29.12.09

BİLGİSAYARLAR SİLİNMİŞ

Subay PCleri Temizlenmiş

Özel Kuvvetler Karargahı’nda günlerdir devam eden arama başlamadan önce, Arınç’a suikast şüphesiyle yakalanan 2 subayın bilgisayarlarının silindiği anlaşıldı.
Savcının delillerin karartıldığı kuşkusu gerçek oldu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı izlerken yakalanan Albay Erkan Yılmaz B. ve Binbaşı İbrahim G. ile ilgili soruşturmada bir skandal daha ortaya çıktı. Subayların Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki bilgisayarlarının hard disklerinin temizlendiği tespit edildi. Ofiste "vize kağıtları", "araç görev emirleri" ve "benzin faturaları" gibi suç teşkil etmeyen belgeler bulunmuştu. Bilgisayarlarda yapılan incelemede “veri silme programı”nın kalıntıları bulundu. Soruşturmayı yürüten savcıların delil karartma endişesinin gerçekleştiği anlaşıldı. Er Serkan T'nin telefonda babasına "Talimat geldi, evrakı yakıyoruz, delilleri imha ediyoruz" itirafının gerçek olduğu belirlendi.

Bilgilere ulaşılamayabilir

Bilişim uzmanları, bilgisayarlardaki verilerin geri çağırılamayacak şekilde imha edilmiş olabileceğini ifade etti. Merkez Komutanlığı'nda gözaltında tutulan Albay Yusuf A, Albay Erkan Yılmaz B, Binbaşı İbrahim G, Yüzbaşı Osman D, üsteğmen Nuh C. ve iki astsubay ile er Serkan T. sorgulanıyor.Krokideki M.A. şifresi

Bülent Arınç'ın ev adresi yazılı notu "yutarak" imha etmeye çalıştığı öne sürülen Albay Erkan Yılmaz B’nin üzerinden çıkan ikinci şifreli notla TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in Dikmen'deki evinin takip edildiği gündeme gelmişti. İkinci krokide, Mehmet Ali Şahin'in baş harfleri olan "M.A” rumuzunun yer aldığı öğrenildi. Krokide, HCBS Bank ile bir petrol istasyonunun hemen yanındaki yere X işareti konulmuş, işaretin üstüne ise şifreli olarak "M.A” yazılmıştı.
Bugün Gazetesi

29.12.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

26.12.09

ÖZEL HARBE SUİKAST BASKINI

Özel harp gece arandı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırlığı içinde oldukları iddiasıyla Çukurambar’da yakalanan Albay E.Y.B. ve Binbaşı İ.G. hakkında özel yetkili savcılıkça yürütülen soruşturma bir ilke sahne oldu. Savcı Mustafa Bilgili, mahkemeden aldığı karar doğrultusunda, iki subayın görev yaptığı ve Genelkurmay’ın en kritik birimlerinden Seferberlik ve Tetkik Daire Başkanlığı’na baskın yaptı.


Ergenekon soruşturması kapsamında bile bugüne kadar girilmeyen Genelkurmay’a bağlı bir karargâhta, dün akşam ilk kez arama gerçekleştirildi. Doğrudan Genelkurmay’a bağlı çalışan Seferberlik ve Tetkik Daire Başkanlığı’nda gerilimli saatler yaşandı. Alınan bilgiye göre, gözaltına alınan iki subayla ilgili soruşturmayı derinleştiren Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili, dün emniyet birimleriyle birlikte yaptığı değerlendirmenin ardından mahkemeye başvurdu. Bilgili, özel yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden iki subayın işyerleri olan Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik ve Tetkik Daire Başkanlığı’nda arama yapma kararı çıkarttı.Cuma günü beklendi
Bilgili’nin, arama kararını, mesainin son günü olması nedeniyle, daha az sayıda personelin arama yapılacak birimde bulunacağını düşünerek dün akşam saatlerinde aldırdığı bildirildi. Ankara Adliyesi’nden saat 19.00 sıralarında ayrılan Bilgili ve aramayı gerçekleştirecek çok sayıda polis, Balgat Kirazlıdere’deki Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik ve Tetkik Daire Başkanlığı’na geldi. Bilgili’ye özel yetkili Savcı Şemsettin Özcan da eşlik etti. Bilgili, aramaya başlamadan önce mahkemeden alınan kararı, mevzuat gereği Merkez Komutanlığı’na da bildirdi. Merkez Komutanlığı da aramaya “gözlemci” olarak katılması için askeri savcılığı haberdar etti. Bilgili ve polisler, binaya girişinde nöbetçi heyetçe karşılandı.

Daha sonra Mustafa Bilgili ile 4 savcı, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda arama yaptı. Dün gece komutanlığa bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı Ankara Bölge binasına polislerle giden savcılar, Arınç’ın evinin yakınında gözaltına alınan Albay E. Y. B ile Binbaşı İ. G’nin odalarını aradı.

ŞÜPHELİ BÖLÜMLERDE GERGİNLİK ÇIKTI

Eski Kirazlıdere Yolu’nda bulunan Şehit Yüzbaşı Vecdi Şentürk Kışlası bünyesinde bulunan karargahtaki aramayı savcılar yanlarında 5 katiple yaptı. Arama kararı çerçevesinde suikastle ilgili belgelerin bulunduğu şüphesi taşıyan bölümlere de girilmek istendi. Bu sırada görevli savcılar ile askeri personel arasında gerilim çıktı.

‘DELİL KARARTILIYOR’ ENDİŞESİ

Seferberlik Tettik Kurulu binasına yapılan baskın öncesi savcıların “delillerin yok edildiği bilgisini” elde ettikleri, bu bilgi üzerine Mahkemeden arama kararı çıkarttıkları öğrenildi. Aramalar sırasında delil niteliği taşıyan belge ve bilgisayarlara el konuldu.

GENELKURMAY BİLGİLENDİRİLDİ

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) kuruluş döneminde çekirdek kadrosunu yetiştiren birim olarak tanınan, halen de ÖKK’nın merkezi olarak bilinen Seferberlik ve Tetkik Daire Başkanlığı’nda yapılan arama Genelkurmay üst kademesine de iletildi.

TERÖR POLİSİ İÇERİ SOKULMADI

Özel Harp olarak da bilinen Komutanlık’taki arama sırasında Ankara Terörle Mücadele ekiplerine bağlı polisler içeri sokulmazken, çok sayıda askeri personelin binaya geldi. Çevrede geniş güvenlik önlemleri alındı.

Kaynak: Milliyet/Star

8 SUBAY GÖZALTINA ALINDI
Genelkurmay Başkanlığı, Cumhuriyet Savcılığı'nca dün gece Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda yapılan arama sonrasında 8 askerin gözaltına alındığını açıkladı.
İŞTE O AÇIKLAMA:


1. Yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında dün akşam (25.12.2009) Saat : 19.30'dan itibaren, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları nezaretinde bir arama yapılmıştır.

2. İlgili kanun ve mevzuat uyarınca aranan yerin askeri mahal olması nedeniyle arama Cumhuriyet Savcıları nezaretinde Merkez Komutanlığı görevlileri tarafından icra edilmiştir.

3. Sabah Saat : 05.46'da sona eren aramayı müteakip burada görevli 8 askeri personel gözaltına alınarak Ankara Merkez Komutanlığına götürülmüşlerdir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

26.12.2009


Devamını BURADAN okuyun...>>>

25.12.09

KILIÇDAROĞLU FOSSS ÇIKTI

Dandi Kemal Bizi Yanıltmış

CHP’li Kılıçdaroğlu’nun “şüphelinin ismi, adresi gibi bilgileri olmadan mahkeme arama kararı vermiş” dediği belgenin orjinalinde bu bilgilerin hepsinin olduğu ortaya çıktı.
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün Meclis’te özel yetkili Erzurum 2. Ağır Ceza’nın ‘üzerinde şüphelinin ismi, adresi, arama yapılacak yerlerle ilgili hiçbir bilgi olmayan’ arama kararları verdiğini iddia edip, ‘işte kanıtı’ diye medyaya karar metninin örneği dediği kağıtları dağıttı. Ancak belgenin orjinalinde ‘tüm isim ve adreslerin’ yer aldığı, Kılıçdaroğlu’nun elindeki belgenin ise Erzurum Başsavcılığı’nın ‘isim ve adresleri kapatarak’, nezaketen Merkez Komutanlığı’na gönderdiği belge olduğu ortaya çıktı.

MECLİS KÜRSÜSÜ’NDEN ESİP GÜRLEDİ

CHP’li Kılıçdaroğlu, Meclis’teki basın toplantısında “Bu karar hamiline yazılmış çek gibi. Boş bırakılan yer istendiği gibi doldurulup, hangi ev, ya da kişi aranmak isteniyorsa, bu olanaklı olacaktır” iddiasında bulundu. “Erzurum 2’nci Ağır Ceza’da görev yapan bu sayın yargıç, gerçekten açığa imza atmış mıdır? Bu karar kimler için uygulanmıştır?” gibi soruları sıralayan Kılıçdaroğlu, “Adalet Bakanı ve Başbakan’dan açıklama bekliyoruz. HSYK üyelerini göreve davet ediyoruz” dedi.

NEZAKETEN BİLGİLENDİRME BELGESİ

Kılıçdaroğlu’nun ‘hamiline yazılmış çek gibi” dediği karar metni “Dursun Çiçek imzalı ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı uygulamaya soktukları” iddiasıyla Erzincan MİT Müdürü ile 2 MİT çalışanı, Erzincan İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü ve müdür yardımcısının’ tutuklanmadan önce verilen arama kararı olduğu ortaya çıkmıştı. Kılıçdaroğlu’nu yalanlayan Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı, Kılıçdaroğlu’ndaki belgenin kendileri tarafından “ilgili kurumun nezaketen bilgilendirilmesi” amacıyla Erzincan Merkez Komutanlığı’na önceden gönderilen belge olduğunu” açıkladı.SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİ İÇİN

Başsavcılık, “Kararda aranılacak şüphelilerin isim ve adresleri açıkça yazılmıştır. Bu kararda boş bırakıldığı belirtilen isim ve adreslerin, konunun hassasiyetine ve gizliliğine binaen delil karartma durumunun önüne geçilmesi açısından isim ve adreslerin üzeri kapatılarak Cumhuriyet Başsavcılığımazca (CMK’nun 250.maddesi ile görevli) 18.11.2009 günü 11.34’te; kurumlar arası çatışmaya sebebiyet vermemek ve ilgili makamın nezaketen bilgilendirilmesine yönelik olarak Erzincan Merkez Komutanlığı’na faks çekilmiştir. Ardından savcılar Erzincan’a gitmişlerdir” dedi.

OLAY YERİNE ASKERİ SAVCI İLE GİDİLDİ

Savcıların, arama kararının aslını ilgili yetkililer ve şüphelilere gösterdiği belirtilen açıklamada “Bilahare mahkeme kararının icrası yine Cumhuriyet savcılarının (CMK250 maddesi ile yetkili ve görevli) katılımı ile Merkez Komutanlığı görevlileri ve Erzincan 3. Ordu Komutanlığı Askeri Savcı ile birlikte yerine getirilmiştir” denildi.

Hala ‘benim dediğim’ diyor!

Garnizondan sızdırılmış, daksilli belge ile yargıya operasyon yaparken suçüstü yakalanan CHP’li Kılıçdaroğlu, dün günboyunca telefonlara çıkmazken, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada “Başsavcılığın açıklaması gerçekleri yansıtmıyor. Yarın TBMM’de, saat 11.30’da yapacağım basın toplantısıyla gerçekleri anlatacağım’’ dedi.

Sadece Garnizonda bulunan o belge CHP’ye nasıl sızdı

Savcılığın yasal mecburiyeti olmadığı halde, kurumlar arası gerilim çıkmasın diye nezaketen önceden yaptığı bu bilgilendirme faksının CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun eline geçmesi “sızdırma” tartışmaları başlattı. Garnizon’da olan bu belgenin Kılıçdaroğlu’na sızdırıldığı ortaya çıktı.

Bülent Arınç’a süikast iddiaları çerçevesinde Genelkurmay’ın yaptığı açıklama sonrası CHP’liler, takip edildiği iddia edilen subayın Arınç’a bilgi sızdırdığını iddia etmişlerdi. Ancak sızdırmanın CHP’ye yapıldığı ortaya çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sızdırmayı ve tahrif edilmiş belge ile gündeme getirdiği iddiaları nasıl açıklayacağı da merak konusu oldu.

Hamili manşetler çöktü

Kemal Kılıçdaroğlu’nun tahrif edilmiş sahte belge ile yargıya düzenlediği operasyon, bazı gazeteler ve televizyonlar tarafından manşetlere çekildi. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına manşetini ayıran Hürriyet gazetesi, “Hamili Karar” başlığını attı. Ergenekon’da ‘polis ve savcı belge sızdırıyor” yaygarası koparan Ergenekon soruşturması muhalifi medyanın, Garnizon’dan sızdırılan belgeyle yargıya operasyonu bugün sayfalarında nasıl göreceği merak konusu.

STAR
25 Aralık 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

23.12.09

BÜLENT ARINÇ'A SUİKAST

Suikast girişiminde yeni iddialar

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Mart 2009'dan bu yana izlendiği ortaya çıktı. Subayların ajandalarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile aralarında bazı bakanların da yer aldığı birçok milletvekiline ait fişleme belgeleri bulunduğu ileri sürüldü. Albay E.Y.B. ve Binbaşı İ.G., dün askerî savcı tarafından serbest bırakıldı.

Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast girişimi şüphesiyle başlattığı soruşturmayı derinleştiriyor. Arınç'ın ev adresinin yazılı olduğu notu yırtarken gözaltına alınan Albay Erkan Y. B. ile Binbaşı İbrahim G.'nin kullandığı araçlarda ve evlerinde yapılan aramalarda çarpıcı bilgilere ulaşıldı. İddialara göre bazı bakan ve çok sayıda siyasetçinin elle çizilmiş ev güzergahı krokisi ele geçirilirken, subayların ajandalarında daha vahim bilgiler çıktıCumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ait fişleme ve izleme dokümanları ile Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in evinin krokisi bunlar arasında yer alıyor. Zanlıların araç kiraladıkları dönemlerde Arınç'ın evinin bulunduğu Çukurambar bölgesindeki kameralara defalarca takıldığı da belirlendi. Arınç'ın Mart 2009'dan beri izlendiğini gösteren krokiler, kimin elinin ürünü olduğunun tespiti amacıyla Emniyet Kriminal Dairesi'ne gönderildi. Ankara'yı sarsan suikast hazırlığına yönelik operasyonun perde arkası da netleşmeye başladı. İhbar üzerine harekete geçen Emniyet'in, öncelikle 'Hayata Dönüş Operasyonu'nun yıldönümünde sol örgütlerden birinin eylem yapabileceği üzerinde durduğu belirtiliyor. Bu yüzden operasyonun hazırlık aşamasında Sol Büro Amirliği'ndeki dedektifler görev aldı. Dedektifler olay yerinde DHKP-C'li teröristleri beklerken karşılarında, Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda görevli subayları buldu.

