30.4.09

B. DALANDAN GİZLİ İFŞAATLAR

Dalan'dan Flaş Yahudi İtirafı

Numara Dalan, Yahudiler'le Türkiye'de darbe için yaptığı kulisleri anlatıyor..

"Dalan: Benim söylediğim bütün bunlardan sonra Silahlı Kuvvetler'den de umudumu kestim. Tek başıma Amerika'yla, Yahudi lobileriyle kaç aydır dalmalara başladım."

Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan'dan 28 Şubat itirafı... Eski Jandarma İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'le konuşan Dalan “Çevik (Bir) Paşa ile 28 Şubat öncesi oturdum konuştuk, 4 saat not aldı. Bunları generallere dağıttı. Çok gizli rapordu” diyor.Ergenekon soruşturmasının 10. dalgasında gözaltına alınacağını öğrenince ABD'ye kaçtığı ileri sürülen Yedi Tepe Üniversitesi sahibi Bedrettin Dalan'ın 28 Şubat postmodern darbesini başlatan isim olduğu ortaya çıktı. Dalan, Ergenekon'un ikinci iddianamesine giren dönemin Jandarma İstihbarat Başkanı Levent Ersöz'le yaptığı konuşmada 28 Şubat'ın baş aktörlerinden dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'e 28 Şubat öncesi 4 saat brifing verdiğini anlatıyor. Dalan, Orgeneral Bir'in aldığı notları rapor haline getirerek gizli damga ile generallere dağıttını söylüyor.

KONUŞMA ERUYGUR'DAN ÇIKTI

Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde İstihbarat Daire Başkanı olan Levent Ersöz'le Bedrettin Dalan arasında geçen konuşmanın, ikilinin bahsettiği konulardan 2004'te gerçekleştiği anlaşılıyor. Evinde ve ofisinde yapılan aramalarda 2500 dinleme kaydı ele geçirilen 'derin kulak' Ersöz'ün, Dalan'la yaptığı görüşmeyi de kaydettiği anlaşıldı. Ersöz'ün, Dalan'la konuşmasının çözümü Eruygur ve dönemin Jandarma Teknik Daire Başkanı Albay Hasan Atilla Uğur'da ele geçirildi.

BEN SÖYLEDİM BİR YAZDI

İkinci Ergenekon iddianamesinin ek belgeleri arasında 240. klasörde yeralan konuşmada Dalan, yaptığı faaliyetleri anlatırken 1998'deki post modern darbedeki rolünü de itiraf ediyor. Dalan şöyle diyor: “Ben yaşayarak öğrendim. Ben bir şey daha yaşadım paşam. Bunları Çevik Paşa ile 28 Şubat öncesi oturdum konuştuk, 4 saat not aldı. Ve bunları bilgi notu haline getirdi. Karargahındaki generallere dağıttı. Çok gizli rapordu.” Konuşmada Dalan, Bir'e “Raporun üstüne çok gizli damgası koymasaydın bari” dediğini söyleyince Ersöz de “Oraya da yazmış mı Sayın Bedrettin Dalan'dan alınmıştır diye” şeklinde konuşuyor. Dalan da “Aynen yazmış. İsim de var” cevabını veriyor.

DALAN: KORKMUYORUM

Dalan konuşmanın devamında adının Çevik Bir'in raporunda yazılmasından korkmadığını ifade ediyor. Ersöz de “Ama siz zaten bundan korkmuyorsunuz ki. Kendinizi üçüncü sıraya koymuşsunuz biraz çekingenliğiniz için” diyor. Dalan da, “Ben korktuğum konuyu biliyorum ama benim ülkemin Silahlı Kuvvetleri, yani eğer bir gizlilik derecesi yapmışsa onun şerefidir, onu korumak onun yükümlülüğüdür. Benim görevim değildir” şeklinde konuşuyor.


'1 numara'ya haykır başkanım

Ergenekon sanığı Levent Ersöz'le firari Bedrettin Dalan arasındaki konuşmada, Dalan'ın örgüt içindeki konumunu ele veren ifadeler dikkat çekiyor. Ersöz Dalan'a “Başkanım siz üçüncü sıradasınız ama gelin sizi birinci sıraya şunları çıkıp da şöyle şu camdan tekrar bir bağırsanız da” diyor. Dalan ise TSK'yı eleştirerek “Bugün keşke benim elimde bir güç olsaydı, demokrasi nasıl olurdu gösterirdim. Güç zamanı geldiği zaman kullanılır” diyor. Dalan konuşmanın ilerleyen bölümünde İnan Kıraç'ın da aralarında bulunduğu üç kişiyle tartıştığını anlatıyor. Dalan, Kıraç'ı Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e gönderdiğini söylüyor.


İdam edileceğimi bilsem dönerim!

5 aydır Ergenekon firarisi olan Dalan, Poyrazköy'deki arazisinde cephane çıkınca ABD'den dönüşünü bir kez daha erteledi. Konuşmasında yurtdışında yaşayanları eleştiren Dalan “Onlar sıkıyı görse New York'ta, Paris'te yaşamayı göze almış adamlar. Gidiyorum kuşun kanadıyla Türkiye'ye dönüyorum. 10 gün sonra idama razı olsam geri dönerim. Benim yapım bu” diyerek Türkiye sevgisini anlatıyor.


Topuğa mermiyle olmuyor

Konuşmada Ersöz, Dalan'a, “Şimdi mesela bakın 1. Ordu komutanı olan bir komutanımız. Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapmış. Kafası son derece çalışan. Nasıl anlatamadınız?” diye soruyor. Dalan ise 'Kardeşim bakın sizin elinizde silah olduğu için çok ağırsınız' diyor. Dalan Doğan Güreş Paşa'nın 'Ben topuğuna bir mermi salladım mı?' sözünü hatırlatarak 'Öyle bir şey olmaz” diyor.



Özkök'e adam gönderdim

Kendi içlerindeki bir tartışmayı anlatan Dalan şöyle konuşuyor: "3 kişi birbirimize girdik, 'İnan'a (Kıraç) git Ankara'ya. Kurmay'la konuş benden ne şikayetiniz var öğren dedim"

Dalan konuşmanın bir bölümünde TSK'nın iktidara karşı demokratik tutum takınmasından rahatsız olduğunu anlatıyor. Dalan'ın eleştirisine Ersöz “Biz de azmetmedik canım' karşılığını veriyor. Dalan bu durumun içlerinde tartışmaya neden olduğunu anlatıyor. İkili arasındaki görüşme şöyle devam ediyor:

BİRBİRİMİZE GİRDİK

Dalan: Bundan 6-7 ay önce İnan Kıraç'la beraber geldik. Böyle Sakarya meydan muharebesi gibi 3 kişi kavga ettik, gırtlaklıyordum ben. 'İnan git Ankara'ya. Kurmay'la konuş benden ne şikayetiniz var diye öğren' dedim.

Başkan (Ersöz): Geldi mi?

Dalan: Geldi. Uydu adam. Hilmi Özkök'le (Genelkurmay Başkanı) konuştuk, 'Senden çok mutluyuz, memnunuz, Allah senden razı olsun' de ve benim de kabahatim çıktı. Çünkü evladımın ölüsünü göreyim.

Başkan: Çok ciddi bir durum .

Dalan: İki evladımın ölüsünü göreyim ki çok ciddiyim.

Başkan: O da aynı şeyi söyledi.

Dalan: Evet. Tamam ben gönderdim ona. Sofya'ya gönderdim, İnan Kıraç da şahit. Geldiğinde İnan Kıraç'la da tanıştırdım İstanbul'da. Bağırdık, çağırdık gönderdik. Biz suçlu olduk falan, oturduk. Başkan: Ben görevimi yaptım diyorsunuz.


Yardımcısı Chirac'mış

TSK'nın iktidara karşı tavrı nedeniyle 20 yıldır verdiği emeğin boşa gittiğini söylen Bedrettin Dalan faaliyetlerini anlatırken şöyle konuşuyor: Bu işlerimden dolayı dünyada değişik kişilerle tanıştım. Şu andaki Fransa Cumhurbaşkanı (Jacques Chirac) benim yardımcımdı. 3 sene öncesi. Almanya'nın eski ... eyalet başbakanı ... çok yakın dostluğum vardır. İstanbul'a getirdim....



Dalan içini döküyor: TSK'dan umudu kestim 'Yahudiler'le dalıyorum

Ergenekon'un darbe teşebbüsünde bulunduğu 2004 yılında yapılan konuşmada, Dalan 'TSK'dan umudumu kestim' deyince Ersöz darbe hazırlığından bahsediyor:

Dalan: Benim söylediğim bütün bunlardan sonra Silahlı Kuvvetler'den de umudumu kestim. Tek başıma Amerika'yla, Yahudi lobileriyle kaç aydır dalmalara başladım.

Başkan (Ersöz): Başkanım burada yanlışsınız, kusura bakmayın.

Dalan: Yapmayın etmeyin. Türkiye'nin dengelerini de fazla sallamayın, buradaki Amerikan Büyükelçiliği'ni işte bu dün arkadaşlarımızla tanıştırdı, en önemli adamıyla kaç aydır kavga ediyoruz... Çin'e... taa, Şanghay'a gittim orada Wolfowitz'in bir akrabası var, ondan sonra arkakasından iki defa gittim.

Başkan: Silahlı Kuvvetler'den ümidi kesmeniz son derece yanılgı noktanız, kusura bakmayın çünkü neden. 20 yılı verdik. Silahlı Kuvvetler mensubu olarak şunu öneriyorum başkanım. Kasım, İsmail ve Bedrettin Dalan olarak görmeliyiz. Tahsin Kürşat diğerlerinden... bu iş böyle. Silahlı Kuvvetler bunun bir parçası.

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

29.4.09

BİLKENTTE CANLI BOMBA

Eski Bakan'a suikast girişimi

Bilkent'te canlı bomba etkisiz hale getirildi. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e saldırı önlendi.

Eski bakanlardan Hikmet Sami Türk'e, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde saldırı girişiminde bulunan bir kişi etkisiz hale getirildi.

Alınan bilgiye göre, üniversitenin merkez kampüsündeki Hukuk Fakültesi'ndeki olay saat 10.45 sıralarında meydana geldi. ''Anayasa Hukuku'' dersi için B-113 sınıfına giren Hikmet Sami Türk'ün ardından gelen ve kendisini öğrenci gibi gösteren bir kız üzerindeki ''bombalı düzeneği'' patlatmak istedi.

Küçük çapta bir patlamanın yaşandığı olayda, Türk'ün korumaları, saldırgana derhal müdahale ederek etkisiz hale getirdi. Fakülte binasındakiler dışarı çıkarıldı ve üniversitenin güvenlik görevlileri ve jandarma ekipleri bölgeye geldi.

Yetkililer, Hikmet Sami Türk ile sınıftakilerin saldırı girişiminden sağ salim atlattığını bildirdiler.

Bu arada, ''canlı bomba'' olduğu öne sürülen saldırganın üzerinde bulunan iki ayrı fünye sisteminin etkisiz hale getirildiği öğrenildi.TÜRK: DÜZENEK PATLADI AMA BANA BİR ŞEY OLMADI

Bombalı saldırı girişiminden kurtulan, eski bakanlardan Hikmet Sami Türk, olayı değerlendirirken, ''Derse girerken, ya üzerime atlamak şeklinde ya da arkamdan bombayı atmak şeklinde bir suikast girişimi'' dedi.

Türk, AA muhabirinin olaya ilişkin sorularını yanıtlarken, tam derse girerken arkasından yaklaşan bir kişinin bombanın fünyesini çektiğini ve bir patlama olduğunu söyledi. Olaya önce korumalarının müdahale ettiğini, sonra da olay yerine jandarma ve polis ekiplerinin geldiğini kaydeden Türk, ''Sanıyorum kendisi hafif yaralı. Ambulans da burada bekliyor'' diye konuştu.

Hikmet Sami Türk, saldırganı görüp görmediği konusunda şunları kaydetti:

''Ben görmedim, arkamdaymış. Ben döndüğüm zaman yüzükoyun yerde yatıyordu. Bir metre arkamdaydı. Ben salona girdim, arkadan bomba patladı. Anladığım kadarıyla derse girerken, ya üzerime atlamak şeklinde ya da arkamdan bombayı atmak şeklinde bir suikast.

Vaktiyle buna benzer bir şeyi ben bakanlığım döneminde, Kartal Cezaevi'ni basın mensuplarına gezdireceğim sırasında yaşamıştım. Orada da gazeteci kılığında bir bayan üzerinde yine bomba düzenekleri ve canlı bomba olarak üzerime atlayacaktı. Ama o zaman polis son anda fark etti ve etkisiz hale getirdi. Yani patlatamamıştı. Şimdi ise bir düzenek patladı ama bana herhangi bir şey olmadı. Ben salona girdikten sonra, tam kapı girişinde patlamış oldu. Teknik bakımdan tam bilemiyorum. Polisler inceliyor.''

''ÖĞRENCİLERİME BENZEMİYOR''

Türk, saldırganın öğrenci olup olmadığı konusunda, ''Ne olduğunu bilmiyorum. Bir bayan. Benim öğrencilerime benzemiyor. Arkamı döndüğümde yüzükoyun yatıyordu. Yüzünü görmedim ama şişmanca bir bayan. Öğrencilerim arasında öyle birini hatırlamıyorum'' dedi.

Saldırganın yaralı olduğunun söylendiğini bildiren Türk, patlama sırasında çevrede hasar meydana gelmediğini, yaralanan da bulunmadığını kaydetti. Türk, olaydan kısa süre sonra fakülte binasının güvenlik gerekçesiyle fakültenin boşaltıldığını ifade etti.

Türk, saldırının neden yapılmış olabileceği konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:

''Biliyorsunuz, bana karşı Hayata Dönüş operasyonundan sonra sürekli bir tehdit var. Daha önce de benzeri girişimler oldu ama sonuçsuz kaldı. Bu, en yakına gelip bir düzenek patlattı. Şimdiye kadarkiler o mesafeye yaklaşmadı, yakalanmışlardı. Ama şu anda bende herhangi bir şey yok. Ben iyiyim.''

