29.9.10

AVCI VE GK

Hanefi Avcı neden Genelkurmay'a gitti?

Dün yaşanan Hanefi Avcı operasyonu, iktidar karşıtlığı üzerinden yürütülen ideolojik kampanyaları alevlendirdi. Avcı'nın kitabı nedeniyle böyle bir operasyona maruz kaldığı algısı oluşturulmaya çalışılıyor.

Oysa üç emniyet genel müdür yardımcısı ve iki emniyet müdürü hakkındaki soruşturmalar, tutuklamalar yaşanırken onların siyasi iktidar veya cemaatle ilgili piyasaya çıkmış kitapları yoktu. Avcı'yı diğer emniyet müdürü dostlarından ayıran en önemli tarafı, kurnazlığıdır. Devrimci Karargah Örgütü operasyonu kapsamında dinlenen Nejdet Kılıç'la görüşmelerinin dinlemeye takılması üzerine, anı kitabına cemaat bölümünü eklemesidir. Kitabı kendisine "zırh" yapmaya çalıştı, bu sayede olası bir operasyondan kurtulabileceğini umdu ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ancak, kabul etmek gerekir, diğer müdürlere göre kitap sayesinde kendisine kamuoyu desteği bulmayı başardı. Atatürkçü Düşünce Derneği ve İşçi Partisi sempatizanları Avcı'nın kitaplarını dağıtarak böyle bir algının oluşmasına katkıda bulundular. Kitabının yazımına emek harcayan bazı gazeteciler de gönüllüğü avukatlığına soyundu. Kafalar karışmasın, zihinleri bulandıran bir iki soruya da cevap vermek gerekir. Soruşturmayı yürüten savcılık, Avcı'ya 27 Eylül pazartesi günü saat 12.00'ye kadar ifadesini vermek üzere süre tanıdı. Avcı ise sivil savcılığın bu çağrısına uymak yerine gizli bir şekilde Genelkurmay'a giderek askeri savcı Yavuz Şentürk'le görüştü, Adli Müşavir Hıfzı Çubuklu da bu görüşmede hazır bulundu. Avcı'nın sivil mahkemedeki soruşturmaya direnerek askeri savcılığın yolunu tutması, üstelik bunu gizli şekilde yapması, manidar.

Sizce neden?
ŞAMİL TAYYAR STAR

Devamını BURADAN okuyun...>>>

YARGITAY GASPÇI OLDU

Cihaner Planı İşliyor

Deşifre olan Cihaner'i kurtarma operasyonu, planlandığı gibi işliyor: Anayasa ayaklar altında

Anayasa'yı açıkça ihlal eden Ceza Genel Kurulu, İlhan Cihaner'in ağır ceza mahkemesinde yargılandığı 'terör' davasının Yargıtay'a alınmasına onay verdi. Yerel mahkemelerin yetkisini gasp eden bu karar, internete düşen ve yalanlanmayan ses kayıtlarındaki kurtarma planını da doğrulamış oldu. Karara hukukçular sert tepki gösterdi: "Anayasa, yetkiyi normal mahkemelere vermiştir, Yargıtay bunu yapamaz."

Dosyaların aslını görmeden Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i tahliye eden Yargıtay, hukuk tarihine geçen bir skandala daha imza attı. Dün toplanan Ceza Genel Kurulu, Cihaner'in Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Ergenekon terör örgütü üyesi olmakla yargılandığı davayı Anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde Yargıtay'a aldı. Ceza Genel Kurulu, Cihaner'in terör davası ile 'görevi kötüye kullanmak ve evrakta sahtecilik' iddialarıyla Yargıtay'da yargılandığı davayı fotokopi üzerinden birleştiren 11. Ceza Dairesi'nin kararını hukuka uygun buldu. 6 yüksek yargıcın karşı oyuna rağmen 18 oyla alınan bu kararla, sahtecilik suçlarına bakan 11. Ceza Dairesi, Anayasa'nın 138 ve 154. maddeleri ile CMK'nın 250., Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93. maddelerine aykırı şekilde bir terör örgütü davasında yargılama yapacak. Bu, Yargıtay'ın görev bölümü içinde kendi iç hukukunu da çiğnediği anlamına geliyor. 11. Ceza Dairesi'nin muvafakat almadan verdiği birleştirme kararını da onadığı için mahkemelerin bundan sonra hukuksuz şekilde birleştirme yapmasının da önü açıldı. Alınan kararı 'skandal' olarak değerlendiren hukukçular ise internete düşen ses kaydındaki planın bire bir uygulandığına dikkat çekiyor. Cihaner'in birleştirme kararından önce Ceza Genel Kurulu Başkanı İhsan Akçin'i ziyaret ettiği iddialarının doğrulandığını belirten hukuk çevreleri, söz konusu ses kaydında ismi geçen yüksek yargıçların görevden alınmasını istedi."Dosya birleştirdikten sonra önce tüm sanıklar tahliye edilecek. Sonra biraz uzatıp dosya kapatılacak. Burada süreci biraz uzatmamız gerekiyor. (Erzurum göndermiyorum) derse ne yapacaksınız? Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı ver. Fotokopi bile olsa ben olsam birleştiririm, basarım tahliyeyi."

Yargıtay 8. Dairesi Üyesi Hamdi Yaver Aktan'a ait olduğu ileri sürülen ve yalanlanmayan bu ses kaydı, 18 Mayıs 2010'da internet sitelerine düştü. Aktan ve bir başka Yargıtay üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği iddia edilen görüşme, 'terör örgütüne üyelikle' suçlanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ve arkadaşlarının nasıl kurtarılacağını da gözler önüne seriyordu. Plan aynen uygulandı. Başkanlığını Ersan Ülker'in yaptığı Yargıtay 11. Ceza Dairesi beklenen tahliye kararını 18 Haziran 2010'da verdi. Daire, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla aralarında İlhan Cihaner ve Saldıray Berk'in de bulunduğu sanıkların yargılandığı dava dosyası ile Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ndeki dava dosyası arasında 'şahsi ve fiili irtibat' bulunduğu gerekçesiyle, her iki dava dosyasının Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ndeki dava dosyasında birleştirilmesine oybirliğiyle hükmetti. Ergenekon ana davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' davası ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 'Ergenekon terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın birleştirilerek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesi yönünde karar almıştı.

6 üye karşı oy kullandı

Mahkemenin kararının ardından Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 'aradaki olumlu görev uyuşmazlığının çözümü için' dosyaların Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine karar verdi. Bu arada, önceki gün internete yüksek yargı üyelerine ait olduğu ileri sürülen ses kayıtları düştü. Kayıtlarda yine İlhan Cihaner'i Yargıtay'da kurtarma planının ayrıntıları vardı. Ve nihayet Yargıtay Ceza Genel Kurulu dünkü toplantısında, Erzurum mahkemesindeki 'terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın Cihaner'in Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülen davayla birleştirilerek Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülmesine karar verdi. Edinilen bilgilere göre, görüşmelerde öncelikle Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin CD üzerinden verdiği birleştirme kararının geçerli olup olmadığı konuşuldu. 18 Yargıtay üyesi CD üzerinden birleştirmenin geçerli olduğu, 6 üye ise geçersiz olduğu yönünde oy kullandı. Azınlıkta kalan 6 üye, CMK 250. maddeye göre Cihaner'in işlediği terör örgütü üyeliği suçlarının görev suçu olmadığını, 'kişisel suç' kapsamında olduğunu, bu suçlarda yargılama yerinin Yargıtay değil özel yetkili mahkemeler olduğunu savundu. Bu üyeler, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin dosyanın aslını görmeden CD üzerinden verdiği birleştirme kararının hukuka aykırı olduğunu, buna onay verilmesi durumunda yargıda tehlikeli bir yolun açılacağını belirtti. Söz konusu üyeler, ilk derece mahkemelerinde Yargıtay'ın üst mahkeme olduğuna dair mevzuatta bir hüküm bulunmadığına dikkat çekti.

Kanun maddeleri tek tek çiğneniyor

Yargıtay'ın kararı Anayasa, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Yargıtay Kanunu'na uygun değil. Cihaner'i görev suçuyla yargılayan Yargıtay, ilk derece mahkemeleriyle eşit konumda. Kurul, "Yargıtay, kanunla gösterilen belli davalara bakar." diyen Anayasa'nın 154. maddesi ile "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." hükmünü içeren 138. maddesine aykırı bir karar almış oldu.

CMK'nın 250. maddesine göre terör suçu işleyenler özel yetkili mahkemelerde yargılanıyor. Başsavcı Cihaner'in, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93.maddesine göre de özel yetkili mahkemede yargılanması gerekiyor. Ceza Genel Kurulu, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ni davaya bakmakla görevlendirerek Yargıtay Kanunu'na da aykırı davrandı. Kanun, Yargıtay'ı kişisel suç kapsamındaki terör suçlarına bakmakla görevlendirmiyor. Yargıtay, sadece birinci sınıf hâkim ve savcılar ile yüksek yargı üyelerini görevlerinden dolayı yargılayabilir.

Kurtarma planı adım adım uygulandı

Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin skandal 'birleştirme' kararının ardından İlhan Cihaner'in de aralarında bulunduğu 10 sanık tahliye edilmişti. Cihaner'i kurtarma planı mayıs ayında internete düşen ses kayıtlarında ayrıntılı olarak deşifre edilmişti. Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin verdiği karar, Yargıtay Üyesi Hamdi Yaver Aktan'a ait olduğu ileri sürülen ses kaydını da tam olarak doğruladı. İşte yaşanan süreç:

14 Mayıs 2010: İnternete düşen ses kayıtlarında Yargıtay Üyesi Hamdi Yaver Aktan olduğu iddia edilen kişi ile kimliği belirsiz bir şahıs, Erzincan davası sanıklarından 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ve İlhan Cihaner'in yargıdan nasıl kaçırılacağı hakkında konuşuyor. Kayıtta, Erzurum'da görülen 'terör örgütü üyeliği' davasının Yargıtay'daki evrakta sahtecilik davası ile birleştirilmesi planlanıyor.

18 Mayıs 2010: İnternete düşen ikinci ses kaydının Hamdi Yaver Aktan ile bir diğer Yargıtay Üyesi Fatih Arkan arasında geçtiği ileri sürülüyor. İşte o ses kaydından planın ayrıntıları: "Ersan Ülker'e dedim bunu yaparsan Yargıtay başkanısın. Erzurum dosyayı göndermeyiverirse ne yapacağız? Fotokopi bile gönderse birleştirme kararı verip esası kapatıp dosyayı gönder kardeşim. Fotokopiyi bile gönderse burası cesaretli ise ben olsam birleştiririm, basarım tahliyeyi."

11 Haziran 2010: Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' iddiasıyla yargılandığı dava dosyasının aslı yerine CD üzerinden incelenmesine ve davaların birleştirilmesinin değerlendirilmesine karar verdi.