Ankara'yı ayağa kaldıran suikast iddiasıyla ilgili soruşturma derinleştirilirken ilginç gelişmeler yaşanıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı izledikleri gerekçesiyle Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda gözetim altında tutulan Topçu Albay E.Y.B. ile İstihkam Binbaşı İ.G., dün serbest bırakıldı. Askerî savcının bu tavrı kafaları karıştırdı. Soruşturma kapsamında ise çok çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor. Savcı ve görevli askerî personel gözetiminde şüphelilerin evlerinde yapılan aramalarda Başbakan Yardımcısı'nın Mart 2009'dan bu yana izlendiğini gösteren notlar bulundu. Subayların ajandalarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bazı bakan ve milletvekillerine ait fişleme ve izleme bilgilerinin derleme şeklinde yer aldığı ileri sürüldü. Ayrıca bulunan belgeler arasında TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in evinin krokisinin de yer aldığı kaydedildi. Ajandalarda, Ankara'nın muhtelif bölgelerindeki evlerle ilgili adres, kira ücreti ve emlakçı telefon bilgilerinin yer alması da dikkat çekti. Çok sayıda ev adresinin ajandada bulunması soru işaretlerine yol açarken, ev adreslerinin Albay E.Y.B. ile irtibatlı olup olmadığı araştırılıyor. Yine aynı aramalar sırasında Albay E.Y.B. adına düzenlenmiş sahte bir basın kartı da ele geçirildi.

Arınç'ın evinin bulunduğu sokakta şüpheli araçların bulunduğu ihbarı polisi harekete geçirdi. Bilgi, 2000 yılından bugüne 19 Aralık tarihlerinde teyakkuzda olan TEM Şubesi'nin Sol Bürosu'na iletildi. 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen 'Hayata Dönüş Operasyonu'nun yıldönümünde sol örgütlerden eylem bekleyen polis, bu soruşturma için sol büroyu görevlendirdi. Dedektifler olay yerinde DHKP-C'li teröristleri beklerken Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda görevli İstihkam Binbaşı İ.G. ve Topçu Albay E.Y.B. ile karşılaştı. Polisin şüpheli gördüğü 06 BH ... plakalı aracın Albay E.Y.B. adına bir oto şirketinden kiralandığı saptandı. Albay E.Y.B.'nin daha önce 10 kez aynı firmadan oto kiraladığı, bunların bazılarını ise farklı kimliklerle kiraladığı öne sürüldü.

BEKİR BOZDAĞ: ÇOK VAHİM BİR DURUM

AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Arınç'a suikast girişimini 'vahim bir durum' olarak değerlendirdi. Bozdağ, AK Parti MYK toplantısına gelişinde gazetecilerin, suikast girişimi iddiaları ile ilgili sorularını cevapladı. Konuyla ilgili inceleme ve soruşturmanın yapıldığını söyleyen Bozdağ, gerçeğin adlî soruşturma sonucunda ortaya çıkacağına işaret etti. Bir gazetecinin, "Bu planlanmış profesyonel bir suikast olabilir mi?" sorusuna Bozdağ, "Bu iddiaları araştırmak cumhuriyet savcılarının görevi ve bununla ilgili araştırma yapıldıktan sonra hepimiz bu işin gerçeği nedir o zaman öğreneceğiz. Şu aşamada sizden fazla bir şey bildiğimi söyleyemem. Ama durum vahim. Bu durumun failleri kimlerse onlarla ilgili işlemlerin yapılması zaten gereklidir." şeklinde cevap verdi. ZAMAN

Sedat Güneç - Ankara
23 Aralık 2009, Çarşamba

TSK'dan 'Suikast' Açıklaması

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddasıyla gözaltına alınan iki özel harpçi subayla ilgili bir açıklama yapan Genelkurmay, "Arınç'ı değil, bilgi sızdıran bir askeri takip ediyorlardı" iddiasında bulundu.

İşte Genelkurmay internet sitesinde yayınlayan o açıklama....

1. 19 Aralık Cumartesi günü, Ankara Emniyet Müdürlüğüne bağlı polisler, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla, kamuoyuna yansıyan bir olaya el koymuş olup, olay halen Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma safhasındadır.

2. Soruşturmaların gizliliği bir hukuk kuralıdır. Ancak, maalesef son zamanlarda yaşanan bazı olaylar, bu hukuk ilkesinin ülkemizde geçerliliğini büyük ölçüde yitirdiğini göstermektedir.

Bu olayda da, olaya ilişkin detaylar büyük ölçüde 21 Aralık 2009 tarihinden itibaren medyada yer almaya başlamıştır.

Olayın genel hatlarıyla medyada yer almasıyla, olayın sadece bazı makamlarda bulunan detaylarıyla, yorum ve değerlendirmelerle medyada yer alması farklı bir husustur.

3. Türk Silahlı Kuvvetleri, her şeye rağmen hukuk kuralları çerçevesinde sorumlu ve soğukkanlı hareket etmeye özen göstermektedir.

Ancak gelinen noktada Türk Silahlı Kuvvetleri, yürütülen soruşturmanın sağlıkla yürütülmesine zarar vermeden, aşağıdaki bilgileri de kamuoyu ile paylaşmaya mecbur edilmiştir.

a. 19 Aralık 2009 günü saat 17:10 civarında iki askeri personel, şüphe üzerine yakalanmışlardır. Kaba üst aramaları yapılan personelin, kendilerinin askeri personel olduklarını beyan etmeleri üzerine; Merkez Komutanlığı görevlileri de olay yerine çağrılmıştır.

b. İki personelin üst araması ve iki aracın aranması 23:30’a kadar sürmüş ve aramaların bitiminde, olay yerinde tutanak tutulmuştur.

Tutanağa göre; gerek personel gerekse de araçlarda herhangi bir silaha, mühimmata, ses kayıt cihazına, teknik takip teçhizatına ve diğer herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştır.

Yine bu tutanakta, adres yazılı bir notun askeri personelin birisinin elinden alındığı ibaresi yer almaktadır.

c. Yakalanan personelin konutlarında, Cumhuriyet Savcısının da katılımıyla, aynı günün gecesi 00:30 – 04:30 saatleri arasında aramalar gerçekleştirilmiştir.

Konutlarda yapılan aramaların sonucunda tanzim edilen tutanaklardan; bu aramalarda da gözle tespit edilen herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı anlaşılmaktadır.

Personele ait bilgisayarlarla, çeşitli sayıda elektronik veri depolama araçlarına ise el konulmuştur.

ç. Konut arama işlemi tamamlandıktan sonra personel, Cumhuriyet Savcısı tarafından, başkaca bir işlem yapılmaksızın serbest bırakılmıştır.

4. Söz konusu askeri personel, uzun süredir devam eden, kastedilen bölgeye yakın bir yerde oturan ve bilgi sızdırdığı iddia edilen bir askeri personel hakkında bilgi toplamak üzere görevlendirilmişlerdir.

5. Türk Silahlı Kuvvetlerinden kimse, birçok kimsenin yaptığı gibi, yürütülmekte olan bir soruşturma hakkında değerlendirme yapmasını ve kendini yargı yerine koyarak hüküm vermesini beklememelidir.

6. Netice olarak; adres yazılı notun askeri personelin üzerinde bulunmasına ilişkin farklı iddialar olup bu iddiaların hangisinin doğru olduğu, personele ait el konulan bilgisayarlarla, çeşitli sayıda elektronik veri depolama araçlarında suç unsuru oluşturabilecek bir hususun olup olmadığı ve ileri sürülen diğer iddiaların doğru olup olmadığı soruşturma neticesinde ortaya çıkacaktır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
genelkurmay başkanlığı

Devamını BURADAN okuyun...>>>

21.12.09

BİR SIR İNTİHAR DAHA

Ergenekonda Sırlar Gecesi

Poyrazköy'de ele geçirilen belgeler ve oramirallere suikast iddiaları sebebiyle tutuklanıp itiraz üzerine serbest bırakılan Deniz Yarbay Ali Tatar, ölü bulundu. Hakkında yeniden yakalama emri çıkarılmasına ilişkin tebligatı aldıktan sonra Beylerbeyi'ndeki Astsubay Hazırlama Okulu lojmanında intihar ettiği ileri sürülen Tatar'ın, silahıyla başına bir el ateş ettiği belirtiliyor.
Aynı gün yaşanan ikinci olay ise tutuklu Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün yattığı hastanede meydana geldi. Edinilen bilgilere göre saat 22.00 sularında binada dolaşan bir kişi güvenlik görevlilerince uyarıldı. Bunun üzerine 'Ben albayım' diye bağırarak kaçan şüpheli, tabancayla havaya ateş açmaya başladı. Güvenlik görevlilerince yakalanıp polise teslim edilen kişinin Erhan Keskin isimli emekli bir uzman çavuş olduğu ve üzerinden biri kurusıkı, iki tabanca çıktığı öğrenildi. Olayın kendisini kuşku ve endişeye sevk ettiğini belirten Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar ise, "Birileri mesaj mı vermek istiyor, diye düşündüm." dedi.Emekli uzman çavuş, çifte silahla hastanede yakalandı

İkinci Ergenekon davası sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün tedavi gördüğü İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü'nün bulunduğu binada önceki gün 22.00 sularında ilginç bir olay yaşandı. Edinilen bilgilere göre, ziyaret saati olmamasına rağmen binada dolaşan emekli uzman çavuş Erhan Keskin(41), Ersöz'ün tedavi gördüğü iç hastalıkları servisine çıktı. Güvenlik görevlileri emekli uzman çavuşa, orada ne aradığını sordu. Keskin hastanede yatan bir akrabasının refakatçisi olduğunu söyledi. Hasta kayıtlarını inceleyen güvenlik görevlileri, şahsın verdiği isimde bir hasta olmadığını belirledi. Güvenlik görevlilerinin durumu fark ettiğini gören şüpheli şahıs, kaçmaya başladı. Saldırgan hastane dışına çıkınca belinden çıkardığı tabancayla havaya ateş açtı. Hastane girişindeki taksicilerin de yardımıyla güvenlik görevlilerince yakalanan şahıs, polise teslim edildi. Şüphelinin yakalanmasında yardımcı olan taksiciler de olaya ilişkin şunları söyledi: "Güvenlikçiler şahsı buraya kadar kovaladılar. Önünü kestik. Yere düşünce yakaladık. Albay olduğunu söylüyormuş."

Emekli uzman çavuşun, ifadesinde Levent Ersöz'ü tanımadığını söylediği bildirildi. 1988 yılında Ankara Astsubay Sınıf Hazırlama Okulu'ndan uzman çavuş olarak mezun olduğunu belirten Keskin'in SGK sorgulamasında uzman çavuş olarak TSK'dan emekli olduğu anlaşıldı. Keskin'in akli dengesinin yerinde olduğunu belirten yetkililer, şahsın üzerinden biri kurusıkıdan bozma, diğeri de ruhsat tarihi geçmiş iki silah bulunduğunu ifade etti. Saldırganın bugün adliyeye sevk edilmesi bekleniyor.

Ersöz, daha önce 'güvenlik gerekçesiyle' GATA'ya sevkini istemiş ancak talep reddedilmişti. Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, olayla ilgili kafalarının karışık olduğunu söyledi. Dizdar, "Söz konusu olay beni korkuttu. Ya binaya giren bir canlı bomba olsaydı da pimini çekseydi ne olurdu? Kuşkulu bir olay. Biz üzerimize alınmıyoruz. Silahına binadan çıkınca sarılmış ve ateş etmiş etrafa. Bir insan dışarı çıkarılınca niye ateş eder ki? 'Birileri müvekkilime mesaj mı vermek istiyor acaba? 181 sayfalık yazılı savunmamız hazır. Yazılı savunmayı sunduğumda herkes neyin ne olduğunu görecek." şeklinde konuştu.

Levent Ersöz, bir başka Ergenekon sanığı Şener Eruygur'un jandarma genel komutanı olduğu dönemde İstihbarat Dairesi başkanı olarak görev yapıyordu. Ergenekon'da kilit bir rolü bulunan Ersöz, yakalandıktan sonra verdiği ilk ifadesinde, her şeyi komutanlarının talimatları doğrultusunda yaptığını aktarıyordu. Ersöz, internete düşen bir ses kaydında ise tehditvari açıklamalarda bulunmuştu. Karanlığa gömülmek istendiğini söylüyordu: "Ben kendim de bazen ışık göremiyorum. Ben eğer ışık görürsem onlar da ışık görecekler; ben ışık göremezsem, onlar hiç ışık göremezler. Onurumla direniyorum."

Ergenekon şüphelisi yarbayın sır ölümü

Ergenekon'a paralel olarak yürütülen Poyrazköy soruşturması kapsamında ele geçirilen belgelere ilişkin tutuklanan, ancak itiraz üzerine serbest bırakılan Deniz Yarbay Ali Tatar, evinde ölü bulundu. Tatar'ın, savcıların itirazı üzerine hakkında yeniden yakalama emri çıkarılmasına ilişkin tebligatı aldıktan sonra beylik tabancasıyla intihar ettiği ileri sürüldü.

Ergenekon soruşturması başladıktan sonra yaşanan şüpheli intiharlara bir yenisi daha eklendi. Edinilen bilgilere göre, 7 Aralık'ta Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Deniz Yarbay Tatar, avukatlarının itirazı üzerine 3 gün önce serbest bırakıldı. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Süleyman Pehlivan'ın talebi üzerine hakkında yeniden yakalama emri çıkarılan Tatar'a, mahkemenin kararı, Üsküdar Beylerbeyi'ndeki Astsubay Hazırlama Okulu tesislerindeki lojmanında önceki gün tebliğ edildi. İddiaya göre, tebligatın ardından Deniz Yarbay Tatar, evinde silahıyla başına bir el ateş ederek intihar etti.

CUNTA İHBAR MEKTUPLARIYLA DEŞİFRE OLDU

Deniz Kuvvetleri'ndeki cuntacı yapılanma ve eylem planları 4 ayrı subayın ihbar mektubuyla deşifre olmuştu. İlk mektup 29 Şubat'ta Ergenekon savcılarına ulaştı. Mektupta, Beykoz'da bulunan mühimmatın Ergenekon tutuklusu emekli Albay Levent Göktaş'a bağlı bir hücreye ait olduğu dile getiriliyordu. Hücrede şu isimler vardı: Emekli Binbaşı Levent Bektaş, Yarbay Ercan Kireçtepe, Binbaşı Erme Onat, Binbaşı Eren Günay ve Yarbay Mustafa Turhan Ecevit. İkinci mektubun tarihi ise 14 Nisan'dı. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan Levent Göktaş'ın serbest bırakılmaması durumunda, bazı subayların Ergenekon savcılarına yönelik suikast planı yaptıkları anlatılıyordu. Suikast için kullanılacak silah ve mühimmat ise Poyrazköy'e gömülmüştü. 23 Mayıs'ta bir başka TSK mensubu tarafından gönderilen ihbar mektubunda ise Yarbay Ali Tatar liderliğinde, astsubay kıdemli başçavuşlar H.C., S.D. ve F.A.'nın önceki ihbarlar üzerine tutuklanan deniz subayları ile cuntada yer aldığı iddia ediliyordu. 24 Mayıs'ta 4. ihbar mektubu alındı. Mektupta Deniz Kurmay Kıdemli albaylar Şafak Yürekli, Mert Yanık, Dora Sungunay, Muharrem Nuri Alacalı, Levent Görgeç, Tayfun Duman, İ.Koray Özyurt ve emekli Deniz Albay Aydın Ortabaşı'nın Ergenekon'la bağlantılı olduğu ileri sürüldü. 28 Mayıs 2009'da bu şahısların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda da çok sayıda Ergenekon belgesinin ele geçirildiği kamuoyuna yansıdı.