''TERÖR EYLEMLERİNDEN HİÇBİR SONUÇ ALINAMAZ''

Gençlerin bu çeşit eylemlere yönelmesine üzüldüğünü dile getiren Türk, ''Terör eylemlerinden hiçbir sonuç alınamaz. Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı temel ilkelere bağlı insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim öğrencilerimizden olduğunu sanmıyorum. Tabii beni hedef alan terör örgütü var. Sanıyorum onun yandaşı veya onun elemanı olan biri. Öyle olduğunu tahmin ediyorum'' dedi.

Türk, ''kendisinin konumunda olan insanların bu çeşit olayları her zaman hesaba katmak zorunda olduğunu'' belirterek, ''Bu ilk değil, belki son da olmayacak ama bunlar bizi etkilemez'' diye konuştu.

Olaydan sonra öğretim üyesi arkadaşları ve öğrencileriyle bir arada olduğunu belirten Türk, fakültenin güvenlik nedeniyle boşaltıldığını anımsatarak, bugün artık ders işleneceğini zannetmediğini kaydetti.


29.Nisan.2009
SAMANYOLUHABER.COM

Devamını BURADAN okuyun...>>>

İ.SELÇUK VE ŞEHİTLER TESADÜF MÜ?

Askeri Konvoya Kalleş Saldırı

İlhan Selçuk'un "şehit" isteyen yazısına, PKK'dan şehir içinde ve dışında kalleşçe onay.... Yüreğimiz yanıyor...

İlhan Selçuk Türkiye'nin içinde bulunduğu süreçten kurtulması için şehitler olması gerektiğini yazmıştı...

Beklenen oldu. Diyarbakır Lice-Bingöl karayolunda 2'si uzman çavuş 7'si er olmak üzere toplam 9 şehit var.

DİYARBAKIR'da bu sabah teröristlerin askeri araca mayınlı saldırısında 2'si uzman çavuş 7'si er olmak üzere 9 asker şehit oldu.

Olay bu sabah saat 07.00 sıralarında Lice- Genç karayolunda meydana geldi. Lice Tugay Komutanlığı'ndan sabah erkenden yol güvenliğini sağlamak üzere bölgeye hareket eden bir tank ile zırhlı personel taşıyıcı, Lice'ye 10 kilomtere uzaklıktaki Abalı Köyü yakınlarında teröristlerin mayınlı saldırısıyla karşılaştı.

Önden giden tank geçtikten sonra arkadan gelen zırhlı personel taşıyıcı geçerken töreristler önceden yola döşedikleri mayını uzaktan kumandayla patlattı. Çok güçlü patlayıcının infilakıyla zırhlı personel taşıyıcıda bulunan 2 uzman çavuş ile 7 asker şehit düştü.Olayın duyulmasının hemen ardından bölgeye sevkedilen birlikler geniş çaplı operasyon başlattı. 2'nci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel ve 7'nci Kolordu Komutanı Korgeneral Bekir Kalyoncu da olay yerine giderek incelemede bulundu.

Yol kenarına yerleştirilen patlayıcının toplam 100 kiloyu bulduğu belirtildi.

Bombanın mayınla desteklendiği ancak halk arasında gübre bombası olarak bilinen kilolarca amonyum nitrat da kullanıldığı öğrenildi.

Patlayıcıların yere gömülü olduğu ve PKK'lı teröristlerin kablo sayesinde yolun uzağında gizlenerek pusu kurdukları anlaşıldı.

Bugünkü saldırının gerçekleştirildiği yerin yakınlarında son 1.5 ay içinde toprağa gömülü patlayıcılar güvenlik güçleri tarafından yapılan aramalarda bulunmuştu.

Yola döşenen mayınla gerçekleşen olayın zamanlaması çok kritik.

Tam da Org. Başbuğ'un bugün yapacağı basın toplantısına denk gelen olay, Org. Başbuğ'un terörle ilgili sözlerini nasıl etkileyecek?

İLHAN SELÇUK'UN KURTULUŞ OLANAĞI

Ergenekon sanığı ve Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk 21 Ocak'ta kaleme aldığı "Kurtuluş Olanağı Var mı" yazısında, Ergenekon sürecinden kurtulmak için yollar gösteriyordu.

Selçuk, yazısına "şehit cenazeleri" vurgusuyla devam ediyor ve o cenazelerdeki erdem ve havaya vurgular yapıyordu.

YİNE AYNI TEZGAH

Ergenekon iddianamesinde daha önce pekçok kez kritik zamanlarda PKK'nın emir almış gibi harekete geçtiği belirtiliyordu. 33 erin şehit edildiği zaman PKK ateşkes kararı almıştı. Bugün 10 er şehit edildi ve PKK yine geçtiğimiz ay ateşkes kararı almıştı.

PKK'nın Türkiye'deki mevcut güç dengesinin olduğu gibi kalması için bir enstrüman olarak kullanıldığı Ergenekon İddianamesi'nde defalarca yeralıyor.

ORGENERAL BAŞBUĞ: PATLAYICI ÇOK GÜÇLÜ
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bu sabah Ankara'da düzenlediği basın toplantısında olayla ilgili bilgi verdi. Basın toplantısına “Lice'de meydana gelen üzücü bir olayla başlıyoruz” diye giren Orgeneral Başbuğ, Lice- Genç yolunda güvenlik için görevlendirilen bir tank ile zırhlı personel taşıyıcı geçerken olayın meydana geldiğini söyledi.

Patlamanın, tank geçtikten sonra zırhlı personel taşıyıcı geçerken meydana geldiğini belirten Orgeneral Başbuğ, altı 4.5 santim zırhla kaplı personel taşıyıcıda 9 askerin şehit düşmasının patlayıcının çok güçlü olduğunu gösterdiğine dikkati çekti.


aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

27.4.09

BİR SES KAYDIDA UĞURLUDAN

'Eruh Ve Şemdinli'yi Yakalım'

Korg. Uğurlu'ya ait olduğu iddia edilen ses kaydı internete düştü. Kayıtta terörün şiddetle çözüleceği belirtiliyor. Kan donduran gizli bir belgeden bahsediliyor.

Telefon dinleme olaylarının konuşulduğu şu günlerde bir ortam dinleme daha video paylaşım sitelerine düştü. 8 dakika 32 saniyelik ses kaydı metin ve görsellerle desteklenerek hazırlanmış. Korg. Selatattin Uğurlu’ya ait olduğu iddia edilen ses kaydında, terörle mücadele yöntemleri eleştirilirken, şiddetin çözüm yolu olduğu vurgulanıyor.

Dağlıca, Aktütün, Gemitepe, Geçitli olaylarında subay astsubayların hatalı oldukları aktaran kayıttaki ses, “Şimdi değerli arkadaşlarım, en vahim konumuz: üs ve karakolların güvenliği. Üs ve karakolların basılması tamamen rütbeli hatası.” diyor.ÇOK FAZLA KONUŞUYORLAR

Korg. Uğurlu’ya ait olduğu iddia edilen ses kaydında askeri yetkililerin çok fazla konuştuğu dile getirilirken bu turumun olumsuz etkiler doğuracağı kaydediliyor. Konuşmada şu ifadeler geçiyor, “Birisi bir şey söylüyor bizim komutanlardan, defalarca söylememize rağmen. Açık bir tanesini söyleyin II. Başkan şu andaki II. Başkan : ‘Bizi izleyin’ ne yapacağız. Geçen sene Dağlıca’daydı. Bizde şunu yapacağız. İzledik. Gabar dağında 13 tane şehit verdiler.”

ERUH VE ŞEMDİNLİ’Yİ YAKALIM

15 Ağustos 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskını sonrası toplantı yapıldığını, toplantıya bir orgeneral, bir korgeneral, bir tuğgeneral katıldığını kendisinin de binbaşı rütbesiyle toplantı tutanaklarını tuttuğunu belirten ses kaydı, sabaha kadar süren toplantı sonrası fikrinin sorulması üzerine şunları söylediğini belirtiyor: “Bir kurmay subay olarak mı soruyorsunuz? Bana bir terör uzmanı olarak mı soruyorsunuz diye bir şey. Elbette dedi terör uzmanı olarak soruyorum. Eee peki komutanım dedim, o zaman o iş biter. Eruh ve Şemdinli’yi yakalım dedim.“

Bu sözün ardından odadan kovulduğunu belirten kayıttaki ses şöyle devam ediyor, “Çık dışarı dedi. Çık dışarı dedi. Zaman geldi ben tuğgeneral oldum. Bir yerde spor yapıyoruz. Herif beni bir güzel sopaladı, beraberiz. Kendiniz yakmadınız bize yaktırdınız o şeyi. Sen haklıydın dedi.”

1925 TARİHLİ GİZLİ BELGE

Konuşmanın devamında “Bakın elimde, komutanınıza da okuttum, elimde 1925’in çok gizli derecede yazılmış, içişleri bakanı Şükrü Kaya’nın yazdırmış olduğu özel rapor var. Diyor ki önce tespit edeceksin. Ali, Veli, Hasan, Hüseyin… Önce diyor ekinini yakacaksın. Zorbalık yapıyor, devam ediyor. Hayvanını telef edeceksin. Uslanmadı evini başına yıkacaksın. Uslanmadı öbür dünya ya göç ettireceksin. Kalanını da buradan def edeceksin.”

Ses kaydında terörle mücadelede, saldırıların yüz katı misliyle cevap verilmesi gerektiği vurgulanıyor.

SES KAYDININ TAM METNİ:
ÜS VE KARAKOLLARIN BASILMASI TAMAMEN RÜTBELİ HATASI

Buyurun arkadaşlar buyurun. Şimdi sizin ilgi ve ilginizi çekeceğini düşündüğüm önemli bir konu var. Bu önemli konu, karakolların basılması ile ilgili, yani üs ve karakolların basılmasıyla ilgili, bazı size önemli hususları şey yapacağım. Anlatacağım. Şimdi değerli arkadaşlarım, en vahim konumuz: üs ve karakolların güvenliği. Üs ve karakolların basılması tamamen rütbeli hatası. Bana yukardan haşa Allah bu şekilde değil dese hayır, tamamen rütbeli hatası.
Yaa komutanım niye böyle söylüyorsunuz böyle kafamıza vuruyorsunuz. Çok yaşadım, çok acılar çektim. Çok vahim olaylarla karşılaştım onun için. Hep yaptığım incelemede sonuçta hep subay astsubayın hatası karşıma çıktı. İşte vahim olaylardan Dağlıca’da yaşananlar, Aktütün’de yaşananlar, benim dönemimde Gemitepe’de yaşananlar, Geçitli’de yaşananlar hepsi vahim olaylar. Bunları eğer oradaki, subayınız astsubayınız iyi kapamazsa, iyi şey yapamazsa, her zaman basılacaksınız. Basılmaya adaysınız. Şimdi olaylar oldu.

AĞZINDAN ÇIKACAK LAFLARI İYİ HESAPLAMASI LAZIM

Birisi bir şey söylüyor bizim komutanlardan, defalarca söylememize rağmen. Açık bir tanesini söyleyin II. Başkan şu andaki II. Başkan : “bizi izleyin” ne yapacağız. Geçen sene Dağlıca’daydı. Biz de şunu yapacağız. İzledik. Gabar dağında 13 tane şehit verdiler. Ağzından çıkacak lafla terör örgütü mücadele ederken, ağzından çıkacak lafları çok iyi hesaplaması lazım. Bu işin propagandası da var, bu işin usulü de var, yöntemi de var. Yöntemini çok iyi bileceksin. Çok iyi bileceksin. İki yıl orda asayiş kolordu komutanlığı yaptım. Beni bir gün böyle televizyonda beyanat verirken gördünüz mü? Yaptım mı ben onu? Bu tür şeylerde hesaplı kitaplı davranacaksın.

ERUH VE ŞEMDİNLİ’Yİ YAKALIM İŞ BİTSİN

Size bir anımı anlatayım, bu konu ile ilgili 1984 yılında Şemdinli’de şey baskını oldu. Eruh baskını oldu. 15 ağustosta oldu. 16’yı 17’ye bağlayan gece bir orgeneral, bir korgeneral, bir tuğgeneral bir de ben bir odaya girdik. Çalışıyoruz ne yapacağız diye. Ben sekreterlik yapıyorum. Sekreterlik yapıyorum. İşte onlar söylüyor bilmem ne. Sabaha kadar, sabaha kadar, 400-500 sayfalık bir doküman hazırladık. Ama hazırlanan doküman, doküman, abuk subuk bir şey. Bana göre ne mantık var, ne bilmem ne var. Onlara göre çok büyük bir iş yaptık. Ama ben binbaşı rütbesinde olarak bana göre yaptığımız iş sıfır. Çünkü yapılan iş, başka şeyler var, başka hususlar var. Karakolun etrafına tel örgü çekelim, mayın patlayıcılarla mevzi alacaksın, bilmem ne yapacaksın, şunu yapacaksın. Böyle abuk sabuk şeyler. Sabah oldu. Sabah saat yedi buçuk falan, yüzümü yıkayıp, traş falan olduktan sonra, en son bende içeri gittim. Dokümanı falan verdim. Ertesi günde ben lisan okuluna kursa gideceğim. Dedi ki o orgeneral bana “ya binbaşım”, dedi. “sana sormadık” dedi “ne yapmamız gerek bizim, doğru iş mi yaptık. Bilmem ne iş mi yaptık, ne yapmamız gerekir.” Ben de dedim ki işte o zaman biraz da çizmeyi yukarı geçerek, benim bazı taraflarım var. Bir kurmay subay olarak mı soruyorsunuz? Bana bir terör uzmanı olarak mı soruyorsunuz diye bir şey. Elbette dedi terör uzmanı olarak soruyorum. Eee peki komutanım dedim, o zaman o iş biter. Eruh ve Şemdinli’yi yakalım dedim.

