28.2.09

28 ŞUBAT DARBE EMİRLERİ-2

Aczmendîler gündemde tutulacak

"Basın ve yayın organlarında ‘Aczmendî’ ve ‘Üfürükçü Hoca’ gibi konuları sürekli gündemde tutarak bunların gerçek yüzlerinin anlaşılması sağlanacak. Ayrıca erkek ve kadınların modern giyimleri özendirilecek"

Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in 6 Mayıs 1997 tarihinde “Batı Harekat Konsepti” adı altında tüm birimlere gönderdiği emrin yanı sıra, Genelkurmay Başkanlığı adına “Kişiye Özel Gizli” damgasıyla “Faaliyet Planı” başlığıyla ikinci bir emir daha yayınlanıyor. Plan dört bölümden oluşuyor. Konu/faaliyet, alınacak tedbirler/önlemler, icra makamı ve icra zamanı. İcra makamı bölümünde Askeri savcılık, askeri mahkeme, adli müşavirlik başta olmak üzere hemen hemen tüm askeri birimler var. İcra süresi olarak da “Sürekli takip edilecek” notu düşülmüş. İşte o rapordan da bazı satır başları:

- Laiklik konusunun dinsizlik olmadığı, uygun radyo, televizyon, yazılı basın ve neşriyatla halka doğru şekilde anlatılması sağlanacak. Erkek ve kadının modern giyimini özendirmek. Yasalara aykırı giyimi menetmek.

- Tarikatlara bağlı ve onların kontrolünde olan özel yurt, vakıf, okul ve dershanelerin amacı, öğrenci miktarı ve yöneticilerini tespit etmek. Bunları finanse eden kurumları ve yöneticilerini belirlemek. Bunları haberli habersiz denetlemek. Bu kuruluşların zayıf ve hassas yönlerini ve zararlarını medyayı kullanmak suretiyle afişe etmek.

- Tüm yurtta mevcut olan dini tesis ve derneklerin, yer ve amaçlarını tayin etmek. Varsa olumsuz faaliyetlerini tespit etmek. Mali destek ve kaynaklarını belirlemek.

- İrtica faaliyetleri nedeniyle, YAŞ kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişkileri kesilen personelin kamu kurum ve kuruluşlarında işe alınmaları suretiyle, istismar edilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerini dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınların önlenmesi.

- Yerel basın ve yayınlarda dahil olmak üzere bütün basın ve yayın organlarını izlemek ve yasalara göre suç teşkil eden konularda gerekli işlemlerin yapılmasını sağlamak.

- Basın yayın organlarında “Aczmendi”, “Üfürükçü hoca” vb. konular sürekli gündemde tutularak bunların gerçek yüzlerinin bütün topluma gösterilmesini sağlamak.


Sıkıyönetime geçildiğinde yapılacaklar

"EMASYA ve Sıkıyönetim planlarının uygulanmaya konulması halinde takip edilecek hareket tarzları, kontrol altında tutulması gereken kritik noktalar ve topluluklar iyi analiz edilerek muhtelif hareket tarzları belirlenmelidir"


Sıkıyönetim planları bile hazır
Çevik Bir imzalı gizli belgede olası bir darbeden bahsediliyor ve bu durumda yapılması gerekenler sıralanıyor. Belgede şöyle deniyor: “EMASYA ve sıkıyönetim planlarının uygulanmaya konulması halinde, takip edilecek hareket tarzları, kontrol altında tutulması gereken kritik noktalar ve topluluklar iyi analiz edilerek muhtelif hareket tarzları belirlenmeli ve hakiki Müslümanlara karşıymış pozisyonuna düşürmeyi, bu suretle halkla karşı karşıya getirmeyi planlayacakları bir faraziye olarak dikkate alınmalıdır.”



Gazeteciler kullanılacak

"İrticaî unsurlar ve basın ve yayın organlarıyla doğrudan polemik yerine Atatürkçü dernek, basın ve yayın organlarının devreye girmesi sağlanacak. Gericiliğe şiddetle karşı olan ancak ilmî yetersizlik ve yol yöntem bilmeme nedenleriyle tepkisini gösteremeyen kuruluş temsilcileri ile basın mensupları yönlendirilecek"


Dernekleri kullanalım
İrticai unsurlar ve onların sözcüsü durumunda olan basın ve yayın organları ile doğrudan tartışma ve polemiğe girmek yerine, Atatürkçü çizgide olan kurum, kurtuluş, dernek, basın ve yayın organlarının devreye girmesini sağlamak ve onlara destek vererek halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmak bir yöntem olarak tercih edilmelidir.

Basına brifing
Fikir ve düşünce yapısı olarak gericiliğe şiddetle karşı olan ancak ilmi yetersizlik ve yol yöntem bilmeme nedenleriyle tepkisi gösteremeyen veya yanlış yöntemlerle hareket ederek fayda sağlamak yerine irticanın daha fazla değer kazanmasına sebep olan kişi kurum ve kuruluş temsilcileri ile basın ve organları mensupları aydınlatılmalı ve yönlendirilmelidir.

Bilim adamları kullanılmalı
Basın ve yayın organları ile laik Türkiye Cumhuriyetinin yetişdirdiği mumtaz bilim ve din adamlarının yönlendirilmeleri ve yüreklendirilmeleri halinde mücadeleye çok büyük fayda sağlayacakları ve irticacıları kendi silahlarıyla vuracakları değerlendirlmektedir. Bu nedenle mahalli basın ve yayın organları da dahil olmak üzere üniversite öğretim üyeleri, aydın din adamları ve halk arasında itibar sağlamış değerli şahsiyetlerle samimi ilişkiler içinde bulunulmalı ve onlardan yararlanma yolları araştırılmalıdır.

Subay eşlerine casusluk rolü

"İrticaî okul, dershane ve kursların kontrolü için subay/astsubay ve güvenilir devlet memurlarının öğretmen eşlerinin bu okullar ve dershanelerde görev almaları sağlanacak"

Subay eşleri görev alsın
İrticai faaliyetlerin beşiği durumundaki okul, dershane ve kursların kontrol altında tutulabilmesi için subay/astsubay ve güvenilir devlet memurlarının öğretmen eşlerinin gönüllü olarak bu okullar ve dershanelerde görev almaları sağlanmalıdır. İrticai örgütlerin kontrolündeki öğrenci yurtları, özel okullar dershaneler takip edilmeli cumhuriyet ilke ve niteliklerine aykırı tutum ve faaliyetleri mutlaka yargıya intikal ettirilerek en azından takip ve kontrol edildikleri izlenimi uyandırılmalıdır.

taraf 28 2 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

28 ŞUBAT DARBE EMİRLERİ

Darbe Emirleri

Etkileri hâlâ süren post-modern darbenin 12. yıldönümünde, başta Çevik Bir olmak üzere dönemin generallerinin Refahyol hükümetini devirme ve toplumu biçimlendirme planlarını içeren resmî yazışmalar ilk kez Taraf’ta. 28 Şubat sürecinin, dönemin Genelkurmay’ınca, “irticacı” grupların Silahlı Kuvvetler dahil bürokrasiye, topluma ve siyasete sızdığı iddiasıyla tetiklendiğini gösteren belgelerde “Bu tehditle mücadele ordunun birinci önceliğidir” deniyor. Çevik Bir imzalı gizli belgede, Refahyol’a ve Milli Görüş hareketine askerî müdahale yapılmazsa, bu çizgideki partilerin 2000’de yüzde 34, 2005’teyse yüzde 67 oy alarak iktidara gelip rejimi değiştireceği öngörüsünde bulunuluyor. Dindarlaşmanın tehdit olarak algılandığını kanıtlayan belgelerde, “laik kesimin aymazlık içinde olduğu” ve gidişata “dur” demenin orduya düştüğü ancak bunun medya ve sivil toplum kullanılarak yapılması gerektiği ifade ediliyor

Bundan 12 yıl önce, 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu toplantısında irtica ile mücadele kapsamında 18 maddelik kararlar alınmış ve tarihe “postmodern darbe” olarak geçen bu süreçle ilgili olarak Taraf, 28 Şubat süreciyle ilgili bugüne kadar kamuoyuna yansımayan çok önemli bir belgeye ulaştı. Elimizdeki belge 28 Şubat sürecinin en önemli aktörlerinden biri olan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in imzasını taşıyor. 6 Mayıs 1997 tarihli “Gizli” damgalı 12 sayfalık rapor, 28 şubatın yol haritası niteliği taşıyan karar ve emirlerden oluşuyor. Bu raporun yanı sıra başta Jandarma Genel Komutanlığı olmak üzere Genel Kurmay Başkanlığı içerisindeki birçok birim arasındaki “Gizli” damgalı yazışmalara ve belgelere de ulaştık.“Zamanında harekete geçilmesi...”
28 şubat sürecinin yol haritasının belirlendiği ve kamuoyuna ilk kez yansıyan belgelerde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi’nin oluşturulduğu ve Batı Harekat Konsepti’nin yayımlandığı belirtilip, Türkiye genelinde “Her türlü gelişmenin sürekli takip edilerek ilgili makamların zamanında harekete geçirilmesi” “sorumluluk bölgesi ayrımı gözetilmeksizin” isteniyor. Kişilerin, kurumların, ticari firmaların, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların fişlenmesinin istendiği belgede, “Jandarma Genel Komutanlığı’nın yurdun en ücra köşesine kadar ulaşan yaygın teşkilat yapısı ve vatandaşlarla olan ilişkileri nedeniyle her türlü gelişmeyi anında tespit edebilecek imkanlara sahip olduğuna” da vurgu yapılıp, jandarmanın nasıl bir yol izleyeceği de anlatılıyor.
İşte 28 şubat sürecinin perde arkasına ışık tutacak, irtica ile mücadele yöntemlerin anlatıldığı, o dönem basında çıkan pompalı silahlar başta olmak üzere kuran kursları başta olmak üzere, sekiz yıllık eğitim kararlarına giden süreçle ilgili resmi raporlardan çarpıcı satır başları...

Darbenin ‘gizli’ emirleri
Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından hazırlanan 6 Mayıs 1997 tarihli “Batı Harekat Konsepti” başlıklı 12 sayfadan oluşan gizli belgede “irtica” ile mücadele adı altında yapılması gerekenler ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Sivil toplum örgütleri, aydınlar ve Atatürkçü çizgideki kurum ve kuruluşların mücadeleye ortak edilmesi istenen belgedeki ayrıntılar 28 Şubat dönemine ışık tutuyor. Belgenin “Mücadele Esasları” başlıklı bölümünde şu maddeler dikkat çekiyor:

Mücadele zarureti doğmuş
Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelen terör tehdidi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarı ile sürdürdüğü iç güvenlik harekatı sonucu büyük çapta etkisiz hale getirilmiş ve terörist gruplar baskı altına alınmış, buna karşılık devletin laik ve demokratik yapısını hedef alan irticai faaliyetler ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamış ve terörle mücadelede olduğu gibi bu tehdide de Türk Silahlı Kuvvetlerinin birinci önceliği vererek bilinçli ve kararlı bir mücadele başlatma ve ısrarla sürdürme zarureti doğmuştur.

Köklü tedbirler
İrticai faaliyetlerinin daha fazla gelişmesini önlemek ve ulaştığı bu seviyeden daha alt seviyelere çekerek Cumhuriyetin temel nitelikleri olan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini ilelebet muhafaza etmek maksadıyla, köklü tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.

TSK polemiğe girmesin
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini koruma ve kollama yükümlülüğünün bilincinde olarak, siyasi çatışma ve polemiklerin üstünde kalmak suretiyle yüce Türk milletinin büyük çoğunlugunun beklentileri ve duyarlığı paralelinde, bütün ağırlığını irticanın daha fazla mesafe katetmesini önlemede kullanılacaktır.

Aydınlar göreve
Türk aydının halktan kopukluğuna karşılık din elitinin halkla yakınlığıda İslam hareketinin güç kazanmasında önemli bir etkendir. Laik aydınların halkla paylaşılacak ortam temalar bulması, yakınlaşması ve onun hizmetinde olduğunu hissettirmesi son derece önemlidir. Şüphesizki eğitimdeki atılımlar, fikri paylaşımı ve dolayısıyla bütünleşmeyi hızlandıracak ve Türk insanının bu milletin ferdi olmaktan onur duymasını kolaylaştıracak bir yoldur.

Lâik kesim aymazlık içinde
Ülkenin sürüklendiği karanlığı gören laik kesim Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığından ve bir gün mutlaka bu gidişata dur diyeceğinden emin olmanın rahatlığı ve aymazlığı içindedirler. Türk toplumuna bir taraftan TSK’nın anayasa ve kanunlarla kendisine verilen Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama görevini yapacağını doğal bir şekilde izah ederken, diğer tarafdan özellikle irtica ile mücadeleye TSK’nın siyasi polemiklerin içine çekmenin sakıncaları hatırlatılmalıdır.

Psikolojik harekât
İrtica ve mücadelede kullanılacak en güçlü öğe psikolojik harekettir. Batı çalışma gruplarından ve konuyla ilgili görevlerde çalıştırılacak personelin bir plan dahilinde Psikolojik Hareket Kursu’ndan geçirilmeleri sağlanmalıdır. İrticai görüş yanlısı basın ve yayın organları ile irticai görüşü benimsenmiş şahıslar her platformda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve ebedi önderimiz Atatürk’ün dine karşı olduğu temasını işlemekle ve halkımızın nazarında Atatürk’ü ve Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak için korkunç bir psikolojik hareket icra etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türk milletinin bağrından çıktığı kesinlikle dinsiz olmadığı gibi, dini inançların korunmasına ve en iyi şekilde yaşanmasına hizmet ettikleri gerçeği daima göz önünde bulundurulacaktır.

