet görevlilerinden en çarpıcı olanı dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ydı. Emniyet'ten bilgi sızdırıp sızdırmadığı tespit edilmek üzere dinlemeye alınan Kılıç'ın Avcı ile görüştüğü ve arkadaşları için istihbarat desteğinde bulunduğu tespit edildi.


AVCI'NIN DEVRİMCİ KARARGAHÇI ARKADAŞI
Polisin Kılıç'ın kullanıyor olabileceği ikinci bir telefonun tespiti çalışmalarında, Kılıç'ın ikamet ettiği adresin cell bölgelerinde yapılan çalışmalarda Tuğrul Çakır adına kayıtlı 0.531.7307094 numaralı şüpheli bir telefon tespit edildi. Telefon numarasının şüpheli olarak görülmesinin nedeni sadece Ceyhun Ünlü adına kayıtlı 0.531.7307092 numaralı telefon ile irtibatlı olmasıydı. Bu iki numaranın genellikle Organize Suç ve Terör Örgütü mensuplarınca teknik takipten kurtulmak amacıyla kullanılan tarzda sadece birbirleri ile irtibatlı oldukları tespit edildi. Çakır ve Ünlü adına kayıtlı bu iki ardışık numaralı telefonları ilginç kılan ise Necdet Kılıç'ın evinde sinyal veriyor olmaları oldu. Yapılan bu tespitler sonrasında Savcılık ve Emniyet, bu iki telefonun Devrimci Karargah Örgütü adına faaliyet gösteren Necdet Kılıç tarafından örgüte bilgi sızdırmak amacıyla, örgütsel amaçlı kullanıldığı kanaati oluştu.


HAKİM KARARIYLA DİNLEMEYE TAKILDI
Bu numaralardan Nejdet Kılıç'ın kullandığı değerlendirilen ve Kılıç'ın ev adresinden sinyal veren 0.531.7307094 numaralı telefon hattı hakim kararıyla 7 Kasım 2009'da dinlemeye alındı. Polis yapılan dinlemelerde ilk olarak dinlemeye alınan numaranın Nejdet Kılıç tarafından kullanılmadığını, kimliği tespit edilemeyen bir kadın tarafından kullanıldığını belirledi. Diğer önemli tespit de bu iki numara kullanıcıları arasında yasak aşk ilişkisinin bulunduğuydu. İlerleyen süreçte, Nejdet Kılıç’ın ikametgahından sinyal verdiği ve sadece tek telefon ile irtibatlı olduğu için dinlemeye alınan 0.531.7307094 nolu telefonun Edebiyat Öğretmeni K.K tarafından kullanıldığı tespit edildi. Karşı telefonun da başkasının adına kayıtlı olmasına rağmen dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tarafından kullanıldığı anlaşıldı.


POLİS DİNLEMEYİ DURDURDU
Dinlemelerde iki telefon kullanıcısının Nejdet Kılıç'ın evinde buluşacakları bilgisine ulaşıldı. Kılıç'ın adresinde yapılan takipte bir kadınla Hanefi Avc'nın buluştuğu görüldü. Polis telefonların cell çalışması ile de telefon kullanıcılarını Hanefi Avcı ve Edirne'de Edebiyat öğretmeni olan Kezban Küçük olduğunu belirledi. Hanefi Avcı'nın Kezban Küçük isimli kadınla yasak aşk yaşadığının belirlenmesi üzerine dinlemeye alınan 94 ile biten numara dinleme süresinin sona ermesi beklenmeden teknik takipten çıkarıldı.


KILIÇ'IN EVİNDEKİ YASAK AŞK KAYDEDİLDİ Mİ?
Hakim kararıyla dinlenen Nejdet Kılıç ve Hanefi Avcı'nın dinlemeye düşen konuşmalarında yakın ve samimi ilişkinin yanısıra Avcı'nın Kılıç'a karşı yardımcı olma gayretinde ve ricalarını geri çevirmeme eğiliminde olduğu belirlendi. Hanefi Avcı'nın polis katili Devrimci Karargah örgütü üyesi Nejdet Kılıç ile ilişkili olması da dikkat çeken başka bir konu. Kılıç'ın örgütsel geçmişi ve Avcı'nın 80 döneminde solculara yaptığı söylenen işkenceler düşünüldüğünde Avcı'nın Kezban Küçük'e olan zaafiyetinin Devrimci Karargah örgütü tarafından Avcı'ya şantaj amaçlı kullanıldığı düşünülüyor. Hanefi Avcı'nın Nejdat Kılıç'ın evindeki birlikteliğinin Devrimci Karargah mensuplarınca kaydedilmiş olabileceği de belirtiyor. Teknolojik imkanlardan sonuna kadar faydalanan Devrimci Karargah'ın Avcı'nın kasetini çekmiş olma ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyor.