SORUŞTURMA ADIM ADIM KAFES'E UZANDI

Bu arada, yine bir ihbar üzerine 21 Temmuz 2009'da Gölcük Donanma Komutanlığı'nda görevli üç teğmene yönelik İstanbul ve Gölcük'te gerçekleştirilen eşzamanlı operasyonlarda iki amirale yönelik suikast planları ele geçirildi. Hedefteki isimler dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ve halefi Eşref Uğur Yiğit'ti. Tutuklanan üç teğmenin, suikast planlarını yaptığı ileri sürülen Gölcük Harp Filosu Grup Komutanlığı'nda görevli Albay Tayfun D. ve Albay Orhan Y.'den emir aldıkları ileri sürüldü. Teğmenlerin ayrıca, Poyrazköy'deki mühimmatla ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan Levent Bektaş'la ilişkileri deşifre edildi. Emekli Binbaşı Levent Bektaş'ın ofisinden ele geçirilen bir CD'de ise inanılmaz bir plan yakalandı. Bir film CD'sinin arkasına 'data stash' programı yardımı ile gizlenmiş şifreli bir dosya tespit edildi. Dosyanın içinden azınlıklara yönelik suikast planlarını içeren 'Kafes Operasyonu Eylem Planı' isimli dokümana ulaşıldı. Gazeteci Şamil Tayyar, yine şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Deniz Albay Belgütay Varımlı ile ilgili kaleme aldığı yazısında Ali Tatar'dan bahsetmişti. Şamil Tayyar, yazısında şu ifadelere yer vermişti: "İddiaya göre; Ergenekon'un komutanlıktaki yapılanmasında Dz.Yb. A.T. ve Dz.Bnb. Ü.K. ile birlikte hareket ediyordu. Bazı bilgilerin internet ortamına düşmesinden sonra çalışma arkadaşlarıyla aralarının açıldığı konuşuluyordu."

Deniz Kuvvetleri'nde iki yılda 6. ölüm

Yarbay Ali Tatar'ın da ölümüyle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda son iki yılda yaşanan intihar vakalarının sayısı 6'ya yükseldi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki şüpheli ölümler zincirinin ilk halkası 2 Mayıs 2007'de Ankara yakınlarında şaibeli bir trafik kazasında hayatını kaybeden emekli Deniz Albay Birol Atakan oldu. Geçirdiği trafik kazasıyla hayatını kaybeden Atakan, eski kuvvet komutanları Özden Örnek (Darbe Günlükleri'nin sahibi) ile Yener Karahanoğlu arasındaki köprü isim olarak biliniyordu. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların, komutanlıktaki yapılanmayı deşifre eden listeyi ele geçirmesinden sorumlu tutulan kişi olarak gösterilen Yüzbaşı Olgun Vural da şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Kamuoyuna tabancayla intihar ettiği açıklanan Yarbay Tanju Ünal, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'i yargılayarak rütbelerini söktüren askerî hakimdi. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda görevli Tabip Yarbay Nursal Gedik'in ölümü de resmi kayıtlara intihar olarak geçti. Gedik'in, komutanlıkta dönen uyuşturucuyla ilgili kirli ilişkiler konusunda ulaşmaması gereken bazı bilgileri elde ettiği için öldürüldüğü ileri sürülmüştü. Ölümü şüpheli bulunan diğer denizci Kadıköy'deki evinin balkonundan düşerek hayatını kaybettiği öne sürülen emekli Albay Belgütay Varımlı'ydı. Varımlı'nın, ölümünden sonra, Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarını deşifre eden subay olduğu ortaya çıkmıştı.
aktifhaber.com dan alıntıdır

Devamını BURADAN okuyun...>>>

20.12.09

DEMETEVLERDEN ETÖ ÇIKTI

Ergenekon'un Demetevler planı

VKGB-Ergenekon ilişkisi gün yüzüne çıktı, Bayraklı eylemleri Şanlı Bayrağım Gönül Verenler Derneği devraldı. İşte derneğin planladığı eylemler...
VKGB-Ergenekon ilişkisi gün yüzüne çıktı, Bayraklı eylemleri Şanlı Bayrağım Gönül Verenler Derneği devraldı. Dernek, milliyetçi muhafazakar semtlerde “bir gece ansızın gelebiliriz” eylemleri düzenliyor.

Açılım sürecine karşı Ankara'da yoğun bayrak vurgusuyla yürüyüşler yapan yeni bir dernek boy göstermeye başladı. Ankara'da genç nüfusun yoğun olduğu milliyetçi-muhafazakar Demetevler semtinde kurulan “Şanlı Bayrağım Gönül Verenler Derneği”, açılım karşıtı sert sloganlarla eylemler düzenlemeye başladı. Derneğin başkanı ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan muvazzaf bir astsubay çıktı.

SON EYLEM MİLLİYETÇİ DEMETEVLER'DE

Her yılın 16 Şubat gününü “Dünya Türk Bayrağı Günü” olarak kutlayan Dernek, çeşitli kurum ve kuruluşlarla da irtibata geçerek Türk Bayrağı dağıtımı yapıyor. Her yere Bayrak asılmasına özel önem gösteren dernek, faaliyetlerini genelde milliyetçi duyguların yüksek olduğu genç nüfus ağırlıklı yerleşim yerlerinde yapıyor. Özellikle açılım sürecine karşı üst üste bayraklı gösteriler düzenleyen Şanlı Bayrağım Gönül Verenler Derneği, son eylemini 8 Aralık 2009 günü Demetevler'de gerçekleştirdi.‘BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ'

“Demetevler uyuma, Şehidine Sahip Çık”, “Bir gece ansızın gelebiliriz”, “Vatan sana canım feda”, “Şehidim hakkını helal et bize”, “Hepimiz Mehmetiz, PKK'ya yeteriz”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez”, “Kahrolsun PKK” şeklinde sloganların atıldığı yürüyüşte, gençlerin en önde olması dikkat çekti. Organize edilen yürüyüşlerde Dernek Başkanı katılımcı olarak gözükmüyor. Yürüyüşçüler de başkanı tanımıyor. Ancak Başkan'ın yürüyüşlerde kalabalığın arka tarafında sivil kıyafetli fotoğrafları bulunuyor.

DERNEK BAŞKANI MUVAZZAF ASTSUBAY

Derneğin Başkanlığını Ankara Mamak 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'nda görevli muvazzaf Astsubay Taner Çakır yürütüyor. Başkan Çakır, her eyleme sivil kıyafetleri ile katılırken, eylem sonunda basın açıklamasını Dernek Genel Sekreteri Hilmi Gündeş yapıyor. Dernek yetkilileri Genel Başkan Taner Çakır için “Başkanımız il dışında olduğu için yürüyüşümüze katılamadı” şeklinde açıklamalar yapıyorlar. Derneğin üst düzey yetkilileri arasında ise İşçi Partili'ler mevcut.

Israrla görüşme isteklerimize rağmen Dernek Başkanı Taner Çakır'a ulaşılamazken, dernek yöneticileri, başkanlarının mesleğini gizlemeyi seçtiler. Dernek Genel Sekreteri Hilmi Gündeş ise Başkan Çakır'ın memur olduğunu söylemekle yetindi. Israrlı sorular karşısında ise kurumunu açıklamadı.

BAŞKAN İLK SORUDA TELEFONU KAPATTI

Başkan Çakır'ın 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'ndaki dahili telefonu da gün boyu cevap vermedi. Uzun uğraşlar sonunda cep telefonundan ulaştığımız başkan Çakır, ilk sorumuzda telefonunu kapattı.

VKGB Ergenekon bağlantılı

Geçmişte bayrak vurgusunun aşırı derecede ön plana çıkartıldığı yürüyüşleri Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi (VKGB) yapıyordu. Taner Ünal'ın başkanı olduğu derneğin daha sonra pekçok suç fiilinin merkezi olduğu ortaya çıktı. VKGB dosyası daha sonra Ergenekon Davası'yla birleştirildi. Bayrak hassasiyetini öne çıkartan derneğin, Mersin'deki bayrak yakma provokasyonuyla da ilişkisi ortaya çıkmıştı. Ergenekon sanığı Osman Gürbüz, Mersin'deki eylemde en ön sırada yürürken görüntülenmişti.

20 Aralık 2009

liberalses.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

17.12.09

BAŞBUĞ'UN BASIN TOPLANTISI

Başbuğ Esti Gürledi

Oruç Reis savaş gemisinde basın toplantısı düzenleyen Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, psikolojik savaş taktiklerine devam etti.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Oruç Reis Fırkateyni'nde bir basın toplantısı düzenledi.

Org. Başbuğ her konuşmasında olduğu gibi yine bol bol esip gürledi.

Başbuğ, "Terör olaylarını TSK ile ilişkilendirmeyi PKK sempatizanları yapabilir." cümlesini kurarak, hukuk devleti olmanın gereğini yerine getiren ve TSK hakkındaki iddiaların soruşturan hukukçuları ve bu soruşturmaları haber yapan gazetecileri bir anda PKK sempatizanı ilan ediverdi.

"Ciddi hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur." diyen Başbuğ, yine açık konuşmaktan çekindi ve bol bol imaya başvurdu. "Psikolojik asimetrik harekat" gibi havalı söz dizilerini kullanmayı çok seven Orgeneral Başbuğ, yine üstü kapalı birilerini suçladı.

Ülkenin güvenliğinin emanet edildiği kurumun başındaki ismin, açıkça tanımını yapamadığı bir gölge 'düşman'dan söz etmesi ve savaş içinde olduklarını açıklaması bize gerçekten garip geldi.Org. Başbuğ'un konuşmasının en ilginç yeri TSK'ya karşı harekat yürüttüğünü iddia ettiği ama tanımlamaktan kaçındığı kesimlere karşı hukukçuları işbirliğine davet etmesiydi.

"Adli makamlar ihbar mektuplarına, özellikle itirafçıların ve gizli tanıkların verdikleri ifadelere karşı daha duyarlı ve daha dikkatli olarak hareket etmelidir." diyen Başbuğ'un, ne demek istediği tam anlaşılamadı.

Çünkü Başbuğ'un bu kadar canının sıkılmasına ve ikide birde ülke savaşa giriyormuş gibi telaşla basın toplantısı düzenlemesine sebep olan şey, adli makamların bu ihbarlara eskiden göstermediği hassasiyeti artık gösteriyor olmasıydı.

Aslında bu cümleden sonra kurduğu ikinci cümle Başbuğ'un dilinin altındaki baklayı gösteriyordu. " Böyle durumlarda adli makamlar, Türk Silahlı Kuvvetleri ile bilgi teatisi ve iş birliğinde bulunmalıdırlar. Aksi durumlar kurumlar arası çatışmalara neden olabilir."

Tam anlaşılamasa da Başbuğ, "size bir ihbar geldi mi öyle değil mi diye gelin bize sorun, biz ne diyorsak ona inanın" demeye çalışıyordu. "Aksi durumda kurumlar arası çatışmalara neden olabileceğini" dile getirmesi de işin tehdit kısmı gibi. Hangi kurum elinde ağır silahlar olan bir kurumla çatışmaya girmek ister ki?

Bu sözlerinden Başbuğ'un bağımsız hukuka güvenmediğini rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Ömrünü askeri bürokrasi içinde geçirmiş ve kurumunda ulaşabileceği en üst noktaya gelmeyi başarmış bir devlet memuru için, canlı yayınlanan bir basın toplantısında hukuka güvenmediğini açıklaması ne acı.



İşte Org. Başbuğ'un konuşmasının tam metni:

Değerli Medya Mensupları,

Trabzon’da sizlerle birlikte olmaktan ve Trabzon’u ziyaret etmekten çok büyük mutluluk duyuyoruz. Karadeniz insanı, zor koşulların insanıdır. Mücadele azmi yüksek, zeki, pratik ve çalışkandır. Her şeyden önce millî konulara duyarlıdır. Ülkesi için fedakarlıktan hiçbir zaman kaçınmaz. Böyle bir yerde bulunmaktan kıvanç duyuyoruz.

Değerli Medya Mensupları,

Son zamanlarda artan toplumsal olaylarda şiddete başvurulduğunu görmekteyiz. Bu olaylar, hiçbir şekilde kabul edilemez. Toplumun bütün kesimleri, sağduyulu olmak, tahriklere kapılmamak zorundadır. Herkes itidal ile hareket etmelidir. Toplumsal çatışma hiç kimseye ve ülkemize fayda sağlamaz. Büyük zararlara neden olabilir ve ancak düşmanlarımızı sevindirir. Güvenlik kuvvetlerimiz gerekli tedbirleri zamanında alarak halkımızın güvenliğini sağlamak için büyük bir özveriyle görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu konuda herkes güvenlik kuvvetlerimize yardımcı olmalıdır.

Bir hukuk devleti olan ülkemizde toplumsal huzurun sağlanmasının yolunun ortak değerlerimizin güçlendirilmesinden geçtiğini düşünüyoruz. Bu yapılırken elbette farklılıklara saygılı olmalıyız. Ancak saygılı olmak, farklılıklarımızı her zaman öne çıkarmayı da gerektirmez. Özellikle bugünlerde, bizi birbirimize kenetleyen binlerce yıldır sahip olduğumuz ortak değerlerin sıkça vurgulanması ve bu değerlere sahip çıkılması ayrı bir önem taşımaktadır.

Türkiye 1984’ten beri bölücü terör örgütüyle mücadele etmektedir. Bu süreçte ülkemiz ve milletimiz, özellikle de terörün yoğun olduğu bölgedeki insanlarımız, terörden büyük zarar görmüştür. Türk Silahlı Kuvvetleri, bölücü terör örgütüne karşı mücadelesini yasalar çerçevesinde, her türlü fedakârlığı ve gayreti göstererek kararlılıkla sürdürmüştür ve sürdürmeye de kararlıdır.

Bölücü terör örgütü ile mücadeledeki ana hedefimiz, terör sorununun Türkiye gündeminin en alt sıralarına indirilmesidir. Teröristlerin ve destekleyicilerinin gündemin kan, gözyaşı, kin ve nefret üzerinde oluşmasını istediği unutulmamalıdır. Ülkenin ve milletin bütünlüğünün korunmasının her zaman bir bedeli olduğu da unutulmamalıdır.