18 Haziran 2010: Yargıtay 11. Ceza Dairesi, İlhan Cihaner'in 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla yargılandığı dava ile 'görevi kötüye kullanma, evrakta sahtecilik' iddialarıyla Yargıtay'da yargılandığı davanın birleştirilmesine karar verdi. Sanıkların tamamı tahliye edildi.

27 Eylül 2010: İnternete düşen yeni ses kayıtları yüksek yargıda görevli hakimlerin İlhan Cihaner'i aklamak için yoğun bir mesai harcadıklarını ortaya koydu. Plana göre, Cihaner Yargıtay'da aklanacaktı.

28 Eylül 2010: Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'Ergenekon terör örgütüne üye olma' suçu kapsamında görülen davanın Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde görülmesine karar verdi.

Karar, tam bir hukuk skandalı

Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı: Yargılama süreci baştan beri şaibeli. Kamuoyuna yansıyan ve yalanlanmayan ses kayıtlarını dikkate aldığımızda bırakın şaibeyi, yer değiştirme cezasını gerektirecek, meslekten ihracın bir altındaki cezayı gerektirecek ciddi bir ceza alması gereken kişiler söz konusu. İlhan Cihaner'i kurtarma operasyonu artık iddialardan öte bir gerçeklik taşıyor. Son olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararı tam bir skandaldır. Zira gerekçeye baktığımızda CMK'nın 10. ve 16. maddesi yani birleştirmeyle ilgili hükümleri zikredilmiş. Birleştirmenin nasıl yapılacağıyla ilgili genel umdeleri gösterir. Yargıtay'ın hangi dairesinin görevli olacağıyla ilgili hüküm arz etmez.

Diğer sanıklar nasıl yargılanacak?

Eski Sivas Baro Başkanı Mustafa Coşkun: İlhan Cihaner, 'terör örgütü üyeliği' ve 'görevi kötüye kullanma' ile 'imar kirliliğine neden olma' gibi iddialarla suçlanıyor. Özellikle terör örgütü suçlamasıyla ilgili davanın, diğer terör örgütü davalarıyla birlikte ve aynı mahkemede görülmesi lazım. Sadece 'görevi kötüye kullanma' suçlaması, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin görev alanına girmektedir. Gelinen noktada Cihaner'in 'terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla hakkında açılan davadan sağlıklı bir netice çıkması mümkün gözükmüyor. Dava sonunda da adil bir sonuç beklemek imkânsız hale gelmiştir.

Mahkemelerin yetkisi gasp edildi

EMEKLİ SAVCI SACİT KAYASU: Hakim ve savcıların yargılama usullerini belirleyen 2802 sayısı kanunla belirlenmiş durumda. Bu kanunda 1. sınıfa ayrılmış hakimlerin nasıl yargılanacağı açık bir şekilde belirtiliyor. Sadece şahsi suçlardan yargılandığında Yargıtay yetkili olur. Diğer durumlarda ağır ceza mahkemeleri yetkilidir. Yargıtay resmen yerel mahkemelerin elindeki yetkiyi gasp etti. Daha vahim bir durum ise bundan önce ortaya çıkan ses kayıtlarındaki planın aynen uygulanmış olması. Bu süreç normal bir hukuki sürece benzemiyor. Ses kayıtları ortaya çıkıyor ve kasetlerdeki planın aynısı uygulanıyor.

Yargıçlar görevden alınmalıydı

Hukukçular Derneği Başkanı Cahit Özkan: İnternete düşen ses kayıtları, Cihaner'in skandal tahliye kararının nasıl verildiği, davaya nasıl hukuksuzca müdahale edildiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu yargıçların öncelikle haklarında yapılacak yargılamanın sonuna kadar görevden el çektirilmeleri gerekmektedir. İddia edilen ses kayıtlarına konu eylemleri hakkında soruşturma başlatılmalı ve yargılama yapılmalıdır. Mahkum olmaları halinde ihraçlarına karar verilmelidir. Adı geçen yüksek yargı mensuplarının ortaya çıkan ses kayıtları, anayasa ve yasalara, hukuka ve Yargıtay'ın kendi kararlarına açıkça aykırı. Hukuksuz kararların nasıl organize edildiği ses kayıtlarıyla deşifre olmuştur.

Ceza Genel Kurulu yetkisizdir

Emekli Yargıtay Savcısı Ahmet Gündel: Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun böyle bir uyuşmazlığa bakmaya kanunen bir yetkisi yoktur. Bu, birleştirmeden kaynaklanan bir uyuşmazlıktır. Birleştirme kararları görevle ya da yetki ile ilgili bir karar değildir. Fakat birleştirmeyle ilgili olumlu ya da olumsuz uyuşmazlıkta kanun herhangi itiraz yollarını göstermemiştir. Bu da mahkemenin verdiği bir karara itiraz edilebilmesi için bunun kanunda açık bir şekilde gösterilmesini gerektirir. Kanunda da bu konu ile ilgili açık itiraza yer verilmemiştir. Bu nedenle bu uyuşmazlığın Ceza Genel Kurulu'na götürülmesi yasalarımıza uygun değildir.

Hukuk yine yok sayıldı

Emekli Askeri Yargıç Faik Tarımcıoğlu: Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun aldığı bu karar benim hukuk anlayışıma uymuyor. Cihaner'i yargılamada normal mahkemeler yetkilidir. Çünkü suçlamalar ve isnatlar birbirinden çok farklı. Yargıtay görev suçundan dolayı görülen davalara bakabilir. Hukuk bazen yok sayılıyor. Mesela 367 kararı. Ama Anayasa Mahkemesi'ne gitseniz neden böyle bir karar verdiniz deseniz, bir dolu gerekçe sunar. Ama bu gerekçelerin hiçbiri kabul edilemez. Cihaner davasında da böyle. Yargılamanın Yargıtay'da yapılmasını gerektiren gerekçeler de kabul edilemez durumdadır.


ZAMAN 29.09.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

AVCI AVLANDI

Avcı Tutuklandı

Hanefi Avcı, terör örgütüne yardım ve yataklık suçlamasıyla tutuklandı

Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü ile ilgili yürütülen soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek, terör örgütüne yardım ve yataklık etmek suçlarından mahkemece tutuklandı. Paşakapısı Cezaevi'ne gönderilen Avcı'nın Eskişehir'de ikamet ettiği tek katlı lojmanında da bir ruhsatsız Kalaşnikof silah ele geçirildi. Delil niteliğindeki diğer materyaller İstanbul'a gönderildi.

Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın talimatıyla dün Ankara'da gözaltına alınan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü ile ilgili yürütülen soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek ve terör örgütüne yardım ve yataklıktan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. Ankara'daki gözaltının ardından aynı gün Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilen Avcı, özel avukatını çağırmadığı için barodan avukat istendi. Avcı'nın arkadaşı olan ve uyuşturucu çetesinden yargılanan eski emniyet müdür yardımcısı Emin Arslan da avukatını gönderdi; ancak Avcı, bu avukatı da kabul etmedi. Savcılık ifadesinde susma hakkını kullandığı öğrenilen Avcı, daha sonra tutuklanması talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkemedeki sorguya ise baronun gönderdiği avukat girdi ESKİŞEHİR'DEKİ LOJMANDA KALAŞNİKOF BULUNDU

Hanefi Avcı'nın bir zamanlar Eskişehir'de ikamet ettiği tek katlı lojmanında ve eski makamında da arama yapıldı. İstihbarat şube, terörle mücadele ve organize suçlar şube müdürlüğü ekiplerinin sabah saatlerinde geldikleri lojmandaki arama 4 saat sürdü. Lojmandan iki ruhsatlı tabanca ile bir ruhsatsız kalaşnikof silah ele geçirildi. Kalaşnikof silah incelenmek üzere kriminal polis laboratuarlarına gönderildi. Avcı hakkında 6136 sayılı ateşli silahlar kanununa muhalefetten de işlem yapılacağı öğrenildi. Aramalarda bilgisayar, CD, elektronik eşyalar ile veri toplamaya yarayan tüm aletler kontrol edildi. Bazı eşyalara el konuldu, bazı materyaller kopyalandı. Delil niteliğindeki materyaller İstanbul'a gönderildi.

EVİNDEN SAHTE PASAPORT ÇIKTI

Avcı'nın Eskişehir'deki lojmanında yapılan aramada çok sayıda sahte pasaport, nüfus cüzdanı ehliyetin de ele geçirildiği öğrenildi. Avcı'nın evinde yapılan aramalarda kendi resmi kullanılarak farklı bir isme düzenlenmiş bir adet lacivert pasaport, bir nüfus cüzdanı ve bir de sürücü belgesi bulundu. İki savcının nezaretinde yapılan aramaların tamamının kamera ile kaydedildiği bildirildi. Avcı'nın hakkındaki soruşturma nedeniyle söz konusu bu lacivert pasaportla yurt dışına kaçma hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyor.

Hanefi Avcı'nın örgüt üyelerine yardım ettiği belgeler ve telefon tapeleriyle ortaya konuluyor. Savcı Kadir Altınışık, yazısında, Avcı'nın örgüt üyelerine yönelik yapılan 'gizli' soruşturmadan haberdar olduğu ve bu kapsamda üyelerin faaliyetlerini saklamalarına yardım ettiği kaydediliyor. Söz konusu yardımın ise üyelere yapılan fiziki ve teknik takibin engellenmesi şeklinde olduğu belirtiliyor. Savcı ayrıca, Avcı'nın örgüt üyelerinin soruşturma kapsamında izlendiklerini deşifre ederek, örgütün illegal faaliyetlerinin ortaya çıkarılmasını güçleştirdiğini vurguluyor. Aynı soruşturma kapsamında tutuklanan ve Avcı ile bağlantılı olduğu belirtilen Necdet Kılıç, ifadesinde Avcı'yı tanıdığını açıklamıştı. Kılıç, Edirne Emniyet Müdürlüğü'nde görevli iken Avcı'nın iki kez evine geldiğini söylemişti.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce evinde arama kararı çıkarılan Avcı, gözaltına alındıktan sonra bazı basın kuruluşlarına e-posta yoluyla gönderdiği 5 sayfalık basın açıklamasında suçlamaları reddetti. Tarih ve imza bulunmayan açıklamada, telefonlarının dinlendiğini bilerek kurgu mesaj yazdığını ileri sürdü. Hanefi Avcı, açıklamasında, yasa dışı Devrimci Karargâh örgütü soruşturmasını yürüten İstanbul Başsavcılığı'nda görevli Özel Yetkili Savcı Kadir Altınışık'ı yaptığı işlemlerinden dolayı yazılı olarak Adalet Bakanlığı'na, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) ve İstanbul Başsavcılığı'na şikayet ettiğini belirtti. Devrimci Karargâh örgütü ile ilgisi olmadığını savunan Avcı, yazdığı kitap sebebiyle ve asıl sanıkları gizlemek için bu davayla ilişkilendirilmek istendiğini iddia etti. 20 Eylül 2010'da bir Adalet Bakanlığı yetkilisi hakimine ifade verdiğini söyleyen Avcı, bu yetkiliye "Yakında Karargâh Evleri veya Devrimci Karargâh ... diye tahkikata başlayacaklar hatta Necdet Kılıç'ı da gözaltına alacaklar." dediğini aktardı. Kullandığı telefonların bilerek dinlendiğini ve şikayet edince de "yanlış olmuş aşk konuşması imiş" denildiğini ifade eden Avcı, dinleme kararının 07.11.2009'da alındığını ve kendisinin de bunu 14 Kasım 2009'da öğrendiğini söyledi.