1925 TARİHLİ ÇOK GİZLİ BELGE

Çık dışarı dedi. Çık dışarı dedi. Zaman geldi ben tuğgeneral oldum. Bir yerde spor yapıyoruz. Herif beni bir güzel sopaladı, beraberiz. Kendiniz yakmadınız bize yaktırdınız o şeyi. Sen haklıydın dedi. Peki, ben haklıysam niye beni kovaladınız. Niye kovaladınız? O gün biz o işi yapsaydık, bu tür olayların başına hiç bir şey gelmezdi. Bakın elimde, komutanınıza da okuttum, elimde 1925’in çok gizli derecede yazılmış, içişleri bakanı Şükrü Kaya’nın yazdırmış olduğu özel rapor var. Diyor ki önce tespit edeceksin. Ali, Veli, Hasan, Hüseyin. Önce diyor ekinini yakacaksın. Zorbalık yapıyor, devam ediyor. Hayvanını telef edeceksin. Uslanmadı evini başına yıkacaksın. Uslanmadı öbür dünya ya göç ettireceksin. Kalanını da buradan def edeceksin.

MİSLİNİN 100 KATI İLE MUAMELE ETMEZSEN TERÖR AZGINLAŞIR

Terörün, yapılacak işin, mislinin yüz katı, misliyle müdahale edeceksin. Terör azgınlaşır. Teröre zamanında şiddetle müdahale etmezsen terör azgınlaşır. Manifesto da yazılanlarla bu gün elde edilenler bize bir ipucudur. Bunlar gizli şeyler değil. Televizyonlarda, her gece her gündüz konuşuluyor. Onun için pasif emniyet tedbirleri dediğimiz tedbirlerden ziyade, aktif emniyet tedbirleri uygulayacağız. Aktif emniyet tedbirleri planlayacağız.

TIKLA DİNLE



Kaynak: Haber 7

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÖZKÖK PAŞA BİLDİKLERİNİ ANLATTI

Org. Özkök'ten İlk Açıklama

Emekli Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, Ergenekon Savcıları'na verdiği 8 saatlik ifadeyle ilgili ilk açıklamasını yaptı.

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Ergenekon soruşturması kapsamında geçtiğimiz cuma günü Cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz ve Fikret Seçen'e 8 saat süreyle tanık olarak ifade verdiğini belirterek, “Adalet mülkün temelidir. Ben de tanık olarak görevimi yerine getirdim” dedi.Tanık olarak ifadesine başvurulmasının beklenen bir durum olduğunu ifade eden Orgeneral Özkök, şunları söyledi:
“Daha öncede belirtmiştim, böyle bir talep geldi. Cumartesi günü Cumhuriyet savcılarıyla İzmir Adliyesinde bir araya geldik. Bana devam eden soruşturmaya yönelik, ihtiyaçları olan bilgilerle ilgili sorular sordular. Ben de bildiklerimi objektif olarak ifade ettim.”

“Adalet mülkün temelidir. Ben de tanık olarak görevimi yerine getirdim” diyen Özkök, soruşturma devam ettiği için kendisine yöneltilen soruların içeriğiyle ilgili açıklama yapmayacağını bildirdi.

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

DEVRİMCİ KARARGAH ÇÖKTÜ

Polisten Ergenekon'a kontra darbe...

İstanbul’da 60 ayrı noktada Devrimci Karargah Örgütü’nün tabanından tavanından tabanına kadar çok büyük bir operasyon gerçekleşti.

Operasyonda Örgütün lideri, yönetim kadrosu ve çok sayıda üyesi ölü ve sağ olarak ele geçirildi.

Örgütün çökertilmesiyle beraber, Liderinin Ergenekon Terör Örgütü’yle bağlantıları da ortaya çıkartıldı.

Örgüt Lideri Orhan Yılmazkaya’nın Ergenekon’un tutuklu sanıkları Muzaffer Tekin, Mete Yalazangil, Birol Başaran ve Zeki Yurdakul Çağman’la telefon irtibatı olduğu tespit edildi. Örgütte ele geçirilen mühimmat da Ergenekon operasyonlarında ele geçirilenlerle benzerlik gösteriyor.Örgüte yönelik operasyonda çatışmanın merkezi olan Bostancı’da polise bubi tuzağı kurulduğu belirlendi. Önceki gün İstek Vakfı’na ait arazide yapılan Ergenekon kazılarında da bubi tuzağı ortaya çıkartılmıştı.

Operasyonların Ergenekon Kazıları’nda ortaya çıkan mühimmatlar üzerine planlandığı ve benzer mühimmatları kullanan örgütlere yönlendirildiği belirtiliyor. DEV SOL tabanı üzerine kurulan Devrimci Karargah’ın LAV silahları konusunda eğitim görmüş militanlara sahip olduğu tespit edildi. Örgüt Selimiye Kışlası’na geçen yıl düzenlediği saldırıda da farklı bir yöntem uygulamış ve havan mermisi kullanmıştı.

LAW silahlı eylemleri daha önce DEV SOL defalarca gerçekleştirmiş, örgütün bu silahları nasıl elde ettiği uzun süre tartışılmıştı.

ERGENEKON’IN YENİ SÜRGÜNÜ

Ergenekon İddianamesi’ndeki gizli tanık ve sanık ifadelerine göre, Devrimci Karargâh, Ergenekon'un kullandığı PKK, Hizbullah, DHKP/C ve MLKP gibi terör örgütlerinin işlevsizleştiği gerekçesiyle kuruldu. Kanlı Güngören saldırısı da bu örgüt tarafından yapıldı.

Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamındaki 7. dalga, 1 Temmuz 2008'de gerçekleştirildi. Emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Söz konusu operasyondan 26 gün sonra, 27 Temmuz 2008'de İstanbul Güngören'de korkunç bir bombalı saldırı düzenlendi. Kanlı olayda biri doğmamış bebek, 18 kişi hayatını kaybetti. 150'yi aşkın vatandaş da yaralandı.



Yaklaşık 4 ayda gerçekleştirilen 3 ayrı saldırı üzerine başlatılan soruşturmada ilginç bilgilere ulaşıldı. Devrimci Karargâh örgütüne bağlı eylemleri sebebiyle çok sayıda isim gözaltına alındı, sorgulandı. Bir gizli tanık ve sanığın söyledikleri tüyler ürperten cinstendi. Buna göre, Devrimci Karargâh, Ergenekon'un kullandığı PKK, Hizbullah, DHKP/C ve MLKP gibi terör örgütlerinin işlevsizleştiği gerekçesiyle kuruldu.



Gizli tanık, bazı devlet görevlileriyle görüştüğünü ve örgütün uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden finanse edilmeye başlandığını aktarıyordu: "Dağda asker öldürmekle bir yere varılamayacağı, 'Güngören eylemi benzeri şehirlerde kanlı eylemler gerçekleştirilerek kamuoyu oluşturma' hedefi vardı."



Finans kaynağı, uyuşturucu kaçakçılığı



İtiraflar üzerine dosya Ergenekon soruşturması kapsamına alındı. AK Parti İstanbul İl Başkanlığı binasındaki patlama ve Selimiye Kışlası'na saldırı olayı sonrası gözaltına alınan Cemal Bozkurt'a yönelik soruşturma evraklarında yer alan bilgilere göre bir sanık, uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla Devrimci Karargâh terör örgütünü finanse ettiklerini söylüyor. Örgütün içinde kendisi gibi devlet görevlileriyle görüşenler olduğunu anlatan sanık, Güngören'deki terör saldırısını da kanlı eylemlerle kamuoyu oluşturma biçimi olduğunu itiraf ediyor.



Bir gizli tanığın ifadeleri ise şoke edici: "Hizbullah, PKK, DHKP/C, MLKP gibi terör örgütlerinin Ergenekon bağlantıları ortaya çıktı. Terör örgütlerinden kopmalar yaşanıyor. Teröre bulaşmış kitleler kendi içlerinde sorgulamalara başladılar. Bütün bu kaçışları yeni ve adı kirlenmemiş bir örgüt etrafında toparlamak ve ülkemizde akan kanı devam ettirmek için Devrimci Karahgâh diye bir örgüt çıkarılmıştır."



Gizli tanık ve sanıkların ifadelerine göre Ergenekon'un yeni terör örgütünün legal ayaklarında iki sendika da var. Bazı sendikaların AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'na yapılan bombalı saldırıları kınamaları da bu sendikaları ve örgütü tedirgin etmiş. Gizli tanığın ifadelerine göre, Ergenekon, tıpkı 1980 öncesindeki terör hareketleri gibi sendikaları sokak hareketlerini tırmandırmak, Devrimci Karargâh örgütünü ise şiddet eylemleriyle halkı ayaklandırmak için kullanmak istemiş. Sendikaların ayrıca işsizlik ve krizin derinleştirilmesi planları içinde aktif olarak yer aldığı belirtiliyor.

POLİSİN TAKTİKLERİNE HAKİMİYET ŞAŞIRTTI

Türkiye’deki en yeni terör örgütlerinden olan ve yapılanmasını yeni yeni oturtmaya çalıştığı belirlenen Devrimci Karargah’a yönelik operasyon Polis güçlerini en çok zorlayan operasyonlardan oldu.

Polisle çatışan militanların Emniyetin operasyon yöntemlerine karşı koyma konusunda eğitimli oldukları bu nedenle operasyonda yaralı sayısının arttığı ve sürenin çok uzun sürdüğü belirtiliyor. Operasyon başlar başlamaz, Devrimci Karargah üyelerinin polis telsizine sızma yapması da bu çerçevede değerlendiriliyor. Örgütün, Emniyet’e karşı özel eğitimden geçirildiği değerlendiriliyor.

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

24.4.09

POYRAZKÖYDE YENİ MÜHİMMAT

Yeni Mühimmatlar Bulundu

Beykoz'daki İstek Vakfı arazisinde bugün yapılan kazılarda çok sayıda mühimmatın bulunduğu öğrenildi.

İŞTE KAZIDAN ÇIKARTILAN SİLAH VE HÜHİMMATLARIN LİSTESİ

5 Bubi Tuzağı
11 Law silahı (6 dolu, 5 boş)
10 El bombası
4 el bombası fünyesi
2000 fişek
1500 M-16 mermisi
500 9mm tabanca mermisi
23 İşaret fişeği
50 M Saniyeli fitil
13 Sis BombasıEdinilen bilgiye göre; Poyrazköy'de yer alan İstek Vakfı'na ait arazide bugün yeni mühimmatlar bulundu. Yeni mühimmatın iki gün önce bulunanlardan daha fazlası bulunduğu belirtildi. Yeni çıkan mühimmatların arasında el bombaları, lav silahları, el bombası, sis bombası, uzun namlulu silahlara ait çok sayıda mermi bulunduğu öğrenildi. Çıkartılan silah ve mühimmatın sayımı devam ederken kazı çalışmaları hız kesmeden devam ediyor.

Bölgede kazı çalışmasını yürüten ekiplerin, bir yandan yeni kazı alanları belirlerken, diğer yandan da çıkartılan mühimmatın seri numaralarını tespit ederek envanterini çıkarmaya çalıştığı bildirildi. Bölgede bomba imha ekiplerinin yanı sıra, olay yeri inceleme, terörle mücadele, jandarma ve istihbarat birimlerinin ayrı ayrı ekipleri bulunuyor.

ÇARPICI AYRINTI

Bu arada ilginç bir bilgi daha ortaya çıktı. Kazı bölgesinde dün de büyük bir mühimmat deposu bulunduğunu ancak basından ve kamuoyundan özenle gizlendiği öğrenildi.

İLK GÜN KAZILARININ BİLANÇOSU

21 Nisan'da başlayan kazılarda; 11 adet el bombası, yaklaşık bir kilo C4 patlayıcı madde, 10 adet el bombası, korteks malzemesi,( bomba yapımında kullanılan) 1250 adet tabanca mermisi, 3 bine yakın farklı çaplarda mermi, 22 adet el bombası tapası, 7 adet gaz bombası, 16 adet aydınlatma fişeği, 11 adet sis bombası ve 3 gösteri bombası bulunmuştu.

CİHAN


Devamını BURADAN okuyun...>>>

TAYYAR HÜRRİYETE ÇAKTI

Utanmazca yönlendirme değilse neydi?

Dün baktım Hürriyet, arazisinde cephanelik çıkan İSTEK Vakfı’nın patronu Bedrettin Dalan’a güzellemeler yapmış. Efendim, Sabah, star, Yeni Şafak ve Taraf bu haberleri Dalan’la neden ilişkilendiriyormuş.

Saygın başyazarımız Oktay Ekşi, bu başlıklar için ‘Kirli gazetecilik’ diyor. Dalan’a kefil oluyor, bu silahların o arazide bulunmasının Dalan veya vakıfla bağlantılı görülemeyeceğini iddia ediyor.

Bir de soruyor: ‘Bu, kamuoyunu utanmazca yönlendirme değilse nedir?’Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de aynı konuya değinmiş. ‘Kesin bilgi mi kesin inanç mı?’ sorusuna cevap arıyor.

Diyor ki: ‘Sabah toplantısında arkadaşlara sordum. Bu mühimmatın oraya Dalan’ın gömdürdüğü konusunda kesin bir bilgi var mı? Arkadaşların elinde, o mühimmatın oraya Dalan veya İstek Vakfı’nın bir üyesi tarafından gömüldüğüne dair herhangi somut bir bilgi yoktu. Öyleyse kaynak ne? Polisten sızdırılan bilgiler. Söyleyen kim? Belli değil.’

Şu cümlesine özellikle takıldım: ‘Ben elbette Dalan’a kefil falan değilim, ama elimizdeki bilgiler net değil. Polisten sızdırılan haberlerle ne gazetecilik faciaları yaşandığını Ergenekon davası sürecinde epey gördük.’

Güzel...

Beyler, Hürriyet’in yakın tarihini yazan iki isim olarak siciliniz bir hayli bozuk, ne cüretle gazetecilik dersi veriyorsunuz?

Önce yıkanın, arının. Sonra bu kirli gazetecilik meselesini hep birlikte masaya yatıralım.

Hele Ekşi sen sus. Gazetecileri savcılara ihbar eden, iftira atan bir adamsın. ‘Kirli’ sözcüğünü hiç ağzına alma.

Ertuğrul Bey, Danıştay cinayetinden sonra yazdıklarını hatırlıyor musun? Hatırlayıp utanıyor musun?