AŞK YAŞARKEN İKİSİ DE EVLİYDİ
Öte yandan K.K ve Hanefi Avcı'nın ilişkilerinin başladığı dönemde ikisinin de evli olduğu ortaya çıktı. Halen evli olan Avcı'nın gerek Edirne gerekse Eskişehir Emniyet personeli arasında karısından boşanma aşamasında olduğunun bilindiği öğrenildi. K. K'nın ise kısa bir süre önce eşinden ayrıldığı belirtildi.Bu arada Avcı'nın yazdığı kitapta Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açık açık yazınca polisin operasyonu sekteye uğradığı belirtiliyor. “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabın piyasaya çıkması ile Devrimci Karargâh terör örgütü kapsamında yürütülmekte olan soruşturmanın gizliliği ihlal edildi. İlgili tahkikattan haberdar olan Avcı, kitabında Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açıkça belirtmişti.


KILIÇ, MAKAMINDA AVCI'YI ZİYARET ETTİ
Bu arada Avcı'nın kitabın yayınlanmasından sonra dinlendiğini öğrenen ve telefonlarını iptal ettiren Nejdet Kılıç'ın Hanefi Avcı ile irtibatlarını ankesörlü telefon üzerinden kurmaya başladığı ve bu durum adli soruşturma kapsamında delil dosyasına alındığı da öğrenildi. Kılıç'la ilgili soruşturma dosyasındaki bir diğer önemli konuda Nejdet Kılıç'ın Hanefi Avcı'yı Eskişehir'deki makamında ziyaret etmesi ve özel bir cihaz alıp almadığı konusu.. Ziyaretten sonra Kılıç'ın Eskişehir Polis evinde Hanefi Avcı'nın misafiri olarak ağırlandığı da soruşturma dosyasına yer aldı.
Avcı Haliç’te mi karargahta mı avlandı?



Şamil Tayyar Star

Kısmet olursa yeni kitabımız Çelik Çekirdek, cumartesiden itibaren piyasada raflardaki yerini alacak. Kurumsal manada derin devletin ve bürokratik iktidarın 200 yılı aşan öyküsünü anlatıyoruz. Osmanlı Sultanı 3. Selim’den günümüze kadar devam eden sürecin kodlarını deşifre etmeye çalışıyoruz.

Ayrıntısına girmeyeceğim, kararı okuyucu verecektir.

Kitabı, köşeye taşımamım asıl nedeni, son bölümüne eklediğimiz Hanefi Avcı Operasyonudur. Referandum öncesi sahnelenen bu operasyonun perde gerisinin aralanmasına yönelik yoğun okuyucu talebi nedeniyle böyle bir eke ihtiyaç hasıl oldu.

Kabul etmek gerekir, kitaplarla ilgili bu tür aktüel gelişmelerin hızına yetişmek, neredeyse imkansız. O nedenle, gündeme yeni düşen Devrimci Karargah Örgütü Operasyonu ve Hanefi Avcı’nın bu süreçteki rolüne ilişkin iddiaları kitaba yetiştiremeyince, köşeye taşımak istedim.

Malum, bu radikal sol örgüt, adını ilk kez, Karacaahmet Mezarlığı’ndan birinci orduya ait Selimiye Kışlası’na yönelik el yapımı roketatarı fırlatarak duyurmuştu. Sütlüce’deki AK Parti İstanbul İl Binası’na gönderilen, bir polisin şehit olmasına ve bazı görevlilerin yaralanmasına yol açan bombalı paketin sahibi de bu örgüttü.

Bu eylemlerin ardından örgüt daha sıkı takibe alındı. Ardından örgütün Bostancı’daki hücre evine baskın düzenlendi, örgüt üyesi Orhan Yılmazkaya öldürülürken emniyet amiri Semih Balaban şehit olmuş, Mazlum Şeker adında bir genç hayatını kaybetmiş, 7 polis yaralanmıştı.

Avcı sürprizi

Polis, bu baskından sonra örgütle ilgili çalışmalarını yoğunlaştırırken, bir sürprizle karşılaştı. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla teknik takibe alınan Toplumsal Özgürlük Gazetesi yazarlarından Necdet Kılıç’la Hanefi Avcı’nın yakın ilişkisi tespit edildi.

Polis şaşkındı. Kılıç, Eskişehir’e Avcı’nın yanına gidiyor, Avcı İstanbul’da Kılıç’la buluşuyordu.

Bir süre sonra takipte iz kaybı oldu. Polis klasik yöntemlerin dışında denediği tüm hünerlerine rağmen örgüt üyelerini takipte zorlanıyordu. Örgütün, polisin takip yöntemlerini iyi bilen uzman birinden yardım aldığını düşünmeye başladılar.

Birinci derecede şüpheli Avcı’ydı.