Avcı tebligata uymayınca mevcutlu getirildi

İstanbul'da Devrimci Karargah örgütüne dönük yürütülen soruşturma Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ya uzandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca geçen hafta ifadeye çağrılan ancak izinde olduğunu gerekçe göstererek tebligata uymayan Avcı hakkında 'mevcutlu getirilme (zorla)' kuralı işletildi. Polis nezaretinde İstanbul'a götürülme, savcılığın terör örgütüne yardım etmek suçundan hakkında gözaltı kararı vermesi üzerine gerçekleşti. Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın yürüttüğü Devrimci Karargah Örgütü soruşturması Merkez Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da polis nezaretinde alınmasıyla yeni bir boyut kazandı. 'Mevcutlu getirme' kararı dün sabah Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne ulaştı. Avcı'yı cep telefonundan arayıp hakkında "mevcutlu olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na çıkartma" kararı bulunduğunu belirten Terörle Mücadele Şube Müdürü, "Sayın müdürüm bulunduğunuz yeri söylerseniz arkadaşlarımız size yardımcı olacak." dedi.


Emniyetten arandığı sırada oğlunun Balgat semtindeki evinde olduğu belirtilen Avcı, "Şu an Cevizlidere'de oğlumun evindeyim. Görevliler beni buradan alabilir." dedi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli bir Emniyet amirinin başında olduğu ekip Avcı'nın verdiği Balgat'taki buluşma yerine gitti. Buluşma yerinden alınan Avcı, polislere zorluk çıkartmadı. Ekip otosu Dikmen Caddesi üzerinden Esenboğa Havalimanı'na giderken Avcı, "Emniyet Genel Müdürlüğü'ne kısa bir süre uğrayıp bu işlemi bildirmek istiyorum." dedi. Bunun üzerine ekip yol üzerindeki Emniyet Genel Müdürlüğü'ne geldi. Avcı, 5-10 dakika yetkililerle görüşme yaptıktan sonra yeniden ekip otosuna bindi ve Esenboğa Havalimanı'na hareket edildi. ANkara zaman


ZAMAN 29.09.2010

Devamını BURADAN okuyun...>>>

24.9.10

AVCI AVLANDI MI?

Örgüt Evinde "Yasak Aşk"

Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, irtibatlı olduğu tespit edilen Devrimci Karargah terör örgütü mensubu Mecdet Kılıç'ın evinde yasak aşk yaşadığı iddia edildi.
Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabında “Telefonum dinleniyor” dediği hattın Devrimci Karargah isimli terör örgütüne üye olduğu tespit edilen ve geçtiğimiz gün tutuklanan Necdet Kılıç'a ait olduğu şüphesiyle mahkemeye kararıyla dinlemeye takıldığı belirlendi. Geçtiğimiz yıl Bostancı'da 16 yaşındaki bir çocuğu ve bir polis memurunu şehit eden terörist Orhan Yılmazkaya'nın evindeki parmak izlerinden ulaşılan Necdet Kılınç'ın bir yıldan beri mahkeme kararıyla teknik takipte olduğu ve adına kayıtlı telefonunun dinlendiği ortaya çıktı. Ancak Kılıç'ın mahkeme kararıyla dinlenilen telefonunun kullanıcısının K.K isimli bir kadın olduğu K.K'nın bu hatla sevgilisi eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile görüşmelerinde kullandığı belirlendi. Avcı'nın kitabında “Arkadaşım” dediği Kılınç'ın evinde sevgilisi K.K ile buluştuğu da belirlendi.TERÖR ÖRGÜTÜNDEN YASAK AŞK ÇIKTI
Yazdığı “Haliç'teki Simonlar” kitabıyla gündeme gelen Eski Eskişehir Hanefi Avcı'yı terör örgütü Devrimci Karargah'a götüren ilginç bir yasak aşk ilişkisi ortaya çıktı. Avcı'nın yaşadığı yasak aşk, geçtiğimiz yıl Nisan ayında İstanbul Bostancı'da bir polis amiri ve 16 yaşındaki bir çocuğu şehit eden terörist Orhan Yılmazkaya'nın liderliğini yaptığı Devrimci Karargah örgütüne yönelik soruşturmayla tesadüfen ortaya çıktı. “Haliçte'ki Simonlar” kitabını şantaja uğradığı için mi yazmak zorunda kaldı?” sorusunu akıllara getiren olayın süreci şu şekilde şu şekilde gelişti:


GİZLİ TANIK SON TEZGAH'IN İFADESİ
Savcılığın hazırladığı Devrimci Karargah iddianamesinde, örgütün birçok farklı terör örgütünden ayrılan örgüt mensuplarını tek çatı altında toplamaya çalıştığı ve örgütün omurgasını 16 Eylül Hareketi ve Bedreddini Hareketi üyelerinin oluşturduğu tespiti yapıldı. Polis katili Orhan Yılmazkaya'nın evinde yapılan incelemelerde örgütün Sosyalist Demokrasi Partisi ile ilişkisi olduğu ve partiye nüfuz ettiği ortaya çıktı. Polis bunun üzerine örgütün SDP içindeki ilişkilerini incelemeye aldı.


ESRARENGİZ İHBAR MEKTUBU
Polis, örgütün SDP ile ilişkilerini araştıran incelemelerde bulunurken 1 Eylül 2009'da Emniyet'e ilginç bir ihbar mektubu geldi. Mektupta, örgüt üyelerinin yakalanmamaları için kendilerine Emniyet içinden haber verildiği belirtiliyordu. Bunun üzerine savcılık ihbar mektubundaki bilgilerin de incelenmesini ve SDP-Karargah ilişkisinin detaylı araştırılmasını istedi. Faaliyetleri mercek altına alınan kişiler arasında SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan'ın da aralarında bulunduğu üst düzey yöneticiler yer alıyordu. SDP'nin Devrimci Karargah bağlantısı kapsamında, SDP çevresinde faaliyet gösteren ve Rıdvan Turan ve Genel Başkan Yardımcılarıyla ileri derecede yakın ilişkileri bulunan Nejdet Kılıç da takip edildi.


NECDET KILIÇ BAĞLANTISI SORUŞTURMAYI DERİNLEŞTİRDİ
Emniyet'in Necdet Kılıç ile ilgili yaptığı çalışmalarda; Kılıç'ın 1980 öncesi yasadışı THKP-C Kurtuluş örgütü içerisinde Haşmet (K) ismiyle faaliyet yürüttüğünü ve 1981 yılında yakalanarak tutuklandığını tespit etti. Kılıç'ın ayrıca 1987 yılında Mersin E Tipi cezaevinde iken, bulunduğu koğuştan alınarak THKP-C Kurtuluş mensubu şahısların bulunduğu koğuşa verilmek için ölüm orucu eylemi gerçekleştirdiği belirlendi. Kılıç Mersin'de "Bahçe" olarak ifade ettiği yerde üst düzey örgüt mensupları, TKKKÖ Merkez Komite üyeliği yapmış şahıslar, Dev-Sol kurucusu, THKP-C/Kurtuluş örgütü kurucusu gibi şahıslarla toplantılar düzenlediği öğrenildi.


KILIÇ'IN TELEFONUNUN TESPİT EDİLMESİ
Nejdet Kılıç'ın kullandığı telefonların tespiti çalışmalarında adına kayıtlı bazı telefon numaralarının Emniyette görevli bazı şahıslarla irtibatlı olduğu görüldü. Polisin yaptığı soruşturma neticesinde Kılıç'ın irtibatlı olduğu emniyet görevlilerinden en çarpıcı olanı dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ydı. Emniyet'ten bilgi sızdırıp sızdırmadığı tespit edilmek üzere dinlemeye alınan Kılıç'ın Avcı ile görüştüğü ve arkadaşları için istihbarat desteğinde bulunduğu tespit edildi.


AVCI'NIN DEVRİMCİ KARARGAHÇI ARKADAŞI
Polisin Kılıç'ın kullanıyor olabileceği ikinci bir telefonun tespiti çalışmalarında, Kılıç'ın ikamet ettiği adresin cell bölgelerinde yapılan çalışmalarda Tuğrul Çakır adına kayıtlı 0.531.7307094 numaralı şüpheli bir telefon tespit edildi. Telefon numarasının şüpheli olarak görülmesinin nedeni sadece Ceyhun Ünlü adına kayıtlı 0.531.7307092 numaralı telefon ile irtibatlı olmasıydı. Bu iki numaranın genellikle Organize Suç ve Terör Örgütü mensuplarınca teknik takipten kurtulmak amacıyla kullanılan tarzda sadece birbirleri ile irtibatlı oldukları tespit edildi. Çakır ve Ünlü adına kayıtlı bu iki ardışık numaralı telefonları ilginç kılan ise Necdet Kılıç'ın evinde sinyal veriyor olmaları oldu. Yapılan bu tespitler sonrasında Savcılık ve Emniyet, bu iki telefonun Devrimci Karargah Örgütü adına faaliyet gösteren Necdet Kılıç tarafından örgüte bilgi sızdırmak amacıyla, örgütsel amaçlı kullanıldığı kanaati oluştu.


HAKİM KARARIYLA DİNLEMEYE TAKILDI
Bu numaralardan Nejdet Kılıç'ın kullandığı değerlendirilen ve Kılıç'ın ev adresinden sinyal veren 0.531.7307094 numaralı telefon hattı hakim kararıyla 7 Kasım 2009'da dinlemeye alındı. Polis yapılan dinlemelerde ilk olarak dinlemeye alınan numaranın Nejdet Kılıç tarafından kullanılmadığını, kimliği tespit edilemeyen bir kadın tarafından kullanıldığını belirledi. Diğer önemli tespit de bu iki numara kullanıcıları arasında yasak aşk ilişkisinin bulunduğuydu. İlerleyen süreçte, Nejdet Kılıç’ın ikametgahından sinyal verdiği ve sadece tek telefon ile irtibatlı olduğu için dinlemeye alınan 0.531.7307094 nolu telefonun Edebiyat Öğretmeni K.K tarafından kullanıldığı tespit edildi. Karşı telefonun da başkasının adına kayıtlı olmasına rağmen dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı tarafından kullanıldığı anlaşıldı.