OKUYUP İMHA EDİN

Genelkurmay yazışmaları ve Çevik Bir’in eliyle yazdığı notta, darbe emirlerinin çok gizli tutulması, asla çoğaltılmaması, okunduktan sonra derhal imha edilmesi ve imha edildiğinin bildirilmesi isteniyor, çünkü... Darbe belgeleri, Genelkurmay’ın “Batı Çalışma Konsepti” adı altında dindar kesimin cemaatlerini, derneklerini, okullarını, yurtlarını, mahallelerini ve köylerini fişlediğini kanıtlıyor. Belgelerde “irticacıların” orduya sızmasının önlenmesi, sızanların tasfiyesi ve tasfiye sonrasında sivil hayatta iş bulmalarının engellenmesine yönelik ayrıntılı talimatlar yer alıyor. İrticaî kesimin “şeriat” düzeni getirmek için silahlanmaya başladığı endişesine yer veren belgelerde, bunu önlemek için pompalı tüfek ruhsatlarının yeniden düzenlenmesi kararı var


Çevik Bir’in 29 nisan ve 6 Mayıs 1997’de gönderdiği emirlerle ilgili olarak 12 Kasım 1998’de Jandarma Genel Komutanlığı “İrticai faaliyetlerin takibi ve rapor edilmesinde görülen aksaklıklar” başlığı ve “gizli” damgalı bir yazıyla tüm Jandarma Bölge Komutanlıklarını uyarıyor. Aksaklıkların yerine getirilmesini müteakip “emrin imha edilmesi” isteniyor.

Tatil günlerinde rapor gelmiyormuş
Dönemin Kurmay Başkanı Korgeneral Çetin Haspişiren imzalı belgede “Ağrı Belediye Başkanı’nın Atatürk hakkındaki konuşmasını medyadan öğrendik. 2. Jandarma Komutanlığı’nın duyarsız kalması dikkat çekmiştir” denilerek, bölge komutanlıklarının daha dikkatli olmaları uyarısı yapılıyor. Aynı belgede tatil günlerinde raporların Ankara’ya iletilmesinde de aksaklıklar olduğuna dikkat çekilerek bunun giderilmesi isteniyor.
İşte Çevik Bir’in gönderdiği emirden sonra, aksaklıklarla ilgili Jandarma Genel Komutanlığı’nın alt birimlere gönderdiği yazıdan satır başları:

Batı Hareket Konsepti

1- “İrtica tehdidinin daha fazla büyümesini önlemek amacıyla ülke düzeyinde meydana gelebilecek her türlü gelişmeyi sürekli takip ederek alınması gereken tedbirler bakımından ilgili makamları zamanında harekete geçirmek üzere Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi oluşturulmuş ve ilgi (b) ile Batı Hareket Konsepti yayınlanmıştır.

2- Bu duruma göre irticai unsurların faaliyetlerinin sorumluluk bölgesi ayrımı gözetmeksizin devamlı olarak takip edilmesi, elde edilen bilgiler ve meydana gelecek gelişmelerin, vakit geçirilmeksizin üst makamlara bildirilmesi gerekmektedir.

3- Bununla birlikte konu hakkında alınan bazı duyumlar ve meydana gelen bir kısım gelişmeler, önemsiz olduğu düşüncesiyle Jandarma Genel Komutanlığı’na rapor edilmemekte, durum medyadan ve diğer kaynaklardan öğrenilmektedir. En son olarak Ağrı Belediye Başkanı’nın Atatürk aleyhine yaptığı konuşmayla şehirdeki bazı cadde ve meydanların isimlerinin yandaşlarına mesaj verecek şekilde değiştirildiği basından izlenmiştir. Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya yönelik faaliyetlerin alanen yapılması karşısında 2. Jandarma Komutanlığı’nın duyarsız kalması dikkat çekmiştir.

4- J. Gn. K’lığının yurdun en ücra köşesine kadar ulaşan yaygın teşkilat yapısı ve vatandaşlarla olan ilişkileri nedeniyle her türlü gelişmeyi anında tespit edebilecek imkanlara sahiptir. Bu nedenle;

a. Sıralı birlik komutalarınca ilgili personel tekrar uyarılacak, sorumluluk bölgesindeki gelişmelerin yakınen takip edilmesi ve konu hakkında üst makamların zamanında bilgilendirilmesi sağlanacaktır.

b. Polis bölgesinde meydana gelen irticai nitelikli olaylar dahil, önemli olaylar emniyet müdürlükleri/amirlikleri ile koordinede bulunarak rapor edilecek, bu hususta özellikle tatil günlerinde görülen aksaklıklar giderilecektir.

c. Raporlar açık ve anlaşılır şekilde hazırlanacaktır.

5- Her amir tarafından astların bu konuda sözlü olarak uyarılmasını, yukarıda belitilen hususların yerine getirilmesini müteakip emrin imha edilmesini rica ederim.”

İvedi olarak bildirin
7 Kasım 1997 tarihli Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fikret Ö. Boztepe imzalı 5 sayfadan oluşan el yazısıyla yayınlanan bir genelgede de “irticanın birinci öncelikli tehdit olma özelliğinin devam ettiği” vurgulanıp, “Batı Eylem Planı” doğrultusunda alınacak önlemlerin ve derlenen bilgilerin üst makamlara “ivedi” olarak bildirilmesi emrediliyor. Toplam 7 maddeden oluşan emrin son maddesi ise oldukça ilginç: “Bu emir okunduktan sonra imha edilecek, imha edildiği bildrilecektir.”

Çevik Bir’in elyazısıyla
Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in el yazısıyla 12 Eylül 1997’de daha önce Hava, Deniz, Kara, Jandarma ve Harp Akademilerine gönderdiği yazılı emirlerle ilgili olarak bu emirlerin yerine getirilmesinde izlenecek yöntemle ilgili altı maddelik talimatname:

1- Hiçbir kademeye yayınlanmayacak.
2- Kesinlikle fotokopi yapılmayacak.
3- Hiçbir kimseye gösterilmeyecek.
4- Devamlı kilitli kasada bulunacak.
5- Yapılması gereken hususlar bizzat Bölge Komutanı tarafından yapılacak.
6- Yapılan bütün çalışmalar bu dosyanın ekinde bulundurulacak.

Generallerin fişleme formu
Fişlemelerle ilgili bir de form hazırlanıp, tüm Türkiye çapındaki alay düzeyindeki komutanlıklara gönderilmiş. Form iki bölümden oluşuyor. “İrticai faaliyetler içerisinde bulunan kuruluşlar” ve “Yasalara aykırı görülen tesisler.” Bu formda özel okullar ve özel dershanelerde çalışanların ve okuyanların isim isim tespit edilmesi, öğrenci kapasitesi gibi bilgiler istenip, Ankara’ya gönderilmesi emrediliyor. Yasalara aykırı görülen tesisler bölümü ise kendi arasında üçe ayrılıyor: Kuran kursları, özel öğrenci yurtları ve özel eğitim kurumları.

Gizli belgede irtica paranoyası
Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in imzaladığı 6 Mayıs 1997 tarihli gizli belgenin “İrtica faaliyetlerinin hali hazır durumu” başlıklı bölümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin “büyük bir irtica tehditi ile karşı karşıya kaldığı” savunularak, Milli Görüşçüler, radikal İslamcılar ve tarikat gibi grupların şeriata dayalı İran benzeri bir İslam Cumhuriyeti kurmak istediği ileri sürülüyor. İrticai grupların hedeflerine ulaşmak için büyük bir kararlılık ve inançla ilerlediği belirtilen belgede, “İrticai grupların, amaçları doğrultusunda insan gücünün yetiştirilmesi ve bu insanların devletin kilit noktalarında görev alarak kadrolaşma gayretlerini organize etmesi yönünde aldıkları mesafe dikkat çekmektedir” ifadelerine yer veriliyor.
Çevik Bir imzalı gizli belgede şöyle deniyor:

Hedef TSK
“İrticai kesim; amaçlarına ulaşmada en büyük engel olarak TSK’yı görmektedir. Bu nedenle TSK’ya sızma girişimlerini büyük bir gizlilik içerisinde ve inatla sürdürmektedir. İrticai kesim, belirtilen hedefin tahakkuku amacıyla bir taraftan İmam Hatip Okulu mezunlarının Harp Okullarına girmesi yönünde yasa değişikliği dahil çeşitli alanlarda mücadele verirken, diğer taraftan askeri öğrencilere, astsubaylara ve uzman erbaşlara el atmaktadır.

Basını kullanıyorlar
Ülkemizdeki özgürlük ortamı irticai kesim tarafından en üst düzeyde kullanılmak suretiyle amaçları doğrultusunda yayın yapan görsel ve yazılı basın vasıtasıyla halkın dini duyguları istismar edilmekte ve kitleler etki altına alınmaya çalışılmaktadır.
Bahse konu gruplar, iktidarın silahla ele geçirilmesi gerektiğinde ihtiyaç duyacağı silahlı gücü yaratma ve silah temin etme yönünde büyük atılımlar göstermekte ve bu maksatla başta radikal İslami gruplar olmak üzere hızla silahlanmakta, irticai görüşür benimseyen personelin bu konuda eğitilmesi için Milli Gençlik Vakfı tarafından inşa ettirilen öğrenci yurtları içerisinde atış poligonlarına yer vermekte ve “özel koruma timleri” teşkil ederek irtica ordusununun alt yapısını oluşturmaya gayret etmektedir.
Sonuç olarak; Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiç bir döneminde görülmeyen irticai bir tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır.”

Devlet kuşatılıyor
Belgenin “İrticai faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlendirme” başlıklı bölümünde ise milli gelir ve işsizlik oranları verilerek buradan doğabilecek olası “tehditlere” dikkat çekiliyor. İrticai çevrelerin çocukları kendi istekleri doğrultusunda eğitmek için büyük gayret içinde olduğu ileri sürülen belge, “Bu kapsamda, 561 İmam Hatip Lisesi’nde; kabiliyetli, zeki, çalışkan ve fakat çoğu yoksul ailelerin çocuğu yaklaşık 493 bin öğrenci şeriat esaslarına göre yetiştirilmektedir. Bu okullardan mezun olanların sayısı 1995 yılı için (53 bin 553) ihtiyacın (1995 yılı için 2 bin 288) 23 katıdır. Şeriatçı görüşe göre yetiştirilen bu personel, özellikle hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri ile Polis Akademilerine yöneltilmekte ve kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilerek devlet kuşatılmaya çalışılmaktadır” ifadeleri kullanılıyor.

‘2005’te yüzde 67 oy alacaklar’ tahmini
Çevik Bir imzalı gizli belgede “irticai kesim” adı verilen siyasi partilerin alacağı oy oranları da tahmin ediliyor. Belgede şu ifadeler yer alıyor: “Mevcut seçim yasası ve eğitim sisteminin devam etmesi halinde; 2000 yılı Milletvekili Genel Seçimlerinde milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 34’ü ile tek başına iktidara gelerek, ülkede dine dayalı devlet düzenini kurabilecek her türlü değişikliği yapabilecekleri, 2005 yılı genel seçimlerinde ise yaklaşık 6,5 milyon ilave din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 67’sini alarak her konuda mutlak çoğunluğu elde edebilecekleri değerlendirilmektedir.”

taraf 28 2 2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

27.2.09

ERGENEKON PAŞALARI RAHATTALAR

Paşalar çıktı, maşalar kaldı !

Cezaevinde dün itibariyle hiç General kalmadı, lüks hastane odalarına sevkler rütbe sırasına göre..

Ergenekon terör örgütü davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük hastaneye kaldırıldı. Dün sabah Silivri Cezaevi'nden Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne gönderilen Küçük, mide kanaması şüphesiyle Gastroenteroloji bölümüne yatırıldı.

Emekli generalin rahatsızlığının tespiti için bugün tetkikler yapılacak. Veli Küçük'ün hastaneye yatırılmasıyla birlikte, cezaevinde Ergenekon'dan tutuklu general kalmadı. Daha önce de eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, cezaevinde düşüp kafasını çarpmış ve ardından GATA'ya sevk edilmişti. Eruygur, 'sağlık gerekçesiyle' tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilirken, ardından emekli Orgeneral Hurşit Tolon aynı hastaneye sevkini sağlamıştı. Daha sonra Tolon da kaldırıldığı askerî hastaneden tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Emekli orgeneralin tahliyesiyle birlikte Silivri'de Ergenekon'dan tutuklu en yüksek rütbeli asker olarak Levent Ersöz ve Veli Küçük kaldı. Emekli Tuğg. Ersöz, rahatsızlığı sebebiyle iki hafta önce GATA'ya sevk edildi. Dün de Veli Küçük hastaneye kaldırıldı. Böylece cezaevindeki en yüksek rütbe albaya indi.Ergenekon davasının en rütbeli tutuklu sanığı olan Veli Küçük'ün kızı avukat Zeynep Küçük, 24 Şubat'ta görülen duruşmada talepler kısmında söz alarak babasının hastaneye sevk edilmesini talep etmişti. Zeynep Küçük, babasının kasıtlı olarak hastaneye sevkinin yapılmadığını ileri sürmüştü. Ardından Veli Küçük, Kandıra F Tipi Cezaevi'ndeyken kalbine stent takıldığını, 'hastaneye yatmak istiyor demesinler' diye kontrole gitmediğini ileri sürmüş ve "Lütfen beni rahat bıraksınlar. Paşa paşa yatıyorum." demişti. Mahkeme heyeti, Küçük'ün Silivri Devlet Hastanesi'ndeki muayene ve tetkiklerine ilişkin belgelerin ivedi istenmesine karar vermişti. Gelişmeler üzerine Veli Küçük, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. Yapılan tetkiklerin ardından Küçük'ün tedavisinin hastanede devam etmesine karar verildi. Bugün sabah midesinde kanama olup olmadığının tespit edilmesi için gastroskopi yapılacak. Kanama varsa ilaç tedavisi, kan takviyesi ya da cerrahi müdahale söz konusu olabilecek.