Burada beklenmedik bir başka gelişme yaşanıyor. İstanbul emniyetinden bir köstebek polis,

Avcı’ya giderek Devrimci Karargah Örgütü’nün takip edildiğini ve kendisinin de dinlendiğini söylüyor.
Zaten Avcı da kitabında bu bölümü şöyle anlatıyor: “Sadece 2 kişinin konuştuğu bir telefonun tespitiyle dinleme başlamış, IMEI numarası üzerinden mahkeme kararı alınarak dinleme yapılmış. Yasadışı örgüt elemanı gibi gösterilerek dinlendim.”

Avcı, daha sonra katıldığı bir TV programında ise sadece bir kişiyle konuştuğu telefon hattındaki karşı tarafı dinleyerek kendisinin dolaylı şekilde takibe alındığını iddia etmişti.

Neyse...

Salı günü 3 ilde 20 adrese düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda İstanbul’da 15, Bursa’da 1, Ankara’da 1 kişi olmak üzere 17 kişi gözaltına alındı. Avcı da ifadesine başvurulmak üzere savcılığa davet edildi. Bu satırlar kaleme alınırken Avcı henüz davete uymamıştı.

Anahtar kadın

Buradaki kritik sorular şunlar: Avcı, bu sol örgüte nasıl bulaştı? Necdet Kılıç’la muhabbetinin sınırları nedir? Bu kadar tecrübeli bir istihbaratçı nasıl oyuna gelir?

Gördüğüm kadarıyla her meselede olduğu gibi burada da anahtar, bir kadın...

Hanefi Bey, Edirne’de Emniyet Müdürüyken hızlı okuma kursuna merak salıyor. Doğaldır, geçmişte de birçok önemli bürokrat aynı kursa dahil olmuşlardır. Orada Kezban Hanım’la tanışıyorlar. Kezban Hanım, Necdet Kılıç’la da çok yakın...

Avcı ve Kılıç’ı bir araya getiren Kezban Hanım...

Bu ilişki düzeneğine ilişkin çok duyum aktarıldı, “özel hayata girer” diyerek kitabın o sayfalarını kapatacağım.

Duyduğum kadarıyla Hanefi Bey, o kadar rahat değil. Korkusunun iki önemli nedeni var: 1- Necdet Kılıç’la yaptığı görüşmelerin kayıtları savcının elinde mi? 2- Kezban Hanım’la görüşmeleri görüntülendi mi?

Soruşturmanın safahatı hakkında bilgimiz olmadığı için bu sorulara kesin cevaplar vermemiz çok zor. Hele, ikinci sorunun cevabıyla hiç ilgili değilim. Ama silahlı bir örgütle ilgili yürütülen soruşturmada, (bir kadın yüzünden) teröristlere teknik destek verdiği iddiası çok vahimdir.

Soruşturmanın sonucunu bekleyip göreceğiz. İfade vermeye gittiğinde kendisini nasıl savunacak bakacağız.

Avcı, Haliç’te mi Karargahta mı avlandı, anlayacağız...



POLİS KATİLİ ÖRGÜT İÇİN "UYDURUK" DEDİ
Yazdığı kitapla olay adam haline gelen Hanefi Avcı Cumhuriyet gazetesine polis katili Devrimci Karargah örgütüyle ilgili olarak ilginç açıklamalarda bulundu.