POLİS DİNLEMEYİ DURDURDU
Dinlemelerde iki telefon kullanıcısının Nejdet Kılıç'ın evinde buluşacakları bilgisine ulaşıldı. Kılıç'ın adresinde yapılan takipte bir kadınla Hanefi Avc'nın buluştuğu görüldü. Polis telefonların cell çalışması ile de telefon kullanıcılarını Hanefi Avcı ve Edirne'de Edebiyat öğretmeni olan Kezban Küçük olduğunu belirledi. Hanefi Avcı'nın Kezban Küçük isimli kadınla yasak aşk yaşadığının belirlenmesi üzerine dinlemeye alınan 94 ile biten numara dinleme süresinin sona ermesi beklenmeden teknik takipten çıkarıldı.


KILIÇ'IN EVİNDEKİ YASAK AŞK KAYDEDİLDİ Mİ?
Hakim kararıyla dinlenen Nejdet Kılıç ve Hanefi Avcı'nın dinlemeye düşen konuşmalarında yakın ve samimi ilişkinin yanısıra Avcı'nın Kılıç'a karşı yardımcı olma gayretinde ve ricalarını geri çevirmeme eğiliminde olduğu belirlendi. Hanefi Avcı'nın polis katili Devrimci Karargah örgütü üyesi Nejdet Kılıç ile ilişkili olması da dikkat çeken başka bir konu. Kılıç'ın örgütsel geçmişi ve Avcı'nın 80 döneminde solculara yaptığı söylenen işkenceler düşünüldüğünde Avcı'nın Kezban Küçük'e olan zaafiyetinin Devrimci Karargah örgütü tarafından Avcı'ya şantaj amaçlı kullanıldığı düşünülüyor. Hanefi Avcı'nın Nejdat Kılıç'ın evindeki birlikteliğinin Devrimci Karargah mensuplarınca kaydedilmiş olabileceği de belirtiyor. Teknolojik imkanlardan sonuna kadar faydalanan Devrimci Karargah'ın Avcı'nın kasetini çekmiş olma ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyor.


AŞK YAŞARKEN İKİSİ DE EVLİYDİ
Öte yandan K.K ve Hanefi Avcı'nın ilişkilerinin başladığı dönemde ikisinin de evli olduğu ortaya çıktı. Halen evli olan Avcı'nın gerek Edirne gerekse Eskişehir Emniyet personeli arasında karısından boşanma aşamasında olduğunun bilindiği öğrenildi. K. K'nın ise kısa bir süre önce eşinden ayrıldığı belirtildi.Bu arada Avcı'nın yazdığı kitapta Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açık açık yazınca polisin operasyonu sekteye uğradığı belirtiliyor. “Haliçte Yaşayan Simonlar” isimli kitabın piyasaya çıkması ile Devrimci Karargâh terör örgütü kapsamında yürütülmekte olan soruşturmanın gizliliği ihlal edildi. İlgili tahkikattan haberdar olan Avcı, kitabında Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açıkça belirtmişti.


KILIÇ, MAKAMINDA AVCI'YI ZİYARET ETTİ
Bu arada Avcı'nın kitabın yayınlanmasından sonra dinlendiğini öğrenen ve telefonlarını iptal ettiren Nejdet Kılıç'ın Hanefi Avcı ile irtibatlarını ankesörlü telefon üzerinden kurmaya başladığı ve bu durum adli soruşturma kapsamında delil dosyasına alındığı da öğrenildi. Kılıç'la ilgili soruşturma dosyasındaki bir diğer önemli konuda Nejdet Kılıç'ın Hanefi Avcı'yı Eskişehir'deki makamında ziyaret etmesi ve özel bir cihaz alıp almadığı konusu.. Ziyaretten sonra Kılıç'ın Eskişehir Polis evinde Hanefi Avcı'nın misafiri olarak ağırlandığı da soruşturma dosyasına yer aldı.
Avcı Haliç’te mi karargahta mı avlandı?



Şamil Tayyar Star

Kısmet olursa yeni kitabımız Çelik Çekirdek, cumartesiden itibaren piyasada raflardaki yerini alacak. Kurumsal manada derin devletin ve bürokratik iktidarın 200 yılı aşan öyküsünü anlatıyoruz. Osmanlı Sultanı 3. Selim’den günümüze kadar devam eden sürecin kodlarını deşifre etmeye çalışıyoruz.

Ayrıntısına girmeyeceğim, kararı okuyucu verecektir.

Kitabı, köşeye taşımamım asıl nedeni, son bölümüne eklediğimiz Hanefi Avcı Operasyonudur. Referandum öncesi sahnelenen bu operasyonun perde gerisinin aralanmasına yönelik yoğun okuyucu talebi nedeniyle böyle bir eke ihtiyaç hasıl oldu.

Kabul etmek gerekir, kitaplarla ilgili bu tür aktüel gelişmelerin hızına yetişmek, neredeyse imkansız. O nedenle, gündeme yeni düşen Devrimci Karargah Örgütü Operasyonu ve Hanefi Avcı’nın bu süreçteki rolüne ilişkin iddiaları kitaba yetiştiremeyince, köşeye taşımak istedim.

Malum, bu radikal sol örgüt, adını ilk kez, Karacaahmet Mezarlığı’ndan birinci orduya ait Selimiye Kışlası’na yönelik el yapımı roketatarı fırlatarak duyurmuştu. Sütlüce’deki AK Parti İstanbul İl Binası’na gönderilen, bir polisin şehit olmasına ve bazı görevlilerin yaralanmasına yol açan bombalı paketin sahibi de bu örgüttü.

Bu eylemlerin ardından örgüt daha sıkı takibe alındı. Ardından örgütün Bostancı’daki hücre evine baskın düzenlendi, örgüt üyesi Orhan Yılmazkaya öldürülürken emniyet amiri Semih Balaban şehit olmuş, Mazlum Şeker adında bir genç hayatını kaybetmiş, 7 polis yaralanmıştı.

Avcı sürprizi

Polis, bu baskından sonra örgütle ilgili çalışmalarını yoğunlaştırırken, bir sürprizle karşılaştı. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla teknik takibe alınan Toplumsal Özgürlük Gazetesi yazarlarından Necdet Kılıç’la Hanefi Avcı’nın yakın ilişkisi tespit edildi.

Polis şaşkındı. Kılıç, Eskişehir’e Avcı’nın yanına gidiyor, Avcı İstanbul’da Kılıç’la buluşuyordu.

Bir süre sonra takipte iz kaybı oldu. Polis klasik yöntemlerin dışında denediği tüm hünerlerine rağmen örgüt üyelerini takipte zorlanıyordu. Örgütün, polisin takip yöntemlerini iyi bilen uzman birinden yardım aldığını düşünmeye başladılar.

Birinci derecede şüpheli Avcı’ydı.

Burada beklenmedik bir başka gelişme yaşanıyor. İstanbul emniyetinden bir köstebek polis,

Avcı’ya giderek Devrimci Karargah Örgütü’nün takip edildiğini ve kendisinin de dinlendiğini söylüyor.
Zaten Avcı da kitabında bu bölümü şöyle anlatıyor: “Sadece 2 kişinin konuştuğu bir telefonun tespitiyle dinleme başlamış, IMEI numarası üzerinden mahkeme kararı alınarak dinleme yapılmış. Yasadışı örgüt elemanı gibi gösterilerek dinlendim.”

Avcı, daha sonra katıldığı bir TV programında ise sadece bir kişiyle konuştuğu telefon hattındaki karşı tarafı dinleyerek kendisinin dolaylı şekilde takibe alındığını iddia etmişti.

Neyse...

Salı günü 3 ilde 20 adrese düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda İstanbul’da 15, Bursa’da 1, Ankara’da 1 kişi olmak üzere 17 kişi gözaltına alındı. Avcı da ifadesine başvurulmak üzere savcılığa davet edildi. Bu satırlar kaleme alınırken Avcı henüz davete uymamıştı.

Anahtar kadın

Buradaki kritik sorular şunlar: Avcı, bu sol örgüte nasıl bulaştı? Necdet Kılıç’la muhabbetinin sınırları nedir? Bu kadar tecrübeli bir istihbaratçı nasıl oyuna gelir?

Gördüğüm kadarıyla her meselede olduğu gibi burada da anahtar, bir kadın...

Hanefi Bey, Edirne’de Emniyet Müdürüyken hızlı okuma kursuna merak salıyor. Doğaldır, geçmişte de birçok önemli bürokrat aynı kursa dahil olmuşlardır. Orada Kezban Hanım’la tanışıyorlar. Kezban Hanım, Necdet Kılıç’la da çok yakın...

Avcı ve Kılıç’ı bir araya getiren Kezban Hanım...

Bu ilişki düzeneğine ilişkin çok duyum aktarıldı, “özel hayata girer” diyerek kitabın o sayfalarını kapatacağım.

Duyduğum kadarıyla Hanefi Bey, o kadar rahat değil. Korkusunun iki önemli nedeni var: 1- Necdet Kılıç’la yaptığı görüşmelerin kayıtları savcının elinde mi? 2- Kezban Hanım’la görüşmeleri görüntülendi mi?

Soruşturmanın safahatı hakkında bilgimiz olmadığı için bu sorulara kesin cevaplar vermemiz çok zor. Hele, ikinci sorunun cevabıyla hiç ilgili değilim. Ama silahlı bir örgütle ilgili yürütülen soruşturmada, (bir kadın yüzünden) teröristlere teknik destek verdiği iddiası çok vahimdir.

Soruşturmanın sonucunu bekleyip göreceğiz. İfade vermeye gittiğinde kendisini nasıl savunacak bakacağız.

Avcı, Haliç’te mi Karargahta mı avlandı, anlayacağız...



POLİS KATİLİ ÖRGÜT İÇİN "UYDURUK" DEDİ
Yazdığı kitapla olay adam haline gelen Hanefi Avcı Cumhuriyet gazetesine polis katili Devrimci Karargah örgütüyle ilgili olarak ilginç açıklamalarda bulundu.