Maziye bakalım

Tarih, 18 Mayıs 2006. Başlık şöyle: ‘Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü.’

Okuyalım: ‘Bu yazıyı yazdığım sırada bu menfur cinayetin tüm gerçekleri aydınlanmış değildi. Önümüzdeki bilgiler bir fanatiğin türban kararını protesto için bu cinayeti işlediğini gösteriyordu. Ama hükümete yakın kaynaklar, bu işin altından ‘ulusalcı’ bir komplonun çıkabileceği yorumunu yapıyordu. Hatta katilin Sedat Peker ve Veli Küçük’le ilişkisinin bulunduğu istihbaratı veriliyordu. Ama bu fısıltılar asıl mesajını etkilemiyor.’

Yukarıda Dalan’la ilgili arkadaşlarınıza sormuşsunuz, o zaman da sordunuz mu: ‘Kesin bilgi var mı?’

Sormaya gerek yok, zaten ‘...tüm gerçekleri aydınlanmış değildi’ diyerek itiraf ediyorsunuz, karşı iddialar için yazıyı değiştirmeye değmeyecek ‘fısıltı’ tanımı yapıyorsunuz.

Zembereğiniz öyle boşalmıştı ki, din adına işlenmiş cinayetlere gönderme yapıp daha iddianame yazılmadan, daha dava bitmeden hüküm verdiniz: ‘Ve bu fanatizm çetelesinin son maddesi de dün yazıldı.’

Tepkiler oldu.

25 Mayıs 2006’da yine döşendiniz: ‘Bir ülkede, anayasal düzenin en kritik kurumlarından biri basılır ve dini konuda karar vermiş bir dairenin üyeleri toptan öldürülmeye kalkışılırsa, bu tarihi önemde bir olaydır. O nedenle ben buna ‘Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü olarak bakmaya devam edeceğim.’

Peki siz, birinci gün, birinci hafta böyle bir hükmü verirken, hangi gerçekçi bilgilere dayandınız?

Manşetinizi hatırlayın: ‘Kaşıya kaşıya’

Radikal’in manşetini hatırlıyor musun: ‘Yargıya Türk-İslam Sentezci Saldırı.’

Hele diğer yazarlarınızdan alıntılara başlarsam, tümden çuvallarsınız.

Danıştay utancı

Üstelik o tarihe kadar ‘din’ bağlantısı kurulabilecek fikri yapıda tek şüpheli yoktu. Fail Alpaslan Arslan ulusalcılarla haşır neşir bir isimdi. Osman Yıldırım çek senet tahsilatçısı, eski katildi. Tekin İrşi, Bostancı’da barmen olarak çalışan, tanıklara göre bali bağımlısı ve kendini solcu olarak tarif eden biriydi. Erhan Timuroğlu, alkol bağımlısıydı. Sinan Berberoğlu, sahtecilik suçundan aranıyordu.

Sözüm ona bu ekibe ‘dini’ motif kazandıran Salih Kunter ve avukat Süleyman Esen’in isimlerini, Alpaslan Arslan 40 gün sonra açıkladı. O yazıyı kaleme aldığınızda bu isimler henüz ortada yoktu.

Ama Milliyet’ten Melih Aşık ve Ergenekon sanığı Emin Gürses biliyor gibiydi! Gürses, cinayetten sonraki ilk hafta çıktığı bir TV kanalında, bu ekibin arkasından bir şeyhin olduğunu söyledi, Aşık da bu iddiaya balıklama atlayıp köşesine taşıdı.

Melih kardeşin, ‘bu bilginin kaynağı nedir?’ diye sormadı.

Sonra ne oldu?

Danıştay davasını karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘ekibin başı şeyh’ diye lanse edilen Salih Kunter’in beraatine karar verdi. Yani, daha dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gitmeden mahkeme Kunter’i suçsuz buldu. Süleyman Esen ise sadece Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları temin ettiği iddiasıyla 10 yıla mahkum edildi.

Danıştay cinayetinden sorumlu tutulmadı.

Nihai olarak Yargıtay, davayı bozdu ve Ergenekon’la irtibatına bakılmasını istedi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu bozma kararına uydu.

Ertuğrul Bey, şimdi size sorma zamanı değil mi: ‘Elinizde hangi kesin bilgi vardı da Danıştay cinayetinde birinci gün bu hükmü verdiniz?’

Oktay Bey’e de yukarıdaki cümlesini hatırlatıp sormak gerekmez mi: ‘Bu yaptıklarınız utanmazca yönlendirme değilse neydi?’

şamil tayyar star

Devamını BURADAN okuyun...>>>

22.4.09

İSTEK ARAZİSİNDE CEPHANELİK

İstek arazisinde cephanelik

Dalan'ın arazisinde bugüne kadarki en büyük ETÖ cephaneliği bulundu..

İbrahim Şahin ve Yarbay Mustafa Dönmez'e ait krokilerle yer altından çıkarılan Ergenekon cephaneliklerinden bir yenisine dün İstanbul Poyrazköy'de ulaşıldı.

Ergenekon soruşturması kapsamında aranan firari Bedrettin Dalan'ın başkanı olduğu İstek Vakfı'nın kullandığı arazide bulunan mühimmatın, ele geçirilen en büyük Ergenekon cephaneliği olduğu bildirildi.

Edinilen bilgilere göre kazılarda, 9'u dolu 10 adet lav silahı, 20 ses bombası, 250 gram C4 patlayıcı, 19 aydınlatma fişeği, 3 gösteri bombası, 10 el bombası, 10 adet el bombası tapası, 800 adet G-3 mermisi ve çok sayıda tabanca mermisi bulundu. Geç saatlere kadar süren aramalara gece ara verilirken, sinyal alınan bölgelerin kazılmasına bugün de devam edilecek.İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Şube müdürlüklerine gelen bir telefon ihbarını değerlendiren polis, Dalan'ın kurucusu olduğu İstek Vakfı'nın da kullandığı ve vakfa ait İstek Servis AŞ'nin Beykoz'daki arazisinde kazıya başladı. Bulunan cephanelikteki mühimmatın daha önceki 'kaos cephanelikleri'nde ele geçirilen provokasyon ve korkutma amaçlı silahlarla benzerliği dikkat çekti. Bedrettin Dalan'ın 7 Ocak 2009'da gerçekleştirilen operasyondan yaklaşık 3 ay önce Amerika'ya gittiği tespit edilmişti. Dalan, ABD'den gazetelere yaptığı açıklamada, ocak ayı sonunda yurda döneceğini söylemişti.

FErgenekon cephaneliklerine dün bir yenisi daha eklendi. Bu kez kazıların adresi İstek Servis AŞ'ye ait Beykoz'daki araziydi. İstanbul Organize Suçlar ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne gelen bir ihbar üzerine Poyrazköy'deki vakfın arazisinde arama kazısı yapıldı. Arazi metal dedektörleri ile taranırken bir bölgeden yoğun sinyal alındı. Ekipler ilk kazıda toprağa gömülü cephaneliği buldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla iş makineleriyle gerçekleştirilen kazılarda 9'u dolu 10 lav silahı, 20 ses bombası, 19 aydınlatma fişeği, 250 gram C4 patlayıcı, 3 gösteri bombası, 10 el bombası, 10 el bombası tapası ve 800 adet G3 mermisi ele geçirildi. Mühimmatın, paslanmaması için yağlı torbalar içinde gömüldüğü ifade edildi. Dedektörlerle arama yapılan arazide kazı gerçekleştirilen yerlerin dışında da güçlü sinyaller alındığı ve çalışmalara bugün devam edileceği öğrenildi.

İŞTE ŞOK CEPHANELİĞİN LİSTESİ

10 lav silahı

10 el bombası

250 gram C4 patlayıcı

20 ses bombası

10 sis bombası

19 aydınlatma fişeği

3 gösteri bombası

10 el bombası tapası

800 adet G-3 mermisi

10 dinamit lokumu

aktifhaber

Devamını BURADAN okuyun...>>>

21.4.09

ALLAH'IN DEĞİL DARBENİN ASKERİYMİŞ

Allah’ın değil, darbenin askeriymiş

Cinayetten sonra “Allah’ın askeriyim” diyen Arslan Ergenekon Davası’nda darbecilerle yargılanacak. Yargıtay’ın “İki dava arasında hukuki ve fiilî irtibat var, birleştirilsin” görüşüne direnen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, “Ergenekon’la ilişkisi yok” kararından nihayet vazgeçti. Başsavcıvekilliği, Danıştay Baskını’nın Ergenekon eylemi olduğu yönündeki güçlü delillerin varlığını hatırlatarak davaların birleştirilmesi yönünde mahkemeye mütalâa sundu. Sanıklardan Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır karardan mesul tuttukları Osman Yıldırım’a saldırdı. Yıldırım da bu kişilere küfürle karşılık verince, Jandarma sanıkları dışarı çıkarttıAnkara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın aynı yöndeki bozma kararına uyarak, Danıştay Davası’nın, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ergenekon Davası’yla birleştirilmesine karar verdi. Ergenekon’a bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararına onay verirse, doysa İstanbul’a gönderilecek. Cumhuriyet’e bombalı saldırı ve Danıştay’a baskın sanıkları Ergenekoncularla aynı cezaevi ve mahkemeyi paylaşacak.
Ankara’da görülen Danıştay’a baskın ve Cumhuriyet gazetesine bomba eylemleriyle ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği “Eylem, türbanla ilgili, Ergenekon’la ilişkisi yok” kararı, Yargıtay tarafından “Hayır iki dava arasında hukuki ve fiili irtibat var, birleştirilsin” görüşüyle bozulmuştu. Bu aşamadaki davaya dün Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Danıştay tetikçisi Alpaslan Arslan ile diğer tutuklu sanıklar ile müdahil Danıştay Başkanlığı, Cumhuriyet gazetesi ve saldırıda yaşamını yitiren 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in ailesinin avukatları hazır bulundu.

Veli Küçük’ün telaşı
Mahkeme Başkanı Hasan Şatır, dosyaya yeni giren evraklarla ilgili bilgi verirken Ergenekon sanıklarından Veli Küçük’ün avukat kızı Zeynep Küçük aracılığıyla mahkemeye ilettiği dilekçe ortaya çıktı. Küçük’ün bu dilekçede Yargıtay’ın bozma kararına uyulmayıp Ergenekon ilişkisi kurulmaması dolayısıyla davaların birleştirilmemesini istediği öğrenildi.

Başsavcılığın mütaalası
Duruşmadan önce mahkemeye mütaala sunan Başsavcıvekilliği iki davanın birleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Mütalaada “örgütle ilgili iş ve işlemlerin bu mahkemece yapılması, oradaki savcılık ve mahkemenin bilgi birikimi, savunmaların önemli ölçüde alınmış olması, Danıştay eyleminin Ergenekon eylemi olarak gösterilmesi vd” gerekçeler ile İstanbul’da birleştirilmesi gerektiği savunuldu.
Sanık Alparslan Arslan’ın avukatı Hüseyin Kubilay Üstüner ise mahkemenin birleştirmeye karşı çıkararak eski kararında direnmesini isterken, kimi sanıklar da tahliye talebinde bulundu.

Ve birleştirme kararı
Mahkeme heyeti, verdiği arada Ergenekon Davası’nın seyrini etkileyecek önemli kararını oluşturdu, bunu da Başkan Hasan Şatır açıkladı. Buna göre, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, öncelikle “usul ve yasaya uygun” bulduğu ve Ergenekon’u işaret edip birleştirme isteyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararına uyulmasına karar verdi. Karar, oybirliğiyle alındı.

Sonra adres gösterdi
Davada birleştirme olacaksa bile, en çok merak edilen soru, bunun Ankara’da mı İstanbul’daki davada mı olacağı idi. Mahkeme, bu soruyu da kararında yanıtladı ve birleştirmenin adresi olarak Ergenekon’u yargılayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ni gösterdi. Mahkeme, iki davanın neden ve İstanbul’da birleştirilmesi gerektiğini de şöyle gerekçelendirdi: “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki (Ergenekon davasına) yargılamaya konu iddiaların ‘bir terör örgütü olduğu, bunların ülke çapında eylem ve faaliyetlerde bulunduğu ileri sürülerek, bahse konu örgütün ana çatısı ve örgüt yapısının tarif edildiği, ayrıca örgüt eylemlerinin de dava konusu edildiği, Mevcut duruma göre, mahkememiz dosyasındaki Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayının, İstanbul’daki yargılamaya konu örgütün yaptığı eylemlerden biri olarak iddia edildiği, Bu haliyle mahkememizde görülen ve örgütün yaptığı eylemlerden bir tanesi olarak nitelenen eylemin yargılamasının da örgütün genel tanım ve tarifinin yapıldığı ve diğer eylemlerinin yargılandığı dosyada birleştirilerek, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 esas sayılı (Ergenekon davası) dosyasında yapılması, delillerin birlikte değerlendirilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varıldığından, dosyanın, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde birleştirilmesi konusunda muvafakat istenilmesine karar verildi.”

Sanıklar çıldırdı
Danıştay Davası’nı, Ergenekon’la birleştirme kararı anında yankı buldu. Sanıklardan Erhan Timuroğlu, birleştirme kararından sorumlu gördüğü sanık Osman Yıldırım’ın üzerine saldırdı “Bu şerefsiz itirafçının söyledikleri yalan” diye bağırdı. Ardından sanık İsmail Sağır da Yıldırım’ın üzerine yürüdü.
Sanık Osman Yıldırım da, kendisine saldıran sanıklarla küfürlerle karşılık verirken, “Size kaç para verdiler” diye sordu. Yıldırım’ı linç girişimini salondaki jandarmalar engelledi, taraflar zorla dışarı çıkarılırken, mahkeme de bu konuda tutanak tuttu.
Mahkeme heyeti, sanık Alpaslan Arslan’ın Bakırköy Ruh-Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilmesini isteyen avukatının talebini reddetti.

Arslan’dan tehditli şov
Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan duruşmaya çıktığında saç sakalı uzamış görüntüsüne rağmen kısmen neşeliydi ve yanındaki sanıklarla sohbet ediyordu. Arslan’ın duruşma başlamadan önce salondaki babasına dönerek, yanındaki iki sanığı işaretle el-parmak hareketleriyle bu kişilere para gönderilmesini istemesi dikkat çekti.