Rütbe sırasına göre sevk

Veli Küçük'ün de hastaneye kaldırılması ile Ergenekon soruşturması kapsamında cezaevinde bulunanlar arasında general kalmadı. Daha önce emekli orgeneral Şener Eruygur GATA'ya sevk edilmiş, daha sonra 'sağlık gerekçesiyle' tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verilmişti. Hastane koridorlarında yürürken çekilen fotoğrafları ve eşinin GATA'daki bir doktorla yaptığı konuşma kamuoyunda tartışıldı. Ardından Hurşit Tolon uzun uğraşlar sonucu GATA'ya sevkini yaptırdı. O da tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Tolon'un da gönderilmesiyle cezaevindeki en rütbeli isimler olarak emekli tuğgeneraller Veli Küçük ve Levent Ersöz kaldı. Ardından Levent Ersöz de bir gecede 4 hastane değiştirdikten sonra nihayet GATA'ya gönderildi. Savunmasında 'devletin komplo kuracağını düşünmediğini' söyleyen Veli Küçük, davanın 55. duruşmasında 'hasta olmasına rağmen kontrole gitmediğini' söyledi. Kızı ve avukatı Zeynep Küçük ise babasının çok hasta olduğunu söyleyerek hastaneye sevkini istedi. Veli Küçük de dün hastaneye sevk edildi. Küçük'ün de hastaneye gönderilmesiyle cezaevindeki en büyük rütbe albaya indi. ZAMAN


27.Şubat.2009 samanyoluhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

HUZURLARINIZDA YENİ İYİ ÇOCUK

Buyrun yeni iyi çocuk

Askeri Mahkeme'de yeni iyi çocuk sendromu... İşte yeni iyi çocuk ve ondan

26 Haziran 2007 tarihinde suikast silahı Kanas ,Kalaşnikof ve patlayıcılarla Eskişehir'de ele geçirilen emekli Binbaşı Fikret Emek'in 'Atabeyler Çetesi' kapsamında gözlatına alındı ve 30 Haziran 2007'de tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi. Ergenekon davasında, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin güvenliğine iİlişkin belgeleri çalma, bulundurma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma, silahlı terör örgütüne silah sağlama, mala zarar verme, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme suçlarından yargılanıyor.

Ancak emekli Binbaşı Fikret Emek'e dün Askeri Mahkeme, "TSK'ya ait silah ve mühimmatı izinsiz dışarı çıkarmak"tan ceza verdi. Ancak verilen ceza öyle bir hale getirildi ki, Fikret Emek bu suçtan tek bir gün bile içeride yatmayacak..Genel Kurmay Askeri Mahkemesi, Emek hakkında 1 yıl 8 ay hapis kararı verdi... Emek’in cezası, 5 yıl "denetim" kaydıyla ertelendi... Yani Emek tonla silah, muhimmat ve çok gizli askeri belgeleri evinde bulundurmaktan tek bir gün bile hapis yatacak kadar suçlu bulunmadı Genelkurmay Askeri Mahkemesi tarafından.

Türkiye Yeni Anayasa'yı tartışırken, Askeri Mahkemelerin kol kırılır yen içinde kalır tavrının da kapsama alınması ve Askeri Yargılama'nın topyekün değiştirilmesi gündemde..

Peki Askeri Mahkeme'nin yeni iyi çocuğu Fikret Emek'in evinden neler çıkmıştı..

KORKUNÇ MİKTARDA MÜHİMMAT

11 kilogram C-3 tipi plastik patlayıcı
1 adet Kanas tipi dürbünlü tüfek
1 adet Kalaşnikof otomatik tüfek
1 adet av tüfeği
M-16 mermileri
10 adet MKE yapımı savunma ve taarruz tipi el bombası
2 adet MKE yapımı olmayan el bombası
gaz bombası, sis bombaları
210’ar gramlık 12 TNT düzeneği
6 adet yarımşar kiloluk TNT kalıbı
1 adet 1.5 kilogramlık TNT kalıbı
1 kilogramlık tahrip kalıbı
Ateşleme mühimmatı
1 adet patlayıcılı imha kiti
Normal tipte kapsül, infilak kapsülleri
Patlayıcı düzenekleri hazırlamada kullanılan saniyeli fitiller ile infilak (patlamalı) fitilleri.

EMEK'İN EVİNDEN ÇIKAN ÇOK KRİTİK BELGELER

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi

Ergenekon yapılanmasının kodlarına yönelik belgeler

Kuzey Irak’a yapılacak hava harekátına ilişkin ‘gizli’ damgalı planlar

Özel Harp Yıllığı

Çok sayıda kaymakam, belediye başkanı, esnaf, avukat ve imam hakkında bilgi fişleri...

Halen TSK’da aktif görevde olan 359 subaya ait sicil, rütbe ve nüfus kaydı bilgileri...

‘Hedef Kartı’ adlı bir saldırı planı..

Darbe planları...

BOMBALAR CUMHURİYET BOMBALARIYLA AYNI KAFİLEDEN
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda uzun süre görev yapan Emek’in evinde bulunan patlayıcıları polis laboratuarda inceledi. El bombalarından birinin seri numarası, Cumhuriyet Gazetesi’ne 5 ve 11 Mayıs 2006’da atılan el bombalarının seri numaralarıyla aynı çıktı. Emek'te bulunan bombalar Cumhuriyet’e atılan el bombaları gibi ‘TAPA M204 A2/KF-MKE-91 12-77’ seri numarasını taşıyordu. El bombaları, hem fünye grubu hem de kafile numaraları bakımından da örtüşmekteydi...

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

KARADAYININ YENİ SES KAYDI

Karadayıdan beklenen ifşaatlar

Org. Karadayı, üç darbede aldığı etkin rol ve 28 Şubat'ta yaptıklarını bir bir itiraf ediyor..

Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın 4. ses kaydı da internete düştü.

Karadayı bu ses kaydında 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat askeri müdahalelerinde oynadığı rolü kendi ağzıyla itiraf ediyor.

27 Mayıs'tan önce ortalığı kan gölüne çevirenleri polislerin yakalayıp cezaevine gönderdiğini, kendilerinin ise arka kapıdan sokağa bıraktıklarını itiraf eden Karadayı, darbeleri nasıl oluşturduklarını da anlatıyor.

Darbe için gerekli adamları gerekli yerlere atadığını belirten Karadayı, 28 Şubat'la ilgili ise Mesut Yılmaz ve Demirel'le kurdukları tezgahı bir bir anlatıyor.

Çiller'in bir korumasının kendilerine bilgi taşımasından, Erbakan'a yaptığı baskılara kadar pekçok konuda itiraflarda bulunan ve "ben neler yaptım, sicili bozuk adamım" diyen Karadayı, Mesut Yılmaz'a iktidarı altın tepside hediye ettiklerini ve Demirel'in Cumhurbaşkanı'yken kendi sözünden çıkmadığını örnekleriyle anlatıyor.

Karadayı, CHP'li Onur Öymen'in de kendi adamları olduğunu belirtiyor...

İŞTE O SES KAYITLARI VE KAYDIN TAM DÖKÜMÜ



İŞTE BİRİNCİ VİDEONUN DEŞİFRESİ:

27 MAYIS’TAN 28 ŞUBAT’A: DARBELERİN PERDE ARKASI

"Şimdi ben tabi 27 Mayıs’a iştirak ettim fiilen, 27 Mayıs’ta Davutpaşa’daydım ben, Orhan Erkanlı falan vardı, o zaman 27 Mayıs bana hemen ertesi gün görev verdiler. Davutpaşa’daki işleri bitirdik, o Zeki Şahin, Bümin Yamanoğlu, ondan sonra neydi, Kemal Binatlı bunlar merkez komutanı, onları aldık oraya Davutpaşa’ya bir sürü insanlar alındı. Onları biz oradan Yassıada’ya gönderdik, Yeşilköy Havalimanından, onlar gelirdi, toplanırdı, gönderirdik.

Şimdi bir de üniversiteler faaliyete geçerdi, bağırır şey yapardı, o zaman üniversitelerde muazzam bir kaynama vardı, bunlar, üniversiteler partiye karşı çok şeydi, biliyorsunuz 555k falan vardı. Üniversiteler hükümete karşıydılar. Nümayişler yapıyorlar bilmen ne yapıyorlardı. Polis, onlardan yakalarlardı. Kamyon kamyon bize adam gönderirlerdi. Davutpaşa’yı hapishane zannediyorlardı herifler.

Biz çocuklarla akşam otururduk, top oynardık, yemekler yedirirdik, akşam arka kapıdan gönderirdik. Bu olayı ben anlattığım zaman, orda şey vardı, Alemdaroğlu dedi ki “Komutanım ben de onların içindeydim beni de saldınız” dedi. Kemal Alemdaroğlu onu da almış getirmişler, ondan sonra biz akşam arka kapıdan göndermişiz.

Şimdi tabi, ondan sonra Davutpaşa’da iş bittikten sonra irtibat bürosuna aldılar, irtibat bürosunda Yassıada ile irtibatlıyız. Gittim geldim devamlı. İşte o davalara falan girerdim. Ara sıra Yassıada’da ormanın içinde dahi otururdum sabaha kadar, neler geçirdik, hiç uyumadan, koltuk altında silah, ondan sonra şeyden sonra ayrıldık tabi, akademiyi kazandıktan sonra ayrıldık.

12 EYLÜL’DEKİ ROLÜ

12 Eylül’de de vardım, ben planlama grubundaydım, bizim sabıkamız fazla. 12 Eylül’de ben Mamak tugay komutanı idim. Ankara’daki operasyonu yapan adamdım, ki oraya gelirlerdi, hapishaneye, Recep Ergün vardı.. Allah Rahmet eylesin. Orda da biz daha evvel planlama grubuyduk, tayin dairesindeydim, beni oraya vereceklerdi. İhtilal hazırlanırken, biliyordum ben, benim planlamam şöyle oluyordu, belirli şahısları kritik yerlere atıyordum, çünkü tayin daire başkanıydım.

Tayin daire başkanı idim, oraya ben şeyle atıyordum, kim biliyordu, Nurettin Ersin biliyordu, Mehmet paşa biliyordu kara kuvvetleri kurmay başkanı, Kenan Evren biliyordu tayinleri, bir de ben cebimde şey yapıyordum, katiyen kimse bilmezdi onu. Ondan sonra yalnız ben oraya gideceğim, Mamak’a gidecektim. Mamak’ta o Kırıkkale de bana bağlı. Kırıkkale’de işçiler var, fabrika var, oradan da bazı sesler geliyor. 12 Eylül’de biz bundan da endişe ettik,

Oraya Kırıkkale’ye alay komutanı, bir alayımız vardı orda, kim atayayım kim günlerce düşündüm sonra Atilla Ateş’i atadım. Allah razı olsun çok iyi oldu yalnız şöyle bir terslik oldu, 10 Eylül günü Atilla ordan bana geldi Kırıkkale’den, dedi komutanım annemi kaybettim dedi, o şeyli Kastamonulu, ondan sonra Taşköprülü oraya gideceğim dedi, müsaade eder misiniz dedi, atla git dedim yarın gece saat 11’de burada olacaksın dedim en geç, ama anlamış, söyleyemiyorsun da…

Kim vardı orada yarbay, yarbay vardı yardımcısı. Yarbaya da özel bir mektup yazdım. Dedim ki bu mektup Atilla gelmezse, Allah korusun olabilir ki gelmeyebilir, bu mektup benim emrimle, benden müsaade olmadan açılmayacak dedim. Ben oku dediğim zaman açacaksın. Gelince alay komutanına vereceksin bunu. Atilla paşa gelirse alay komutanına vereceksin bunu, bana soracak öyle açacak dedim.

Allah korusun yani.. ondan sonra gece tabi oturuyorum 11 Eylül akşamı, gece oturuyorum. Ben zaten 2 ay evvel çocukları gönderdim Antalya’ya. 1 sene evvel zaten 6-7 ay evvelinden, seçim başladı o zamanlar çıktı ortaya. 2-3 ay evvel 4 ay evvel. Ertelendi biraz. Şimdi tabi günleri unuttum, ben hanımı, Mamak’a gittim Mamak kışlasında kalıyordum, çocukları gönderdim Antalya’ya, kampa gönderdim.

Ama hanıma bile söylemedim. Siz kalın dedim. Bazı sıkıntılar var, Mamak’ta çalışıyorum, anladılar onlar da tabi. Artık şehirle alakamı kestim ben. Oraya gittim. Orda yatıyorum, orda kalıyorum. Allah rahmet eylesin Eşref Bitlis Bolu’daydı, oradan da 2 tabur getirdik, o da bana misafir oldu. Komando taburu getirdi. Sabıkalı adamız, sicili bozuk bir adamım.

28 ŞUBAT’TA DEMİREL İLE ORTAK HAREKET VE PARTİ KAPATMADAKİ ROLÜ

Hocayı Demirel ile konuştum, dedim mutlaka gitmesi lazım, biliyorsunuz dev gazeteler verdi nizamiyeden döndük dedim.. Nizamiyeden döndük lafı enteresandır yani, bu demektir ki bir halt olmasaydı biz… ne dersem onu yaparlardı, hocaya ayrıl dedim ayrıldı. Daha ne olsun?

Bunu cumhurbaşkanı şey, herkes bunu kabul etti. Biz bunu yapacağız. Ben onu neden yayınladılar bilemiyorum, bir sebebi olmalı onun bir sebebi olmalı, bir de şimdi burada genelkurmayın diri durması lazım. Biz partiyi kapattık yavv. Vala aynı kafadan gidiyorlar kafaların değişmesi lazım.

ONUR ÖYMEN BİZDEN HABERSİZ SİYASİ ADIM ATMAZ

Onur Öymen gelecek bana, bakalım, buluşacağız. Telefon etti Ankara’dan, görüşmemiz lazım dedi. Peki dedim. Görüşeceğiz konuşacağız. Dürüst, kafası çalışır. Ben genelkurmay başkanıyken o dışişleri bakanı müsteşarıydı. Devamlı birlikte çalışırdık. Son derece o karargahta, bizim gizli karargahta bizim 2. Başkan ordaydı. Gider gelirlerdi. İrtibat sağlardık ve birbirimizden haberimiz olmadan hiçbir siyasi şeylik yapmaz. O zaman çok iyi işledi işler.