Saygıdeğer Medya Mensupları,

Son olarak çeşitli vesilelerle değindiğim, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta ilişkin bazı hususlara değinmek istiyorum. Bugün, bu konulara özellikle üzerinde olduğumuz TCG Oruç Reis Firkateyni’nde değinmemin özel bir anlamı var. Herhalde herkes, açıkça ne demek istediğimi anlamaktadır. Bakınız, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, zor bir coğrafyadır, ülkemizin etrafı sorunlarla çevrilidir. Bu coğrafyada güçlü olmayan devletler ayakta kalamaz. Millî gücün asli unsurlarından biri de askerî güçtür. Etkin ve caydırıcı niteliklere sahip bir silahlı kuvvetlere sahip olunması hayatidir ve ülkenin beka sorunuyla doğrudan ilgilidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin öz güveni tamdır. Bundan kimsenin en ufak şüphesi olmasın. Sahip olduğumuz bu öz güven Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisine yönelik gerçeklere ve doğrulara dayanan, ön yargılı olmayan sağduyulu eleştirileri her zaman saygıyla karşıladığının ve bu tip eleştirilere her zaman açık olduğunun bir kanıtıdır. Buna karşın, son zamanlarda gerçek dışı olaylara, yalanlara dayalı, ön yargılı olarak bazı çevreler ve kişiler tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik harekât yürütülmektedir. Ne acıdır ki; özellikle Türkiye’de medyanın bir kısmının var oluşunun temel nedeni gerçeklere ve doğrulara dayanmayan, ön yargılı ve özel amaç taşıyan eleştiriler yaparak, Türk Silahlı Kuvvetlerini haksız yere her gün gündemde tutmak ve Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine kampanya yürütmektir. Bunlar, aynı zamanda kendilerini demokrasinin savunucusu olarak da göstermektedir. Onlar için demokrasiyi savunmanın tek çıkar yolu Silahlı Kuvvetlerin karşısında olmaktır. Halbuki Türk Silahlı Kuvvetleri, her vesile ile demokrasinin ve hukuk devletinin yanında olduğunu ifade etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu süreçten rahatsızız. Bu rahatsızlığımızı her vesileyle yetkili ve ilgili makamlara ilettiğimiz gibi yasal olarak yapılması gerekenleri de yapıyoruz. Ülkesini ve milletini sevdiğini söylerken bir yandan da Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı psikolojik harekât yürütmek bir arada olamaz. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı planlı ve kendi amaçları ve menfaatleri çerçevesinde haksız şekilde psikolojik harekât yürütenlere diyorum ki, tuttuğunuz yol ve bulunduğunuz yer doğru değildir. Türk milletinin büyük çoğunluğu da ne yaptığınızın farkındadır.

Son dönemde meydana gelen her terör olayını, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirme yönünde çabalar da vardır. Her gün bu çabalara yenileri ilave edilmektedir. Terör olaylarını Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirmeyi, PKK destekleyicileri ve PKK sempatizanları yapabilir. Ancak, böyle ilişkilendirmeleri ve bu amaca yönelik imalı konuşmaları siyasiler, akademisyenler ve medya mensupları yapamaz, yapmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Her şey yasalara uygun olarak yürütülür. Ciddi hukuk devletinde imalı konuşmalara, dedikodulara yer yoktur. Bizi en çok üzen ve yaralayan noktalardan biri de, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bizlere canları emanet edilen Mehmetçikler üzerinden kanlı hesaplar yapanlar olduğunun düşünülmesi ve böyle iddiaların ileri sürülmesidir. Bu düşünceleri kapalı ve açık şekilde söyleyenler ve ima edenler, bize göre bu yaptıklarıyla, kendilerinin ne kadar zavallı bir konumda olduklarını Türk milletine göstermektedirler. Bu kapsamda, adli makamlarımıza da bazı sorumluluklar düşmektedir. Adli makamlar ihbar mektuplarına, özellikle itirafçıların ve gizli tanıkların verdikleri ifadelere karşı daha duyarlı ve daha dikkatli olarak hareket etmelidir. Böyle durumlarda adli makamlar, Türk Silahlı Kuvvetleri ile bilgi teatisi ve iş birliğinde bulunmalıdırlar. Aksi durumlar kurumlar arası çatışmalara neden olabilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde hiçbir zaman hataları örtme, suçluları koruma durumu olmamıştır. Ancak artık haksız ve mesnetsiz suçlamalara karşı da Türk Silahlı Kuvvetleri sessiz kalamaz. Meydana gelen bazı terör olaylarında, elbette bazen hatalar, eksiklikler olabilir. Bunlar, görevin icrasında olabilecek ihmalli davranışlardır. Ancak ihmal başka, kasıtlı hareket etmek başka bir şeydir. Türk Silahlı Kuvvetleri, ihmal ve eksikliklerin olduğu bütün olayları da yargıya taşımak zorundadır ve taşımaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerini başka ülkelerin ordularıyla karıştıranlar, bu şekilde amaçlarına ulaşacaklarını sananlar, ne Türk toplumunun tarihî gerçeklerini ne de Türk Silahlı Kuvvetlerini bilmektedirler. Kendilerine bile yabancılaşmış olanlar ne yaparlarsa yapsınlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkinliğini, Türk halkıyla olan bağını, sevgisini azaltamazlar. Elde ettikleri tek şey belki komuta katını, yani bizleri, gereğinden fazla meşgul etmek ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün personelini ve en önemlisi de Türk milletini üzmektir. Fakat Türk milleti nelerin olduğunu, nelerin yapılmak istendiğini çok iyi bilmektedir. Her ülkenin caydırıcı bir güç olarak silahlı kuvvetlere mutlaka ihtiyacı olacağının bilinci içerisindeki Türk Silahlı Kuvvetleri, dün olduğu gibi bugün de yarın da dimdik ve öz güvenle, yasalarla kendisine verilen görev ve sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır ve hazır olmaya da mecburdur. Türk Silahlı Kuvvetleri, gücünü Türk milletinden almaktadır.

Her vesileyle ziyaret ettiğimiz bölgelerde halkımızın, Türk ordusuna ve komutanlarına olan sevgisini görmekteyiz. Bu, bizim için en büyük güçtür. Gücümüzün kaynağını da halkımızın Türk Silahlı Kuvvetlerine duyduğu sevgi, saygı ve güven oluşturmaktadır. Biraz sonra Trabzon’da Trabzon halkıyla da beraber olacağız ve biliyorum ki aynı sevgi ve saygıyı, belki de daha büyük boyutta hep beraber yaşayacağımıza inanıyorum. Türkiye'nin önünde elbette zorluklar güçlükler vardır. Ancak inancımız şudur ki; Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik beraberlik ve bütünlüğünü koruduğu müddetçe her türlü zorluğu ve güçlüğü yenebilecek güçtedir. Gün, birlik beraberlik ve bütünlük günüdür.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.

liberalses.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

11.12.09

KÜRT HALKI...

Kürt halkı...

Bir örgüt, kendi halkına böyle bir kalleşliği nasıl yapar?

İlk gelen tepkilere, açıklamalara, maillere bakılırsa “körü körüne PKK’yı destekleyen” bir kitlenin dışında kalan bütün Kürtler şaşkınlık içinde bu sorunun cevabını arıyor.

Sanırım şu anda Kürtlerin duyguları, “Kafes planını” yapanların, Koç Müzesi’nde “çocukları öldürmeye” hazırlandığını öğrenen Türklerin duygularına benziyor.

Onlar da böyle bir kalleşliğe ve çılgınlığa inanamamış, bunun nedenlerini anlamaya çalışmıştı.

Koç Müzesi’nde patlamayan “bombayı” PKK Tokat’ta patlattı ve darbecilerin amaçladığı o kaosu yaratabilmek için üstüne düşeni yaptı.

PKK, bunu ilk kez yapmıyor.

Ahmet Türk’ün önceki gün vurguladığı “33 asker” rezilliğinde olduğu gibi “barışa” her yaklaştığımızda barışı torpilliyor.
Açın PKK’nın eylemlerinin dökümüne bir bakın.

Ne zaman bu ülkede “askerî vesayet” sarsılsa, ordu kışlasına doğru çekilmeye başlasa, demokrasi kapıdan başını uzatsa, PKK bir eylem yaparak, silahın, ordunun, baskının güçlenmesini sağlar.PKK, “Kürtlerin özgürlüğü” için hareket ettiğini söylüyor ama nedense hep “baskıyı ve şiddeti” özgürleştiriyor.

Baskının ve şiddetin artmasının, ölümlerin çoğalmasının, cinayetlerin patlamasının Kürt halkına yararı ne?

Tokat’ta yedi askerin şehit edilmesinden Kürt halkı nasıl bir yarar sağlayacak?

Kürt ve Türk halkının önünde çok net iki öneri vardı.

Barış ve savaş önerisi.

AKP, bir “barış ve demokrasi” açılımı başlatmıştı.

Bu açılımı yetersiz mi buluyorsun, eksik mi buluyorsun, art niyetli mi buluyorsun, Kürt politikacılar çıkar eksiklikleri, yetersizlikleri söyler, art niyetli gördüğü gelişmeleri ortaya koyar ve açılımın doğru yolda ilerlemesine yardımcı olurdu.

Konuşarak, tartışarak, eleştirerek ilerlerdik.

Ama böyle olmadı.

Kandil’den Apo’nun isteği doğrultusunda gelen PKK’lıların özgür bırakıldığı, eve dönmek isteyenlere yolun açıldığı bir dönemde, PKK birden saldırıya geçti, Tokat gibi PKK militanlarının hiçbir tehditle karşılaşmadığı bir bölgede pusu kurarak yedi insanı öldürdü.

Barışın ve demokrasinin önünü kesti.

Bütün Kürtlerin Türklerle eşit olacağı, bu eşitliğin anayasal güvence altına alınacağı, silahların susacağı, cinayetlerin biteceği bir gelecek hayal ediyorduk.

PKK sadece askerleri değil bu hayali de öldürdü.

Kürt halkının özgürlüğü, huzuru, refahı savaşla mı sağlanacak?

PKK yirmi beş yıldır savaşıyor, bu özgürlüğü savaşla sağlayabildi mi?

Bu özgürlük ihtimali kapımıza geldiğinde neden bunun önünü kesti?

PKK, bu “eylemi” Apo’nun daha rahat yaşaması için yaptığını söylüyor, aklı başındaki her hangi biri bu saldırıdan sonra Apo’nun hücresinde daha rahat bir hayat süreceğine inanıyor mu?

Bu eylem, Apo’nun görünebilir gelecekle ilgili bir hayali varsa, onu da öldürdü.

PKK, kendi halkına da, önderine de ihanet etti bence.

Bana fevkalade “kalleşçe ve alçakça” gözüken Tokat eyleminin Kürt halkının özgürlüğüne, mutluluğuna, huzuruna bir katkısı olup olmayacağına, PKK’nın varlığının ve eylemlerinin bundan böyle Kürt halkının çıkarına olup olmayacağına karar verecek olan Kürt halkıdır.

PKK yönetimi, kendi siyasi hesapları için kendi halkının geleceğini feda etmekten kaçınmıyor, Türk darbecileri kendi iktidarları için Türk halkına ne yapıyorsa, PKK da Kürt halkına aynısını yapıyor.

Peki, karşılaştığımız bu kalleşlik karşısında ne yapacağız, barış ne olacak?

PKK konusunda Kürt halkı kendi kararını kendisi verecek.

Ama hükümetin yapması gerekenler var.

PKK, bu eylemiyle kendisini artık “bir asayiş” sorunu haline getirip barış denkleminden çıktı, bundan sonra hükümetin PKK’yı da Apo’yu da unutup Kürt halkının eşitliği ve huzuru için adımlar atması gerekiyor.

Şimdi açılımın daha da netleşmesinin tam zamanı.

Biliyorum Türk halkının büyük öfkesi ve tepkisi varken bunu yapmak çok zor ama bu hemen yapılmazsa “savaş” ortamı çok çabuk gelişir, bütün Türkiye’nin geleceği kararır.

At binmeyi öğrenirken attan düşenleri hemen yeniden ata bindirirler, hemen binemezse bir daha binemez çünkü... PKK’nın kanlı çelmesiyle bu ülkenin insanları attan düştü, hemen yeniden ata binmemiz ve yola devam etmemiz gerekir.

Barışı daha başından beri yakmak isteyen bencil Türk siyasetçileriyle, kendi çıkarlarını kendi halkından üstün gören bencil PKK yöneticileri için bu ülkenin geleceğinden ve çocukların hayatından vazgeçemeyiz.

Bütün bencillere, kalleşlere inat barış yolunda yürümeliyiz.

Barıştan başka bir çaremiz, barıştan başka bir umudumuz yok çünkü.

AHMET ALTAN
TARAF
11.12.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

DTP KAPATILDI

AYM DTPyi Kapattı

Anayasa Mahkemesi, ''eylemleri yanında, terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği gerekçesiyle, DTP'nin temelli kapatılmasına'' oy birliğiyle karar verdi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin 9 saat süren toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16 Kasım 2007 tarihinde DTP'nin kapatılması istemiyle dava açtığını anımsattı.

Kılıç, yapılan görüşmeler sonunda, DTP'nin, eylemleri yanında, terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği anlaşıldığından, Anayasa'nın 68 ve 69. maddeleriyle 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101 ve 103. maddeleri gereğince kapatılmasına karar verildiğini açıkladı. Kılıç, beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasına neden olan kurucuları dahil üyelerinden Abdulkadir Fırat, Abdullah İsnaç, Ahmet Ay, Ahmet Ertak, Ahmet Türk, Ali Bozan, Ayhan Ayaz, Aydın Budak, Ayhan Karabulut, Aysel Tuğluk, Bedri Fırat, Cemal Kuhak, Deniz Yeşilyurt, Ferhan Türk, Fettah Dadaş, Hacı Üzen, Halit Kahraman, Hadice Adıbelli, Hilmi Aydoğdu, Hüseyin Bektaşoğlu, Hüseyin Kalkan, İbrahim Sungur, İzzet Belyar, Kemal Aktaş, Leyla Zana, Mehmet Salih Sağlam, Mehmet Veysi Dilekçi, Metin Tekçe, Murat Avcı, Murat Taş, Musa Farisoğulları, Mustafa Tuç, Necdet Atalay, Nurettin Demirtaş, Orhan Miroğlu, Sedat Yurttaş ve Selim Sadak'ın, Anayasa'nın 69. maddesinin 9. fıkrası gereğince gerekçeli kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi yöneticisi ve denetçisi olamayacaklarına hükmedildiğini bildirdi.

Beyan ve eylemleriyle partinin kapatılmasın neden olan DTP Genel Başkanı ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'un milletvekilliklerinin, Anayasa'nın 84. maddesinin son fıkrası uyarınca, gerekçeli kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren sona ermesine karar verildiğini belirten Kılıç, parti tüzel kişiliğinin, kapatma kararının verildiği tarihte sona ermesine hükmedildiğini bildirdi.

Kılıç, ''davalı partinin bütün mallarının 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 107. maddesi gereğince Hazine'ye geçmesine, gereğinin yerine getirilmesi için karar örneğinin, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 107. maddesi uyarınca Başbakanlık'a ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 11 Aralık 2009 gününde oy birliğiyle karar verilmiştir'' dedi.


11.12.2009

samanyoluhaber.com

Kapatma kararına ilk tepkiler
Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatma kararının ardından gelen ilk tepkiler şöyle:

AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş: Parti olarak siyasi partilerin kapatılması anlayışına karşıyız ama mahkemenin verdiği kararara herkes saygı duymalı. Partileri sadece halk kapatabilmeli.

Dengir Mir Mehmet Fırat (AK Parti): Anayasa mahkemeleri, sadece hukuku değil, şartları da göz önüne alan kararlar almalıdır. Ne yazaık ki Bizim Anayasa Mahkememiz, genişletici değil, daraltıcı yorumlarla karar veriyor. Türkiye, bir an önce Venedik kriterlerini yakalamalıdır.