Başörtüsü için keserim
Arslan’ın normal hali mahkeme, karar için ara verdiğinde değişti. Bu sırada aniden ayağa fırlayarak jandarma barikatanı aşmaya çalışırken “Başörtüsünü yargılayanları keserim, lan sırayla gel” ayrıca “Beni değil İsrail’i yargılayın şerefsizler” diye bağırdı. Arslan, jandarma tarafından salon dışına çıkarıldı.

Annesinden GATA tepkisi
Arslan’ın zorla salon dışına çıkarılmasına duruşmayı izleyen annesi Porsor Arslan’dan tepki geldi. Zaman zaman ağlamaklı olan anne Ergenekon sanığı paşaların tahliyesine atıfla “Birileri GATA’ya gidebiliyor. Benim oğlum 3 yıldır bu halde. Ne biçim Türkiye bu. Böyle hakaret olmaz” diye yüksek sesle konuştu ve susması için uyarıldı. Arslan’ın babası İdris Arslan da duruşmadan sonra gazetecilere değerlendirmeler yaparken, oğlunun sağlığından ciddi endişe ettiğini belirtti. Arslan “Oğlumun yönlendirildiğini, onu etkilemek isteyenler olduğunu düşünüyorum” derken, bunların kim olduğunu açıklamadı.

Sanıklar İstanbul yolcusu
Mahkeme birleştirme kararından sonra duruşmayı mayıs ayına ertelendi. Ankara’nın birleştirme konusunda muvafakatını istediği İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi, iki davanın birleştirilmesine sıcak bakıyor. Bu muvafakatın Ankara’ya ulaşması ile adres değişikliği de yapılacak.
Danıştay ve Cumhuriyet davalarının dosyaları tüm ekleriyle birlikte İstanbul’a gönderilecek. Tetikçi Alpaslan Arslan dahil tüm sanıklar da Ergenekon sanıklarıyla aynı cezaevine nakledilip, aynı salonda “Anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmak” suç undan yargılanacak.

taraf

Devamını BURADAN okuyun...>>>

DİREK VE KIYMIK

Direk Ve Kıymık

Bu da bir yetenek.

Bir direğin üstündeki kıymığın, o direkten daha büyük ve daha önemli olduğunu söyleyebilmek ve taraftar bulmak öyle kolay bir iş değil.

Bunun için onları kutlamalıyız önce.

Şimdi ortada adına “Ergenekon” denilen kocaman bir direk var.

Bir de bu direğin üstündeki kıymıklar.

Türkan Saylan’ın görüntüsü bir kıymıktı.

İşin özü değil, görüntüsüydü insanın gözüne batanCüzam konusunda büyük mücadeleler vermiş hasta bir kadının evinin aranması, görüntüsüyle insanı huzursuz ediyordu.

Böyle bir şey olmasın istiyordunuz.

Ama özüne baktığınızda, “hukuksuz” bir iş olmadığını görüyordunuz.

Saylan’ın yönetimindeki kuruluş, çocukları fişliyor, üstelik darbeci kuruluşlarla da ciddi ilişkileri bulunuyor.

Öyle bir yer ve o yerin yöneticisinin evi aranır.

Ama “görüntü” insanın içini sızlatıyor, sızlatmaması da mümkün değil.

Değil de, hayat da sadece “görüntü” değil, o görüntünün bir de arka planına bakmalı.

Orada bir haksızlığa ve hukuksuzluğa rastlamıyorsunuz.

Tijen Mergen meselesi biraz daha farklı.

Türkan Hanım’ın Ergenekoncularla şöyle ya da böyle bir ilişkisi olduğu biliniyor, Mergen’in böyle bir ilişkisinin işaretleri ise ortada yok.

Mergen’in gözaltına alınması keyfî bir davranış izlenimi yaratıyor.

Sebep ne olursa olsun, kimse kimseyi “canı istediği” diye, bir belgeye, bir kanıta dayanmadan gözaltına alamaz.

Böyle bir uygulama sonuna kadar eleştirilmeli.

Polis ya da savcı Mergen’in gözaltına alınma nedeni olarak ortaya bir belge koyana kadar da bunu eleştirme hakkını herkes kullanır, kullanmalı.

Ama bu iki olay, “direğin” üstündeki kıymıklar.

Ve, bir haftadan beri medya bizi “kıymığın” direkten önemli olduğuna inandırmaya çalışıyor.

Kıymıkları temizlemeli, onların insanın vicdanına batmasını engellemeliyiz.

Ama direği de unutmamalıyız.

O direk, darbe girişimlerinden, cinayetlerden, suikastlardan, cephaneliklerden, toplumun içine yayılan gizli örgütlerden, planlardan, çetelerden, fişlemelerden oluşuyor.

Bir ucu Ergenekon’un içine giren JİTEM’in Güneydoğu’da işlediği cinayetler, ölüm kuyularına attığı kurbanlar duruyor önümüzde.

Kıymıklardan şikâyet ederken bu “cinayetleri” unutacak mıyız?

Yok mu sayacağız?

Bir “şeriatçı” eylemi olarak sunulan, gazetelerin çarşaf çarşaf yazılarla “irticanın ayak sesleri” olduğunu iddia ettiği Danıştay Cinayeti dün Ergenekon davasına dahil edildi.

“Allah’ın askeriyim” diye bağırdığı söylenen katilin Ergenekon’un tetikçisi olduğuna kani olan mahkeme, dosyayı Ergenekon davasına ekledi.

Direk bu işte.

Bir Danıştay yargıcını öldürtüp, suçu “şeriatçıların” üstüne atmak, görmemiz gereken direk.

Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalarla, Ergenekon cephaneliğinden çıkan bombaların aynı kafile numaralarına sahip olması, toplumun canevine kadar giren direk.

Devletin içinde bir başka “devlet” örgütlenmiş.

Cinayetler işlemiş.

Adamlar öldürmüş.

Kendine devletin içinden ve toplumun her kesiminden yandaşlar bulmuş.

Önemli bir kısmı hâlâ dışarıda ve bu davayı önleyebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Medyanın önemli bir kısmı da onlara yardım edebilmek için kendini parçalıyor.

Gerçeği, o koca “direği” saklamaya uğraşıyorlar.

Danıştay cinayeti, “Ergenekon davasının” bir parçası olarak yeniden yargının önüne çıkacak.

İlişkiler bir daha gözden geçirilecek.

Bakalım görelim şimdi, Danıştay yargıcının Ergenekon tarafından öldürülmüş olma ihtimali, medyayı direğin üstündeki “kıymıklar” kadar ilgilendirecek mi...

Yoksa “Danıştay cinayeti” diye fısıldayıp, “Türkan Hanım” diye bağıracaklar mı?

Sonsuz, sınırsız, arsız bir kurnazlıkla davranıyorlar.

Bütün bu darbe girişimlerini, cinayetleri, örgütleri, ölüm kuyularını sadece “AKP’ye muhalefet” diye sunabilmek için insanın gerçekten ar damarının çatlamış olması gerekiyor.

Cinayete, “muhalefet” mi diyorsunuz siz?

Kürtleri öldürüp kuyulara atmak “muhalefet” mi?

Her yere cephanelikler gömmek “muhalefet” mi?

Karargâh Evleri kurmak “muhalefet” mi?

Bombalar atmak “muhalefet” mi?

Bir siyasi partiye siyasetle “muhalefet” edilir, cinayetle değil.

Bir siyasi partiye siyasetle “muhalefet” edilir, darbeyle değil.

Türkiye, darbelerden, cinayetlerden kurtulmak zorunda, kurtulacak da.

Ortada “direk” gibi cinayetler duruyor.

Elimize batan “kıymıkları” temizlemeliyiz, bunlara karşı çıkmalıyız ama kıymığın direkten büyük olmadığını da bilmeliyiz.

Kıymık elimize batıyor ama “direk” öldürüyor.

O tabutlar, öldürülmüş insanların o kemikleri sizi Türkan Hanım’ın “kırmızı mendili” kadar ilgilendirmiyorsa, bu, sizin vicdanınızın o mendil kadar olmasındandır.

ahmet altan taraf

Devamını BURADAN okuyun...>>>

20.4.09

DAVET ETTİLER GİTTİNİZ ÖYLEMİ

Her şey planlandığı gibi

Türkiye bundan bir yıldan az bir zaman önce Taraf’tan arkadaşımız Mehmet Baransu’nun bir haberini konuşmaktaydı.

Haberi “Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı” manşetiyle vermişti Taraf.

“Lahika” desem belki bu kafa karışıklığında bir yerlerden çıkarırsınız.

Lahika ya da “Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı” Genelkurmay Başkanlığı tarafından Eylül 2007’de yürürlüğe koyulan bir plandı.

Planın yürürlüğe konulduğu tarih çok önemliydi.

27 Nisan’da e-muhtıra vererek yeniden kışladan sahaya inen asker 22 Temmuz’da halktan büyük bir ders almıştı. Ordu için işlerin iyi gitmediği, askerin imajının kamuoyu nezdinde sarsıldığı günlerdi. Anlaşılan ordu bir imaj düzeltme ihtiyacı duymuştu ve bu plan hazırlanmıştı.Lahikanın amacı giriş bölümünde anlatılırken “Kamuoyunu TSK’nin hassasiyet gösterdiği konularda kendi çizgisine getirmek”, “TSK hakkında yanlış fikirlerin gelişmesine mani olmak ” gibi maddeler sıralanıyordu. Ve bu amaçlara ulaşılırken “diğer kurumlarla çatışmaya girilmemesi ve günlük siyasete müdahale ediyor görüntüsü verilmemesi” gerektiğinin altı özellikle çiziliyordu.

Bu haberle ilgili olarak Genelkurmay’dan önce “Komuta katında onaylanmış böyle bir plan yoktur” açıklaması geldi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Taraf’ı kastedip “O gazetenin arkasında kim var bakmak lazım” diyerek havayı bulandırmaya çalıştı. Tepkiler artınca ve orduya yakın merkez medyadan bile “Nedir bu” sesleri yükselince “Böyle bir plan hiç yoktur ve söz konusu gazeteye de dava açılacaktır” açıklamasını yaptı Genelkurmay.

Benim takip edebildiğim kadarıyla “Söz konusu gazeteye” Genelkurmay’dan Lahika haberiyle ilgili henüz bir dava açılmadı.

Aslında Mehmet Baransu hatırlatmasa benim de tümüyle aklımdan çıkmıştı Lahika.

Paşaların darbe teşebbüslerinin “Aa ne ayıpmış” denilip geçildiği, şık olmayan bir gözaltının ise “sivil darbe” denilerek en mühim mevzu yapılabildiği bir ülkede bu unutkanlıklar doğal.

Sahiden de Lahika’ya bugün olan bitenler çerçevesinde yeniden bakınca TSK’nın askerî vesayeti güncelleme planının adım adım ve başarıyla uygulandığını görüyorsunuz.

Mesela Eylül 2007 tarihli Lahika’da “Medyada amacı gerçekleştirecek şekilde yer alınmasını sağlamak için profesyonel destek alınmalıdır. Bu bağlamda TSK’nin temel değerlerini savunan ve koruyan niteliklere sahip sivil personelden oluşan bir kadro ile sözleşme yapılmalıdır” deniyordu.

İlker Başbuğ göreve gelir gelmez sivil halkla ilişkilerci danışmanlarla çalışmaya başladı.

Lahika’da “Basını bilgilendirme toplantıları gibi iletişim vasıtaları etkin olarak kullanılacaktır” yazıyordu. Genelkurmay haftalık basın toplantıları düzenleme kararı aldı.

Peki, Başbuğ’un “Memlekete demokrasi lazımsa onu da biz getiririz” diye özetlenebilecek son konuşması da Lahika’da muştulanmış mıydı?

“İcra Edilecek Faaliyetler” bölümünde bu konuşma tarif edilmiş adeta:

“Kamuoyu oluşturma gücüne sahip üniversiteler, sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve basın mensupları ile temasın muhafaza edilmesi. Seminer, tatbikat gibi etkinliklerden istifade ederek bahse konu kişi ve kuruluşlarla iletişim kurulacak.”

Konuşmadaki pek çok mesaj da Lahika ile paralellik gösteriyor. Hatta Başbuğ’un konuşmasındaki sıra ile Lahika’nın esaslar bölümündeki maddelerin sırası bile aynı.

Mesela Lahika’da sırasıyla “İç dış mihraklar tarafından TSK’nın nasıl mağdur edildiği anlatılacak”, “TSK’nın din karşıtı olmadığı hedef kitlelere hissettirilecek” ve “TSK’nın çağdaş Batı demokrasilerinde yer alan sivil-asker ilişkilerini benimsediği vurgulanacak” deniyor.

Başbuğ’un konuşmasında da bu sıra bozulmuyor. Konuşmanın başında “Demokratlık kisvesi altına TSK’yı yıpratanlardan” bahsettikten sonra Başbuğ, hemen bu paragrafın ardından “Ordunun din düşmanı olmadığından” dem vuruyor, onun hemen ardından da Huntington referanslarıyla Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerinin Batı standartlarında olduğunu anlatıyor.

“Asıl düşman cemaatler” vurgusunun da Lahika’da benzer tınılarla yer aldığını söylemek gerek.

Lahika’da bir bölüm var ki Başbuğ’un Kürt sorunu ve demokrasi ile ilgili görece ılımlı mesajlar verdiği konuşmasını ve o konuşmayı dinlemek üzere bugüne kadar orduya yönelik eleştirel tutumlarıyla bilinen isimlerin davet edilmesinin anlamı hakkında ciddi ipuçları veriyor.

Şöyle deniyor Lahika’da “TSK’yı hedef alan gruplar içindeki bazı kişilerin desteklenmesi: Hedef kitle olarak tanımlanan siyasi ve etnik gruplarda ayrışmayı desteklemek ve birliği bozmak maksadıyla bu grup içindeki bazı kişilerle iletişim kurulacak, hedef kitlenin gücü azaltılarak TSK’yı yıpratma çabaları etkisiz kılınacaktır.”