MESUT YILMAZ’A ALTIN TEPSİDE İKTİDAR TESLİM ETTİK

Ben Mesut Yılmaz’la 28 Şubat’tan sonra Bodrum’a gitmiştim hatta gazeteler yazdı, manşet attılar Karadayı yoruldu da Bodrum’a gitti falan diye, o zamanın gazetelerine bakarsan. Şimdi orda Mesut Yılmaz ile beraber bir araya geldik, hamım, Berna hanım benim hanım dördümüz oturduk, şeye şunu söyledim Mesut beye dedim ki; Mesut bey, size altın tepside bir iktidar teslim ediyoruz. Altın tepside önünüze kondu. Bunu iyi değerlendirin dedim, kimin yanında eşinin yanında. Berna hanımın yanında gayet dikkatli dinliyorlar, biz sizin arkanızdayız, sizi sonuna kadar destekleyeceğiz, ama dedim benim bazı taleplerim var, bu taleplerim,

1: Siyasi partiler kanunu değiştireceksiniz, 2: Seçim kanunu mutlaka değişeceksiniz, 3: Sekiz yıllık eğitimi mutlaka sağlayacaksınız, 4: Milletvekilliği dokunulmazlığını kürsü dokunulmazlığına çevireceksiniz.

Ondan sonra 7 tane şey saydım, siyasi parti kanunu, seçim kanunu, milletvekili dokunulmazlığı, 8 yıllık eğitim kanunu, unuttum notlarımda var, 8 tane, 7 tane şey söyledim, hepsini sırıtarak dinledi.

Sonra cumhurbaşkanı dedi ki bana bize ikimize bir arada otururken, sayın genelkurmay başkanın bazı fikirleri var dedi. Bunu dedi 3’ümüz bir araya gelelim de dedi konuşalım, basından gizli, zaman zaman toplandık biz, görüştük biz. 8 yıllık eğitim konusu açıldı, çocuklara ilkokul talebelerine kuran kursu yarışması yaptırıyorlar, hanginiz iyi okuyacak hanginiz. Öyle şey olur mu yavv,

Çocuk o zaman Kuran’a düşecek, Kuran ezberlemeye kalkacak, elinde bir dosya var, şu kadar ince bir şey, dosya şöyle, boyuna çeviriyor ben konuşurken, dedi ki bunu yaparsak şu kadar dersliğe ihtiyaç var, şu kadar şeye dershaneye ihtiyaç var, yapmayacaksanız dedim hocadan ne farkınız var…"





İŞTE İKİNCİ VİDEONUN DEŞİFRESİ:

"Ondan sonra neyse geldik, 8 yıllık eğitime karar verdik, 8 yıllık eğitime değişecek diye. Komisyondan geçti, bana dediler ki istihbarattan geldiler efendim bunlar 8 yıllık eğitimi 5+3 yapacaklarmış, önerge vermişler, sahtekar bunlar, burada karar veriyoruz, bir milletvekili kalkıyor önerge veriyor, hemen onu mecliste ayarlıyorlar, Yaşar Tüycü.

Allah biliyor ya inanmadım, ya dedim olmaz öyle şey cumhurbaşkanı ile konuştum, başbakanla konuştum, komisyona sevk ettirdim,komisyon kabul etti, yani hükümet, onun başında başbakan var, inanmadım, sonra meclise gelindi, hakikaten 5+3 dendi adamlar kabul etti, sonra 8 yıla zor çektik. Onlar bu kadar adi adam, şimdi Mesut Yılmaz da kaypak.

BENİ GÖREVDEN ALMAYA KALKTILAR!

Beni emekliye ayırmaya kalktılar,28 Şubat olmadan önce, bunların bende belgeleri var. Bir gün şeydeyim Pazar günü, oturuyorum ben, köşkün bahçesinde, hava gayet güzel, nizamiye ye bir şey gelmiş, köşkün nizamiyesi var ya sivil bir adam gelmiş, Ahmet’e demiş ki, Ahmet benim emir subayım, ben demiş ki ben komutanı çok seviyorum,

Ben demiş Tansu hanımın yanında çalışıyorum, onun korumasıyım, komutana Tansu hanımın masasını karıştırırken, gözünden şöyle bir mektup buldum yazı buldum. O yazıya da çok üzüldüm, komutana bunu getiriyorum gizlice, oradan getirdim, demiş,

Baktım okudum, şöyle yazıyor, cumhurbaşkanına teklif ediyor diyor, cumhurbaşkanını test ediyor, genelkurmay başkanını emekliye ayıralım, kararname hazırlayalım, cumhurbaşkanına götürelim,

Cumhurbaşkanına diyelim ki, sen askerden yana mısın, sivilden yana mısın, demokrasiden yana mısın, onu zorlayalım imzalatalım cumhurbaşkanına çünkü genelkurmay başkanının tayini cumhurbaşkanı karar veriyor.

Onun üzerine ben bunu okudum. Çevik Paşa’yı çağırdım aşağıda, köşkte oturuyor, 50 metre aşağıda köşkte oturuyor, otur şöyle Çevik hemen okuttum okudu dedim Çevik bunlar tehdit, bana vız gelir dedim kesinlikle.

Sen dedim mantık şu mu, var mı, bir başbakanlık koruması, başbakanın masasında ona ait evrakı bulacak, dedim ki, bunun bir fotokopisini alın, fakat o gün de Pazar, evde fotokopi yok, Ahmet fırladı nizamiyeye gitti.

Oradan muhafız alayına gidecek, muhafız alayında, tabii herkes izinli, zaten adam orda bekliyormuş, demiş ki benim hemen almam lazım, beni mahvederler.

Aradan bir dünya zaman geçti, o meclis toplandı, AKP gurubu ne diyorlar ona en küçük gurup onların, ondan sonra bu kararında içerdiği 2’şer sayfalık bir karar alıyorlar, onların içinden bir tek Necmettin Cevheri, karşı geliyor.

Bu diyor çok tehlikeli bir şey diyor, biz bunu 12 Eylül’de yapamadık diyor. Bu bakımdan böyle bir şeye kesinlikle ben taraftar değilim diyor Necmettin Cevheri.

Ondan sonra bunu merkez karar yönetim şeyinden sonra 2 saat sonra bana rahmetli Güven Erkaya telefon etti, komutanım sizi dedi, bana bunu getirdiler ama el altından bizim de istihbarat çalışıyor, tabii hemen o şeyi masanın içine koydum.

Komutanım dedi böyle böyle, ziyaret edeceğim dedi ben hemen gel dedim, oturdu biraz durgun şey üzüntülü, çıkarttı kağıdı önüme koydu, ona da gelmiş, iki sayfa belge, ondan sonra bende önüne koydum bana da geldi şimdi dedim, dedim bunları ver bana.

Bunların hepsi gözdağı, ne yapabilirler, bir halt yapamazlar, yani bizim alternatiflerimiz var, bir şey yaparken alternatifsiz şey yaparken alternatifsiz bir iş yapmam, onun üzerine sonra Tansu Çiller beni ziyarete geldi, gelmek istedi, fakat kabul etmedim.

Milli savunma bakanı geldi bana dedi ki, Tansu Hanım başbakan yardımcısı vekili, Tansu hanım dedi sizinle görüşmek istiyorlar dedi, ben işim var şimdi haber veririm dedim, vermedim.

On gün sonra tekrar eve telefon etti, bizim, hanım çıktı, Tansu hanım dedi, ondan sonra ben çıktım dedi ki, sayın genelkurmay başkanım sizinle görüşmek istiyorum dedi. Ondan sonra peki dedim ben size haber veririm dedim.

Çok önemli bir şey söyleyeceğim dedi, çok önemli bir şey söyleyeceğim size dedi, peki dedim ertesi günde kuvvet komutanları tesadüfen bir araya geleceğiz. İşte yemek yedik, yemekten sonra, dedim ki arkadaşlar bu Tansu Hanıma birinci sefer kabul etmedim biliyorsunuz, basında yazdı bunu.

İkinci sefer, dün akşam bana telefon etti böyle böyle dedi ne diyorsunuz, şimdi bazıları dedi ki, komutanım bu kahpe, bu kahpe dedi, yani kamuoyuna ordu bize ihtilal yapamaz, darbe yapamaz efendim, havasını yaratmak için geliyor, söyleyeceği bir şey yok.

Mesela bunlardan bir tanesi, Allah selamet versin, Hikmet Köksal, onun üzerine bazıları evet dedi bazıları, Güven Paşa dedi ki, komutanım çok önemli bir şey söyleyeceğim dediğine göre bu başbakan yardımcısı, dışişleri bakanı, kabul etmemiz lazım dedi.

İşte dedim ben genelkurmay başkanıyım dedim kabul ediyorum dedim, geldi, yani geldi oturdu, ben kapıda karşılamadım, yüzbaşı, nöbetçi subay da karşıladım, odamın içerisinde karşıladım, ondan sonra otururken bana dedi ki beni çok rencide ettiniz, dedi.

Daha otururken daha beni çok rencide ettiniz dedi. Siz de dedim bizi çok üzdünüz dedim. Ben dedim size, bu parti ile iktidar olmayın çünkü ANAP’ta şeyden olmuştu. ANAP’lı şeyin kitabında vardır benim söylediklerim, meclis başkanı vardı ya o zamanlar, doktor,

Son dakkada ben ona haber gönderdim, gazeteler yazdı bunu,bazı kitaplarda da var, geldi bana işte kesinlikle bu akşam iptal edin dedi, ben iptal ettirdim, program hazırlandı, imza edecekler, o akşam Mesut Yılmaz’a şey yapılacak,

Fakat ben Brüksel’e gittim Brüksel’deydim, Bükreş’e gittiğim zaman, bunlar böyle anlaştılar, bu sefer şeyle Tansu Hanımla, hala daha Tansu Hanım’a dedim ki bunlarla koalisyon yapmayın, koalisyon yaparsanız partiniz biter dedim, şimdi bana ne dedi biliyor musun, şimdi ne yapmamız lazım dedi.

Şimdi dedim istifa etmeniz lazım dedim. Ondan sonra şimdi deniz bitti istifa etmeniz lazım dedim. Sonra kakacaktı, ben dedim hepsini söyledim şimdi şeyiniz yok. İstifa etmeniz lazım dedim, bundan sonra masadan şeyi aldım.

Bir dakika, kalkıyordu masadan, bir dakika dedim, merkez karar yönetim kurulunun verdiği kararı, şöyle tuttum buna ne diyorsunuz dedim, daha okumadan şöyle baktı, bu yanlış dedi, bu yalan dedi, okumadan, bu yalan dedi.

DEMİREL SÖZÜMDEN ÇIKMAZDI

Okumadan tabii, bunu kaçırmadım, hemen gittim cumhurbaşkanına telefon ettim, görüşmek istiyorum. Cumhurbaşkanına hepsini aynen anlattım, birinci sefer ne dediyse anlattım, cumhurbaşkanı kalktı ben dedi, deli miyim dedi.

Böyle dedi bu adamların saçma saçma şeyiyle sizin emeklilik şeyinizi nasıl onaylarım falan dedi. Demirel cumhurbaşkanlığını fevkalade iyi yaptı, ilişkilerimiz de fevkalade iyiydi. Hatta bir gazeteye beyanat verdi,

Darbeyi Karadayı falan önledi diye, tabii çok iyi ilişkilerimiz vardı, ben ne dersem onu yapardı. Mesela Adana’ya gidecek efendim şu mesajı verirseniz iyi olur, kesinlikle, bir de bir birimizden hiçbir şeyi saklamazdık."