Mehmet Şandır (MHP Grup Başkanvekili): Karara herkes saygı göstermeli. Karar huzuru kaçıracak eylemlere sebep olmamalı.

Veysel Eroğlu (Çevre ve Orman Bakanı): Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, DTP'nin ''temelli'' kapatılmasıyla ilgili, ''Partiyi milletin kapatması gerekir diye düşünüyorum'' değerlendirmesinde bulundu.

Cünet Ülsever (Gazeteci): Emine Ayna dururken Aysel Tuğluk'un siyasi yasaklı olması ilginç. Bizim bilmediğimiz ya da hatırlayamadığımız gerekçeler olabilir. Kararı, getireceği siyasi sonuçlar olarak değerlendirelim. Kararın oybirliği ile alınması üzerinde durulması gerektiği inancındayım.

Mustafa Karaalioğlu (Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni): DTP, malesef, kapatılmasını gerektirecek tüm hataları yaptı. son düzlükteki yumuşama. Bu karar PKK ve Kandil'i daha da azdıracaktır. Sokak olayları artacaktır. adımları da işe yaramamış görünüyor

Enve Sezgin (Yazar): Bu karar, şiddet eylemlerini artırır. 19 DTP'linin TBMM'de kalması gerekir, istifaları şiddet yanlılarının ekmeğine yağ sürecektir.

Levent Köker (Anayasa Hukuku Uzmanı): Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinin DTP'yi 'bölücülüğün odağı' olarak değerlendirmesi önemli. AK Parti kararından bu yana hiç bir değişikliğin yada düzenlemenin yapılmadığına da işaret etmek gerekiyor.

Taha Akyol (Yazar): Karar hukuka uygun ve karar yerinde, ancak siyasal açıdan baktığımızda, DTP'nin yerini şiddetin mi dolduracağını zaman gösterecek. Doğu ve Güneydoğudaki sivill toplum kuruluşlarının 19 DTP milletvekillerinin istifa etmelerini engellemek adına onlara baskı yapmaları gerekmektedir.

Mustafa Kumlu (Türk-İş Genel Başkanı): Türkiye bir an evvel 'parti kapatma' ayıbından kurtulmalı, TBMM, sağlanacak en geniş ittifak ile Anayasa ve ilgili yasalarda yapacağı değişikliklerle ülkemizde var olan demokrasinin sınırlarını genişletmelidir

MHP'den açıklama: "Yüce Mahkeme'nin bu kararını herkes saygıyla karşılamalı ve içinden geçmekte olduğumuz nazik dönemde bölücü terörün amaçlarına hizmet edecek tartışmalardan özenle kaçınmalıdır."

Açıkalamada şöyle denildi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın DTP'nin temelli kapatılması için 16 Kasım 2007 tarihinde açtığı dava bugün sonuçlanmıştır. İki yılı aşkın bir mesai sonrası Anayasa Mahkemesi siyasi partilerin faaliyetlerinde uyulacak esaslar hakkında Anayasamızda ve Siyasi Partiler Kanunu'nda yer alan hükümler uyarınca bir inceleme yapmış ve DTP'nin terör ve şiddetle ilişkisi ve bölünmez bütünlük aleyhindeki faaliyetlerin odağı olduğunu tespitinde bulunarak bu partinin temelli kapatılmasına karar vermiştir. Bu kararda dikkati çeken bir husus, 2 DTP'li milletvekilinin milletvekilliği düşürülerek siyasi yasak kapsamına alınması olmuştur. Bu milletvekilleri dahil 37 DTP yöneticisine siyasi yasak yaptırımı uygulanmıştır. Yüce Mahkeme'nin kararının açıklanması ile DTP'nin siyasi faaliyetleri son bulmuş ve malları hazineye devredilmiştir. Bugün itibariyle kapatılan DTP'ye mensup milletvekilleri bağımsız milletvekili haline gelmişlerdir. Yüce Mahkeme'nin bu kararını herkes saygıyla karşılamalı ve içinden geçmekte olduğumuz nazik dönemde bölücü terörün amaçlarına hizmet edecek tartışmalardan özenle kaçınmalıdır."

11.12.2009
samanyoluhaber.com

Ahmet Türk'ten ilk açıklama - Video
Kapatılan DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk, ''Mücadelemiz sorunun çözümü için devam edecektir'' açıklamasını yaptı.
Kapatılan DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk, ''Türkiye parti kapatmakla bu sorunu çözemez. Türkiye, ortak akılla, diyalogla, mantıkla sorunlarını çözebilir'' dedi.

Türk, parti genel merkezi önünde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Türkiye'nin sancılı bir süreç yaşadığını belirterek, şunları söyledi:

''Elbette ki demokratik siyasetin önünü kapatmak bir umutsuzluğu derinleştirir. Bu bir gerçektir, ama biz bütün bunlara rağmen Türkiye'nin bir gün barışı yakalayacağına inanıyoruz. Bizim özlemimiz bu sancılı sürecin uzamaması, herkesin yeniden düşünmesi ve gerçekten Türkiye'de halkları kucaklaştıracak bir anlayışı egemen kılmak için çaba göstermesidir. Türkiye parti kapatmakla bu sorunu çözemez. Türkiye, ortak akılla, diyalogla, mantıkla ancak sorunlarını çözebilir.''
-SİNE-İ MİLLET SORUSU-

Parti olarak yarın bir açıklama yapacaklarını belirten Türk, daha önce aldıkları kararların arkasında olduklarını, o kararların aynen işleyeceğini kaydetti. Türk, şöyle devam etti:

''Demokrasi ve barış mutlaka zafere ulaşacaktır. Ne kadar engellenirse engellensin barış ve demokrasi üstün gelecektir. Bu konuda endişem yok. Tabii ki böyle bir süreci yaşamak elbette ki insanlarda bir kırılma yaratır. Bu kırılmanın gerçekten çok daha yüksek noktaya taşınmaması için hepimiz bu süreci hassasiyetle izleyeceğiz. Sürecin hassasiyetini kavrıyoruz. Amacımız sorunun çözümüdür, başka da bir amacımız yok. Mücadelemiz bunun için devam edecek. Bunun için benim yasaklanmış olmam, Aysel Tuğluk'un yasaklanmış olması, 37 kişinin yasaklanmış olması siyasetin, demokratik mücadelenin biteceği anlamına da gelmez.''

Türk, ''Sine-i millete döneceğiz diye açıklama yapmıştınız. Sine-i millete dönecek misiniz?'' şeklindeki soru üzerine de, ''Arkadaşlarımız tahmin ediyorum ki bu konudaki dilekçelerini Meclis'e ulaştıracaklardır'' karşılığını verdi.


11.12.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

8.12.09

SİSTE ALÇAK PUSU

Tokatta 7 Şehit

Tokat'ın Reşadiye ilçesinde dün öğleden sonra jandarma aracı pusuya düşürüldü. Çatışmada biri uzman çavuş, 7 asker şehit oldu, 3 asker yaralandı

Tokat'tan gelen 7 şehit haberi Türkiye'yi sarstı. Dün saat 15.20 sıralarında Tokat'ın Reşadiye ilçesine 10 kilometre uzaklıktaki Sazak köyü yakınlarında teröristler, jandarma aracına ateş açtı. İlçe jandarma karakolundan Sazak jandarma karakoluna giden askeri araç ormanlık alanda pusuya düşürüldü. Teröristler 2 bin rakımlı ve yoğun sisin hâkim olduğu bölgede yaklaşık 5 dakika boyunca askeri aracı çapraz ateşe tuttu. 10 askerin bulunduğu askeri cip delik deşik olurken, cipteki askerlerden uzman çavuş Harun Aslanbay (Adana) ile erler Onur Bozdemir (Adıyaman), Kemal Pide (Ordu), Ferit Demir (Muş), Yakup Mutlu (Muş), Cengiz Sarıbaş (Giresun) ve Fatih Yonca (Hatay) şehit oldu. Saldırıda Uzman Çavuş Yusuf Öztürk ile erler Emrah Mandıralı ve Arif Temel de yaralandı. Yaralı askerler Niksar ve Reşadiye'deki hastanelere kaldırıldı.HAFTALIK GÜZERGÂH
10 kişilik timin, her pazartesi, karakolun haftalık erzağını temin için aynı güzergahı kullanarak, Reşadiye'ye gittiği bildirildi. İzinden dönen şehit er Kemal Pide ise karakola gitmek için ilçede timi beklediği ve araca bindiği öğrenildi. Çatışmadan yaklaşık 2 dakika sonra İsmailiye köyünden Reşadiye ilçesine yolcu götüren ve olay yerinden geçen köy minibüsünde bulunanlar yaralılara ilk müdahaleyi yaptı. Yaralı askerler ilçedeki hastaneye götürüldü. Saldırganlar ise yoğun sisten faydalanarak kaçtı. Genelkurmay Başkanlığı, bölgeye çok sayıda ilave kuvvet gönderildiğini açıkladı. Reşadiye Kaymakamı Cihangir Güler, 3 yaralıdan birinin durumunun ciddiyetini koruduğunu ifade etti. Bu arada Niksar'daki yaralı askerler için belediyeden yapılan kan anonsu üzerine çok sayıda vatandaş akın etti.

'Beni hastaneye yetiştirin'
YEDİ askerin şehit olduğu saldırının yakın tanığı, İsmailiye köyü sakinleriydi. Köylüler tanıklıklarını şöyle anlattılar: "Yol ortasında askeri bir araç gördük. Araç taranmış, ortalık kan gölüne dönmüştü. Bir asker, elinde telefon etmeye çalışıyordu. Diğeri aracın yanında diz çökmüş dua ediyordu. Bizi görünce, 'Kan kaybediyorum, lütfen beni hastaneye yetiştirin' dedi."

AYNI YERDE İKİNCİ SALDIRI

Saldırının olduğu Sazak köyü kırsalında, 1997’de de terörist saldırısı yaşanmıştı. 14 Ekim 1997’de görevden dönen güvenlik güçleri, saat 18.30’da teröristlerin saldırısına uğramış 4 asker şehit olmuş, 3 asker de yaralanmıştı. Sazak köyünde 12 Temmuz 2001’de düzenlenen operasyonda da TKP-ML TİKKO üyesi bir kişi öldürülmüştü.
Tokat’ın Reşadiye, Niksar, Almus ilçeleri ile Sivas, Ordu ve Giresun bölgeleri arasındaki kırsal kesimde bir dönem DHKP/C ve TKP-ML TİKKO mensupları eylemlerde bulunmuştu. DHKP/C, TKP-ML TİKKO ile PKK mensupları burada birlikte hareket etmişti.

DHKP-C OLABİLİR

İlk değerlendirmeler, saldırının DHKP-C tarafından yapılmış olabileceği yolunda. Yetkililer, DHKP-C yönetiminin, çok sayıda elemanını Yunanistan’a eğitim amaçlı göndermesinin ardından bir grup örgüt üyesinin Türkiye’ye giriş yaptığını vurguladı.

KUZUMU ELİMDEN ALDILAR

Yedi askerin şehit olduğu haberi, baba ocaklarına ateş düşürdü. Acılı aileler, "Vatan sağ olsun" dedi.

TERHİSİNE 2 AY KALMIŞTI
Ordulu Jandarma Er Kemal Pide'nin terhisine 2 ay kaldığı öğrenildi. Baba Cemal Pide, oğluyla en son 3 gün önce görüştüklerini söyledi ve "Vatan sağolsun" dedi.

MUŞ 2 EVLADINI ŞEHİT VERDİ
Muş'un Bulanık ilçesine bağlı Örenkent köyünden Şehit Jandarma er Yakup Mutlu'nun 2 ay sonra tezkeresini alıp evleneceği öğrenildi. Malazgirt ilçesi Erince Köyü'ne kayıtlı er Ferit Demir in İstanbul'daki annesiyle şehit olmadan bir saat önce internetten görüntülü görüştüğü öğrenildi.

'SENSİZ NE YAPARIM'
Şehit Piyade Er Fatih Yonca'nın annesi Gülsüm Yonca, oğlunun acı haberini televizyondan öğrendi. İskenderun'un Bekbele beldesinde oturan anne Gülsüm, "Hadi gel anan seni bağrına bassın. Canım evladım ben sensiz ne yaparım" diye gözyaşı döktü.

KÖYÜNÜN İLK ŞEHİDİ
Adana'nın Yumurtalık Sugözü Köyü'nden olan şehit er Harun Aslanbay'ın evli ve bir çocuk babası olduğu öğrenildi. Acılı baba Hamdi Aslanbay, oğlunun İmralı'da görev yaptığını söyledi.

SOKAĞI BAYRAKLARLA DONANDI
Şehit Cengiz Sarıbaş'ın İstanbul'da ailesinin oturduğu sokak Türk bayraklarıyla donatıldı.

KALAN OĞULLARIMI DA GÖNDERECEĞİM
Onur Bozdemir'in annesi, Kürtçe ağıtlar yakarak "Kuzumu elimden aldılar" dedi. Baba Ahmet Bozdemir ise acısını "Üç oğlum daha var. Onları da göndereceğim" diye ifade etti.

HAİN SALDIRIYA TEPKİLER

'Şiddetletelin ediyorum'
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL: BİRLİK ve beraberliğimize, ülkemizdeki huzur ve kardeşlik ortamına yönelen bu hain saldırıyı şiddetle telin ediyorum. Vatanı uğrunda şehit olan kahraman askerlerimiz, milletimizin gönlünde sonsuza kadar yaşayacaktır.

'Hainler boğulacak'
BAŞBAKAN ERDOĞAN: ABD'DE bulunan Başbakan Erdoğan İçişleri Bakanı Atalay'ı arayarak bilgi aldı. Erdoğan, Orgeneral İlker Başbuğ'a gönderdiği mesajda "Menfur saldırılarla kirli emellerini gerçekleştireceklerini sanan hainler döktükleri kanda boğulacaklardır" dedi.

'Cezalarını çekecekler'
İÇİŞLERİ BAKANI ATALAY: SALDIRIYI gerçekleştirenler, en kısa zamanda adalete teslim edilecek ve hak ettikleri cezaya çarptırılacaklar. TBMM BAŞKANI ŞAHİN: HAİN saldırının, kardeşlik ortamını pekiştiren çalışmaların sürdüğü dönemde gerçekleşmesi düşündürücü. Şehit haberi, tüm yurtta büyük üzüntü yarattı. Siyasi parti liderleri, sivil toplum örgütleri tepkilerini dile getirdi.

BATMAN'DA ROKETLİ SALDIRI
Öte yandan Batman'ın Beşir ilçesinde de dün akşam saatlerinde subay lojmanlarına yönelik olarak, teröristlerce roketli saldırı düzenlendi. Saldırıda iki astsubay hafif yaralandı.