Karşımızda iktidarını korumak için ciddi ve usta planlar yapan bir güç var.

Bakın bu kişilerle ilişkiler kurulurken dikkat edilecek hususlar nasıl anlatılmış:

“Gelişkin kişilikler olması nedeniyle bu tip kişiler genelde kendi gündemlerini kendileri belirlemekte ve yönlendirilmeye müsait olmayan bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle, faaliyet, amacını aşabilecektir. Kamuoyu ilgisinin bu kişilerin üzerinde olması nedeniyle faaliyet, daha ilk adımda karşı propagandaların hedefi olacaktır. İcrasına karar verilmesi halinde çok ayrıntılı bir hazırlık yapılmasına ihtiyaç vardır”

“Davet ettiler, gittik” diyenlere önemle duyurulur.
Yıldıray Oğur - 20.04.2009 TARAF

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÇYDD NE KADAR SİVİL

ÇYDD Darbe Platformunun Ayağı

Askeri darbeyle iktidarı ele geçiremeyeceklerini anlayan Ergenekoncular strateji değiştirdi. Darbe için platform oluşturuldu. İşte o platformu oluştulan STK'lar...

Nevzat Çiçek...

ULUSAL BİRLİK HAREKETİ

FARKINDAMISINIZ

Askerle hükümetin ve devletin anayasal kurumları arasına nifak tohumları ekmeye yönelik toplum mühendisleri tarafından titizlikle hazırlanan projeler 28 Şubat sürecinden sonra Ak Parti’nin iktidar gelmesiyle beraber tekrar hayata geçirildi. Bu projelerin en önemli ayağını da Sivil Toplum Kuruluşları oluşturuyor. Son yıllarda mantar gibi türeyen ve içinde çeşitli rütbelerden emekli olmuş askerlerin bulunduğu kuvvacı yapılanmalar ortaya çıkarılıyor.

Sivil Toplum Kuruluşu niteliğindeki bu yapıların hepsi de ülkenin büyük bir tehlike içinde olduğu ana fikri etrafında birleşiyorlar ve faaliyetlerini de bu tehlikelere karşı sivil toplumu bilinçlendirmek üzere örgütlemek olduğunu da açıkça ilan ediyorlar.Geçmiş yıllarda ve günümüzde devletin içinde devlet gibi davranan, sözde devleti koruma adına, hukuk dışına çıkmış çeşitli yapılanmalar olduğu bir gerçek.Bu yapılar içinde yer alan kişilerin, kurumlarından bağımsız hareket ettikleri ve kontrol edilemedikleri de diğer bir gerçek. Bu yapılanmaların ilk etapta gizli daha sonra açıkça alanlara inmiş olmalarına karşın, bulundukları görev itibarı ile devletin tüm imkânlarından faydalanabildikleri, kullandıkları çeşitli milli argümanlar sayesinde bu yapılar ile organik bağı olmayan devletin bazı görevlilerinin de psikolojik etkenlerle bu kadrolara bilgi ve belge servisi yaptıkları da artık biliniyor.

Bilinmeyen ise bu organizasyonlar ile bağlantılı toplumun her kesiminde her meslek grubunda bulunması muhtemel sivil işbirlikçiler. Sivil toplum ve onunla birlikte ortaya çıkan bu yaklaşımlar kendini cumhuriyet mitingleriyle fazlasıyla gösterdi. Peki, bu sivil toplum örgütleri ne kadar sivildi ve bunlar ne zaman “vatan elden gidiyor” u fark etmişlerdi. Nasıl oluyordu da Cumhuriyet Mitingleri’nde söylenenle dört yıl önce oluşturulan bir platformla söylenenler paralerlik arz ediyordu.

CUMHURİYET MİTİNGLERİ KAMPLAŞTIRDI MI BİRLEŞTİRDİ Mİ ?

Nokta Dergisi’nin polis baskınına yol açan 24. sayısındaki “Günümüzdeki sivil eylemler ne kadar sivil” kapağında konu irdelenmişti. Söz konusu yazıda Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Aslan Güner tarafından 29 Temmuz 2004 tarih ve HRK:7200-9-04 numarası ile psikolojik Hareket Dairesi Planlama Hareket Şubesi’nin yazısı üzerine Genelkurmay Hareket Başkanlığı’na Eylül 2004’te gönderilen yazıda “Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri çerçevesinde işbirliği yapılacak sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir. Yazıda, “TSK’nın halkla bütünleşmesinin geliştirilmesi konusunda başlatılan çalışmalar çerçevesinde Genelkurmay Hareket Başkanlığı’nca icra edilmesi planlanan “Toplumsal Gelişime Destek Faaliyetleri (TGFD)’nin etkin biçimde yürütülebilmesi amacıyla; TSK olarak TGFD kapsamınsa müşterek hareket edebilecek Sivil Toplum Örgütleri (STÖ)’nin tespit edilmesi ve bu örgütlere iş birliği ilkelerinin ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir.

Genel olarak kendi siyasi görüşleri , örtülü veya açık maksat hedefleri doğrultusunda kamuoyunu yönlendirme ve etkilemeye yönelik faaliyet gösteren yönetici ve kurumların araştırılması istenmektedir.” Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’te yine Nokta Dergisi’nde yayınlanan günlüklerine yansıyan kısımlara göre de böyle bir çalışmanın varlığını kabul etmektedir.

Örnek, müşterek aldıkları kararları belirtirken yapılacakları şöyle sıralıyor; “Önce basını ele geçirilmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben M.Ö’yü davet edecektim. Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Derneklere temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik. Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık ve bunlar SARIKIZ olarak anılacaktı” demektedir.Komuta kademesinin aldığı bu kararlardan sonra, rektör yürüyüşleri başlamış, ulusalcı dernekler aktif hale geçmiş ve bu doğrultuda yayın yapan televizyon kanalları kurulmuştur.

BÜTÜN BU İŞLER NEDEN SİVİL TOPLUM ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLÜYOR…

Ak Parti’nin hükümete gelmesinden sonra gidişattan rahatsızlık duyan asker içindeki kimi çevreler ve Kemalist elitler çeşitli çözüm yolları aramaya başladılar. Darbe fikrinin olamayacağı anlaşılınca yeni yollar aramak gerekti. “Çünkü alt kademedeki çeşitli subaylarla yapılan görüşmelerde herkesin gidişattan rahatsız olduğu açıkça belli. Sivillerin organize edilmesini ve askerin bunlara destek verilmesi isteniyor.” Deniliyordu.

Önce Ankara Ticaret Odası’nda yapılan toplantı, YÖK gösterileri, rektörlerin anıtkabire yürümeleri ve nihayetinde cumhuriyet mitingleri. Bu mitinglerle beraber cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve Anayasa Mahkemesi’nce verilen ve çokça tartışılacak olan karar. Bu mitingler sonrasında sağda ve solda oluşan birleşmeler. Gelin biz bunların ilk başlangıcına beraber bakalım ve bu işlerin temeli nasıl atılmış ve demokrasi nasıl başka bir rejim gibi algılanmış onu görelim.

ULUSAL BİRLİK HAREKETİ Mİ?

Bütün bu sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünü, 28 Şubat Süreci’nde öne çıkan üniversite hocaları yapmakta yada o süreçte aktif rol oynayan ve sonrasında emekli olmuş askerler yürütmekte.Bunların en öne çıkan kuruluşu ise “Ulusal Birlik Hareket Sivil Toplum Kuruluşları Platformu”dur. “Laiklik, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, onurlu dış politika ve yolsuzlukla mücadele” olarak belirlenen dört ana ilke çerçevesinde bir araya gelen ve “Ulusal Birlik Hareketi” adı verilen sivil toplum kuruluşları platformunun 20 Aralık 2003 tarihinde İstanbul Baltalimanı Sosyal Tesisleri Toplantı Salonu’ndaki geniş katılımlı ilk toplantına 92 aydın ve STK temsilcisi katılmış.

Toplantıya basın ve medya davet edilmedi. Gösterilen CD ve konuşmaların metinlerinin daha sonra www.ulusalhareket.org adresinden temin edilebileceği belirtilmiş. Söz konusu internet adresine bakıldığında aylık strateji dergisi Jeopolitik Dergisi karşımıza çıkmakta. Söz konusu derginin yazı işleri kadrosunda E ) Korg. Suat İLHAN( E ) Amiral Tanju ERDEM,( E ) Tuğg. Nejat ESLEN, ( E ) Tuğg. Servet CÖMERT, ( E ) Tuğg. Dr. Halil ŞİMŞEK, ( E ) Tuğg. Cihangir DUMANLI, Prof. Dr. Erol MANİSALI, Prof. Dr. Tolga YARMAN, Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN, Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV, Doç. Dr. Hüner TUNCER,Doç. Dr. Emin GÜRSES
Doç. Dr. Yaşar ONAY, Doç. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN, Y. Doç. Dr. Servet KARABAĞ
Y. Doç. Dr. Deniz TANSİ, Y. Doç. Dr. Barış DOSTER, ( E ) Maliye Müsteşarı Talat SARAL, Dr. Necdet PAMİR, Dr. Yıldırım KOÇ, Dr. Mehmet ATAY ve Av. Celal ÜLGEN gibi isimler bulunuyor. Ulusal Birlik Hareketi adına Prof.Dr. Bülent Berkarda tarafından gönderilen davet mektubunda şöyle denilmektedir.” Türkiye Cumhuriyeti’nin içte ve dışta yitirme noktasına geldiği ulusal hak ve değerlerine sahip çıkacak bir dayanışma ve birleşme hareketine ihtiyacı olduğu açıktır. Bilinçli ve sorumlu sivil toplum kuruluşları ve yurttaşlar olarak; halkımızda ulusal hedef ve güven yaratmak için toplumun ulusalcı güçlerini birleştirip eşgüdümünü sağlamak amacıyla neler yapılacağını araştırmak için geniş katılımlı bir toplantı düzenlenmiştir.” Toplantıda Prof.Dr. Aysel Ekşi tarafından “Kuran Kurslarının çocuklar için tehlikesi” adlı bir de sunum yapılmıştır.

Ulusal Birlik Hareketi’nin misyonu “Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak” olarak belirtilirken hareketin amacı “bu misyonun yerine getirilmesi için kamuoyu bilinci oluşturmak” olarak açıklanmaktadır.Uygulama yöntemleri olarak, “Ulusal güçlerin bir merkezde birleşmesini ve eş güdümünü sağlayacak güvenilir bir üst yönetim oluşturmak, hareketin sesini duyurmak için medya olanağı elde etmek” olarak belirtilmektedir.

3 Mart 2004 yılında “Hilafetin İlgası ve Tevhidi-i Tedrisat Kanunu’nun 80. yılı münasebetiyle bir toplantı düzenlenmiştir.Ankara Ticaret Odası’nda yapılan ve komutanlarında eşli olarak katıldıkları toplantı öncesi Özden Örnek, Beytepe’de Meclis eski Başkanı MHP’li Ömer İzgi ile görüştüklerini belirtip “Bu paneli el altından biz teşvik ettik” diyerek günlüklerine not düşmüştür. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Şükrü Özok, CHP genel Başkanı deniz Baykal ve Türk İş Genel Başkanı Salih Kılıç’a ziyaretler yapılmıştır. Yapılan görüşmelerin amacı “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek”, hareketi yönetecek şemsiye kadrolar için güvenilir aday önerileri, medya için finans kaynağı ( CHP’nin sonrasında KanalTürk’e aktardığı 3 milyon dolar) ve güvenilir gruplar bulmak olarak açıklanıyor.

Ulusal Birlik Hareketi iç siyaset, dış siyaset, eğitim ve ekonomi alanlarında sorunları sıralamakta ve bunlara çözüm yolları sıralamaktadır. Kemalizme saldırılar, kadrolaşma, siyasetin yargıyı yıpratması ve Ömer Dinçer başlıca sorunlar olarak sıralanıyor. Ulusal Birlik Hareketi’nin kuruluşunda 1993-1997 yillari arasi İstanbul Üniversitesi’nde Rektörlük yapmış olan Prof Berkarda, (şuan Turkiyedeki İstanbul Üniversitesi Mezunlar Derneği Başkanı,Amerika Derneği Fahri Başkanı olmasının dışında, Işık Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığını yürütmektedir.) başkanlık görevini sürdürüken platformun son dönemdeki başkanlığını ise Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı emekli org. Şener Eruygur yapmaktadır.

2003 Sonrası oluşturulan bu platformla Cumhuriyet Mitingleri’ni yapan kurum ve kuruluşlar aynı. Bu nedenle bu mitinglerin çok önceden planlandığı ve AK Parti’ye karşı bu hareketin onun iktidara gelmesiyle parelerlik arz ettiği gözden kaçmamalı. Cumhuriyet mitinglerindeki ortak duygu olan “vatan elden gidiyor” söylemiyle Ulusal Birlik Hareketinin İlk toplantısında dile getirilenlerin duygu aynı. CHP’nin ilk seçim mitingini de Mersin’de yapması bunların bir teyidi. Daha da önemlisi sık sık vurgulanan bu seçimin “kimlikler seçimi” olacağı tezinin de haklı çıkacak olması. Mersin’de bayrak provakasyonunun yaşanması ve sonrasında ulusalcıların köy- köy gezip ‘İstiklal savaşının yeniden başladığı’ tezi ve CHP Genel Başkanı Baykal’ın sert açıklamaları ve oluşturulan seçim ittifakı da bu hareketin çok önceki hedeflerindendi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde verilen demeçler ve yapılan mitinglerdeki söylemler sonrası son sözü Hasan Cemal’in Milliyet Gazetesi’nde 17 Mayıs Perşembe günü yazdığı yazıda dile getirdiği görüşlere bırakmak gerekiyor: “Bugün başıboş, sahipsiz diye nitelenen o kalabalıkların arkasındaki 'organize güçler'e dikkat edin.
O 'organize çekirdek güçler'in kökleri, Nokta'nın yayınlarıyla su yüzüne vuran -ve eski Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa'nın da tekzip etmediği- 'darbe tertipleri'ne kadar uzanıyor olabilir.