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

"KUŞKULU" İNTİHARLAR

Kuşkulu

Size de biraz garip gelmiyor mu?
Diyarbakır’da JİTEM komutanı albay birdenbire evinde tabancasıyla kendini vuruyor.
Arkasından aynı dönemde Diyarbakır’da bulunmuş olan Özel Harekât Daire Başkanı da belindeki tabancasıyla intihar ediyor.
İkisi için de benzer hikâyeler anlatılıyor.
“Duygusal sorunları vardı.”
Bu iş bana biraz tuhaf gözüküyor.
Zaten “intihar ettiği” söylenen polis müdürünün genç oğlu da kuşkularını dile getiriyor.
“Medya babamın ölümünü araştırsın” diyor.
“Doktor, babam için ‘intihar ettiğini söyleyemem’ dedi” diyor.
“Babam hangi eliyle ateş etmiş iyice soruşturulsun” diyor.
“Babamın arabasında başka tabanca var mıydı” diyor.
“Kaç el ateş edilmiş” diyor.
Üstelik intihar eden polis müdürünün yanında birinin daha bulunduğu söyleniyor.
Öyle görkemli törenlerle, kulislere sürülen hikâyelerle geçiştirilemeyecek bir durum bence bu.
Ergenekon macerasında “esrarengiz” gelişmeler olup duruyor.
“Kendini vuranlar” artıyor.
Sanık paşalar birer birer hastalanıyor.
Şu sırada hapiste paşa kalmadı.
Orgeneral olanları zaten salıverildi.
Tuğgeneral olanları da hastaneye götürüldü.
“İnsanları niye bırakıyorsunuz” diyecek halimiz yok ama, “pek inandırıcı olmayan nedenlerle niye bırakıyorsunuz” diyebiliriz.
Orgeneral Eruygur’un eşinin GATA’da çalışan bir albay doktorla konuşması medyaya yansıdı.
O doktor önceki gün savcı tarafından sorgulandı.
Eruygur’un “bizden” dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Orgeneral Tolon’u “iki farklı nedenle” tahliye etme kararı aldı.
Tuğgeneraller, Levent Ersöz’le Veli Küçük birer birer hastalandı.
Hapishanedeki sanıklardan sadece “paşa” olanların böyle hastalanması şaşırtıcı değil mi?
Sivillerden pek hastalanan yok.
Bizim paşalar çok mu zayıf bünyeli?
Yoksa siviller mi çok sağlam?
Eğer sanıkların hapishanede bulunması hakkaniyete ve adalete aykırıysa hepsini bırakın.
Değilse paşaları da tutun.
Niye böyle bir ayrımcılık yapıyorsunuz?
Bu görüntü, “ordu paşaları kurtarıyor, siyasi iktidar da buna ses çıkarmıyor” anlamına geliyor.
Benim anlayabildiğim kadarıyla Ergenekon soruşturması “birilerini” sıkıştırmaya başladı.
Bu “sıkışıklığı” intiharlar ve tahliyelerle aşmaya çalışıyorlar.Ama devletin bir kanadı da Ergenekon soruşturmasının ucunu bırakmıyor.
Paşaları tahliye edenlerin “ilişkileri” çok süratle kamuoyuna yansıyor.
Şu anda devletin içinde ciddi bir “güç çekişmesi” var gibi geliyor bana.
Sanki bir “halat çekme” oyunu gibi iki uçtan çekiyorlar.
Siyasi iktidar da bir o yana bir bu yana yalpalıyor.
Sadece “paşaların “ hastalanması da, bir dönem birlikte Diyarbakır’da bulunmuş sorumluların “intiharları” da kuşku yaratıyor.
Özellikle bu intiharların iyi araştırılması gerekiyor herhalde.
O genç çocuk, babasının intihar ettiğine hiç de inanmış gibi değildi.
Bence, kuşkularında da haklıydı.
On üç yıl Özel Harekât Başkanlığı yapmış biri, “araba kara saplandı” diye kendini vurmaz kolayından.
Baba filminin sonlarına doğru bir sahne vardır, “ailenin aleyhine” tanıklık yapmaya hazırlanan bir tutukluyu “aileden” biri ziyaret eder.
Ona usturubuyla, “kendini öldürmesi gerektiğini” anlatır, bunun karşılığında yakınları kollanacak ve bakılacaktır.
Adam bileklerini keser ve tanıklık yapmaz.
Son zamanlarda Ergenekon davasıyla ilgili gelişmeler nedense bu tür filmleri hatırlatmaya başladı.
Eğer medya ve kamuoyu işi sağlam tutmazsa, bu “hastalıklar” ve “intiharlar” artacak, Ergenekon da bunların arkasında kaybolup gidecek gibi gözüküyor.
Kuşkulu işler çoğaldı çünkü.
Bu kadar çok “kuşkudan” ancak “kuşkulu” bir sonuç çıkar.
Bir iki dürüst savcı ipin ucunu tutmuş bırakmıyor ama “siyasi iktidar” kenara çekilmeye hazırlanıyormuş izlenimi veriyor.
İpin bir ucundan tutun.
Bu ip de koparsa Türkiye öyle bir kaosa sürüklenir ki bir daha kimse bu ülkenin düşeceği kuyudan çıkamaz.
ahmet altan taraf 27.02.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

26.2.09

ŞAHİNİN SAĞ KOLU İNTİHAR MI ETTİ ?

Şahin’in sağ kolunun sırlarla dolu intiharı

Özel Harekat Dairesi’nin 13 yıllık başkanı Oktay, dün gece başına ateş ederek intihar etti. Oktay’ın ETÖ zanlılarının ifadeleri ile silah kiralama haberlerine üzüldüğü belirtildi.

EMNİYET Genel Müdürlüğü Özel Harekat Dairesi Başkanı Behçet Oktay, dün gece yarısı 02.20 sularında sokak ortasında başına tek kurşun sıkarak yaşamına son verdi. Son dönemde ETÖ soruşturmasında isminin geçmesi ve bir diziye silah kiralanması nedeniyle hakkında çıkan haberler nedeniyle çok zor günler geçirdiği belirtilen Oktay, 13 yıldır Özel Harekat'ın başyında bulunuyordu. Oktay, ETÖ tutuklusu İbrahim Şahin'in sağ kolu olarak gösteriliyordu.‘KAFAMA SIKAR GİDERİM’İ DİNLEDİ

OKTAY önceki gün Çankaya'daki lüks bir restaurantta Eski Emniyet Müdürü Mehmet Y., DSP Milletvekili Mücahit Pehlivan ve Ali Rıza Atay isimli bir kişinin bulunduğu akşam yemeğine katıldı. Oktay’ın restaurantta Ahmet Kaya’nın ‘Kafama sıkar giderim’ isimli parçasını defalarca çaldırdığı öğrenildi. İçkide içilen yemeğin ardından Behçet Oktay, saat 24.00’te sivil bir kişi birlikte restorandan ayrıldı. Oktay'ın intihar ettiği sırada yanında bulunan eski Emniyet Müdürü Mehmet Y.nin verdiği ifadeye göre olay şöyle gelişti:

‘BUNLAR HEP BENİ BULUYOR’

RESTORANDAN ayrıldıktan sonra Behçet Oktay Fiat Punto marka 06 AZ 7382 plakalı otomobilinin direksiyonuna geçti. Alkollü olan Behçet Oktay, Dikmen Keklikpınarı 50'inci Sokak'ta otomobiliyle kara saplandı. Yanındaki Seyit A. ile birlikte otomobilden inerek itmeye başlayan Behçet Oktay'da kayarak karların üzerine düştü. İnanılmaz bir biçimde sinirlenen Oktay, "Bunlar hep beni buluyor" diye bağırarak, tabancasını çıkarıp başına tek el ateş etti. Oktay olay yerinde hayatını kaybetti.

TANIĞIN DA EL SWAP’I ALINDI

EMNİYET teşkilatını derinden sarsan olayın ardından geniş çaplı soruşturma başlatıldı. İntihara tanık olan Seyit A'nın da el swap’ı alınarak kriminal polis laboratuarına gönderildi. Öğleden sonra Behçet Oktay için Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Kampüsü'nde cenaze töreni düzenlendi. Oktay'ın cenazesi bugün öğle namazına müteakip memleketi Malatya'nın Hekimhan ilçesinde toprağa verilecek.

‘ABİ HER TÜRLÜ ŞEYE HAZIRIM’

DİYARBAKIR Özel Harekat Şube Müdürlüğü yapan Behçet Oktay, Susurluk olayının ortaya çıktığı 1996 yılında İbrahim Şahin'den görevi devralarak Özel Harekat Dairesi Başkanı oldu. 13 yıldır başkanlık koltuğunda oturan Oktay'ın, ETÖ soruşturmasında isminin geçmesi üzerine görevden alınacağı konuşulmaya başlanmıştı. 6 Ekim 2008 tarihinde İbrahim Şahin, Behçet Oktay'dan tahsilat yapan bir grup özel timcinin ikaz edilmesini isteyip "Adi mafyadır, bizimki değil, bu şerefsizi bulun" dediği telefon konuşması dinlemeye takıldı. Oktay, 22 Kasım'da gerçekleşen başka bir görüşmede ise Şahin'e, "Abi her türlü şeye varım biliyorsun" dedi. Ancak Şahin'in pasaport ve silah ruhsatı konularında yardım isteğini Behcet Oktay geri çevirmişti. ZAFER KÜTÜK

Köksal: Bir kahramana yakışmadı

CENAZE töreninde konuşan Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal, "Kahraman bir insandı. Herkes onu severdi. Kısa dönemli bir buhran böyle bir kahramana yakışmadı" dedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise, ‘Çok gayret gösteren fedakar bir arkadaşımızdı’ dedi.

Cenazede ilginç çelenk

BEHÇET Oktay için Emniyet Genel Müdürlüğü önünde düzenlenen törende isimsiz gönderilen ve üzerinde ‘Onuru için öldü’ yazılı çelenk ile Mehmet Ağar’a ait çelenk dikkat çekti.

Akademi’de intihar girişimi

ANKARA’NIN Gölbaşı ilçesinde Polis Akademisi Başkanlığında çalışan polis memuru Mehmet Akçagedik, dün öğle saatlerinde, görev yaptığı binanın 5. katına çıktı. Buradan atlayarak intihara kalkışan ve ağır yaralanan Akçagedik hastaneye kaldırıldı. ANKARA star

‘Kuzenim solaktı, kurşun sağdan girmiş’

CENAZESİ dün memleketi Malatya’nın Hekimhan İlçesi’ne getirilen Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Dairesi Başkanı Behçet Oktay’ın amcasının oğlu Atilla Oktay, intihar ettiğine inanmadıklarını söyledi. Otopside Behçet Oktay’ın ölümüne neden olan kurşunun sağ kulak arkasından girdiğinin belirlendiğini söyleyen Atilla Oktay, ‘Kuzenim solaktı. Bize söylenen ise kurşunun sağdan giriş yaptığı. Bu doğruysa intihar etmiş olamaz, işin içinde başka şeyler var’ diye konuştu.

Oktay, Hürriyet’in ‘dizi’ haberlerine çok üzüldü

BEHÇET Oktay'ın Hürriyet gazetesinin 21 ve 24 Şubat tarihlerinde üst üste yaptığı 2 haber nedeniyle yakın çevresine şikayetçi olduğu öğrenildi. Samanyolu TV'de yayınlanan ve reyting rekorları kıran Tek Türkiye isimli diziye Konya Özel Harekat Şubesi silah kiralamıştı. Talep halinde emniyet daha önce de pekçok kez dizilere ve filmlere silah kiralaması yapmıştı. Oktay’ın rutin bir uygulamanın Hürriyet tarafından aleyhine kullanılmasını hazmedemediğini her fırsatta dile getiren "Özel Harekat Dairesi için bu kadar çaba gösteriyorum buna rağmen, bunları görmüyorlar, beni yıpratmak için sistemli bir çalışma içine girdiler" dediği öğrenildi.

BEHÇET Oktay'ın özel harekattan eski meslektaşı DSP İzmir Milletvekili Recai Birgün, "Son olaylar nedeniyle ciddi sıkıntı yaşıyordu. Ergenekon olayları, İbrahim Şahin'in gözaltına alınması ve sonrasında Özel harekat ile ilgili yapılan spekülasyonlardan dolayı büyük üzüntü duyuyordu. Bir araya geldiğimiz zamanlarda bunlardan yakınıyordu. ETÖ tutuklusu Ayhan Atabek ve Servet Kaynak'ın ifadelerinde kendisinden bahsedilmesine de çok üzülmüştü. Daha bir kaç gün önce; Samanyolu'nun bir dizisi için özel harekatçıları figüran olarak görevlendirdiği iddiasına da çok üzülmüştü. İntihar bunların sonucu olabilir..." diye konuştu.

Ergenekonzanlısı müdürler mahkemede ne demişti?


SON dalga Ergenekon terör örgütü operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanan Elazığ Özel Harekat Şube Müdürü Ayhan Atabek, Antalya'da Özel harekat Şubesi'nde görevli Emniyet Amiri Servet Kaynak, İbrahim Şahin'le ilgilenmelerini Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Daire Başkanı Behçet Oktay'ın istediğini anlatmışlardı. İşte ETÖ zanlısı iki polis şefinin mahkemede verdikleri o ifadeler:

Elazığ Özel Harekat Şube Müdürü Atabek: İbrahim Şahin 29 Ağustos 2008 tarihinde bir düğüne katılmak için Elazığ'a geldi. Şahin gelmeden önce daire başkanımız Behçet Oktay beni arayarak Şahin'in geleceğini ve kendisiyle ilgilenmemi istedi. Bana Şahin'in telefonunu verdi. Bende nezaketsizlik olmasın ve daire başkanımızın ricası nedeniyle İbrahim Şahin ile düğün vesilesiyle ilgilendim. Kalacağı yere götürdüm. İbrahim Şahin benden adımı, soyadımı ve telefonumu istedi bende bir kağıda yazarak verdim.

Antalya Özel Harekat Şubesi Emniyet Amiri Servet Kaynak: İbrahim Şahin'i önceden tanıyorum. Susurluk kazasının ardından Şahin'in başına gelenler nedeniyle uzun süre görüşmedik. 2002-2003 yıllarında Daire Başkanı Behçet Oktay beni arayarak İbrahim Şahin'in Antalya'ya geleceğini kendisiyle ilgilenmemi istedi. Bende Oktay'ın talimatı doğrultusunda İbrahim Şahin ile ilgilendim. Bundan sonra görüşmemiz olmadı. Şahin 4-5 ay önce arayarak 'dış görev var' deyince her zaman göreve hazır olduğumu söyledim.
Tarih: star

Devamını BURADAN okuyun...>>>

THY UÇAĞI TARLAYA DÜŞTÜ

Hollandada uçağımız düştü

Türkiye Hollanda'dan gelen haberle sarsıldı. THY ait yolçu uçağı iniş sırasında yere çakıldı. İlk belirlemelere göre kazada 9 kişi hayatını kaybetti. Kazayla ilgili Hollanda resmi makamlarından bugün bir açıklama daha yapılması bekleniyor. İşte kazayla ilgili tüm detaylar;

Türkiye Hollanda'dan gelen haberle sarsıldı, resmi makamlarca yapılan açıklamalarla kafası karıştı. Kazanın hemen ardından yapılan açıklamalarda ölen ya da yaralanan olmadığı açıklanırken Hollanda'dan gelen haber yürek dağladı. Şu ana kadar yapılan resmi açıklamalara göre kaza da 9 kişi öldü 6'sı ağır çok sayıda yaralı var.

RESMİ AÇIKLAMA HOLLANDA'DAN

Hollandalı makamlarca dün akşam saat 21.15'te yapılan açıklamada ölenlerin kimlikleri açıklanmadı ancak ailelerin ülkeye giriş yaptıktan sonra resmi açıklamalanın yapılacağı belirtildi.

İşte düzenlenen toplantıda Hollandalı yetkililerin yaptığı o açıklama;

Özellikle yolcu listesine baktığımızda ve karşılaştırmada kayıtlı yolcu listesine ve hastanelerdeki kayıtlara baktığımızda bu listelerin karşılaştırması yapıldı. Biraz daha zaman alacak gibi görünüyor.