Telefonun ucundaki skandal

Hanefi Avcı'nın 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabı üzerine oldukça uzun, iki yazı yazmış ve kitabı analiz etmiştim.
Analizi bitirirken de şöyle demiştim; "Avcı'nın son bir yılında açıklanamayan 'gri alanlar' var. Eğer o gri alanlar aydınlığa kavuşursa Avcı'nın bu kitabı niye yazdığı anlaşılabilir."
Beklenmeyen bir şey oldu ve üç gün önce yapılan Devrimci Karargah Örgütü'ne (DK) yapılan operasyon Avcı'nın hayatındaki gri sahaları aydınlattı.
Açıkçası tam anlamıyla bir şok hali var. Çünkü Hanefi Avcı ile polis katili DK örgütünün yan yana gelmesi kolay açıklanabilecek bir durum değil.
Operasyonun detayları haber sayfamızda var. Çok çarpıcı bir hikâye. İşin içinde bilgi sızdırma var, yasak aşk var ve belki de şantaj var.
Özetlersek;
DK soruşturmasını yürüten polis, Nejdet Kılıç üzerinden Hanefi Avcı'ya çıktı. Bu konuşmalarda Kılıç'ın bazı adli konularda arkadaşları için istihbarat desteği talebinde bulunduğu tespit edildi.
Kılıç'ın kilit bir konumda olduğunu tespit eden polis üzerinde yoğunlaşınca, Kılıç'ın ikamet ettiği adresin baz verileri üzerinden T.Ç adına kayıtlı bir numarayı tespit etti.
Telefon numarası şüpheli bulundu çünkü o telefon C.Ü adına kayıtlı bir numarayla irtibatlı. Sadece birbirlerini arıyorlar ki bu organize suç örgütlerinde çok görülen bir şey.
Savcılıkta, bu iki telefonun Nejdet Kılıç tarafından örgüte bilgi sızdırmak amacıyla kullanıldığı kanaati oluştu.
Hakim kararıyla Nejdet Kılıç'ın telefonu 7 Kasım 2009'da dinlemeye alındı. (Olay Avcı'nın kitabında farklı yer alıyor.)
Fakat dinlemeye alınan numaranın Nejdet Kılıç tarafından değil kimliği tespit edilemeyen bir kadın tarafından kullanıldığı ortaya çıktı. Yapılan çalışmada bu telefonu kullanan kişinin edebiyat öğretmeni Kezban K. olduğu görüldü.
Hattın diğer ucundaki isim ise adeta şok etti. Çünkü başkasına kayıtlı bu telefonu kullanan kişi Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ydı.
Yine şok bir gelişme de gerçekleşti: Hanefi Avcı ile öğretmen Kezban K. Nejdet Kılıç'ın evinde buluşuyorlardı.
Akıllara takılan temel soru ise şu: Acaba Avcı'nın K. ile görüşmeleri örgüt tarafından kaydedildi mi? Örgüt Avcı'ya şantaj yaptı mı?
Bostancı'da yapılan operasyonda DK'nın teknolojiyi en üst düzeyde kullandığı görülmüştü. Acaba buluşma ya da buluşmalar kayıt edildi mi?
Çünkü Avcı, kitabın basımından sonra çıktığı NTV yayınında cemaate yüklenirken 'herkes korku içinde benim de bir şeyim çıkacak mı' mealli ifadeler kullanmıştı.
Eğer Avcı'nın örgüt evinde yaşadığı bir yasak aşk varsa ve bu kaydedilmişse, geçmiş yıllarda Ergenekon'u ilk ortaya çıkartan şahıslardan biri olan Avcı'nın kitabında Ergenekon'u boşa çıkarmaya çalışması farklı bir durumu ortaya koyuyor.
Avcı'nın öğretmen K. ile ilişkisini Nejdet Kılıç üzerinden yürüttüğü biliniyor. Bu durumda örgütün Avcı'nın yaşadığı ilişkiyi kontrol altında tutması, Kezban K'yı kullandığı örgüt evinde yaşadığı ilişkiyi kaydetmesi de kuvvetle muhtemel.
Bu süreçte yaşanan bir başka hadise var ki olayı daha da ilginç kılıyor. Çünkü Avcı kitabında Nejdet Kılıç'ın dinlendiğini açıkça yazdı. Böylece polis ve MİT'in gizli operasyonu deşifre oldu. Dinlenildiklerini/izlenildiklerini fark eden örgüte yönelik operasyon öne çekildi ve üç gün önceki gözaltılar gerçekleşti.
Avcı kitabının 491. sayfasında yalnızca bire bir, iki telefonun karşılıklı görüşme ve mesajlaşma için kullanıldığını (05.. ... .. 92 ve 05.. ... .. 94) İstihbarat şubesinin görev alanına girmemesine rağmen dinlendiğini iddia etmişti.
Oysa sadece sonu 94 ile biten numara mahkeme kararıyla dinlemeye alındı. Fakat bu iki telefonun Avcı ve ilişkide olduğu iddia edilen Kezban K. arasında kullanıldığı görülünce vaktinden önce (26.01.2010) çıkış yapılarak dinleme bitirildi.
Yani Avcı'nın iddia ettiği gibi bir telekulak hadisesi yok. Kulislere göre de Avcı'nın Adalet ve İçişleri bakanlıklarına yaptığı başvurular 'süren soruşturmayı açık edeceği için' cevapsız bırakıldı.
Avcı'nın öğretmen K. ile olan ilişkisi sadece ikisini ve kendi ailelerini ilgilendirir. Buna diyecek bir şey yok.
İlişki başladığında her ikisi de evliydi. Öğretmen K. daha sonra boşandı. Kulislere göre Avcı da eşinden boşanacaktı.
Hatta bu durum Avcı'nın eşiyle ve onun ailesiyle arasında gerginliğe de neden oldu. Fakat bütün bunlar olayın kahramanlarının özel hayatı. Sadece kendilerini ilgilendirir.
Fakat bu durumu gizlemek için Avcı'nın emniyeti, yargı camiasını ve Gülen Cemaati'ni bir suç örgütü gibi göstermeye çalışması anlaşılamaz bir durum.
Ergenekon, Danıştay, Kafes ve Balyoz gibi hayati soruşturmaları boşa çıkarmaya çalışması en basit tabirle Avcı için talihsizlik oldu.

KAYNAK aktifhaber.com

Devamını BURADAN okuyun...>>>

13.9.10

AVCININ ANLATAMADIKLARI

Hanefi Avcının Anlatamadıkları

Yazdığı kitapla gündeme bomba gibi düşeceğini planlayan Hanefi Avcı, bombayı kendi kucağına bıraktığının farkında değil. Avcı kitapta anlattığı ya da anlatmadığı pek çok konuyu yıllarca gazetecilerle paylaştı. O unuttu belki ama gazeteciler unutmadı.
Yasin Oğuz / LİBERALSES

Avcı’ya soruyoruz; Yener Kaya ile Sabancı Center’ı nasıl unuttun?

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın kitabı Cuma günü gazetelere konu oldu. O günden bu yana gündemden düşmüyor. Avcı’nın kitabında dile getirdiği “cemaat” ve “cemaatçilik” tartışmalarına hiç girmeyeceğiz. Çünkü bizim bilebileceğimiz ve detayına vakıf olabileceğimiz bir konu değil.

Bizi asıl ilgilendiren Danıştay Cinayeti, Sabancı Center baskını gibi adli olaylar. Bu olaylarla ilgili Hanefi Avcı’nın yazdıkları, kitabında iddia ettikleri. Öyle görünüyor ki Avcı daha önce bu olaylarla ilgili gazetecilere anlattıklarını, haber yaptırtmak için servis ettiği bilgileri, belgeleri kitabına eklemeyi unutmuş. Dün konuyla ilgili Yeni Şafak’tan Abdülkadir Selvi haklı olarak isyan etmişti. Hanefi Avcı’ya göre yakın siyasi tarihin en tantanalı, üzerinde en fazla konuşulan kısımları kalem oynatılmadan ya da basite indirilerek geçiştirilmiş. Biz de kısaca hem kitaba göz attık, hem de Avcı’nın kaleme aldığı kitapla ilgili yazılanları okuduk. Doğrusu çok şaşırdık. Çünkü Avcı Ankara’da görev yaptığı dönemde gazetecilere defalarca anlattığı konulara hiç değinmemiş. Ancak en büyük şaşkınlığı Sabancı Center’da işlenen cinayetle ilgili yazılanları okurken yaşadık. Avcı’ya göre bu cinayetin çözülmemiş hiçbir yanı kalmamış! Buraya ünlem koyup, buradan devam etmek istiyoruz.

Avcı, Ankara’da kızakta olduğu dönemde bu cinayetle özel olarak ilgilenmişti. Bu arada da ulaştığı bilgileri yanına gelip giden gazetecilerle paylaşıyordu ki bu gazetecilerden en az ikisini gayet yakından tanıyoruz.

Avcı işte bu gazetecilere Sabancı Center cinayetini anlatırken JİTEM’i işaret ediyordu. O günlerde varlığı tartışmalı JİTEM’in işi DHKP-C’ye havale ettiğini söylüyordu. Şimdi terör örgütleriyle derin devlet arasındaki ilişkiyi inkar etse de o günlerde son derece rahatlıkla konuşuyordu.

Avcı’nın cinayetle ilgili anlattığı diğer iddia ise Demir Sabancı ve Sabancı Ailesi ile ilgiliydi. Emniyet Nuriş Kardeşlerin telefonlarını dinlemeye almıştı ve bu kardeşlerin Sabancı ailesi ile temas kurduklarını tespit etmişti. Bunun üzerine de Sabancı ailesi uyarılmıştı. Ancak aile uyarıyı dinlememiş ve sonucunda Mustafa Duyar cezaevinde Nurişler tarafından öldürülmüştü. Avcı’ya göre cinayetin azmettireni Demir Sabancı’ydı. Bu sözleri altı doldurulmak ve yazılmak kaydıyla gazetecilere anlatan Hanefi Avcı’dan başkası değildi.

Avcı’nın gündemi sarsacak bomba açıklamalarından bir diğeri de yine on – on beş yıl önce kamuoyunu çok meşgul eden borsacı Yener Kaya cinayetiydi. Bu cinayette de örgütsel bir bağlantı bulamadığını, görmediğini söyleyen Avcı o günlerin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Fuat Miras’ı işaret ediyordu. Güya Yener Kaya ile Miras’ın eşi arasında bir ilişki vardı. Bunu öğrenen Miras İstanbul’da aynı zamanda uyuşturucu ticareti de yapan bir mafya mensubuna Kaya’nın öldürülmesi talimatını veriyordu. Bunun üzerine Kaya öldürülüyor, elleri arabaya kelepçelendikten sonra cesedi TEM otoyolunda yakılıyordu.

Avcı bugün kitabında ne bu konulara girmiş, ne de gazetecilere rahatlıkla anlattığı olayların detaylarını yazmış. Üstüne üstlük bir de gazetecilere o günlerde anlattıklarının Sabancı Cinayeti örneğinde olduğu gibi tam tersini anlatmış. Ancak Avcı unutsa da bu anlatılanları biz unutmadık. Avcı’nın hatıralarında eksik bıraktığı boşlukları buradan doldurmaya devam edeceğiz…

LİBERALSES

Yarın: İstanbul – Fatih’te Çarşamba’yı 28 Şubat’ta kim, nasıl bombalatacaktı?

Hanefi Avcı'ya bu bilgiyi kim verdi?

JİTEM niye Fethullah Gülen’in peşindeydi ve Avcı bu olayı kime anlattı?