Dikkat edin o çekirdeğe!
O organize güçlere...
Sadece kürsünün önünde coşkuyla dalganan kalabalıkların heyecanına kapılmayın. Aynı zamanda kürsüden gelen seslere kulak verin ve kürsünün, perdenin arkasında ne olup bittiğine de bakmaya çalışın.
Ve kürsünün arkasından gelen bir takım ayak seslerine kulak verin.
Gereken özeni eğer göstermezseniz, mitinglerin çoşku ve heyecanı içinde maalesef olmadık tertiplerin aleti durumuna da düşebilirsiniz.
Bir tehlike de budur.
Farkında mısınız?..”

ULUSAL BİRLİK HAREKETİ PLATFORMUNUNUN HAZIRLIK TOPLANTILARINA KATILAN VE OLUŞTURAN KURULUŞLAR

Atatürk Vakfı- Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD)- Basın Eğitim Vakfı- Bizim Ülke Derneği- Çağdaş eğitim Vakfı- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği- ÇEKÜL- Demokratik Dayanışma Derneği- Demokratik İlkeler Derneği- İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği- İstanbul Ekslibris Akademi Derneği- İstanbul Üniversitesi Mezunlar Derneği- İtalyan Liseliler Derneği- Kadın Araştırmaları Derneği- Lions Kulüpleri- Nişantaşı Anadolu Lisesi Eğitim Vakfı- Toplumsal Saydamlık Hareketi- Türk Eğitim Vakfı- Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği- Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu- Uludağ Üniversitesi Mezunlar Derneği- Umut Çocukları Derneği- Yurttaşlık Hareketi Derneği- SODEV- İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Merkezi-Lions Kulüpleri- Türk Hekimleri Dostluk ve Dayanışma Derneği-Türk Yardımseverler Derneği- Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği- Yurttaşlık Hareketi Derneği- USİAD- Türk Muharip Gaziler Derneği- ODTÜ Öğretim Üyeleri Derneği- 27 Mayıs Milli Devrimci Derneği-Altınokta Körler Derneği- Ankara Ticaret Odası- Müzik Eğitmenleri Derneği- Gıda Mühendisleri Odası- Akvil Vakfı- Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği- Bağımsız Halkçı Devrimci Ulusal eğitim Derneği- 68’liler Vakfı- Atatürk Çizgisi Platformu- Cumhuriyetçi Gençlik- Ulusal Güçler Birliği (36 demokratik kitle örgütünü temsilen)
kaynak

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÇİLLERİN YAKILAN BELGELERİ

Tansu Çiller'in yakılan 'çok gizli' belgeleri
Tansu Çiller’in Başbakan ve Bakan olduğu dönemlere ait yaklaşık 3 bin klasör belge yakıldı. Belgeler arasında gizli evraklar da var.

Ankara Gölbaşı'ndaki bir piknik alanında açılan çukurdan "cephanelik" değil devletin "gizli" belgeleri çıktı. Tansu Çiller'in Başbakanlık yaptığı döneme ait çok sayıda belgenin yer aldığı klasörlerin açılan çukurda yakıldığı belirlendi. Müthiş skandal piknik yapmak için Hallaççılar mevkiine giden vatandaşlarca fark edildi. Kepçe ile açıldığı tahmin edilen çukurda 3 bini aşkın klasörün yakıldığı görüldü. Tansu Çiller'e verilen plaket ve şiltlerin de yakıldığı anlaşıldıESRARENGİZ ELLER

Devlete ait arşiv belgelerinin kim ya da kimlerce Gölbaşı'na götürülerek yakıldığı ve açılan çukura atıldığı bilinmiyor. Esrarengiz çukurda Bakanlıklar ve kurumlar arası "gizli" yazışmalar ile yabancı devletler ve kuruluşlarla yapılan yazışmalara ait çok sayıda belgenin yakıldığı belirlendi.

BAZILARI OKUNUR DURUMDA

Haymana yolu üzerindeki kamu arazisinde ortaya çıkan skandaldan kimsenin haberi olmadı. Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı ve Jandarması'nın da olaydan haberdar olmadığı anlaşıldı. Büyük kısmı okunmayacak şekilde yanan belgeler arasında okununlar da bulunuyor. Bazı gizli belge, plaket ve şiltlerin piknikçiler tarafından alındığı da iddialar arasında.



PUSLU YILLAR

Esrarengiz çukurda bakanlıklar ve kurumlar arası "gizli" evrak ile yabancı devlet ve kuruluşlarla yapılan yazışmalara ait çok sayıda belgenin kısa bir süre önce yakıldığı belirlendi. Ergenekon’un en faal olduğu Tansu Çiller dönemine ait faili meçhul olayları aydınlatacak belgelerin de yakılan klasörler içinde bulunup bulunmadığı merak konusu oldu. Söz konusu yıllara ait birçok iddia, Ergenekon iddianamesi’nde de yer alıyor.

YAKILAN BELKGELERİN FOTOLARI

Kamil ELİBOL BUGÜN

Devamını BURADAN okuyun...>>>

ÇEV FİŞLEMELERİ



Baba beni fişlenmeye gönder

ÇEV'in öğrencilerle ilgili fişleme tutanaklarını okuyunca şok olacaksınız

ÇEV’in burs kriteri din, mezhep ve etnik köken olarak öne çıkmış. Bir öğrencinin burs talebi ‘Çok ihtiyacı var ama İHL’li’ diye geri çevrilirken, başka bir öğrenciye ‘Alevi hemen verelim’ notu yazılmış.

ERGENEKON terör örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturmada Genel Merkezi aranan ve Genel Başkanı ‘firari şüpheli’ konumunda olan Çağdaş Eğitim Vakfı’nın (ÇEV) burs verdiği öğrencileri çağdışı bir zihniyetle ayrımcılığa tabi tuttuğu ve öğrencileri din, dil ve mezheplerine göre fişlediği ortaya çıktı. ÇEV’in 2005-2006-2007 yılı hesap ve işlemleri hakkında İstanbul İl Dernekler Müdürlüğü, İl Vergi Dairesi, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin yaptığı denetim sonucu hazırlanan raporda ilginç tespitler yapıldı.ÇAĞDIŞI BURS KRİTERLERİ

ÇEV’İN burs kriterleri de tartışma yaratacak cinsten. ÇEV’in burs verirken öğrencilerin gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadıklarına değil, dilleri, dinleri ve sosyal hayatlarına bakıldığı iddiası da raporda yer aldı. Y.T.Ü. öğrencisi S.Ç’nin burs talebinin reddedilme gerekçesi şaşkınlık yarattı. S.Ç. için yapılan değerlendirmede ‘İmam Hatip Lisesi’nden geliyor. İhtiyacı çok var ama bana biraz gerici bir genç gibi göründü-Hayır’ ifadelerine yer verilmiş. Ahasker Ahaskerov isimli yabancı bir öğrencinin burs talebi ise ‘Resmen takiyye yapıyor-Hayır’ notuyla reddedilmiş.

IRK, DİN VE MEZHEP AYRIMI

RAPORDA vakıf yöneticilerinin burs verecekleri öğrencileri din, ırk ve mezhep ayrımı yaparak belirledikleri, burs vermede Alevi ve Kürt öğrencilere öncelik verdikleri belirtiliyor. Raporda, burs talebi kabul edilen bazı öğrencilerin karşılarına düşülen notlar şaşkınlık yarattı. Irk, din ve mezhep ayrımı yapıldığı iddialarını doğrulayan notlardan bazıları şöyle: ‘C.H. İ.Ü İletişim. Alevi-Hemen verelim’, ‘N.Ö. İ.Ü. Cerrahpaşa. Şeriata kesin karşı’, ‘M.M.Ş. İ.Ü. Cerrahpaşa. Kürt ve akıllı bir çocuk. Olumlu’.

BASKIYA DELİL BURS YÖNETMELİĞİ

ÇEV’İN burs verdiği öğrencileri, eylemlere, mitinglere, sosyal ve siyasal faaliyetlere katılmaya zorladığı iddiaları da ÇEV Burs Yönetmeliği’yle delillendirildi. ÇEV Burs Yönetmeliği’nin 14. maddesi 4. bendinde ‘ÇEV’den burs almaya hak kazanmış öğrenciler Vakfın yapmış olduğu etkinliklere, sosyal ekonomik ve siyasal faaliyetlerine katılmak zorundadır. Katılmadığı takdirde o ayki öğrenim bursu kesilebilir’ deniliyor.

Yalancı tanıklık yap yazlığım senin olsun

ERGENEKON firarisi ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer’in adı ikinci iddianamede yer alıyor. Yaşer, e-mail gönderdiği kişiye, Fettullah Gülen davasında yalancı tanık olması karşılığında Bodrum’da villa vermeyi vaat ediyor. ‘’gyasen@süperonline.com’’ adresinden 5 Ocak.2002 tarihinde ‘’hayricanoz’’ nick nameli kişiye gönderilen e-mailde şu ifadelere yer veriliyor: ‘... Ortak görüş ikimizin en kısa zamanda Nuh ...... giderek görüntü ve seslerin montaj olduğu böyle bir konuşmanın geçmediğini söylememiz gerekiyor. Yoksa çok kötü olacak benden bu fedakarlığı esirgeme lütfen. Cumhuriyeti, Atatürk’ü seviyorsan lütfen Nuh beye gidip ifade verelim. Konuştuklarımızı inkar edelim. Bak eğer bu fedakarlığı yaparsan Bodrum’daki yazlığımı hemen sana vermeye hazırım. Telefon açma dinleniyor acele email çek. G.Yaşer.’’

YİNE ‘gyasen@süperonline.com’’dan 23 Ocak 2002 günü ‘hayricanoz’’ nickli kişiye gönderilen e-mailde ‘Sevgili Mesut Fettullah’ın davasıyla ilgili aleyhte yeni tanıklar bulmamız lazım. Bizim avukat Hüseyin bey mahkemenin aleyhimize doğru gittiğini, Eyüp ve Serhat alçaklarının da her an karşı tarafa dönebileceğini söyledi. Şu bizim Serhat’ın bir akrabası varmış. Cihat isminde bir çocuk. Biraz para vererek, Fettullah aleyhinde mahkemeye çıkartmayı düşünüyorum’ diyor. Yaşer aynı mailde ‘Durumlar bildiğin gibi değil. Acilen yeni tanıklar bulmamız lazım. Fevzi...Paşa ve Kemal Yavuz Paşa vasıtasıyla görüştüm. MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ile bir kez daha bu konuda görüşeceğiz. (...) Dünya Kiliseler Birliği ile Lionslar’dan Arif bey vasıtasıyla para yardımı sözü aldım. Hiç korkma herşey yoluna girecek’ diyor.
İzinsiz yardım almışlar

ÇEV’İN izinsiz olarak aralarında Dünya Kiliseler Birliği başta olmak üzere Operation Carifornia Inc ve Charlies Aid Faundation gibi yabancı kuruluşlardan yüklü miktarlarda bağış almış. ÇEV Marmara depremini sonrası Kiliseler Birliği’nden ‘Mağdur olan öğrencilere destek’ adı altında toplam 185 bin dolar almış.

Haber: Helin Şahin/ Star Gazetesi

Devamını BURADAN okuyun...>>>

18.4.09

ÇYDD VE KIZ SERVİSİ

Tuğamiral O.S.K.'nın Türkan Saylan'la şok ilişkisi

Ergenekon operasyonu çerçevesinde ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde bulunan mektupta çarpıcı bilgiler yer alıyor.
Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkarılan Hava Kuvvetleri'ndeki Karargah Evleri yapılanmasının bir benzerinin de Deniz Kuvvetleri'nde olduğu ortaya çıktı.

Ergenekon'un 12'nci dalgası kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin İstanbul Kadıköy Şubesi'ndeki aramalarda bilgisayarın hard diskinde bir mektup ele geçirildi.

Saygıdeğer Hanım Efendim

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda planlamaya ilişkin stratejik bir görevde bulunan muvazzaf askerin kaleme aldığı iddia edilen mektup, "Saygıdeğer Hanım Efendim" ibaresiyle başlıyor. Altındaki imza ise Tuğamiral O.S.K'ya ait. Cumhuriyetin geleceği ve korunması için Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı'na bağlı okullarda okuyan öğrencilerin ne kadar önemli olduğunun vurgulandığı mektupta, Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı ile ÇYDD'nin ortaklaşa yürüttüğü 'Deniz Yıldızı' projesinin başarısı vurgulanıyor. Ata Evleri ve CTP

Mektupta, 12'nci dalgada gündeme gelen Ata Evleri yapılanması ve 'CTP' rumuzlu yapının canlandırılması için taleplerde bulunuluyor: “Denizyıldızı projesi, çok başarılı bu projeye atanan bahriyeli danışmanlarla beraber daha aktif çalışmalar bekliyoruz. Ata evleri ve CTP'nin canlandırılması gibi alternatiflerin oluşturulması gerekmektedir.”

Askeri okullara liste

Aksaklıklar başlığı altında "Askeri Okullara Giriş Aşaması" ve "Askeri Okullarda Okuyan Öğrenciler" in durumu ele alınıyor. Askeri okullara giriş aşamasının ele alındığı bölümde, askeri okullara giriş için hazırlanan listelere sızmaların olduğu, ‘hanımefendi'nin aracılığı ile bu listelere giren öğrencilerin sağlık problemlerinin bulunduğu ve mülakatlara iyi hazırlanılmadığı, bu nedenle de mülakatlarda elenmelerin yaşandığı iddia edililiyor. Metinde şu görüşler yer alıyor: "Bu listelere alınacak olan öğrencilerin sizlere yardımcı olacak personel yardımıyla mülakattan geçirilmesi ve eksiklerin mülakat aşamasından önce tespit edilerek tarafımıza bildirilmesi gerekmektedir."

"Dava" sözcüğü ile Ergenekon'a atıfta bulunduğu anlaşılan mektupta, Deniz Lisesi öğrencileri ile ilgili olarak "Listemizdeki öğrencilerin dava başladıktan sonra konferans ve toplantılara katılımlarında aksamalar olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin psikolojisinin düzeltilmesi için toplantıların artırılması ve grupların 3 kişiye geçmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir."