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ERGENEKONCU SAYIN ÖTTÜ

Ü.Sayından ETÖ deşifresi

Birinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Ümit Sayın, 'kapalı celsede' verdiği ifadede davanın seyrini etkileyecek itiraflarda bulundu

Sayın, aralarında eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un da bulunduğu bazı isimlerin kendisine TSK içerisindeki cuntacı yapılanma ve sivil uzantılarından bahsettiklerini anlattı. 'Etkin pişmanlık yasası'ndan faydalanmak için davada gizli tanık olduğunu açıklayan Ümit Sayın, Eruygur'un ADD'nin başına geçmesinin de cuntanın planının bir parçası olduğunu söyledi. Tolon'un, kendisine ordu içinde bir yapılanma olduğunu ve gidişata 'dur' diyeceğini aktardığını belirten Sayın, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eruygur'la 2006 yılında Fenerbahçe Orduevi'nde yaptığımız görüşmede, o da bana TSK içinde böyle bir örgütün varlığından, sivil toplum örgütleriyle koordinasyon kurulduğundan söz etti. 'Bu yapılanmanın sivil kanadında görev almam konusunda' teklifte bulundu. Kabul etmedim." Gizli tanık 'Anadolu'nun kendisi olduğunu kabul eden Ümit Sayın, Eruygur'un ADD, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve TESAV'la birlikte çalıştıklarını kendisine anlattığını kaydetti.Sayın, adının 'Ergenekon' olduğunu bilmediği TSK ile irtibatlı bu yapılanmanın, düzenli olarak gizli toplantılar yaptığını vurguladı. Ümit Sayın, "Konuştuğum komutanlar, Türkiye'deki durumun iyiye gitmediğini, bu örgütlenmenin bu gidişe bir "dur" diyeceğini söylediler. Komutanlar muhtıra verilmesini savunuyorlardı. Tolon da dahil..." dedi.

Danıştay ve Cumhuriyet Gaze-tesi'ne yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci Ergenekon davasının 124. duruşması dün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri'de görüldü. Duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 25 tutuklu sanık katıldı. Duruşmada söz alan tutuklu sanık İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu'nun davadan çekilmesini istedi. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün de, tutuklu sanıklardan Ümit Sayın'ın dilekçe vererek 'kapalı oturumda dinlenmek istediğini, ancak mahkemenin bu yönde bir karar vermediği gerekçesiyle heyetin reddini talep ettiğini' kaydetti. Başkan Şengün, verdikleri kısa aranın ardından taleplere ilişkin kararlarını açıkladı.

Reddihakim talebinin kabul edilmediğini ifade eden Başkan Şengün, Haşıloğlu'nun da davadan çekilmediğini açıkladığını dile getirdi. Ümit Sayın'ın talebi doğrultusunda diğer sanıklar dışarı çıkartılarak bazı beyanları alındı. Başkan Şengün, Sayın'ı salondaki kürsüye çağırdı. Ümit Sayın, daha önce kendi yazılı talebi üzerine savcı Zekeriya Öz'e ifade verdiğini, bu oturumda da ona ilaveler yapacağını söyledi.

GİZLİ TOPLANTILAR YAPILIYORDU

Ümit Sayın, askerî okuldaki öğrencileri vasıtasıyla ve gittiği konferanslar nedeniyle tanıştığı komutanlar tarafından kendisine TSK içerisinde gizli bir yapılanma olduğunun söylendiğini anlattı. Adının 'Ergenekon' olduğunu bilmediği bu örgütlenmenin, sivil toplum örgütleriyle koordineli olarak çalıştığını ve düzenli olarak gizli toplantılar yapıldığını söyledi. Sayın, "Konuştuğum komutanlar Türkiye'deki durumun iyiye gitmediğini, bu örgütlenmenin bu gidişe bir 'dur' diyeceğini söylediler. Komutanlar muhtıra verilmesini savunuyorlardı. Tolon da dahil...'' dedi. Önceden Genelkurmay Psikolojik Harp Dairesi başkanı olan Tümgeneral Can Teler ile yaptığı konuşmayı da mahkemede anlattı: "Bana 'komutanların birtakım görüşmeler yaptığını, askeriye içinde birtakım toplantılar yapıldığını, özel telefonlar kullanıldığını' söyledi. 'Askeriye içinde bir hareket olduğunu, bu gidişe 'dur' denileceğini' belirtti.''

2006 yılında Merkez Orduevi'nde emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile de görüştüğünü açıklayarak şunları anlattı: "Bana ordu içinde, TSK içinde bir yapılanma olduğundan, bu yapılanmanın gidişata 'dur' diyeceğinden bahsetti. Beni Şener Eruygur ile tanıştırdı. Eruygur ile 2006 yılında Fenerbahçe Orduevi'nde yaptığımız görüşmede, bana TSK içinde böyle bir örgütün varlığından, sivil toplum örgütleriyle koordinasyon kurulduğundan söz etti. Konuştuğum diğer komutanlar bana görev üstlenmem konusunda bir şey söylemedi. Sadece Eruygur, 'Sivil kanadında yer alır mısın?' dedi. Ben de alamayacağımı söyledim."

Genelkurmay İstihbarat'ından emekli Tümgeneral Alaattin Parmaksız'ın da Genelkurmay İstihbarat'ının bu konudan haberi olduğunu söylediğini belirtti. Mehmet Zekeriya Öztürk ve emekli Tümgeneral Reha Taşkesen'in de bu örgütlenmeden söz ettiğini anlattı.

ÇYDD, ÇEV ve ADD SİVİL KANATTA GÖREVLİ

Sivil uzantıları da bulunan gizli yapılanmadan ilk 2004 yılında haberi olduğunu, bu yapılanmanın sivil uzantıları olduğunu ise Şener Eruygur'dan 2006 yılında duyduğunu ifade eden Sayın, "Eruygur ve Hüseyin Kıvrıkoğlu askeriyedeki yapılanmanın sivil bağlantısından söz ettiler. 2 ya da 3 komutan sivil toplum örgütleriyle bağlantısından söz etti. Bu sivil toplum örgütleri arasında Çağdaş Eğitim Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile TESAV var.'' diye konuştu.

Eruygur'un ADD'nin başına geçmesi cuntanın projesiydi

Koğuş arkadaşı olan, tutuklu sanık Emin Gürses'in kilisede Sevgi Erenerol ile yaptıkları bir toplantıya ilişkin bilgiler de veren Ümit Sayın, "Erenerol, Emin Gürses'e, Şener Eruygur'un da başında olduğu bir yapılanma ve örgütlenmeden bahsetmiş. Şener Paşa'nın TSK'nın, sivil toplum örgütleriyle koordinasyonunu sağlamak için ADD'nin başına geçeceğini söylemiş.'' diye konuştu. Sayın, savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in sorusu üzerine, ek ifadesini 'etkin pişmanlık yasasından faydalanmak için verdiğini' söyledi. İfadesini kendi iradesi ile verdiğini belirten Sayın, en büyük baskıyı 'itirafçı olma' diye ablasından gördüğünü anlattı.

Tutuklu sanıklar Mehmet Demirtaş ile Oktay Yıldırım arasında yapılan bir konuşmaya da kapı arkasından şahit olduğunu belirten Sayın, "Hangisi söylüyordu tam olarak hatırlamıyorum ama bombalardan bahsediyorlardı. Kendilerinin olduğu ortaya çıkarsa fena olacağını söylüyorlardı. Oktay Yıldırım ise seri numaralarının farklı olduğunu belirterek, 'Korkma, bir şey olmaz!' diyordu. Ben içeri girince sustular." iddiasında bulundu.

Üst yapıyı, Encümen-i Daniş olarak anlatmış

Ümit Sayın, tutuksuz sanıklardan Kemal Alemdaroğlu ile 2004 yılında rektörlük binasında yaptıkları konuşmayı da anlattı: "Bana bu yapılanmadan söz etti. Sivil toplum örgütleriyle bağlantısı olduğunu söyledi. 'Görev alır mısın?' dedi. Katılamayacağımı söyledim. Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile de 2005 yılında Fenerbahçe Orduevi'nde görüştük. Bana en ayrıntılısını da Hüseyin Kıvrıkoğlu anlattı. Örgütlenmenin 'Encümen-i Daniş' olduğunu, toplandıklarını söyledi. Encümen-i Daniş içerisinde büyükelçiler, komutanlar ve devletin üst kademesindeki insanların bulunduğunu, görevi sırasında da böyle toplantılar yapıldığını belirtti.''

Başka komutanlarla yaptığı görüşmelerde de 'gidişata dur' demek için toplantılar yapıldığını söylediklerini ifade etti. Ümit Sayın, "Konuşmalar sırasında Ergenekon adı hiç geçmedi. Bu örgütlenmenin Ergenekon olup olmadığını bilmiyordum. Bir örgütlenme olduğunu, sivil toplum kuruluşlarıyla, Encümen-i Daniş ile koordineli olarak toplantılar yapıldığını biliyorum. Ama ben bu örgütün üyesi değilim. Ergenekon adını basından duydum.'' diye konuştu.

Ana dava iddianamesi ile ikinci dava iddianamesini okuduktan sonra ordu içerisinde bir yapılanma olduğu kanaatine vardığını belirten Sayın, "Gerek Özden Örnek'in günlükleri, gerekse diğer deliller, TSK içerisinde bir örgütlenme olduğunu gösteriyor. Zaten ikinci dava darbe üzerine açılmış.'' şeklinde konuştu.

Hüseyin Kıvrıkoğlu, hakkında çıkan iddialar üzerine Hürriyet'e konuşmuştu. 'O toplantıları Gül'e bildirdik' manşetiyle verilen haberde, Encümen-i Daniş toplantılarıyla ilgili açıklamalar yer aldı. Kıvrıkoğlu, ayda iki kez gerçekleştirilen söz konusu toplantılarda, dünya meselelerini tartıştıklarını, başbakan olduğu dönem Abdullah Gül'e bildirdiklerini anlattı. '1 Numara' olduğu yönündeki iddiaları yalanladı, Ergenekon'un adını operasyondan sonra öğrendiğini ifade etti.

Gizli tanık itirafı: 'Anadolu' benim

Ümit Sayın, bu davanın gizli tanıkları arasında yer aldığını, basın organlarında çıkınca da kendi isteği üzerine duruşmalardan muaf tutulduğunu belirtti. Savcı Pekgüzel'in kendisinden ele geçirilen dijital verilerin şifrelerini istemesi üzerine Sayın, dijital verilerin 2000 yılında ABD'deyken oluşturulduğunu, şifrelerini hatırlamadığını kaydetti. Savcı Zekeriya Öz'e verdiği ifadesinde kendisi ve ailesinin can güvenliği ile ilgili endişesi olduğunu söylediği hatırlatılan Sayın, "Eğer böyle bir örgüt varsa TSK hakkında böyle konuşarak can güvenliğimi tehlikeye soktuğumu düşünüyorum.'' diye konuştu. Savcının "Bu konuları neden size anlatıyorlardı?'' sorusu üzerine, "Görüşmelerimizde konu hep Türkiye'nin geldiği duruma varıyordu. İnsanlara güven sağlayan bir yapım var. Bu nedenle bana anlatıyorlardı." dedi. Duruşma sırasında Sayın'a heyet tarafından dosyadaki gizli tanık "Anadolu" olarak alınan ifadesi, okuması için verildi. Ümit Sayın'a öğleden sonraki oturumda bu ifadesine ilişkin sorular yöneltildi.

Ergün Poyraz JİTEM'in elemanı

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, tutuklu sanık Ümit Sayın'ın, gizli tanık olarak verdiği ifadesi okundu. Sayın ifadesinde, 'JİTEM'in Ergün Poyraz için çalıştığı' şeklinde bir bölüm olduğunu belirterek düzeltme yapmak istediğini söyledi. Sayın, "Orada söylemek istediğim Ergün Poyraz'ın JİTEM ile birlikte çalıştığıdır." dedi. Bu anlattıklarının kendisine nakledilenler olduğunu, kendisinin bizzat duymadığını savunan Sayın, "Örgütün içinde olduğum anlamı çıkıyor. Ben bu örgütün, yapılanmanın içine hiç girmedim.'' diye konuştu. Davanın Kasım 2008'de görülen duruşmasında Ergün Poyraz, aynı davanın sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'den koruma istediğini açıklamıştı. Aynı duruşmada, savcı Nihat Taşkın, "Hikmet Çiçek'ten elde edilen notlarda Jandarma İstihbarat'tan para aldığınız yazıyor. Siz almadığınızı, Çiçek'te çıkan belgelerde imza olmadığını söylüyorsunuz. Sizden neredeyse arşiv oluşturacak derecede gizli askerî belge elde edildi. Bunları kimden aldınız?" sorusuna Poyraz, "Kimseden gizli belge almadım." diyerek cevap vermişti. Tutuklu sanık Ümit Sayın'ın beyanlarının alınmasının ardından, diğer tutuklu ve tutuksuz sanıklar duruşma salonuna alındı. Duruşma, Başkan Şengün tarafından Sayın'ın bugünkü beyanlarının diğer sanıklara okunmasıyla sürdü.

Emin Gürses'ten tehdit: Biraz sonra koğuşa geleceksin

Duruşmanın ilerleyen saatlerinde Ümit Sayın'ın açıklamalarına ilişkin diğer sanık ve avukatların beyanları da alındı. Duruşmada, Sayın'ın, diğer sanıkların yokluğundaki oturumda anlattıklarının kağıda yapılan dökümü, diğer sanıklara mahkeme heyetince okundu. Bunun ardından söz alan tutuklu sanık Emin Gürses, Savcı Zekeriya Öz'ün gizli tanık olarak ifadesini aldığı sırada Sayın'a "221 etkin pişmanlık hükmü, 221'e girmezsen 35 sene yatarsın.'' şeklinde beyanda bulunduğunu savundu. Sayın ile aynı koğuşta kalan Gürses'in "Öz, 'Emin Hoca'nın burnunu biraz sürteyim' dedi mi?'' şeklindeki sorusuna, "Yok." cevabını verdi. Gürses'in "Bak burada öyle söylüyorsun. Sonra koğuşa geleceksin.'' şeklinde konuşması üzerine Mahkeme Başkanı Köksal Şengün müdahale ederek, "Bu ne demek?'' dedi. Gürses, "21,5 aydır aynı koğuşta kalıyorum. Tüm ihtiyaçlarını ben görüyorum. Zekeriya Öz bunu açıkça tehdit etti. Bunu bu duruma mahkeme getirdi. Sorgu sırasında, iddianame ve basında okuduklarından kendisi söylemiş gibi tutanağa yazıldığını anlattı. Sayın'ın durumu ortada. Açlık grevi tutuyor, intihar edeceğim diyor. Onun için tahliye istiyorum.'' dedi. Sanıklar ve avukatların sorularının tamamlanmasının ardından Başkan Şengün, duruşmayı yarın saat 09.30'a erteledi.

Ümraniye'de ele geçirilen bombaların sahibi olmakla suçlanan Oktay Yıldırım, Sayın'a "Bombalarla ilgili bahsettiğiniz konuşmada tam olarak duyduğunuz nedir?'' diye sordu. Sayın, konuşmanın Mehmet Demirtaş ve Oktay Yıldırım arasında geçtiğini belirterek, "Hangisi söylüyordu tam hatırlamıyorum; ama bombalardan bahsediyorlardı. Biri bombaların ortaya çıkmasının, Danıştay bombaları olduğunun duyulmasının tehlike yaratacağını söylüyordu. Diğeri de seri numaralarının farklı olduğunu söylüyordu. Bunu söyleyen sanırım Oktay Yıldırım'dı. Ben içeri girince sustular.'' dedi. Sayın, sık sigara içtiğini, sigara için dışarıya çıktığında kapının arkasından bunu duyduğunu ifade etti.