Avcı’nın ağına takılan avlar ve diğerleri…

İstanbul – Fatih’te Çarşamba’yı 28 Şubat’ta kim, nasıl bombalatacaktı? Hanefi Avcı'ya bu bilgiyi kim verdi? JİTEM niye Fethullah Gülen’in peşindeydi ve Avcı bu olayı kime anlattı?
Yasin Oğuz / LİBERALSES

28 Şubat Süreci’nin en zorlu günleriydi. Gazeteler adeta Genelkurmay Başkanlığı’nın bülteni gibi çıkıyor, muhafazakâr halk kitlelerine karşı psikolojik harp yapıyorlardı. Bu işlerin Genelkurmay ayağını Çevik Bir yürütüyordu. Batı Çalışma Grubu ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda örgütlenmişti.

Sürecin en kesif olduğu günlerde bir sabah gazeteler Türk Silahlı Kuvvetleri’ne casus yerleştirildiği haberleriyle çıktı. Casus askerliğini Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda yapmakta olan Kadir Sarmusak, onu yönlendirenler ise dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ile yardımcısı şimdinin meşhur emniyet müdürü Hanefi Avcı’ydı. Üç isim de gazeteler aracılığıyla adeta linç edildi. Baştan itibaren suçlu ilan edildiler. Orakoğlu ve Avcı görevden alındı, Orakoğlu uzun süre tutuklu olarak yargılandı. Avcı ise uzun yıllar sürecek kızak bir göreve getirildi.

İşte bu günlerde Avcı sık sık gazetecilerle buluşur, onlara bilmedikleri çok önemli gerçekleri açıklardı. Şimdi başarısız Balyoz Darbe Girişimi belgeleri arasında çıkan “Cami Bombalama” timiyle ilgili belgeleri “Olur mu canım böyle şey” diye küçümseyen Avcı o gün benzeri pek çok bilgiyi gazetecilerle paylaşmaktan çekinmemişti. Bunlardan bir tanesi de İstanbul – Çarşamba semtinin askerler tarafından bombalanacağıydı. Olayın planlanma safhasında bizzat Kadir Sarmusak da bulunmuştu. Çarşamba askerlere göre irticacıların yuvalandığı bir semtti. Bu semt adeta şeriatçıların kalesiydi. Öyleyse gerekli dersin verilmesi gerekiyordu. Bunun için de askeri bir yol seçilmişti.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı uçaklar tatbikat maksadıyla bomba yüklü olarak havalanacaklardı. Uçakların güzergâhı Fatih – Çarşamba’dan geçecekti. Bu sırada bomba yüklü uçaklardan bir tanesi üzerindeki bombaları bırakacaktı. Meydana gelecek bu katliamdan sonra yapılacak açıklama bile belirlenmişti. Uçak bombalarını mekanizmasının bozulması yüzünden kazayla düşürmüştü.

Ya böyle bir planın duyulmuş olmasından, ya da planın yapıldığı birimin deşifre olmasından dolayı bu korkunç plan hayata geçirilemedi. Ancak Avcı bu planı gazetecilerden saklama lüzumunu hiç hissetmedi.

Avcı’nın anlattığı bir diğer olay ise Fethullah Gülen’e düzenlenecek suikast iddiasıydı. O günlerde Türkiye’de olan ve İstanbul – Altunizade’de kalan Gülen JİTEM elemanları tarafından takip ediliyordu. Aynı elemanlar binanın planına ulaşmaya çalışıyorlar, bina ile ilgili bilgi topluyorlardı. Üzerinde durdukları konu Gülen’in binaya ne şekilde girip – çıktığıydı. Çünkü Gülen dışarı çıktığında zırhlı bir araca biniyordu. Yani yol boyunca kendisine bir zarar verilmesi mümkün değildi. Binada da kaldığı yer bilinmiyordu. Suikast için ancak binaya giriş – çıkış yaptığı kısa zaman dilimi kalıyordu.

Bu bilgiyi de Avcı pek çok gazeteci ile paylaştı. Şimdi yerden yere vurduğu Bülent Orakoğlu için de Avcı’nın ağzından hiç de kötü sözler çıkmıyordu; “Gardaş geçmişine kefil olamam. Ama şimdi sağlam duruyor” sözleri gazeteciler arasında Orakoğlu’nun en büyük referansıydı.

Hanefi Avcı bunları söylerken yanılıyor ya da yanıltıyor muydu? Elbette hayır. İstihbari bilgileri hem devletin ilgili kurumlarına rapor ediyor, hem de kendince askere karşı bir cephe oluşturuyordu. Anlattıklarının doğruluğu da çeşitli defalar teyit edildi. En azından bizim konuştuğumuz gazeteciler arasında bu bilgiyi başka kaynaklardan teyit eden isimler de var. Zaten aksi olsaydı o tarihlerde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda en önemli terfi postu olan İstihbarat Daire Başkanı Kurmay Albay Eser Şahan emekli edilmezdi. Askerler planlarının sızdığını fark edince ilk kurban ettikleri isim Şahan oldu.
Hal böyleyken Avcı şimdi niye çark etti? Sizce bunun Ermeni Mustafa ile bir ilgisi olabilir mi?

LİBERALSES

Yarın:

Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik ilk toplantı ne zaman oldu? Bu toplantıda kimler vardı?

Toplantıdaki bilgilerin basına sızması üzerine Hanefi Avcı’nın tepkisi ne oldu?

Ergenekon’a yönelik soruşturmayı yıllarca nasıl sakladı?

Hanefi Avcı, umduğu makamlara gelebilmek için neler yaptı? AKP kurmaylarıyla ilk ne zaman temas kurdu? Hangi gazetecilerle sürekli görüşüyordu? Bugün inkar ettiği Ergenekon için eskiden ne düşünüyordu?
Yasin Oğuz / LİBERALSES

Dün Hanefi Avcı’nın yazmadığı, yazamadığı doğruları anlatırken, bugün için sizlere Ergenekon Davası’nın başlangıcıyla ilgili basına hiç yansımamış bilgiler aktaracağımıza söz vermiştik. O sözümüzü birkaç paragraf aşağıda bulacaksınız. Ama bundan daha önce Hanefi Avcı’nın kızaktan indiriliş sürecine dair bilinmeyenleri anlatalım.

Avcı 28 Şubat Süreci’nde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan yardımcısı ve daha sonra vekili oldu. Oradan da askerlerin baskısı ile kızağa alındı. Ankara – Dikmen’de Emniyet Genel Müdürlüğü binasının beşinci ya da altıncı katında, AKKM’de (Ana Komuta Kontrol Merkezi’inde) görev yapıyordu. Avcı’nın tayini buraya çıktıktan sonra AKKM gazetecilerin uğrak noktası haline gelmişti. Necdet Açan, Faruk Mercan, Tuncay Opçin, Soner Arıkanoğlu, Adnan Gerger, Ferhat Ünlü, Gürkan Zengin, Cüneyt Özdemir vb. pek çok gazeteci Avcı’nın yanına sık sık giderdi. Ya da Ankara ve İstanbul’da buluşur, görüşürlerdi. Avcı’nın yalnızlaştırıldığı, lanetli ilan edildiği o günlerde yanındaki isimlerden bir tanesi de Önder Aytaç’tı. Aytaç ile Avcı sıkı dosttu.

Yıllar birbirini kovalarken Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından parti grubunun yarıya yakını yeni partiye geçmeyi reddetti. Başını Tayyip Erdoğan’ın çektiği AKP kuruldu ve 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından iktidara geldi. Ardından da Abdullah Gül’ün başbakanlığında kabine oluşturuldu. Bu kabinede İçişleri Bakanlığı koltuğuna deneyimli siyasetçi Abdülkadir Aksu getirildi. Birkaç ay sonra da Aksu, Hanefi Avcı’yı bulunduğu kızak görevden alarak Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı (KOM)’na getirdi. Avcı’nın yıldızı tekrar parlamaya başladı.

Aksu bu tayin işlemini yaparken uzak, yakın çevresinin yoğun baskısına maruz kalmıştı. Etrafındaki hemen herkes bu göreve ya da İstihbarat Daire Başkanlığı’na Hanefi Avcı’nın getirilmesini istiyordu. Aynı istekler önemli, önemsiz pek çok isim tarafından o sırada henüz meclise girememiş olan Tayyip Erdoğan’a da iletiliyordu. İki isim de bu Avcı’ya mesafeli durmuyorlardı. Sadece yeni kurulmuş, geçmişi yüzünden çok sıkıntılı bir hareketten gelip hükümet kurmuş olmanın heyecanıyla tayin için biraz süre istiyorlardı.

Nitekim Gül hükümetinin üçüncü ya da dördüncü ayında Hanefi Avcı, KOM’un başına getirildi. Buraya kadar Avcı’nın kariyerinin en zor günlerini, yıldızının parladığı anın kronolojisini yazdık. Bundan sonrası ise hem kulis bilgisi, hem de kendisini her türlü beklentiden uzak gösteren Avcı’nın en küçük ayrıntılarda bile yalan söylediğinin belgesi.

O günlerde Avcı’nın aktif ve parlak bir göreve getirilmesi için en fazla uğraşanların başında Önder Aytaç geliyordu. Aytaç hem emniyet camiasındandı, hem de Abdülkadir Aksu’nun çok yakınıydı. Aytaç bu yakınlığı kullanarak Aksu üzerinde bunaltıcı bir baskı oluşturdu. İstanbul’da da Tayyip Erdoğan’ın ofisiyle temas kuran bazı isimler Hanefi Avcı için Erdoğan’a referans oluyorlardı.

Ancak bilmedikleri bir nokta vardı. Hanefi Avcı daha Fazilet Partisi bölünmeden önce, parti içindeki yenilikçi kanat ile temasa geçmişti. Yenilikçilerin bir araya geldiği meşhur Pazar pikniklerinin müdavimiydi. Bu temaslar sayesinde AKP içinde hatırı sayılır bir çevresi olmuştu. Hükümet kurulduktan sonra Avcı, yakın çevresine, gazetecilere hiçbir beklentisi olmadığı imajını yaysa da el altından AKP ile pazarlık yapıyordu. İlk istediği makam İstihbarat Daire Başkanlığı’ydı. İkinci sırada ise KOM vardı. İsminin askerlere alerjik gelmesinden çekindikleri için Erdoğan’ın onayıyla Aksu, Avcı’yı KOM’na tayin etti. Avcı için gün doğmuştu. Burada neler yaptığı bir çok farklı yazının konusu olacağı için şimdilik Avcı’nın KOM günlerini atlıyoruz.