Kontrol altında tutmanın yolu 'tanıdık kızlar'

Şok mektubun Deniz Harp Okulu, Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu ve Genç Teğmenler başlıklı bölümlerinde şu yorumlar yapılıyor:

DENİZ HARP OKULU:

* Harp okulu öğrencilerin gruplar halindeki faaliyetlerinin devamı için sorumlu öğrencilere yapılan yardımların aksatılmaması,

* Öğrencilerle tanıştırılan kızların, öğrencilerle olan irtibatlarını aksatmamaları,

* Öğrencilerin ders ve İngilizce başarılarının artırılması adına verilen destekte aksama olmaması,

* Harp okulu öğrencilere verilen konferansların artırılması,

* Öğrencilerin morallerinin düzetilmesi için tanıdık gazeteci, bürokrat ve akademisyenlerle gruplar halinde görüştürülmesi gerekmektedir.

DZ. ASTSB. MES. YÜK. OKULU:

* Ast. Subay olacak olan bu öğrencilerden liste dışında tespit edilen isimlere verilen parasal desteğin aksatılmaması,

* Bu öğrencilere yönelik yapılan partilerin arttırılması,

GENÇ TEĞMENLER:

* Yeni mezun olmuş ve kurs aşamasındaki teğmenlere bürokrat, gazeteci ve öğretim görevlisi tanıdıklarla görüştürülmesinin aksadığı,

* Okudukları süreçte tanıştıkları kızların teğmenlerin evlerine sıksık giderek veya Kocaeli üniversitesinde tanıdık kızlarla tanıştırılarak kontrol altında tutulması gerekmektedir.

Dosyaların gizliliğine dikkat!

Mektubun son kısmında ise aksaklıkların giderilmesi ve isimlerin gözden geçirilmesi için halen eğitim gören kız ve erkek öğrenciler ile mezunların adlarının yer aldığı çeşitli renklerle tanımlanan 7 adet liste de yer alıyor.

Bu listelerin başlarına çeşitli notların düşüldüğü de aktarılıyor. Bu notlarda öğrencilere referans askeri personel ve ortak çalışma yapabilecekleri öğrencilerin de isimlerine yer veriliyor. Mektupta ayrıca Personel Listesi adı altında Kurmay Kıdemli Albay L.G., sorumlu subay Yarbay A.T'nin ve O.Ç. isimli bir kişinin cep telefonları ile email adresleri verilerek bu yolla öğrencilere ulaşılabileceği vurgulanıyor. Tuğamiral S.O.K. muhatabından özür dileyerek şu hatırlatmada bulunuyor ve mektubuna son veriyor: Söz konusu dosyaların her zamanki gibi ne kadar gizli ve özel olduğunu biliyorsunuz. Özeninize teşekkür ederim."

Ergenekon'daki muvazzaf askerler

Yeni Aktüel dergisi önceki sayılarında, Savcı Zekeriya Öz'ün Ergenekon ile ilişkisini saptayarak Genelkurmay Askeri Savcılığı'na isimlerini ilettiği ve iddianamesinde yer verdiği 5 muvazzaf askerin kimliğini yazmıştı.

Hiyerarşik sorumlu

Derginin haberine göre Savcı Öz'ün, Genelkurmay Askeri Savcılığı'ndan haklarında işlem yapılmasını talep ettiği muvazzaf askerler Korgeneral Bekir Kalyoncu, Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü, Tümamiral Ali Deniz Kutluk, Tuğamiral Cem Gürdeniz ve Albay O.S.K. Haberde, Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki organizasyonun yöneticisi olarak tanımlanıyor ve bu yapının hiyerarşik sorumluluğunu üstlenen kişi olarak gösteriliyor.

Raporları hazırlamak

Tümamiral Ali Deniz Kutluk ise örgüt adına yargı ve siyasi erkleri arasında manipülasyon yaparak gündem yaratma ve Ergenekon yapılanması kapsamında gözaltına alınan bir kısım isimlerle diyaloğa geçme suçlamasıyla karşı karşıya. Tuğamiral Cem Gürdeniz ve Albay O.S.K hakkında ise Yeni Aktüel'de şu ifadeler kullanıldı: "Ergenekon örgütünün yapılanması içinde aktif rol oymamak ve Ergenekon örgütünün hedefleri doğrultusunda bir cuntaya zemin hazırlamak için icra edilmesi gereken faaliyetleri içeren ve raporları bizzat hazırlamak."

Haber: Güngör Ergün/Bugün


Devamını BURADAN okuyun...>>>

ORG. YALMAN'IN SES KAYDI

AYtaç YALMAN'ın ses kaydı



Org. Aytaç Yalman'ın ses kaydı internete düştü. Ama çok farklı. Çünkü sözleri Org. Başbuğ'un bu hafta yaptığı açılımların kaynağı gibi.. İşte o kayıt...

Emekli Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman'a ait olduğu belirtilen bir ses kaydı video paylaşım sitelerine düştü.

Ses kaydında Org. Yalman, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'a "konumunu belirle" dediğini belirtiyor ve Yaşar Büyükanıt'ın en büyük hatasının sürekli duruş değiştirmesi olduğuna dikkat çekiyor.

Ancak en önemli kısım, Org. İlker Başbuğ'un Harp Akademileri'nde tartışmaya açtığı "Türkiye Halkı" kavramı. Ses kaydında Org. Başbuğ'la görüştüğünü belirten Yalman, bu konuda uzun uzun açıklamalarda bulunuyor.

Yalman Türkiye halkı, Türkiye'nin etnik yapısıyla ilgili TSK'nın bugüne kadarki ezberlerini bozacak açıklamalar yapıyor. Org. Başbuğ'un Türkiye Halkı çıkışına bu sözlerin kaynaklık edip etmediği merak konusu.

Kayıttaki ses, Başbuğ'a "Milliyetçilik duygularının katı olmaması gerektiğini söylediğini" ifade ediyor. Kayıtta, "Milliyetçilik, Türkiye Türklerindir dersen diğer insanları ötekileştirmiş olursun. Diğer insanlar kim? Aleviler, Lazlar, Çerkezler, Araplar" sözleri yer alıyor.

Yine Org. Başbuğ'un Harp Akademileri'ndeki konuşmasında "bazı devlet görevlilerinin Kürtele karşı yanlış tutumları"ndan bahsetmesi de ilkti. İşte bu konuda da Org. Yalman ses kaydında flaş açılımlar yapıyor. Org. Yalman Ziya Gökalp'lerin ortaya çıkmasından sonra bu sorunun doğduğu üzerinden Milliyetçilikle ilgili sözleri aynı paralelde.

Org. Yalman'ın Askeri Liselerdeki tek tip eğitimle ilgili ağır eleştirileri de oldukça dikkat çekici.İŞTE SES KAYDININ TAM METNİ

İlker Paşa'ya konumunuzu belirleyin dedim
İlker Paşa şeyini belirledi. Bir dedim ki bak, bir dedim
yapamayacağınız hiçbir şeyi söylemeyin. Yapamayacağınız hiçbir şeyi,
arkasında duramayacağınız hiçbir şeyi söylemeyin bir. Bir de
konumunuzu belirleyin dedim. Nedir silahlı kuvvetlerin konumu? Silahlı
kuvvetlerin konumu, yani işte iç hizmet kanunundaki, 15. Madde mi,
yoksa Cumhuriyetin değerlerini korumak için mücadele eden bir silahlı
kuvvetler vardır, bir de demokratik bir ülkede demokratik bir
hükümetin ordusu olarak konumlanır. Ya bu ya o olur. Bir gün burada
bir gün orada, işte Yaşar'ın en büyük talihsizliği o oldu. Yani
Yaşar'ın dönemi çok talihsiz bir dönem oldu çünkü işte komutan dedi
birisi, komutanım dedi birisi eli, selam verdi birisi eli sıktı... yani
bunlar konumunu belirleyememekten kaynaklanıyor. Konumunu belirle
derim, ona göre hareketini yap. Şimdi bana göre konumunu belirledi o.
İşte yani, ortaya çıkmadan hükümeti sakin sessiz götürecek.
Türkiye'deki ve Dünya'daki dönüşümü anlamalıyız, farklılıkları kabul etmeliyiz.
Yani bunlar zor değil. Ya bu iş bitti artık yani. Türkiye'deki bu
dönüşümü bir defa bir anlayıp bu küreselleşmede toplumsal ve işte
idari anlamdaki dönüşümün hem global anlamda hem de ülke genelinde
nasıl olduğunu bir görüp ona göre kendimizi nasıl adapte edicez,
kendimizi, değerlerimizi nasıl koruyarak -buna adapte olucaz bizim
buna kafa yormamız lazım. Yoksa ben bunu kabul etmiyorum, bunu
etmiyorum noktasını aştık. Bu çok hassas bir konudan bahsettik çok
hassas. Bunu düşünmek lazım. Yani insan eğer farklılıkları kabul
ederse kendi kafasında, o zaman dünyaya farklı bakar. Şimdi siz
Anadolu'nun bir kasabasından bir çocuğu alıp onun subay yaparsanız,
işte o, devamlı ona da Atatürkçülük , Cumhuriyetin temel değerleri,
devamlı o fikirleri aşılarsanız cumhuriyetin muhafızı olarak - çok
doğal olarak ta öyle olması lazım- öyle yetiştirirseniz Türkiye'de
yalnız Türklerin var olduğunu ona öğretirseniz bunun dışında hiçbir
etnik unsurdan bahsetmezseniz birdenbire bir de bakar ki yahu
Türkiye'de 27 etnik grup varmış, hepsinin dili varmış, örfü varmış,
değerleri varmış, yerel değerler diye bir şey varmış, ulusal değerler
varmış bilmem ne böyle şaşkına döner. Şaşkına döner.
Milliyetçilik duygularının kaba ve katı bir şekilde oluşmaması lazım
Yani bir defa milliyetçilik duygularının kaba ve katı bir şekilde
oluşmaması lazım insanın kafasında. Milliyetçilik, eğer sen Türkiye
Türklerindir, vatandaş Türkçe konuş diye efendim bu ülkeye bayrağı
alıp çıkarsan ortaya, o zaman diğer insanları ötekileştirmiş olursun.
Diğer insan dediğin kim? Aleviler, Çerkezler, Lazlar... geriye bir şey
kalmaz, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, yani Arap kökenli çok var.
Hatay'ın yüzde ellisi Arap'tır. Munis insanlardır yani kavga etmezler,
sakindirler falan yani. Benim hayatım onlarla geçti. Bu coğrafyada
insanların tamamını kucaklayan bir anlayışın hâkim olması lazım. Başka
türlü bu coğrafyada tutunamayız. Osmanlı'da da işte Osmanlı'nın şeyi
bu. Yani hiçbir etnik grubu ön plana çıkartmadı. Yani son işte 19.
Yüzyılın başlarına kadar hep öyle gitti. Ne zaman işte Namık
Kemallerin, Ziya Gökalpların falan Türkçülük hareketi başladı
Jöntürkler gibi Avrupa'da onun da ötesinde Avrupa Osmanlı yerel
değerleri ve etnik grupları çok özgür bıraktı. Yani din, yaşam biçimi,
kıyafeti, her şeyi serbestti. Ve o zaman tamam oldu. Yoksa, biz tabi
bütün bu etnik, Osmanlının bakiyesi 5 milyon km2'lik bir toprak
kaybetti Osmanlı. İşte bu, buradaki bütün bu etnik grup Anadolu'nun
içerisine üşüştü. Öyle hepimiz buraya toplandık. Yani herkes bir
yerlerden gelmiş, sonra bu ülke meseleye böyle bakmak lazım. İşte
Osmanlının ötesinde Selçuklular var, Bizans var. Bir Bizans, biz doğu
romanın, biz doğu romanın mirası üzerindeyiz yani. Nereyi kazarsan
İstanbul'da bir Roma çıkıyor. Nereyi kazarsan Roma çıkar.
Subaylarınıza generallerinize bunu öğretirseniz o zaman dünyaya farklı bakarlar
Yani bu toprakları, zenginliği böyle görmek lazım, hem insan yapısını
hem toprak yapısında bu coğrafyayı böyle görürseniz ve de böyle
öğretirseniz subaylarınıza generallerinize o zaman olaya dünyaya
farklı bakar. Yani diyeceksin ki komutanım peki sen niçin böyle
bakıyorsun da peki falanca şahıs böyle mi bakıyor? Ben adalarda
büyüdüm, Büyükada'da. Ecnebi denilen insanların içinde büyüdüm. Bende
şiddetten uzak bir hoşgörü kültürü onlarla beraber büyüdüm, yani onun
da vatanı olduğunu daha o zaman idrak ettim. Yahu biz burayı
paylaşıyoruz. Rumlarla, bilmem ne Ermenilerle.
Alevi aleviyim diyemiyor. Kürt kürdüm diyemiyor. Ve böyle bir baskı,
böyle bir yapı içerisinde huzur olmaz ki!
Bize hiç Kürt'ten bahsetmedi kimse. Yani Harp Okuluna geldik, ne
Kürt'ü yahu Kürtçe yasak! Kürtçe konuşulur mu? Adam kendisinin Kürt
olduğunu söyleyemiyor ki çocuk. Alevi aleviyim diyemiyor. Kürt kürdüm
diyemiyor. Ve böyle bir baskı, böyle bir yapı içerisinde huzur olmaz
ki. Huzur olmaz, ben açıklama yaptım işte Bila'nın kitabında var. Yani
bunları serbest bırakmak lazım dedim bakın ben bir yıl evvel söyledim.
Bunun şimdi bütün televizyonu Kürt dili edebiyatını hepsini çıkartın
dedim. Bu kadar 71 yılından beri ben bu Kürtlerin içinde yaşıyorum.
Ben o zaman binbaşıydım, Diyarbakır'da sıkıyönetimde çalıştım 3 sene.
Şimdi daha güzel bir ortam oluşacak. Bu coğrafyada bu insanları başka
türlü tutamazsınız. Yoksa kaybederiz yani. Artık o dönemi geçtik.
İnşallah arkadaşlar bunu anlarlar.

aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License