Savcılar, Öcalan'ın dosyasını inceleyecek

Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın dava dosyası, Ergenekon davası kapsamında incelenmek üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Edinilen bilgiye göre, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebi doğrultusunda, bölücübaşı Abdullah Öcalan'a ilişkin dava dosyasının İstanbul'a gönderilmesine karar verdi. Dava dosyası, dün, özel bir kurye ile İstanbul'a gönderildi. Dava dosyasının incelendikten sonra yeniden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderileceği öğrenildi.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

5.12.09

"KUVVET"Lİ DARBECİLER SORGUDA

Darbeci Komutanlar Sorgulandı

Ergenekon soruşturması kapsamında ifadeleri alınan eski komutanlar Örnek, Yalman ve Fırtına yaklaşık 10 saat süren sorgunun ardından serbest bırakıldı..

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde saat 10.00'da başlayan ve saat 12.30'da öğle yemeği için durdurulan ifade verme işlemi, yaklaşık yarım saatlik aranın ardından yeniden başladı.

Emekli Oramiral Özden Örnek'in ifadesi İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı, Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz ve Fikret Seçen, emekli Orgeneral İbrahim Fırtına'nın ifadesi Cumhuriyet Savcısı Murat Yönder, emekli Orgeneral Aytaç Yalman'ın ifadesi de Cumhuriyet Savcısı Ercan Şafak tarafından alındı.Sabah erken saatlerde sivil plakalı araçlarla ayrı ayrı adliyeye gelen Yalman, Fırtına ve Örnek, hakim ve savcıların giriş yaptığı bölümden binaya alındı.

2004 döneminde TSK'da görev yapan 3 kuvvet komutanının Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde 10 saat süren sorgusu tamamlandı.

Eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına savcılık tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.
aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

3.12.09

KARARGAH'TAN KATSAYI TAKİBİ

Karargâh Katsayı takibinde

Sabih Kanadoğlu Danıştay'ı adres gösterdi, İstanbul Barosu anında dava için başvuru yaptı. Ve Danıştay YÖK'ün katsayı adaletsizliğini kaldıran kararını iptal etti. Katsayı davası sürecinde Genelkurmay'ın da boş durmadığı ortaya çıktı. Genelkurmay istihbaratının hazırladığı gizli ibareli belgede, eğitim sisteminin gereği olarak sunulan farklı katsayı uygulaması, "İmam Hatip Liseliler'in önündeki katsayı engeli" olarak açıkça itiraf edildi. Genelkurmay'ın hazırladığı bu yeni belge emekli Orgeneral Çevik Bir'in 14 Temmuz 1998'de YÖK'e gönderdiği yazıyı akıllara getirdi.

Genelkurmay, Danıştay'daki katsayı davasını takibe almış İstihbarat Başkanlığı tarafından üç ay önce Genelkurmay 2. Başkanı'na gönderilen yazıda, YÖK'ün katsayı düzenlemesinin toplumdaki birlik ve beraberliği bozacağı ileri sürülüyor. İstanbul Barosu'nun Danıştay'da açtığı iptal davasına atıf yapılarak, 'gelişmelerin takip edilmesinin uygun olacağı' belirtiliyor.

Danıştay'ın, katsayı adaletsizliğini ortadan kaldıran düzenlemeyi iptal etmesiyle başlayan tartışma sürerken, Genelkurmay'ın da konuyu yakından takip ettiği ortaya çıktı. 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanlığı, YÖK'ün katsayı düzenlemesinin ardından konuya ilişkin rapor hazırlamış. Genelkurmay 2. Başkanı'na gönderilen değerlendirme yazısında, "Düzenlemenin iptali istemiyle açılan davanın ve gelişmelerin takip edilmesinin uygun olacağı değerlerlendirilmektedir" ibaresi dikkat çekiyor.

21 Ağustos 2009 tarihli raporda, katsayı eşitliğinin imam hatip liselilerini üniversiteye girişte avantajlı hale getireceği savunuluyor. 'Muhafazakar yaşam tarzını benimseyenlerin kamusal alanda varlıklarının genişletilmesinin hedeflendiği' kanaatine varıldığı belirtilen raporda, düzenlemenin Türk toplumundaki birlik ve beraberliği bozacağı ileri sürülüyor. Meslek liselerinin sınavsız ön lisans hakkının elinden alınması sebebiyle dershanelere talebin artacağı iddia ediliyor. İstanbul Barosu'nun ve Eğitim-İş Sendikası'nın açtıkları iptal davasının yanında, düz lisede okuyan öğrenci ve velileri tarafından da dava açılabileceği anlatılıyor. Yeni düzenlemenin 2010'dan itibaren uygulanması halinde normal liselilerin mağdur olacakları konusu işlenerek, sınav sisteminin sürüncemede kalabileceği görüşü aktarılıyor.

HAZIRLANAN ÇALISMADA KOMUTANLARIN IMZASI VAR

Genelkurmay'ın katsayı çalışmasında, 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğgeneral İ. Yılmaz, İstihbarat Başkanı Korgeneral İ.H. Pekin, 2. ADŞ. Md. Alb. N.Yılmaz ve 2. ADŞ. Prj. Sb. Yzb. O.Yılmaz'ın imzaları bulunuyor. İmzaların hemen altında "Sn. Genelkurmay 2. Başkanı'na" yazısı göze çarpıyor. Ayrıca, "Adli müşavir ile paylaşınız", "Sn. K'na (Genelkurmay Başkanı) kısa bilgi arzı" notları da düşülmüş. Son imzanın yanında ise "Konunun takibi" notu dikkat çekiyor.

Katsayı 28 Şubat'ın mirası

Üniversiteye girişte yaşanan katsayı tartışmaları 28 Şubat'tan miras kaldı. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, 14 Temmuz 1998'de YÖK'e gönderdiği yazıda, katsayı düzenleme yetkisinin kanun gereği Kurul'a ait olduğunu belirterek, Ortaöğretim Başarı Puanı'nı kaldırması talimatını vermişti. Bir'in imzaladığı yazıda şu ifadeler yer almıştı: "Yükseköğretim kurumlarına öğrenci seçiminde etkili olan Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) uygulamasının irticaî gruplarca istismar edildiği öğrenilmiştir. 2547 sayılı kanunun değiştirilerek 1999 yılı ve takip eden yıllar için Ortaöğretim Başarı Puanı uygulaması kaldırılmalı."

Halen Ergenekon sanığı olan Kemal Gürüz'ün başkanlığında 30 Temmuz'da toplanan YÖK Genel Kurulu da sadece imam hatiplileri değil milyonlarca meslek liseliyi de mağdur edecek katsayı uygulamasını yürürlüğe koymuştu. aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

TUĞ. ÇUBUKLUDAN 2. KAYIT

Çubukluyu dinlemeye devam...

Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu ve ekibinin 'suç delili' yok etmeyle ilgili ses kaydı dün internete düşmüştü. Bugün de o ses kaydının devamı ortaya çıktı.

Sivil savcının, çürük raporu vermek, yolsuzluk ve çete suçlarından tutuklanan Hava Hakim Albay Zeki Üçok'la ilgili bilgisayar ve belgelerini istemesi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri ve haftalık basını bilgilendirme toplantılarını yapan Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu ile ekibinin, suç delillerini yok ettikleri, delil kararttıkları ve bilgisayarlardaki bilgileri sildikleri ses kaydıyla ortaya çıkmıştı. Bugün o ses kaydının devamı yayınlandı.İŞTE TUĞGENERAL ÇUBUKLU VE EKİBİNİN SES KAYDININ DEVAMI VE DÖKÜMÜ
…. Neşet bu problemli bir bilgi notu. Bir notunu alırsan Evren.

Olcay: Peki bunları gönderirsek ne diyorsunuz gönderme fikrinde misiniz bunları?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Şimdi şöyle: Şurada bazı çıkarımları var. Şu içerikte yazdığı birçok şey..Maalesef laptop ile birlikte gitti. Ne anlamda. Onların hepsi dosyada vardı zaten. Kimleri şüpheli olduğu kaç kişinin dinlendiği . Hatta şey gitti yani.bunun içinden çıktı. Dinleme kayıtları gitti. Ama şurada bir yerde şurda mıydı Özgür ya….Bir görüş belirtiyor. Sonuçlardı galiba. Orda bir takım sıkıntılı. Şu. Özellikle şu bölüm bizi endişelendirdi. Ama şimdi bakın bizim buradaki sıkıntımız şu:biz bunu…İlk Bilgisayarla ilgili bize güzel bir nokta bize verdiniz…Diyeceğiz ki Zeki Albayın hiç bir şekilde bunu kullanmadığı anlaşıldığından zaten kararınızla ilgili değil göndermiyoruz. Ama buradan bir ayıklama yapıyoruz ya zaten kuşkuyla yaklaşıyorlar hani yarın bir gün ben yapmadım dersem nasıl olacak ?

Olcay: şimdi şöyle: olayı şöyle değerlendirmek lazım. Mahkeme kararını bir savcılıkta bütün soruşturmaların soruşturma aşaması bellidir. CMK üzerinde malum. Benden daha iyi bilirsiniz. İşin içindesiniz…Bütün o soruşturmanın gizliliğini ortadan kaldıracak şekilde yorumlamaları mümkün değil. O yüzden savcılıkta telefonla da olsa söylediği işte çekincelerim var o yüzden adli müşavirlik tepki gösterdi zaten. SAVCI HAKKINDA DA BİZİM ÇEKİNCELERİMİZ VAR

…Kardeşim sen bir kişi hakkında şimdi biz hep aynı şeyi söylüyoruz. Bize buradan bir suç duyurusu gelsin. Asker kişi bağlantılı. Ben o asker kişi bağlantılı olan olayı çıkarmak için Zekeriya Öz'ün kullandığı tüm bilgisayarları bana gönder diyebilir miyim?

Dersem gönderirler mi ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Affedersiniz ama arama kararı ile ilgili bir talimatla buradaki bir savcıyı sizin savcılığınızı da gönderdiler.

Olcay: Gönderebilirler. Ki geldi Haziranda. Kapıda beklediler. Anlatabildim mi? Bura da geldiler bizim bu kapıya

Olcay: Burada kapıda beklediler. Ondan sonrada gittiler.

Neşet: Peki bu bilgi notları ne amaçla hazırlanmış nereye verilmiş ?

Olcay: Bu işin normal standart bir soruşturmayla yasada bu yazıyor, mahkeme karar vermişle alakası yok.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Komutanım bunu Zeki Albayın Hava Kuvvetleri Komutanlığının ortak alanında yaratılarak herkesin ulaştığı bir ortamda sakladığı bir belge…Herhangi bir kişi komuta kademesi değiştiğinde kendine herhangi bir bilgiyi sorulduğunda hazır olarak bunu hemen kendi kim isterse ona arz ettiği bir şey bilgi notu.

Olcay: Tamam. Şimdi bu bilgi notunu alınan arama kararı kapsamında yürütülen soruşturma ile bir ilgisi var mı ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Yok

Olcay: İlgisi var mı ? Hiç alakası yok. Şimdi bunu o kapsamda şimdi sen bunu gönderiyorsan eğer diğer tüm belgeleri göndermeme gerekçeni ortadan kaldırırsın. Yapılan soruşturma konusu nedir ? O soruşturma ne diyor ? Bir arazi yolsuzluğu var.

Ne diyeyim soruşturmalar ile ilgili evrak sızdırma konusu var. Eğer eline geçmişse sızdırılan bir evrak göndersin bize. Bizde ona çok net bizim evrağımız veya bizim evrağımız değil diye cevap verelim.

Bize yürüttüğü soruşturma ile ilgili bilgiyi verdi. O soruşturma kapsamı değerlendirilecek olan bilgileri de biz ona gönderdik. Ha ısrarla bize …

Adli Müşavirlik Çalışanı: Peki o zaman komutanım bilgisayarı niye gönderdik laptopu ?

Olcay : Ben onu o konuda görüşlerimi söylemeyeceğim. Ama ben senin gelmek istediğin noktayı aldım. Ama yapılacak bir şey yok. O gitti sonuçta .

…Ya benim demek istediğim soruşturma kapsamı ile ilgili görevli veya ilgili olduğunu düşündüğünüz belgeleri gönderdik derseniz savcıya da bunu söylemiş olursunuz . Yani yazıya da bunu yazacaksınız .

… Verilen mahkeme kararı neticesinde kararı yazan soruşturma konusu olayla ilgili olabilecek şu yerlerde gereken yapılmıştır. Değerlendirilen bütün belgeler ekteki dvd içeriğinde gönderilmiştir.

Olcay: Bunu şimdi siz yazarsınız savcı bununla yetinmez ki ya? Buna rağmen bana gönderin der gene o zaman başka bir şey için çağırır. Size patladı. Üzgünüm yani. O maalesef .. Sıkıntılı tabii
Adli Müşavirlik Çalışanı: Hayır ben yani. Hiçbir şey göndermeme yolunda yapabileceğimiz bir şey var mı onu araştıralım.

Olcay: Hiçbir şey gönderme diyemem. Hiçbir şey göndermemek dersek beklide haklı olacağımız yerde haksız konuma geçeceğiz.

… Ama bir mahkeme kararı ile bütün savcılığın soruşturmaları ile ilgili evrakları sen isteyemez. En azından o mahkeme kararını o şekilde yorumlayamazsın çok rahat diyebiliriz. Bütün soruşturmalar gizli. Sen olayı bana bildir. Savcılık savcılığa güvenecek.

Olcay: Ha güvenmiyorsunuzdur.

Albay Neşet: Mesela şu belge.Yapmış olduğunuz soruşturmada diyor ki ben şu kadar subayı dinledim.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Farkına varacağımız bilgiler her türlü hepsi bilgisayar da kayıtlı diğerini çıkarsak ötekisinde var.Onu çıkartırsak onda var.

Albay Neşet: Burada da bir sürü dinlenen gözaltına alınan bilmem nenin bilgileri var.

Olcay: Biz devam edelim komutanım.

Albay Neşet: Evet ötekine geç.

Albay Neşet: Burada 3 tane 4 tane bilgi notu var. Problemli bu bilgi notları.

Olcay: Bence o anlamda değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. He karar sizin. Siz yazacaksınız tabii ki yazıyı. Adli müşavirliğinizle de koordinenizi yaparsınız

Olcay: Şimdi bizim burada amacımız ne komutanım?

Albay Neşet: Ne var ne gidebilir. Ne gitmez ona bakıyoruz.

Olcay: Gezerken not alalım mı? Çünkü ben..

Albay Neşet: Dosya bazında not alınsın da bunlar problemli dosyalar.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Komutanım zaten..
Albay Neşet: Bunlar başka yerde başka şekilde ele geçti mi geçmedi mi önemli olan o.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Mehmet Yüzbaşı'nın msn yazışmaları. Bunlar bilgisayara nasıl girmiş bilmiyoruz.

Olcay: Valla bu Mehmet'i direk Mehmet'e götürürler ben söyleyeyim. Bizim Mehmete götürürler onu söyleyeyim sana.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Açık konuşmalarda var.

Albay Neşet: Bu msn'den alınmış şeyler mi? Bunlar kendi resimleri mi?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Yok yok özel değil. Özel bir iki tane var.Genellikle web sitesine girildiğinde çıkanlardan..