Bu tayin sürecinde önemli olan Avcı’nın çevresine verdiği imaj ile gerçek yüzünün birbiriyle örtüşmemesi. Avcı hayatının her döneminde ve her evresinde kariyerist oldu. Kitabında hiçbir beklentisi olmayan derviş resmi çizse de sadece KOM’a tayin döneminde yaşananlar bile Avcı’yı anlamaya yeter. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevine getirildikten sonra da Ramazan Akyürek’ten boşalan İstihbarat Daire Başkanlığı için Ankara’da çalmadık kapı bırakmadı. Bunlardan sonraki hedefi ise İstanbul ya da Ankara Emniyet Müdürlükleri oldu. Ama asıl muradı, kendisinin ve ekibinin arkasındaki isim olan Ermeni Mustafa’nın da yardımıyla MİT’in başına geçmekti. Bunların hiç birinin olmadığını anladığı anda da son valiler kararnamesine girmek için uğraştı. Ancak Avcı burada bir gerçeğin farkına vardı; İsmi başbakan Tayyip Erdoğan tarafından çizilmişti. Gelebileceği en son nokta Eskişehir Emniyet Müdürlüğü gibi görünüyordu. Şimdi Avcı bu kulisleri hiç yapmamış, hiç mevki ve kariyer tutkusu olmamış ya da yokmuş gibi davranıyor. Ankara’da bu işler için çaldığı tüm kapıları tek tek biliyoruz.

Şimdi en basit, en anlaşılabilir ve en insani noktada bile yalan söyleyen bir portreyle, hiç bilmediğimiz, hiç sevemediğimiz bir Hanefi Avcı portresi ile karşılaşıyoruz. Bu kadar basit bir konuda bile yalan söyleyen bir insanın dürüstlüğünden dem vurulabilir mi? Ya da biz bu ismin şimdi anlattıklarına nasıl inanacağız?

Bu faslı burada kapatıp, asıl konumuza dönelim. Türk basınında Ergenekon ile ilgili ilk bilgi ve yazılar 1996 yılında yayınlanmıştı. Daha sonra Ergenekon Davası kapsamında gözaltına alınan emekli binbaşı Erol Mütercimler ilk defa Ergenekon Örgütü’nün varlığından bahsetmişti. Araya 28 Şubat’ın zorlu günleri girmiş ve Mütercimler’in anlattıkları hafızalardan silinip gitmişti.

Ta ki Tuncay Güney bir dolandırıcılık davasında gözaltına alınana kadar. Güney’in bürosunda çıkan belgelerde ilk defa Ergenekon’la ilgili belgelere ulaşılmıştı. Konunun önemine binaen o zaman İstanbul KOM’un müdürü şimdinin Ergenekon sanığı Adil Serdar Saçan, belgeleri Ankara’ya yollamıştı. Bunun üzerine Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nda beş kişinin katılımıyla bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya öğrenebildiğimiz kadarıyla dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Hanefi Avcı, Kazım Abanoz ve Sabri Uzun’un da aralarında olduğu beş kişi katılmıştı. Avcı uzun zamandır şüphelendiği bu örgütlenmeyle ilgili ilk somut bilgilere burada ulaştı. Ancak bu toplantıda konuşulanlar kısa süre sonra basına sızdı. Zaman’dan Aydoğan Vatandaş, Yeni Şafak’tan ise Taha Kıvanç konuyla ilgili üç köşe yazısı kaleme aldılar. Bu Avcı’nın çok canını sıktı. Tam örgütün üzerine gidecekken çıkan yazılar, Ergenekon’un Tuncay Güney dışındaki elemanlarının yeraltına çekilmesine neden olmuştu. Bu sıkıntısını da Hanefi Avcı çevresindeki gazetecilerle paylaşmadan edemedi.

Yıllar sonrada şimdi küçümsediği ve önemsizleştirmek için özel çaba gösterdiği Danıştay Saldırısı’nın ardından Ergenekon’la ilgili bilgileri basına servis etti. Bu baskından yıllar önce bile KOM’da bulunduğu sırada Ergenekon’la ve Ergenekon araştırmalarıyla ilgisini hiç kesmemişti.

Hem bunları yapan, hem de yaptıklarını büyük bir pervasızlıkla gazetecilerle paylaşan Avcı şimdi Ergenekon Davası’nı sabote etmeye çalışıyor. Avcı’nın söylediklerine dünya inansa biz inanmayacağız…

Yarın:

Muhafazakâr gazetecilerin çapkınlıkları nasıl tespit edildi? Kimler, hangi vasıtalarla uyarıldı?

Avcı’nın “korkak” dediği genel yayın yönetmeni kim?

“Alınan her rüşvetten yüzde yirmi payı var” dediği parti başkanı şimdi ne yapıyor?

Hangi parti başkanı ve başbakanın ailesi hakkında bilgi topladı, tarikat bağlantılarını araştırdı?
Hanefi Avcı hangi muhafazakâr gazetecinin çapkınlıklarını tespit ettirdi? “Korkak” dediği genel yayın yönetmeni kim? Hangi parti başkanını rüşvetçilikle suçladı? Hangi başbakanın ailesi hakkında bilgi topladı?
Yasin Oğuz / LİBERALSES

Pandora’nın kutusu madem açıldı, o halde kapanmadan ne biliyorsak hepsini anlatmak boynumuzun borcu. O yüzden dün ne söylediysek, bugün de onları yazıyoruz. Hanefi Avcı istediği kadar inkar etsin, “yalan, yok böyle bir şey” desin biz hem Çetin Doğan cuntasının, hem de Şener Eruygur’un o dönemde neler yaptığı gayet iyi biliyoruz.

İşte o günlerde Hanefi Avcı, KOM'un başındaydı. Türkiye’deki bütün gelişmeler KOM’da toplanır, ondan sonra ilgili birimlere neler yapması gerektiği iletilirdi. Avcı o zaman Türkiye’nin özellikle de muhafazakâr kesimin büyük ağabeyi rolüne bürünmüştü. O yüzden hemen herkesi yakın takibe almıştı. Avcı’nın yakın ilgisine mazhar olmuş isimler arasında muhafazakâr kesimin şöhretli kalemleri de vardı.

Avcı’nın yakın kontrolü altındaki bu kalemlerden de hiç iyi kokular gelmiyordu. Bir kısmının kumar, bir kısmının parayla ilgili sorunları vardı. Bazılarıysa aklını kadınlarla bozmuştu. Avcı kendisine bu isimlerle ilgili gelen bilgileri inceler, gerekli yerlere pas ederdi. Bunlardan biride televizyonlardan bir tanesinin ekran yüzüydü. Bu isimle ilgili iddialar uzun süredir dillendiriliyordu. Ancak hem konunun nezaketi, hem de söylenenlerin ispatı çok zordu. Bu dedikodular kulağına geldiğinde Avcı gerekli tetkikâtı yaptırttı; söylenenler doğruydu. Bu ekran yüzü, kendisine bir şekilde ulaşan muhafazakâr aile kızlarını baştan çıkartıyordu. Bu kızların büyük çoğunluğu da henüz lise çağında gençlerdi. Avcı o dönemde “tehdide açık yaşayan” bu isimlerin çalıştığı kurumlarla görüştü. Çalıştıkları kurumların Ankara temsilcilerine ya da etkili isimlerine ulaşan Avcı, dikkat çekmeden bu isimlerin çalıştıkları kurumlardan ayrılmalarına neden oldu. Bu bilgileri de yakınındaki gazetecilerle paylaşmaktan çekinmedi. Peki Avcı, sayısı onu bulan bu isimlerle ilgili belge ve bilgilere nereden ulaştı? Bu isimlerin telefonlarının dinlenmesiyle ilgili mahkeme kararı var mıydı? Haklarındaki dedikodular mahkemeye intikal etmiş, adliyenin konusu olmuş muydu? Elbetteki hayır. Şimdi devlet içinde yasadışı telefon dinlemelerinden yakınan Avcı acaba görevi süresince hep bu tür işlere uzak mı durdu?

Avcı basında çıkan yazıları hep takip eder, gerektiğinde müdahale etmekten çekinmezdi. 28 Şubat Süreci’nin en zor günleriydi. Enis Berberoğlu, Avcı’yla ilgili bir yazı kaleme almıştı Hürriyet’te. Berberoğlu o günlerde emniyet çevrelerinde konuşulan bir iddiayı dillendirmişti; Hanefi Avcı Fethullahçı’ydı.

Avcı bu yazıyla ilgili soru soran gazetecilere; “Gardaş ben de duymuşum, benim de kulağıma gelmiş” diyerek dedikodulardan haberdar olduğunu anlatmıştı. Ona göre teşkilat dediği emniyette bu tür sözler edilirdi ve bu sözlerin hiçbir önemi yoktu. Berberoğlu için tespiti ise oldukça ilginçti; “Enis korkaktır. Üzerine gidilirse siner. Haber kaynağı Ünal İnanç’tır. Derinliğine bilgisi yoktur.”

DSP – MHP – ANAP koalisyonu döneminde Avcı’nın ilgisi siyasilere yoğunlaşmıştı. Koalisyonun MHP kanadıyla bağlantıları iyiydi. Avcı’nın eşi Kayseriliydi. Avcı’da Kayserili dostları sayesinde MHP’yle bağlantı sağlamıştı. Koalisyonu umutla karşılayan Avcı bir müddet sonra çevresine MHP’nin yolsuzluklarını anlatır olmuştu. Özellikle hükümetin MHP kanadından Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın’ın yaptıklarından bizardı. Ancak Aydın’ın bu işte yalnız olmadığını, aldığı her türlü rüşvetten parti genel başkanı Devlet Bahçeli’ye yüzde yirmi pay verdiğini, hatta büyük bir işten Bahçeli’nin payını vermediği için ikilinin tartıştığı bilgisini de gazetecilere ulaştıran Hanefi Avcı’dan başkası değildi. Aydın’la görüşüp, iş alamayan, rüşvet verip karşılığını bulamayan bazı işadamlarının gazetecilerle de temas etmesini sağlamıştı.

Koalisyon hükümetinin üçüncü ortağı ANAP’tı. Partinin başında Mesut Yılmaz vardı. Yılmaz, İçişleri Bakanı Kazım Yücelen üzerinden iş yapıyordu. O sırada Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz’la ilgili pek çok haber gazetelerde yeralıyordu. Avcı da Yılmaz’a yoğunlaşmıştı. Yılmaz’ın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde iki adamı vardı; Adil Serdar Saçan ve Ayhan Mimaroğlu. Saçan KOM Şubesi’nde, Mimaroğlu ise Mali Şube’nin başındaydı. Bir taraftan da İstanbul Atatürk Havalimanı’nı kontrol altında tutuyordu. Tüm bağlantıları da Turgut Yılmaz sağlıyordu. Yılmaz kardeşler kendilerine engel olarak gördükleri İstihbarat Şube’yi ani bir hamle ile dağıtmışlardı. Hanefi Avcı’da o sırada Yılmaz kardeşlerin peşine düşmüş, gelen her türlü bilgiyi değerlendiriyordu. Gazetecilerle paylaştığı bu bilgiler arasında en önemlisi Yılmaz kardeşlerin annesi Güzide Yılmaz’ın tarikat bağlantısıydı. Güzide Yılmaz, İstanbul’da yaşıyordu ve Rıfai dergâhına bağlıydı. Kenan er – Rıfai’nin ölüm yıldönümünde Mesih Paşa Camii’nde yapılan mevlit töreni Hanefi Avcı’nın isteği üzerine adım adım izlenmişti.