İSİMLER YARIN AÇIKLANACAK

Muhtemelen yarın öğleden sonra kimlik ve isimlerle ilgili bilgi verebiliriz. Kazada hayatını kaybedenler için de bu geçerli. Öncelikle ailelere bilgi vermek istiyoruz. Emin olmak istiyoruz. Önceki uçak kazalarında da düşündüğümüzde uzun sürecek. Polisin bir katkısı oluyor sürece. Onlarla birlikte çalışıyoruz. Tabiki tam olarak değerlendirmeye yarına kadar kalacak diyebilirim.

LİSTELER HENÜZ TAMAMLANMADI

Listede ne gibi bir sorun yaşanıyor diyecek olursanız öncelikle tabiki

emniyetin başındaki isim bize birşey söyleyebilir. Önümüzde tamamlanmış liste olmayınca birşey açıklayamıyoruz. Daha önceki edindiğimiz deneyimlere bağlı.HASTANE KAYITLARI İNCELENECEK

Temel listeye baktığımızda bu listenin tamamlanmadığını görüyoruz. Bu anlamda öncelikle hastaneye giden kayıt olan kayıt yaptıranların isimlerini kontrol ediyoruz. Bunun yanında kazada yaralanan yada ölenlerin yakınları ile irtibata geçmeliyiz. Bundan emin olmamız lazım. Konu ile alakalı olarak ölenlerin kimlikleri ile ilgili birşey söyleyemiyoruz.

Soru: Uçakta üç pilot bulunuyor. İçlerinde bir tane de stajyer pilot vardı. Acaba bu bir eğitim uçuşu muydu?

Bu konu ile ilgili bir yorum yapmayacağım. Ailelerle irtibat içinde olacağız. Önceliğimiz burada. Kimliklerin belirlenmesi önceliğimiz olacak. Kara kutu

bulundu biz de bu araştırmayı takip edeceğiz.

Soru: Pilot birşeyler çıktı mı? Pilot ile ilgili ne var elinizde?

Hayır bu konuda da bir açıklama yok. Toplantıyı burada sonlandırıyoruz.

BAKAN YILDIRIM BİLANÇOYU AÇIKLADI

Bakan Yıldırım, dün Elazığ Havaalanı'nda gazetecilere yaptığı açıklamada, İstanbul-Amsterdam seferini yaparken, Schiphol havaalanına yaklaşma sırasında pist başına 500 metre mesafede gövde üzerine iniş yapan THY uçağında yolcu ve yaralıların kısa sürede tahliye edildiğini kaydetti.

Yaralılardan bir kısmının durumunun ağır olduğunu öğrendiklerini ifade eden Bakan Yıldırım, ''Daha sonra bu yaralılardan 9'unun hayatını kaybettiği Hollanda makamlarınca bize bildirildi. Tabi kimlik tespitleri devam ediyor. Şu aşamada son durum bu'' dedi.

ÖLENLERDEN 3'Ü KOKPİT ELEMANI

Bir gazetecinin, ''Hayatını kaybedenler arasında personel var mı?'' sorusu üzerine Binali Yıldırım, ''Uçakta 7 mürettebat var. Resmi olarak açıklanmayan bilgiye göre, ölenlerden 3'ü kokpit elemanı. Tabi bunlar kimlik tespitinden sonra kesinlik kazanacak'' diye konuştu.

6 YARALININ DURUMU AĞIR


İstanbul-Amsterdam seferini yaparken bu sabah yerel saatle 10.30 dolaylarında Schiphol havaalanına inişe geçtiği sırada kaza yapan THY'nin "Tekirdağ" isimli uçağında son belirlemelere göre ölü sayısının 9 olduğu açıklanırken, 6 kişinin de hayati tehlike sınırında olduğu bildirildi.

Schiphol havaalanında kazaya ilişkin düzenlenen ikinci basın toplantısında son gelişmeler hakkında bilgi veren yetkililer, uçağın kara kutularının bulunduğunu da açıkladı.

YARALILARIN SAYISI 80'DEN FAZLA

Yardım ve kurtarma çalışmalarında önceliğin yaralılara verildiğini kaydeden

yetkililer, kazada yaralanan 80;den fazla kişinin başta Amsterdam ve çevre illerde 11 ayrı hastaneye kaldırıldığını belirttiler.

KARA KUTU PARİS'E GÖNDERİLECEK

Hollandalı yetkililer, Amsterdam'da düşen THY uçağının kara kutusunun alındığını ve incelenmesi için Paris'e gönderileceğini açıkladı. Hollanda Güvenlik Kurulu yetkilisi Fred Sanders, ''uçuş kayıtlarının olduğu donanım, analiz için Paris'e yollanacak'' açıklamasını yaptı.

YOLCU YAKINLARI HOLLANDA'YA UÇTU

Hollanda'da inişi sırasında kaza yapan THY uçağındaki yolcu ve mürettebatın yakınlarının bulunduğu uçak, İstanbul'dan Amsterdam'a hareket etti. 70 yolcu ve mürettebat yakını ile 14 THY aile destek birimi görevlisini taşıyan Airbus 321 tipi uçak, Hollanda'ya gitmek üzere Atatürk Havalimanı'ndan kalkış yaptı.

PİLOTLAR ÖLDÜ

Kazada mürettebattan 3 kişinin öldüğü açıklanmıştı. Hollanda'da yayın yapan De Telegraaf gazetesi, ölenlerden 2'sinin pilot olduğunu öğrenildi.

Daha sonra 3 kabin görevlisinin öldüğü söylendi. Ancak dışişleri bakanlığı 3 pilotun öldüğü bilgisini doğrulamadı.

Bakanlık, 2 pilotun yaşamını yitirdiğini duyurdu. Ölenlerden birinin kaptan pilot Hasan Tahsin Arısan olduğu öğrenildi. Ölüm haberi ailesine de iletildi.

Bakanlığın verdiği bilgiye göre ölü sayısı 10'a çıktı. 50 yaralıdan 20'sinin durumu ise ağır.


Devamını BURADAN okuyun...>>>

25.2.09

TUNCAY ÖZKAN SAKSIDAN KULAKLAMIŞ

Tuncay Özkan saksıyı çalıştırdı

Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan'ın evinde ele geçirlen belge ve kasetler kurduğu dinleme ağını ortaya çıkardı. Özkan, Kanal D'nin başında bulunduğu dönemde, Ertuğrul Özkök'ün de aralarında bulunduğu önemli isimleri ünlü bir balık restoranına yerleştirdiği böcekle dinledi. Sosyetenin uğrak yeri olan Bebek'teki balık lokantasının şef garsonunu 'satın alan' Özkan, VIP müşteriler için ayrılan masadaki saksıya böcek yerleştirdi. Önemli bir istihbaratçı, restorana her gelişinden dakikalar sonra Özkan'ın da mekana uğramasından şüphelenince 'böcek' bulundu.


ERGÜN DİLER İSTANBUL
Ergenekon soruşturmasının 23 Eylül 2008'de yapılan 9. dalga operasyonunda eski emniyet müdürü Adil Serdar Saçan ve Gürbüz Çapan'la birlikte tutuklanan gazeteci Tuncay Özkan'ın evinde ele geçirilen kasetler ve belgeler, ünlü bir restorana kurduğu dinleme ağını ortaya çıkardı. Özkan'ın Kanal D'nin başında olduğu 1996-2002 yılları arasında İstanbul Boğaz'da bulunan ünlü bir balık restoranında dinleme ağı kurduğu anlaşıldı. Üst düzey bürokratlar, işadamları, medya patronları ve ünlü gazetecilerin gittiği restoranda VIP müşteriler için ayrılan masadaki çiçek saksısına 'böcek' diye tabir edilen dinleme cihazı yerleştiren Özkan, Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün de aralarında bulunduğu birçok önemli ismin görüşmelerini bu yolla kaydetti.ŞEF GARSONU SATIN ALDI

Gazeteci Tuncay Özkan'ın ünlü sanatçılar Tarkan, Yılmaz Erdoğan, Mustafa Sandal, Sibel Can, Hülya Avşar, Cem Yılmaz ile Dinç Bilgin, Adnan Polat gibi tanınmış işadamları ve üst düzey bürokratların gittiği restorantının şef garsonunuyla para karşılığı anlaştığı ileri sürüldü. Tuncay Özkan'ın şef garson aracılığı ile VIP müşterilere ayrılan masadaki saksıya dinleme cihazı yerleştirdiği iddia edildi.

İSTİHBARATÇIDAN ÖZKAN ŞİKAYETİ

İddiaya göre, restoranın müdavimi önemli bir istihbaratçının şikayeti üzerine dinleme skandalı ortaya çıktı. Restorana her gelişinden birkaç dakika sonra gazeteci Tuncay Özkan'ın da mekana girmesinden şüplenenen istihbaratçının talimatıyla, ekipler restoranda arama yaptı. VIP müşterilerin ağırlandığı masadaki saksının içinde 'böcek' bulan istihbarat ekipleri restoranın çalışanlarını sorgulayınca Özkan'a bağlı çalışan şef garson deşifre oldu. Garsonun işine son verildi. Olay, §Tuncay Özkan'ın çalıştığı Doğan Grubu'nda da duyuldu.

SKANDAL ÖZKAN'I YERİNDEN ETTİ

Dinleme skandalının patlak vermesiyle, Hürriyet Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve Doğan Grubu'nun üst düzey yöneticilerinin restorandaki görüşmelerinin de Özkan tarafından dinlendiği anlaşıldı. Doğan Grubu'nda panik yaşanmasına neden olan dinleme skandalının, Özkan'ın grupla arasındaki ipleri de kopardığı idida edildi. Özkan skandaldan sonra Kanal D Yayın Yönetmenliği'nden ayrılarak 2002 Temmuzu'nda Mehmet Emin Karamehmet'in Çukurova Grubu'na Medya Grup Başkanı olarak geçti.

DİNLEME KAYITLARI EVİNDEN ÇIKTI

Özkan'ın Ergenekon kapsamında evinde yapılan aramalarda önemli işadamı, gazeteci, siyasetçiye ait dinleme kayıtlarının ele geçirildiği ileri sürülüdü. Özkan'da ele geçirilen belge ve kasetler ile dinlemeye takılan telefon görüşmelerinden dinleme yapılan mekanlardan birinin de sözkonusu ünlü restoran olduğu anlaşıldı.


Önce röportaj yaptı sonra para istedi

Tuncay Özkan'ın Çukurova Grubu'ndan ayrıldıktan sonra kurduğu Kanaltürk için kumarhaneler kralı olarak bilinen Sudi Özkan'dan para aldığı ileri sürüldü. Özkan, Sudi Özkan'ın Karayipler'deki kumarhanesine gazetecileri davet etmesini günlerce köşesinden “Türkiye'de kumarı meşrulaştırmak için atağa geçtiler” diyerek eleştirmişti. Kumara karşı kamuoyu oluşturan Özkan'ın amacına ulaşmış, gazeteciler davete katılmayacaklarını açıklamıştı. Ancak Tuncay Özkan'ın Karayipler'de Sudi Özkan'la buluştuğu ortaya çıkmıştı. Özkan buluşmayı izah ederken bilet parası ve masraflarını kendisinin karşıladığını iddia etmişti. Özkan, kumarhaneler kralı Sudi Özkan'la yaptığı röportajı da Kanal D'de yayınlamıştı. Bu röportajdan sonra ikilinin yakınlaşması dikkat çekmişti. Tuncay Özkan'ın bu yakınlaşmayı kullanarak Kanaltürk'ü kurarken Sudi Özkan'dan yüklü miktarda para aldığı iddia edildi.


Restoranda görüşme dakikalar sonra internet sitelerinde

Tuncay Özkan'ın böcek yerleştirdiği balıkevinde, iki özel konuğu ile yemek yiyen Hürriyet Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün burada yaptığı konuşma bir internet sitesinde dakikalar sonra yayınlanmıştı. O dönemde Ertuğrul Özkök'ün konuşmasının internet sitelerine nasıl düştüğü anlaşılamamıştı.


25.02.2009
yenişafak

Devamını BURADAN okuyun...>>>

24.2.09

DOĞAN VE MALİYE AHLAKSIZ PAZARLIKTA

Doğan grubunun ahlaksız pazarlığı

Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy'un "vergi cezası" üzerine yaptıkları sohbetin ortam dinlemesi internete düştü.

İkilinin Doğan Grubu'na kesilen cezanın miktarını düşük bir rakama indirmek için karşılıklı olarak anlaştıklarını ortaya çıkartan ses kaydında, özellikle Gelir İdaresi Başkanı Ulusoy'un sözleri kan donduran cinsten.
Ulusoy, kendi personeline baskı yapacağını, denetlemenin 2003 ve 2004 yılı dışında taşmamasını sağlayacağını ve en önemlisi ise "uzlaşmada" rakamı "çekirdek parası"na indireceğini söylüyor.

Soner Gedik ise, Ulusoy'a "bugüne kadar olan oldu" deyip, bundan sonrası için "makul bir rakam çıkartılmasını, devamının getirilmemesini" söylüyor. Ulusoy, bir amiriyle konuşur gibi Soner Gedik'e "merak etmeyin onu temin etmeye çalışıyorum, uzlaşmada halledeceğiz" diyor.

İkilinin sohbetleri inanılmaz boyutlara varıyor ve Ulusoy&Gedik ikilisinin devletin 1 Milyar TL'lik vergi alacağını kuşa çevirmek için izleyecekleri ortak taktikle ilgili konuşmaları yaklaşık 6 dakika sürüyor...

Kaynak: Sonsayfa.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

23.2.09

SEZERİN ÇANKAYASI FİŞLEME İSTASYONU

Sezerin Fişleme Merakı

Atayacağı bürokratın eşini bile kapıcıya sorduran Eski Cumhurbaşkanı Sezer, fişleme dosyalarına özel bir ilgi göstermiş. Yeni bir fişleme dosyası ortaya çıktı..

Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde Celal Bayar Üniversitesi öğretim üyeleri hakkında hazırlanan fişlemelerden oluşan bir ihbar dosyası ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı makamının fişleme dosyalarına özel bir ilgi gösterdiği ortaya çıktı. Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri Sorman'ın Celal Bayar Üniversitesi öğretim üyeleri hakkında hazırladığı fişlemelerden oluşan ihbar dosyasının Cumhurbaşkanlığı tarafından takip edildiği belirlendi. Sezer 'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı olarak görevlendirdiği H.Bülent Serim'in Celal Bayar Üniversitesi öğretim üyeleri hakkında düzenlenen fişleme dosyasını resmi yazışma yoluyla YÖK 'e ilettiği ve gereğini yapılmasını istediği tespit edildi.'ARZ ETMEK GÖREVİM'

Nuri Sorman tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına hitaben yazılan 1 Ekim 2006 tarihli mektup, “Sayın Cumhurbaşkanım, sizlere ilimizdeki Celal Bayar Üniversitesine ait bazı gelişmeleri arz etmenin görevim olduğunu düşünüyorum ” diye başlıyor.

HACCA GİTMEK FİŞLEME KONUSU

Dosyada Celal Bayar Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Cemil Özcan hakkında “İrticai ” kadrolaşma iddiaları ile sürülürken, ihbara konu olan öğretim üyeleri, “izin kullanıp hacca gitti, “Eşi Diyanet'te vaize', “TBMM Başkanı Bülent Arınç 'ın damadının eniştesidir”, “İlahiyat fakültesi kökenli', gibi notların yer aldığı görüldü.

İhbar sonrası jet yazışma

İhbar mektubu Cumhurbaşkanlığına ulaştıktan sonra hızla bir trafik başlıyor. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı H.Bülent Serim tarafından, “Gizli” damgası taşıyan resmi bir yazı ile 9 Kasım tarihinde, “gereğinin belirlenmesini ve sonucundan bilgi verilmesi” isteğiyle YÖK 'e gönderilen ihbar dosyası orada da jet hızıyla işlem görüyor. Dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç dosyayı 19 Kasım'da “Gizli-kişiye özel ” kaydı ile Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Semra Öncü 'ye gönderiyor. Teziç, Rektör Öncü'den, “Kurulumuzca yapılacak işleme esas olmak üzere incelenmesini, sonucundan kurulumuz başkanlığına bilgi verilmesini” istiyor.

(Yeni Şafak)

Devamını BURADAN okuyun...>>>

KARANLIKS AVAŞ KONSEPTİ CDSİ

Karanlık savaşın cd si Şenelde

Ergenekon operasyonunda gözaltına alınıp serbest bırakılan emekli Tümgeneral Şenel’in evinde ele geçtiği ileri sürülen CD’de TSK’ya ait gizli ibareli andıç, Siyasal İslamla Mücadele ve Karanlık Savaş Konsepti 2 adlı belgelerde gizli eylem planları yer alıyor. Şenel ise CD’nin kendi evinde bulunmadığını söylüyor

Ergenekon’un 10’uncu dalgası kapsamında gözaltına alınan emekli Tümgeneral Erdal Şenel poliste, savcılıkta ve tutuksuz yargılanma kararının verildiği mahkemede verdiği ifadede, “Ergenekon terör örgütüyle ilgili bana gösterilen belgeler ve anlatımlar karşısında, bu insanlar memlekete bu kadar mı zarar vermek istiyorlar diye dehşete kapıldım” dedi. Şenel, hakkında ileri sürülen vahim iddialara karşı ise bir başka vahim iddiada bulunarak, evinde yapılan aramada ele geçen CD’nin kendi bilgisi dahilinde evde bulunmadığını ileri sürdü. Şenel tutuklama istemiyle sevkedildiği ve tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verildiği 11 Ocak tarihli duruşmada şu ilginç savunmayı yaptı: “Dosyada mevcut arama, el koyma, yakalama ve diğer tutanaklar okundu, ben bilgisayar kullanmayı bilmem. Evimde çıkan CD içerisindeki gizli belgeler içerik olarak benim bildiğim belgeler değildir. Ben CD açmayı bilmem. Eşim bu CD’nin kendisine ait olduğunu söylemiş ise de muhtemelen bunu boş CD zannettiği için böyle bir beyanda bulunmuştur.” Savcının etkin pişmanlık teklifene ret

Emekli Tümgeneral Şenel’in İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadeden, sorgusu sırasında Savcı Zekeriya Öz tarafından kendisine “etkin pişmanlıktan” yararlanma teklifi götürüldüğü, Şenel’in bu teklifi reddettiği anlaşılıyor. İşte Şenel’in ifadesindeki o bölüm:

“Ben Ergenekon terör örgütüne üye değilim. Bu örgütle ilgim yoktur. Tarafıma okunan Cumhuriyet Savcılığı yazısındaki isnadı ve buna dayalı olarak hakkımda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına yönelik düşünceyi kabul etmiyorum.

Savcılığın iddiaları da aynı ölçüde vahim

Hakkındaki iddiaları yanıtlarken, iddialara temel teşkil eden ve evinde çıktığı söylenen CD’ye ilişkin Şenel’in ”Benim bilgim dışında evimde çıkmıştır“ iddiası ne kadar ”vahim“ bir duruma işaret ediyorsa, Savcılığın bu CD’ye dayanarak ileri sürdüğü iddiaların da aynı ölçüde vahim olduğu anlaşılıyor. Sözkonusu CD’de Karanlık Savaş Konsepti 2 adlı bir slaytın olduğu, başlarken Tuğg. Süha Tanyeri... Genel Kurmay Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanı diye yazdığı, CD içinde Ergenekon’dan tutuklu Kemal Kerinçsiz, Zekeriya Öztürk, Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Doğu Perinçek, İlhan Selçuk gibi kişilerin resimleriyle, Cumhuriyet mitinglerinin fotoğraflarının olduğu hatırlatılıyor ve CD çözümü okunuyor. SAREM Başkanı Tuğg. Tanyeri’nin konuşması olduğu ileri sürülen konuşmanın çözümünde ”uygulama yöntemleri “ başlığı altında şu konuşma yapılıyor:

Terör el altından desteklenecek

(...) güdümlemeye müsait günlük yaşantıya, ekonomiye ve devlet idaresine karşı etkili olunabilecek kurum ve kuruluşları, basın, bankalar, borsa, haberleşme vb. gibi ele geçirmek veya buralarda etkin olmak, saygın araştırma, değerlendirme veya yayın kuruluşlarını değerlendirme, analiz ve notların tetikleyici olarak ekonomik veya siyasi kriz yaratmak, mezhep, tarikat, sivil toplum örgütleri ve aydınları destekleyip güvenilirliğini artırarak kendi maksatları için kullanmak, terörün açıktan lanetlenmesi ancak el altından desteklenmesi, insani değerler, terör ve etnik milliyetçiliğin silah olarak kullanılması. Toplum psikolojisinden istifade eden bir akım yaratmak ve desteklemek, amaç elde edilinceye kadar sürdürmek için her türlü desteği vermek.

Kontrgerilla hortladı dedirtmeyelim

Çözümü yapılan ve Şenel’e sorulan uzun konuşmanın ”Mücadele Yöntemleri” başlıklı bölümünde ise şu ifadelerin yer aldığı ileri sürülüyor.

“Uzun dönemli stratejileri ve kuvvet yapısını ülkenin güçlü yönlerini ön plana çıkaracak ve zaafiyetlerini giderecek şekilde milli bünyeye ve bütçeye uygun geliştirmek, mücadele yöntemleri belirlemek ve işbirliğine gitmek, bunun için de sivil toplum örgütlerinden, basın mensuplarından parayla satın alacağımız akademisyenlere kadar bir sürü organik bağımızın dışında olan hatta yüzde 90’ı organik bağımızın dışında olan insanlara vizyon vereceksiniz, bu konseptte. Bu konsept gizli. İnsanların hiçbirisinin bundan haberi olma imkanı ve ihtimali yok. Ama adamlara düşen bir sürü görevler verdik. Yani sen şimdi bunun konseptini hazırlayacaksın, nasıl yayınlayacaksın, nasıl görev vereceksin, görev vermezsen yarın öbür gün birisi bunu eline geçirecek bir vesileyle, sonra benim şöhretimi bastıracak... Aman ha, bu çok önemli bir konu. Ondan sonra diyecekler ki, kontrgerilla hortladı.

Şimdi bu konsepti herkesin bilmesi gerek. Konsepte göre plan hazırlanacak, ama bu konseptin uygulama aşamasında herhangi bir işi yapan insan örneğin o ülkesindeki bir büyükelçilikteki ikinci katibimiz, bir şeyi yapacak ama bunu bu konsepte göre yaptığını bilemeyecek, ona görev verilecek, oda o görevi yapacak. Kendisi de bilmesin, gerekmez zaten.

‘Belgeleri inceledim, korkunçtu’

Erdal Şenel, kendisini tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakan

mahkemeye verdiği ifadede emniyette kendine gösterilen belgeler karşısında ürktüğünü söyledi


”Ergenekon terör örgütü hakkında emniyette ve Cumhuriyet Savcılığı’nda söylediğim sözler doğrudur. Yaptıklarını tasvip etmiyorum. Bu örgütle hiçbir ilgim yoktur. Cumhuriyet Savcılığında belirttiğim gibi Ergenekon terör örgütünün yapılanması ve faaliyetleri ile ilgili emniyette bana incelettirilen belgeleri okuduğumda korkunç bir yapı olduğunu farkettim. Çok derin ve ciddi bir yapılanma olduğunu anladım. Emniyette bana bu örgütün yapılanması, faaliyet şekilleri anlatıldı. Bu anlatım karşısında, bu insanlar memlekete bu kadar mı zarar vermek istiyorlar, diye düşünüp dehşete kapıldım. Emniyette bana anlatılan Ergenekon terör örgütünün yapılanmasını, amaçlarını tasvip etmek mümkün değildir. Her zaman ülkemizde demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün işlemesi kanaatindeyim. Ben uzun yıllar askeri hakim olarak en son 14 yıl da Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri olarak görev yaptım. Böyle bir suç isnadı ile hakkımda tedbir uygulanmamasını talep ediyorum.

‘O CD delil olarak kabul edilemez’

Emekli Tümgeneral Erdal Şenel’in avukatı Abdullah Kaya, “Delil tespitine çağrılmadım. Telefonum 24 saat açıktı. Hiçbir çağrı almadım. Bu yüzden evde bulunduğu öne sürülen o CD delil olarak kabul edilemez” dedi.

Aydınlanma ekipleri de soruldu

Şenel’e Emniyette yapılan sorguda, aynı CD içinde ”Siyasal İslamla Mücadele“ başlıklı bir word dosyası da soruldu. Dosyanın içeriğinde ”gizli“ ibareli ”Eylem Planı“ başlıklı yazının bir bölümünde TSK içerisinde ”Aydınlanma Ekipleri“ oluşturulduğu ve bunun için Albay rütbesindekilerin görevlendirildiği ileri sürülerek, bu yapı hakkında Şenel’in bilgisi soruldu. Şenel bu CD ile ilgili diğer sorulara olduğu gibi bu soruya da ”Bu CD’den benim haberim olmadığı için bu konulardan da bir bilgim yoktur“ dedi. Sorgunun bu aşamasında Şenel’in avukatı Abdullah Kaya da, delil tesbitine çağrılmadığını, 24 saat cep telefonu açık olduğu halde bir çağrı almadığını, gözterilen CD’nin delil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürdü. aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

28 ŞUBATTAN İFŞAATLAR

28 Şubat ifşatları tam gaz

367 krizinde 'Ordu darbe yapacak' diyerek vekilleri Meclis'e sokmayan Erkan Mumcu, 28 Şubat'ta da aynı yönteme başvurmuş. Mumcu'nun ismi ifşa edildi..
367 krizinde 'Ordu darbe yapacak' diyerek ANAP'lı vekilleri Meclis'e sokmayan Erkan Mumcu, 28 Şubat sürecinde de aynı yöntemle milletvekillerini korkutarak istifaya zorlamış..

Aksiyon Dergisi, bugün piyasaya çıkan sayısında 28 Şubat sürecine ilişkin çarpıcı bir dosya yayınlıyor. İstifalarıyla Refah-Yol Hükümeti'nin yıkılmasına sebep olan milletvekillerinden Hikmet Aydın, 'post-modern darbe' olarak siyasi tarihimize geçen olayın perde arkasında yaşanan gelişmeleri ifşa ediyor.

Aydın, 1977'deki 'Güneş Motel olayı'nı hatırlatacak cinsten hadiselere şahit olmuş. DYP'den istifa etmesi için darbeyle tehdit edildiğini kaydeden Aydın, bunu yapan ANAP'lı yöneticinin ismini de veriyor. Daha sonra yardımcılığını yaptığı Erkan Mumcu'nun, kendisine, "Askerler darbe yapacak, ilk seni alacaklar." dediğini anlatıyor. Aydın'a göre, Refah-Yol ortağı DYP resmen kundaklandı ve ardından parayla Hüsamettin Cindoruk liderliğindeki Demokrat Türkiye Partisi kuruldu. Aydın, transferde para döndüğünü de iki arkadaşının tartışmasında öğrenmiş: "Gözümün önünde ANAP'lı bir milletvekili, DTP'li arkadaşına 'Sen şu adamdan 750 bin dolar almadın mı!' diye tepki gösterdi."Siyasi tarihe 'post-modern darbe' olarak geçen olayın 12. yılında, dönemin iki şahidi Aksiyon Dergisi'ne konuştu. İstifalarıyla Refah-Yol Hükümeti'nin yıkılmasına sebep olan milletvekillerinden Hikmet Aydın ve DYP lideri Tansu Çiller'in danışmanı Şükrü Karaca. Derginin haberine göre, iki ismin anlattıkları o dönem perde arkasında yaşanan gelişmeleri ifşa ediyor.