Albay Neşet: Bu bayanlar kim ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Kimseyle bağlantısı olmayan msn gibi sosyal paylaşım sitelerinden gelen çerez görüntüler.

Albay Neşet: Bu kızının evde kullandığı bilgisayar mı?

Olcay: Bu resimlerle ilgili bize söyleyeceğiniz şeyler var mı? Sizin göstereceğiniz bizim diyeceğimiz bir şey.

Albay Neşet: Dünya kadar resim var.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Yalnız şöyle. Şurada önemli bir şeyler vardı da.

Olcay: Şimdi baktığımız o.

Olcay: Bir alttaki jpeg2'ye bakmadık. Orada da benzer resimler mi var ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Muhtmelen. Kim olduklarını bilmiyoruz. Böyle bir takım resimler...

Olcay: Bu resimlerin sahipleri bunu biliyorlar mı acaba? Bu resimler kendi başına internetten inecek resimler değil ha.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bu mesela…

Albay Neşet: Kendilerine mail yoluyla gelmiş falan resimlerde olabilir. Şeyler var mı bu bilgisayarlarda şu diğer arkadaşın (Mehmet Çelik) sağda solda resimleri çıktığı iddiası vardı.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Şimdi buraya bir şekilde gelseniz baksak beraber sizin soruşturmanız ile ilgili olan şeyler desek ne dersiniz bu? Kabul eder mi bilmiyorum ama

Albay Neşet: Bu evinde bulunan bilgisayarı. Yalnız evinde bulunan bilgisayarda bilgi notu var mı?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Biraz önce vardı ya komutanım.
Albay Neşet: Evindeki miydi o?

Olcay: Bilgi notları ondan çıkmış.
Albay Neşet: Şimdi bu bilgisayarı ailesi kullanmış anladığım kadarıyla. Kamu bilgisayarı dimi?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Evet.

Olcay: Bilgi notları neredeydi oraya bir daha dönebilir miyiz?

Albay Neşet: Hem evdekinde çıktı hem şeyde çıktı.
Albay Neşet: Bu adam neyi arıyor? Bu adam açılamadık dosyaların şifresini arıyor dimi ?

Olcay: Hayır sadece o değil komutanım. Hem şifreyi…

Albay Neşet: Şifre arıyor ayağında dosyaların hepsine ulaşmak istiyor.

Olcay: Hayır. Şifre arıyoruz ve en sonuna bir cümle ekliyor. Diğer ilgili deliller için diyor arama kararının gerekçesinde...

Olcay: Sadece şifre değil . Ama temelini şifreye oturtuyor. Şifre çözememek mümkün mü?

Olcay: Bence şu diğeri temizleyelim..
Olcay: O diğeri onu temizleyelim . Diğer tarafta bir bence bir problem yok. Adamlara bir şey verebiliyor muyuz ? Var mı bir şey?

Olcay: Jandarma istihbarat bence bunları da göndermeyin yani şey. Hiç alakası yok. Yani göndermenin bir anlamı yok. Adamlara bilgi belge vermenin de bir gereği de yok.

Olcay: Bu ne şimdi ya?

Albay Neşet: Üniversitesinin bütçe şeyinin burada işi ne ya?

Olcay: İntranetteki şey. İşte bunların içinde kaçırdığınız bir şey olmasın.Var ya.
Olcay: İnönü üniversitesi nerde ? Malatya mı?

Albay Neşet: Fatih Hilmioğlu'na çıkan şeylerin var burada. Sorumluluk çıkarılmış. Bazı kişilere. Hangi dosya ?

Olcay: Fatih Hilmioğlu'nun bizimle alakası var mı?

Albay Neşet: Fatih Hilmioğlu'nun bizimle alakası yok. Fatih Hilmioğlu ergenekondan tutuklu.

Olcay: Yok yok bu Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile ilgili

Albay Neşet: Bildiğim kadarıyla yok yani. Herhangi bir şekilde yok .

Albay Neşet: Yani buradan oraya bir bağlantı mı var ?
Adli Müşavirlik Çalışanı: Bilmiyorum yani ben bu ismi ilk defa duyuyorum. Fatih Hilmioğlu'nu.

Olcay: Şüpheli ifadesi var.

Albay Neşet: Bu da şeyin listesi karargah evleri listesi.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Karargah evlerinin şemasındaki bütün isimler.

Albay Neşet: Bu bir şekilde öteki bilgisayarla gitti herhalde.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Tablodaki isimler.
Albay Neşet: Bunu da not alın. Buda problemli.

Olcay: Mesela bu ifadeyi de göndermeye gerek yok. 1. sıradaki var ya. Burada 245. bir üstü.

Olcay: Bunu şimdi göndermekle göndermemek arasında hiçbir fark yok. Adam ne yapacak ya bunu atacak çöpe hiçbir işine yaramayacak soruşturma kapsamında ya da oradan başka bir yere şey yapacak servis yapacak. Mesela onu da elemek lazım o ikisi ile beraber. Karargah evleri zaten deşifre oldu artık bazı şeyler.

Olcay: MA3.Bu ne elektronik imza. O dursun o burada tamam mı. Uğraşsınlar onlar bununla !!

Adli Müşavirlik Çalışanı: O anlamda evet. Ne bunlar falan diye.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Mesela bu onların soruşturmaları ile ilgili.

Olcay: Ooooo
Adli Müşavirlik Çalışanı: Çünkü şu isim özellikle.

Olcay: Bu dursun. Bunu göndereceğiz. Bizimle ilgisi yok. Değil mi komutanım. Bu onların soruşturması ile ilgili.

Olcay: Şimdi siz bunu göndermezseniz bu bizde olduğu ortaya çıkarsa o zaman sıkıntı yaşarız.

Olcay: Bilgi notlarını çıkartın.Bilgi notlarını göndermeyin hiç !!

Olcay: Allah.. Yasin ağabeyin CD'si girdi işin içine karıştırdım onu. Bu Askeri Adalet Dergisi'nin makalesi Yasin abi. Bu da dursun. Zeki Albay bunlara da mı çalışıyordu yoksa.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Yasin binbaşı da adı geçiyor olaylarda da. Günün bombası.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Ya zaten bizim aklımızda bunların karargah hizmetleri sebebi üzerine askeri işte birlik içi iç yazışmalar olduğunu söyleriz, Daha doğrusu bir şey söylemeyeceğiz yani. O tatmin olmadığı zaman bunlar gündeme gelecek.
Adli Müşavirlik Çalışanı: Hani olaki asıllarını isterse bunlar gündeme gelecek.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bilgi notunun askeri olduğunu adama nasıl anlatacağız?
Adli Müşavirlik Çalışanı: Bilmiyorum onu ikinci aşamada değerlendireceğiz.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Harekat marekat dedin ya. Komuta katıyla yapılan yazışmalar diyeceksin buna da.

Olcay: Bence bunu eşit böyle yorumlamak lazım.

Sınırı öyle çizmek lazım. Askeri belgelerden ziyade onun yürüttüğü soruşturma konusu ile ilgili belgeler, ilgili olmayan belgeler diye ayırmak lazım .

Adli Müşavirlik Çalışanı: Komutanım ben cevabımı aldım. Bilgi notu yazılacak. Konu askeri değil.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Konu Askeri değil.
Olcay: Ama oraya girersen sıkıntı olursun.

Olcay: İşte gerek yok yani .MEHMET ÇELİK'in yargıç şeye verdiği makaleyi…
Albay Neşet: Makale değil o.

Olcay: Neyse makale değil. İşte yayın durdurma isteğini göndermeye gerek yok. Bunun gönderseniz ne olur göndermeseniz ne olur ?
Olcay: Neyse gidelim devam edelim bakalım ? Peki gönderin gitsin . Mehmet biraz daha uğraşsın.

Olcay: Ahhhaaa. Üçok öttük. Bu resimleri hatırlıyor musunuz ?
Adli Müşavirlik Çalışanı: Hayır.

Olcay: Abi sen biraz devam etsene.
Olcay: Bunun göndermeyin ya. Bunu göndermeyin bence. Şu ikisini. Offff Kayseri iddianame var burada. Yazılmadı değil mi bu iddianame daha ? Bence şu üçünü göndermeyin buradan ya. Ne diyorsun abi ? Ne dersiniz?

Olcay: Ya bu Kayseri iddianameyle bu komutanın klasörünü dosyasını göndermeyin bence. Değil mi ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bilgi notları, Kayseri iddianame hazırlıkları ve ilk Compact bilgisayarda Zeki Albay zaten bunu kullanmadığı tespit edildi. He tedbiren incelendi savcılığımızca ama onunla ilgili bir belge bulunmadı. Onu hiç göndermiyoruz.

Burada da bilgi notlarının gerekli olmadığını değerlendiğinden ayıklamış oluyorum. İlk aşamada zaten ona bilgi notu vardı da göndermedim de dememiş oluyorum.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Dediğim gibi bu SONRAKİ AŞAMADA ISRARCI OLUR ASILLARINI İSTİYORUM DERSE! işte o zaman...

O durumda adli müşavir (HIFZI Paşa) devreye girecek. DAHA ÜST MAKAMDAN KONUŞULACAK ADAMLARLA NE BU DİYECEK !!! YANİ..

Olcay: O zaman eğer bir daha cevap vermemize rağmen bir daha bize yazı yazıpta bana onları illa gönderin derse, muhtemelen "O" girecek devreye...

Adli Müşavirlik Çalışanı: Biraz önce bu göndermek istemediğimiz dosyalar arasında .
Olcay: Dedim ya bunların taranmış hali adamların ellerinde yani .

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bu laptopu İstanbul'a götürüp yanında ..

Adli Müşavirlik Çalışanı: Dediğiniz iyi oldu. Bu anlamda baktığımız iyi oldu. Bu tarafta hassasiyet gösteriyoruz ama zaten gitti işte komutanım yani. Bunlar hep kriminal incelemeler.
Delil incelemelerle ilgili jandarmanın bize gönderdiği raporlar .

Albay Neşet: Biz diyoruz bilgi notları gitmesin. Bilgi notları zaten laptopta aynısı taranmış bir vaziyette adamların elde ettiği bilgi hepsi birebir var mı yok mu derken…Savcıya verdiğimiz imajın içerisinde birçoğu var yani.

Olcay: Laptopu siz mi gönderdiniz? Laptopu…

Adli Müşavirlik Çalışanı: Biz mi gönderdik.
Olcay: Hani o gönderdiğiniz. Sizden mi gitti komutanım orası?

Albay Neşet: Laptop bizden gitmedi. Bizden hiçbir şey gitmedi.

Olcay: Sizden mi gitti peki.
Adli Müşavirlik Çalışanı: Ben ne biliyim.

Olcay: İlk gönderilen var ya ilk grup.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bunlar gönderilenler ve bunun içinde ne var biliyor musunuz? İlk görüşme tutanağından başlayarak bütün dosya.
Adli Müşavirlik Çalışanı: Bunların hepsi. Sadece iddianamede yazacaklarını değil. Diğerlerin hepsini de yükletti.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Birtek şey olmayabilir. İddianame çalışmış ya. O yani. Onu koymamıştır.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Onu da çalışıyordu.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Aa doğru o da var.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Bodrum'a giderken laptopu yanında götürdü çünkü. Raporu aldı. Sonra bodruma gitti.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Ve laptopunu bizzat biz hazırladık.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Evet bu yüzden tarattı zaten.
…..: oda gitti.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Hepsi hepsi yani.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Serdar Saçan'ın ifadeleri

Albay Neşet: Ona bakabilir miyim ? Bunlar nedir bunlar? Taranmış mı onlar? Demin bir tane SERDAR SAÇAN'ın ifadesi dediğiniz şey hangisi?

Adli Müşavirlik Çalışanı: He şu. Altı boş,

Albay Neşet: İfadesi var mı elinizde ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: İfade kaydı vardı.

Albay Neşet: Ee yazılı tutanağa geçirilmemiş mi?
Adli Müşavirlik Çalışanı: Hayır böyle boş.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Komutanım sonradan konuşmalardan vakıf olduğum kadarıyla Serdar Saçan "Ben kesinlikle kamera önünde ifade veririm." demiş. Ve ifadeyi o şekilde Şafak bey, Zeki Albay ve Serdar Saçan...

Albay Neşet: Peki bunun kamera kaydı nerde?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Dosyada. Bilgisayarda var mı ?
Adli Müşavirlik Çalışanı: Hayır o taranamadığından...

Olcay: Biz aslında burada baktığımız şeylerin tamamını göndermişiz zaten. Tamamı gitmiş.

Albay Neşet: Bunlara baktık. bunlar değil mi biraz öncekiler.Başka bir yerde baktık.

Albay Neşet: Mesela buradaki bilgi notları yukarda yoktu. Bu başka bir dosya .

Olcay: Yani sizin aslında dökümünü yaptığınız bütün belgeler gitmiş.
Belki de diğer bilgisayarda farklı farklı yerlerde yazdığı veya topladığı belgeleri o gönderdiğimiz laptop ta toplamış bir arada.TAMDA O LAPTOPU GÖNDERMİŞİZ ZATEN BİZDE. HEPSİ GİTMİŞ.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Almış götürmüş adam yanında
Adli Müşavirlik Çalışanı: Mesela şu da vardı hatırlıyor musunuz? Onu da göndermeyelim demiştik. Buda bir tür bilgi notu.

Olcay: Tabii tabii.
Adli Müşavirlik Çalışanı: Ama o ilk laptop ile ilgili söylediğiniz çok haklı. Onu göndermemek mantıklı.

Olcay: Onu göndermeyelim. Ama adam almış zaten alacağını ben söyliyeyim. Şifre mifre hepsi şey..

Albay Neşet: İtiraz etti mi?

Olcay: Diğer sizin incelediğiniz bu 5 bilgisayarın yer alan bütün belgileri o laptopa koymuş zaten. Hepsi var orada yani. Onu ana laptop diye kullanıyordu onu. Yanında niye götürmüş onu anlamadım bende yani ? Onu yanında niye götürmüş?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Ben tutuklanacağım dedi.

Adli Müşavirlik Çalışanı: Şeyde çalışırım diye götürmüş.

Olcay: Cezaevinde mi çalışırım diye götürmüş.
Adli Müşavirlik Çalışanı: cezaevinde iddianameyi yazarım diye götürmüş.

Olcay: Tamam komutanım. Artık şeye gerek yok. Adli müşavirliğe biz gidelim abi. Çıkalım arkadaşlarla hep beraber Adli Müşavirliğe gidelim.

Albay Neşet: Şey.Orhan Paşa'yla görüşeceğim ondan sonra.
Olcay: Biz adli müşavirliğe gidiyoruz o zaman komutanım

Albay Neşet: Siz gidin.Kanaatinizi..

Olcay: Siz gelmek istiyor musunuz ?

Adli Müşavirlik Çalışanı: Benim şahsi kanaatim bu belgeler zaten gitti.


BELGELER BÖYLE KARARTILDI DEVAMI 2. SES KAYDI
video.yahoo.com'da yayınlanan videolar...
link; http://video.yahoo.com/watch/6530765/16951474




BELGELER BÖYLE KARARTILDI DEVAMI 3. SES KAYDI

Link; http://video.yahoo.com/watch/6531061/16952191




BİRİNCİ SES KAYDI VE DÖKÜMÜ İÇİN TIKLAYIN


Kaynak: Habervaktim

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License