Telefonun ucundaki skandal

Hanefi Avcı'nın 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabı üzerine oldukça uzun, iki yazı yazmış ve kitabı analiz etmiştim.
Analizi bitirirken de şöyle demiştim; "Avcı'nın son bir yılında açıklanamayan 'gri alanlar' var. Eğer o gri alanlar aydınlığa kavuşursa Avcı'nın bu kitabı niye yazdığı anlaşılabilir."
Beklenmeyen bir şey oldu ve üç gün önce yapılan Devrimci Karargah Örgütü'ne (DK) yapılan operasyon Avcı'nın hayatındaki gri sahaları aydınlattı.
Açıkçası tam anlamıyla bir şok hali var. Çünkü Hanefi Avcı ile polis katili DK örgütünün yan yana gelmesi kolay açıklanabilecek bir durum değil.
Operasyonun detayları haber sayfamızda var. Çok çarpıcı bir hikâye. İşin içinde bilgi sızdırma var, yasak aşk var ve belki de şantaj var.
Özetlersek;
DK soruşturmasını yürüten polis, Nejdet Kılıç üzerinden Hanefi Avcı'ya çıktı. Bu konuşmalarda Kılıç'ın bazı adli konularda arkadaşları için istihbarat desteği talebinde bulunduğu tespit edildi.
Kılıç'ın kilit bir konumda olduğunu tespit eden polis üzerinde yoğunlaşınca, Kılıç'ın ikamet ettiği adresin baz verileri üzerinden T.Ç adına kayıtlı bir numarayı tespit etti.
Telefon numarası şüpheli bulundu çünkü o telefon C.Ü adına kayıtlı bir numarayla irtibatlı. Sadece birbirlerini arıyorlar ki bu organize suç örgütlerinde çok görülen bir şey.
Savcılıkta, bu iki telefonun Nejdet Kılıç tarafından örgüte bilgi sızdırmak amacıyla kullanıldığı kanaati oluştu.
Hakim kararıyla Nejdet Kılıç'ın telefonu 7 Kasım 2009'da dinlemeye alındı. (Olay Avcı'nın kitabında farklı yer alıyor.)
Fakat dinlemeye alınan numaranın Nejdet Kılıç tarafından değil kimliği tespit edilemeyen bir kadın tarafından kullanıldığı ortaya çıktı. Yapılan çalışmada bu telefonu kullanan kişinin edebiyat öğretmeni Kezban K. olduğu görüldü.
Hattın diğer ucundaki isim ise adeta şok etti. Çünkü başkasına kayıtlı bu telefonu kullanan kişi Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ydı.
Yine şok bir gelişme de gerçekleşti: Hanefi Avcı ile öğretmen Kezban K. Nejdet Kılıç'ın evinde buluşuyorlardı.
Akıllara takılan temel soru ise şu: Acaba Avcı'nın K. ile görüşmeleri örgüt tarafından kaydedildi mi? Örgüt Avcı'ya şantaj yaptı mı?
Bostancı'da yapılan operasyonda DK'nın teknolojiyi en üst düzeyde kullandığı görülmüştü. Acaba buluşma ya da buluşmalar kayıt edildi mi?
Çünkü Avcı, kitabın basımından sonra çıktığı NTV yayınında cemaate yüklenirken 'herkes korku içinde benim de bir şeyim çıkacak mı' mealli ifadeler kullanmıştı.
Eğer Avcı'nın örgüt evinde yaşadığı bir yasak aşk varsa ve bu kaydedilmişse, geçmiş yıllarda Ergenekon'u ilk ortaya çıkartan şahıslardan biri olan Avcı'nın kitabında Ergenekon'u boşa çıkarmaya çalışması farklı bir durumu ortaya koyuyor.
Avcı'nın öğretmen K. ile ilişkisini Nejdet Kılıç üzerinden yürüttüğü biliniyor. Bu durumda örgütün Avcı'nın yaşadığı ilişkiyi kontrol altında tutması, Kezban K'yı kullandığı örgüt evinde yaşadığı ilişkiyi kaydetmesi de kuvvetle muhtemel.
Bu süreçte yaşanan bir başka hadise var ki olayı daha da ilginç kılıyor. Çünkü Avcı kitabında Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açıkça yazdı. Böylece polis ve MİT'in gizli operasyonu deşifre oldu. Dinlenildiklerini/izlenildiklerini fark eden örgüte yönelik operasyon öne çekildi ve üç gün önceki gözaltılar gerçekleşti.
Avcı kitabının 491. sayfasında yalnızca bire bir, iki telefonun karşılıklı görüşme ve mesajlaşma için kullanıldığını (05.. ... .. 92 ve 05.. ... .. 94) İstihbarat şubesinin görev alanına girmemesine rağmen dinlendiğini iddia etmişti.
Oysa sadece sonu 94 ile biten numara mahkeme kararıyla dinlemeye alındı. Fakat bu iki telefonun Avcı ve ilişkide olduğu iddia edilen Kezban K. arasında kullanıldığı görülünce vaktinden önce (26.01.2010) çıkış yapılarak dinleme bitirildi.
Yani Avcı'nın iddia ettiği gibi bir telekulak hadisesi yok. Kulislere göre de Avcı'nın Adalet ve İçişleri bakanlıklarına yaptığı başvurular 'süren soruşturmayı açık edeceği için' cevapsız bırakıldı.
Avcı'nın öğretmen K. ile olan ilişkisi sadece ikisini ve kendi ailelerini ilgilendirir. Buna diyecek bir şey yok.
İlişki başladığında her ikisi de evliydi. Öğretmen K. daha sonra boşandı. Kulislere göre Avcı da eşinden boşanacaktı.
Hatta bu durum Avcı'nın eşiyle ve onun ailesiyle arasında gerginliğe de neden oldu. Fakat bütün bunlar olayın kahramanlarının özel hayatı. Sadece kendilerini ilgilendirir.
Fakat bu durumu gizlemek için Avcı'nın emniyeti, yargı camiasını ve Gülen Cemaati'ni bir suç örgütü gibi göstermeye çalışması anlaşılamaz bir durum.
Ergenekon, Danıştay, Kafes ve Balyoz gibi hayati soruşturmaları boşa çıkarmaya çalışması en basit tabirle Avcı için talihsizlik oldu.

KAYNAK aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License