Çiller'in eski danışmanı Karaca'nın anlattıkları 28 Şubat'ı uygulamaya koyan askerler arasında yaşananları ortaya koyuyor. Karaca'ya göre, Susurluk kazasından sonra kamuoyunda oluşan tepkiyi 28 Şubat cuntası kullandı ve eleştirilerin hükümete yönelmesini sağladı. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da 28 Şubat sürecine ite kaka dahil oldu. Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir rol çalarak ön plana çıktı. Bir'in daha sonra 'balans ayarı yaptık' dediği Sincan'da tank yürütme hadidesi ise bir acizliğin ifadesiydi. Karaca, 28 Şubat süreci ile Kıbrıs'ta yaşanan 'serseri kurşun' arasında da ilginç bir bağ kuruyor. Aksiyon'un geniş yer ayırdığı dosyada bu döneme ilişkin birçok perde arkası olay anlatılıyor. Dergi ayrıca, post-modern darbeye götüren adımlar, 28 Şubat lügatçesi ve dönemin aktörlerine yer veriyor.

Devamını BURADAN okuyun...>>>

20.2.09

KARAMEHMETİN SOYGUN HİKAYESİ

Sizi böyle soydular

Şimdi benim size dostça uyarım, şu meşhur “milli” ya da “ulusal” sözcüğünü duyduğunuzda cüzdanınızı sıkı sıkı tutup, evdeki gümüş takımlarını saklamanız.
Çünkü bunu söyleyenler genellikle sizi soymaya hazırlanıyorlardır.
“Ulusal çıkarlarımız” dediklerinde aslında “eller yukarı” diyorlar size.
Sizi o kadar çok soydular ki böyle.
Haberiniz bile olmadı.
Siz “milli çıkarın” askerle anlaşan “patronun” çıkarı olduğunu hiç kavramadınız.
Hiç söylemediler size çünkü.
Gazeteciler, askerler ve patronlar arasında bir tür “Omerta” yasası işletildi.
Biliyorsunuz Omerta, mafyanın ünlü “susma” kuralıdır.
Taraf, onların Omerta’sını bozan gazete oldu.
Biz gerçekleri açıklamaya başlayınca “soygun ittifakı” sallandı.
Dürüstlüğü, siyasetçi yolsuzluklarını ortay çıkarmakta arayıp, sistemin kökündeki soygun zehrini görmezden gelenler zorlanmaya başladılar.
Elbette siyasetçilerin yolsuzlukları da önemli ama bütün o yolsuzlukların temelinde “sistemin” soygunculuğu yatıyor.
O çarpık temeli yıkmadan, tek tek yolsuzlukları yakalayarak soygunları önleyemezsiniz.
Sistemin sizi nasıl soyduğunu anlamalısınız ilk başta.
“Milli” sözcüğünün arkasındaki soygun ittifakını görmelisiniz.
Ondan sonra bütün soygunlar, yolsuzluklar yavaş yavaş biter.
Kimse böyle şeyler yapmaya cesaret edemez.
Bundan böyle ümit ediyorum ki bu hırsızlıkları diğer gazeteler de gündeme getirecek.
İlk örnekleri su yüzüne çıkmaya başladı zaten.
Dün Hürriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu muhteşem bir gazetecilik yaparak Pamukbank, Yapı Kredi Bankası, Turkcell şirketlerinin nasıl bir oyunla Mehmet Emin Karamehmet’e verildiğini anlattı.
Karamehmet’le Jandarma İstihbarat Dairesi Başkanı arasındaki konuşmanın “anlamı” ve “komutanım bize yardım etti” cümlesinin ardındaki gerçekler bu yazıyla ortaya çıkıyor.
İzninizle o yazıdan uzun bir alıntı yapacağım.“Mehmet Emin Karamehmet’in iki bankasından Pamukbank’a 18 Haziran 2002’de el konuldu. Karamehmet, diğer bankası Yapı Kredi ve en kıymetli şirketi Turkcell’i kurtarmak için arayışa girdi.
Tesadüfe bakın ki Pamukbank kararından bir süre sonra BDDK’ya iki ziyaretçi gelir.
Güvenlik bankosunda bir tanesinin nüfus kâğıdı alınır, kimlik kartı verilir.
Diğerinden kimlik alınmadan sadece ismi not edilir.
Bu iki ziyaretçi doğrudan Başkan Engin Akçakoca’nın odasına çıkar.
Odaya girer girmez Akçakoca’yı tehdide başlarlar.
- Siz ulusal sermayeyi yok ediyorsunuz... Pamukbank’ı, Yapı Kredi’yi batırıyorsunuz. Bir gün hesabı sorulur.
Esrarengiz ve fakat cüretkâr tehdit ziyareti BDDK’yı karıştırır. Akçakoca bir tanesinin asker kökenli olduğundan kuşkulandığı için gelişmeyi dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a aktarır.
Ancak ne Ö.K.D. ne de H.Ş’nin izi bulunamaz, mesele kapanır gider.
Aradan kısa süre geçer, Danıştay sürpriz bir kararla Pamukbank’ı sahibine iade eder.
Daha birkaç aydır iktidarda olan AKP iktidarı telaşlanır. Çünkü el konulan Pamukbank’ı sahibi bir günlüğüne bile açsa müşteri paniği nedeniyle sadece bu banka değil sistemin tamamının batması riski ortadadır.
BDDK mecburen Karamehmet’in koşullarını kabul eder, işadamı ikinci bankasını ve Turkcell’i kurtarır.”
Berberoğlu, bu olayla ilgili bir de yorum yapıyor.
“Belli ki kimilerinin Ergenekon ismini verdiği çıkar örgütünün ilk ve başarıyla tamamladığı görevi hortumcu kurtarmakmış.”
Gördünüz mü?
Bir sorun bakalım bu “hortumcu kurtarma” işinde kimler varmış?
Karamehmet’in “komutanım yardım etti” dediği eski Jandarma Komutanı Orgeneral Şener Eruygur olabilir mi acaba?
Tabii, Karamehmet’in Jandarma’yla yaptığı konuşmalara, Berberoğlu’nun söylediklerine, Nazlı Ilıcak’ın daha önceki iddialarına bakınca şu soru kaçınılmaz hale geliyor:
Danıştay, Pamukbank’ı Karamehmet’e nasıl iade etti?
Neden iade etti?
Gerekçeleri nelerdi?
Bir devlet kuruluşu olan BDDK’nın “batık” durumda olduğunu görüp el koyduğu bankayı Danıştay Karamehmet’e hangi hukuki sebeplerle verdi?
Danıştay, Pamukbank’ın “batık” olmadığını mı düşündü?
Yoksa, Pamukbank’ı en iyi kurtaracak adamın, o bankayı batıran adam olduğuna mı kani oldu?
Bir kere, bu Pamukbank dosyasının herhalde yeniden açılması, Danıştay’ın gerekçelerinin bir iyice gözden geçirilmesi gerekiyor.
Çünkü bu Pamukbank meselesi fevkalade karışık gözüküyor.
Ayrıca, Berberoğlu’nun, “Yapı Kredi’nin ve Turkcell’in Karamehmet’e hangi şartlarla iade edildiğini” anlattığı bölüme bakarsak, orada da bir sorun olduğunu görüyoruz.
AKP iktidarı, bu iki şirketi yasaların gereğine uygun olarak mı iade etti?
O günkü şartlara ve yasalara göre Turkcell, Karamehmet’e verilebilir miydi?
Karamehmet’in Turkcell’in sahibi olması mevzuata uygun mu?
Bunların da soruşturulması gerekiyor.
Görüyorsunuz, “milli” çıkarların arkasında ne çıkarlar var.
Ve, Omerta bozulunca neler öğreniyoruz. Ahmet Altan 15.02.2009

Devamını BURADAN okuyun...>>>

18.2.09

MEDYA BARONUNA ÇİFTE ŞOK

Doğan'ı hem Maliye hem borsa çarptı

Doğan Yayın Holding'e Halkalı Vergi Dairesi'nden 862.3 milyon TL'lik vergi/ceza ihbarnamesi geldi. Bu haberle birlikte holding bir darbe de borsadan yedi.

Doğan Yayın Holding'den İMKB'ye gönderilen yazıda, Halkalı Vergi Dairesi tarafından dün şirkete, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin olarak vergi inceleme raporları dayanak gösterilerek 132 milyon 921 bin 473 TL tutarında vergi asli ödemesiyle, 693 milyon 179 bin 4 TL tutarında vergi ziyaı ve 165 bin TL tutarında özel usulsüzlük cezalarını içeren toplamda yaklaşık 826 milyon 265 bin 477 TL'lik vergi-ceza ihbarnamelerinin tebliğ edildiği belirtildi.

Açıklamada, ''Konuya ilişkin geniş bir açıklama ayrıca yapılacak olup, vergi inceleme raporlarında eleştiri konusu yapılan şirketimiz uygulamalarının yasal düzenlemelere ve Maliye Bakanlığının tebliğ, sirküler ve muktezalarına uygun olduĞu düşünülmektedir. Vergi inceleme raporlarında yer alan iddialara karşı her türlü yasal hakkımız kullanılacaktır.''

(AA)

Doğan Borsa'da böyle tepe taklak oldu

Doğan Yayın Holding'e gelen vergi cezası da Borsa'da ilk seansta etkili oldu. Holding hisselerinde büyük düşüşler gerçekleşti. İşte borsada en fazla değer kaybeden hisseler:

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), bugün tepki alımları ile başladığı sabah seansını, gelen satış baskısıyla ekside tamamladı. Açılışta 24182 puana kadar yükselen Bileşik Endeks, gelen satışlarla en düşük 23303 puanı test etti.

ABD borsaları, resesyonun derinleştiğine yönelik karamsar beklentiler, ekonomik teşvik paketinin derinleşen ekonomik durgunluk için yeterli olmayabileceği endişeleri ile son 3 ayın en düşük seviyesine gerilerken; doların diğer para birimlerine karşı değer kazanması ile TL'nin de değer kaybetmesi ve Doğan Yayın Holding'e vergi cezası haberinin etkisiyle iMKB'deki tepki hareketi sınırlı kaldı.Bugün ABD'de Başkan Barack Obama ve Hazine Bakanı Timothy Geithner tarafından açıklanacak emlak hacizlerini önlemeye ve konut piyasasını desteklemeye yönelik mortgage planı beklenirken, yine bu ülkede bugün açıklanacak yeni ev başlangıçları ve sanayi üretimi ile kapasite kullanı oranı verileri merak ediliyor. Ayrıca, yurtiçinde yarın açıklanacak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak faiz kararı beklenirken, IMF konusundaki gelişmeler takip ediliyor. Panik satışlara dönüşen satış dalgasının bir süre daha devam edebileceği belirtiliyor.

DOĞAN HOLDİNG'E VERGİ CEZASI

Bu arada, Doğan Yayın Holding'e gelen vergi cezası da Borsa'da ilk seansta etkili oldu. Holding'den bu sabah yapılan açıklamada şöyle denildi:

"Konu: Halkalı Vergi Dairesi tarafından şirketimize yapılan 17.02.2009 tarihli tebligat açklanacak özel durum: Halkalı Vergi Dairesi tarafından şirketimize yapılan 17.02.2009 tarihli tebligat 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin olarak, Halkalı Vergi Dairesi tarafından şirketimize iletilen 16.01.2009 ve 30.01.2009 tarihli vergi inceleme raporları dayanak gösterilerek toplam 132.921.473 TL tutarında vergi aslı ödemesi ile 693.179.004 TL tutarında vergi ziyaı ve 165.000 TL tutarında özel usulsüzlük cezaları içeren vergi/ceza ihbarnamaleri dün (17.02.2009) borsanız 2'nci seansı'nın kapanışının ardından saat 17:30 itibariyle şirketimize tebliğ edilmiştir. Konuya ilişkin geniş bir açıklama ayrıca yapılacak olup; vergi inceleme raporlarında eleştiri konusu yapılan şirketimiz uygulamalarının, yasal düzenlemelere ve Maliye Bakanlığı'nın tebliğ, sirküler ve muktezalarına uygun olduğu düşünülmektedir. Vergi inceleme raporlarında yer alan iddialara karşı her türlü yasal hakkımız kullanılacaktır. DYHOL"

Diğer yandan, TL değer kazanırken avantajlı olan Doğan Holding'e ait mali tablonun 2009 yılında tersine döndüğü ileri sürülüyor. DYHOL'in, 2008/9 itibariyle 1 milyar dolar açık döviz pozisyonu bulunduğu, dolar kurunun 1.70'e ulaştığı bugün ile 9. ay sonu arasında şirketin kur farkı zararları ortaya çıktığı ifade edilirken, bu farkın 4. çeyrek mali sonuçlarına yansıyacağı belirtiliyor. Ayrıca, bilindiği gibi bu gelişmeler üzerine aralık ayında kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Doğan Yayın Holding ve Hürriyet Gazetecilik A.Ş'nin kredi notunu düşürmüştü. Bu sabah Borsa'da en fazla değer kaybeden hisseler arasında Doğan Grubu'na ait şirketlerin de yeraldığı görülüyor.

BORSADA İLK SEANSTA EN FAZLA DEĞER KAYBEDEN BAZI HİSSELER

DOGAN YAYINCILIK -12,90

MILPA -12,50

HURRIYET GAZETECILIK -12,07

DOGAN HOLDING -10,94

DURAN DOGAN BASIM VE AMBALAJ -9,82

ERSU GIDA -9,68

GSD HOLDING -9,68

ALKIM KAGIT -9,16

DOGAN GAZETECILIK A.S. -9,02

PETROL OFISI -8,94

TIRE KUTSAN -8,59

OYAK YATIRIM ORTAKLIGI A.S. -8,57

DOGAN BURDA -8,09

(CİHAN)

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License