Şimdi yasadışı dinlemeden şikayet eden, başı dara düşen her emniyetçinin; Osman Ak, Adil Serdar Saçan gibi her ismin başvurduğu bir yönteme başvuruyor. Hanefi Avcı’nın anlattıklarına inanırız, ciddiye alırız. Ama bir şartla; doğruluğunu yüzde yüz bildiğimiz olayları kamuoyu ile paylaştığı taktirde. Yoksa Hanefi Avcı’ya gökten kitap inse bizi bağlamaz.

Hanefi Avcı kimleri izlettirdi? Gazetecilere, Susurluk ilişkilerinde dönen paranın kimlerde olduğunu anlattı? Askeriyeyle ilgili belgeleri nasıl saklıyordu?
Yasin Oğuz / LİBERALSES

Dün yazımızın altına not düşmeyince Hanefi Avcı ve ekibi rahat bir nefes almış. Malzememizin tükendiğini düşünmüşler. Biz onların ne düşündüğünü bir tarafa bırakıyor, Avcı’nın çevirdiği dolapları anlatmaya devam ediyoruz. Hep yasadışı dinlemelerden dert yanan, kendisinin dinlendiğinden dem vuran Avcı kendi yaptıklarını unutmuşa benziyor.

Avcı’nın taktığı isimler vardır. İstanbul’da görev yaptığı yıllardan itibaren taktığı isimlerin başında İbrahim Sungur geliyor. Avcı, Sungur’un Susurluk’ta kazada ölen Abdullah Çatlı’nın olduğuna inanırdı. Sungur’la ilgili her bilgiye, her yazıya da özel ilgi gösterirdi. Avcı’nın ilgilendiği bir diğer isim şimdi ulusal medyada önemli bir yer tutan Turgay Ciner’di. Susurluk Skandalı’nda ortaya çıkan ilişkiler ağında dönen paranın üç isim olduğunu anlatırdı Avcı gazetecilere. Bu isimlerden bir tanesi de Turgay Ciner’di. Ciner’i de her zaman büyüteç altında tutardı.

Avcı’nın izlemede, dinleme ya da araştırma yaptırmak için taktikleri vardı. Bir konuyu merak ettiğinde gizlice araştırtır, sonra da o konuyla ilgili bilgileri bir mektupla ilgilisine gönderir, araştırma başlatılmasını sağlardı. Mesela Abdullah Çatlı’nın Ataköy’de kaldığı ev böyle tespit edilmiş, gelen bir mektupla da araştırma başlatılmıştı. Avcı bunu da gazetecilerle paylaşmıştı. Avcı’nın bir diğer merakı da kendisine boş, büyük, sarı zarflar postalatmasıydı. Avcı evinde ya da işyerinde bir baskın ya da arama olduğunda bu zarfları delil olarak kullanacaktı. Avcı’da her zaman askerler ve askeriyeyle ilgili çok önemli belgeler bulunurdu. Birisi bu belgeleri nereden buldun diye sorduğunda Avcı “Bana postayla gelmiş” diyebilmek için önceden delil oluştururdu. Gördüğünüz gibi Avcı şimdi meslektaşlarını neyle suçluyorsa aynısını hatta fazlasını kendisi yapıyordu.

Kendisi yaptığı için de bugün herkesten işkilleniyor.

Avcı’nın isminin yanına çentik attığı kişilerden bir tanesi de Aydan Kodaloğlu ya da şimdiki soyadıyla Aydan Kozluca’ydı. Avcı Ankara’da Kozluca’yı adım adım takip ettirdi. Bu bahsi şimdilik burada kesip Pazartesi gününe bırakalım. Çünkü gerçekten romanlara konu olabilecek zenginlikte bir malzeme.

LİBERALSES

Hanefi Avcı deşifre ettiği askeri belgeleri, nasıl ve kimden temin etti? KOM Daire Başkanı'yken kime güveniyordu da "darbe olmadıkça beni buradan alamazlar" diyordu. Avcı ve ekibinin hedefinde kim var?

Yasin Oğuz / LİBERALSES

Hanefi Avcı’nın kaleme aldığı, Ulusalcıların “Bible”ı olmaya aday kitabını dün en nihayet korsandan bulduk ve bazı kısımlarını okuduk. Bugüne kadar yazdıklarımızla Avcı’ya haksızlık yapmadığımızı bir kez daha anladık. Kitabın Cemaat başlıklı bölümünün ilk sayfalarında KOM Başkanlığı’yla ilgili bilgilere bakmak istedik ama Avcı bu bölümü neredeyse birkaç satırla geçiştirmişti. Üzerinde durduğu nokta görevden alınması, Edirne’ye kendi deyimiyle sürgün edilmesiydi.

Göreve nasıl getirildiği, kimlerle, ne gibi kulisler yaptığını hiç anlatmamış. Kızakta olduğu yıllarda neler yaptığı da yok kitapta. Oysa bizim için kitabı önemli kılacak bilgiler buradaydı. Madem Hanefi Avcı bunları anlatmamış, biz anlatmaya devam edelim. Bir yandan da Emre Uslu’nun bugün Taraf gazetesinde yayınlanan yazısını okumanızı salık verelim.

Avcı, Susurluk Skandalı ile birlikte öne çıkmış bir isimdi. 28 Şubat Süreci’nde de Avcı ismi artık kamuoyuna iyice malolmuştu. Avcı’nın bu kadar tanınmasının nedeni TBMM Susurluk Komisyonu’na verdiği ifade ile 28 Şubat Süreci’nde hazırladığı bilgi notuydu. Bu bilgi notu devlette depreme neden olmuştu.

Avcı bilgi notunu “Türkiye hızla bir askeri diktatörlüğe doğru gitmektedir” sözleriyle bitiriyordu. Bu bilgi notunu hazırlamak için onlarca askeri belgeyi incelemek durumunda kalmıştı. Bu belgelerde gördükleri Avcı’yı şaşkına çevirmişti. Peki bu askeri belgeler Avcı’ya nasıl ulaşmıştı. Avcı belgenin yakınına sızmış cemaat mensupları tarafından verildiğini iddia ediyor. Bazı belgeler de Avcı’yı posta yoluyla gelmiş.

Dün Avcı’nın postadan geldi görüntüsü vermek için neler yaptığını anlatmıştık. O yüzden bu yazdıkları hiç inandırıcı gelmedi. “Yakınındaki cemaat mensupları” iddiası da bizim için geçerli değil. Çünkü henüz Avcı dindar kitleler için bilinen bir isim değildi Her ne kadar demokrat ve liberal kamuoyu Avcı’yı Susurluk komisyonuna verdiği ifade ile tanımış olsa da muhafazakarların Avcı’yı keşfetmesi için zamana ihtiyaç vardı. Tanınmayan, asker karşıtı olarak bilinmeyen Avcı’ya kim, niye o belgeleri göndersin? Avcı’nın bu soruya kesin ve net bir yanıt vermesini bekliyoruz. Bu belgeleri kimden ve nasıl temin etti?

Buradan da Avcı’nın KOM Başkanlığı günlerine atlıyoruz. Avcı görevden alınmasının birkaç nedeni arasında Enerji Bakanlığı’nda yürüttüğü operasyonu anlatıyor. Avcı’ya göre hükümet kanadı bu operasyondan hiç memnun kalmamış. “Aferin” bile dememiş. Peki memnun kalmadığı operasyonun çok daha büyüğünü yapan şimdiki Kom Daire Başkanı’na niye bir şey yapmıyor? Biliyorsunuz Ahmet Pek döneminde Enerji Bakanının müsteşarı ve en yakın çalışma arkadaşları tutuklandı. Hükümet kanadından tek bir olumsuz laf eden olmadı. Pek’ten rahatsız olmayanlar, Avcı’dan niye rahatsız olsun?

Avcı’nın kitabında yaptığımız kısa okumada bir nokta daha dikkatimizi çekti. Hanefi Avcı’nın kitabında İstanbul’da bir polis şefi hedefe yerleştirilmiş. Bütün suç, yapılan bütün kabahatler hep bu polis şefinin üzerine atılmış. Zaten bu polis şefi de Fethullahçı’ymış. Bundan iki ay önce Sabri Uzun da Nedim Şener’in mahkemesinde vermiş olduğu ifadede daha önce hiçbir suçu yoktur diye temize çıkardığı polis şefini suçlamıştı. Ha keza Emin Arslan’ın hedefinde de aynı polis şefi vardı…

Bu polis şefiyle alıp – veremediğiniz nedir? Niye tüm şikayetleriniz askerin en üst düzeyde görevden alınması için baskı yaptığı döneme denk düştü? Ankara’da çok konuşulduğu için mutlaka Avcı’nın kulağına da gitmiştir. Bu polis şefinden askerin üst düzeyi oldukça rahatsız. Ergenekon Operasyonlarının ve darbe soruşturmalarının beyni olduğunu düşündükleri için her fırsatta bu ismin görevden alınması için baskı yapıyorlar. Şimdi aynı isim geçmişin kudretli polis şeflerinin hedefinde. Sizin de burnunuza bir yanık kokusu gelmiyor mu? Bu bir danışıklı dövüştür. Avcı ve Uzun şu anda Kafes Eylem Planı ve Ergenekon sanıkları için sahte delil üretmekle meşguller.

Avcı, KOM Daire Başkanlığı’ndan alınmadan çok önce bazı daire başkanlarının görev yerlerinin değiştirileceğine dair söylentiler çıkmıştı. Bunun üzerine Avcı kendisi ile görüşen gazetecilere, “Darbe dışında hiçbir durumda beni buradan alamazlar” demişti. Avcı niye bu kadar kendine güveniyordu? “Ermeni Mustafa” ya, yani Mustafa Kadıoğlu’na mı yoksa başbakanlık danışmanı Cüneyt Zapsu’ya mı? 2003 – 2004 yıllarında Ankara’da yaşanan fırtınalı günlerde Avcı’nın rolü, görevi neydi? Neler yaptı? Avcı’nın yazmadıklarını, yazamadıklarını yarın okumaya devam edeceksiniz.

Yarına bırakmadan bir de Avcı’ya sorumuz var; İl emniyet müdürlüğü makamına gelmiş bir insan niye çift cep telefonu taşır? O telefonlarla ne yapar, ne görüşüyor? Devlet nasılsa Avcı’nın eski itirafçılarla bağlantılarını biliyor. Avcı’nın akçeli işlerle de ilgisi olmadığı herkesin malumu. O halde bir emniyet müdürünün üç tane cep telefonu taşımasının manası ne?

LİBERALSES

Hanefi Avcı MİT'in görev alanına girmesine ramen Aydan Kodaloğlu'nu neden ve nasıl takip ettirdi? Avcı neden Kodaloğlu'nu yok etmeyi hedefliyordu? Ermeni Mustafa bu işin neresindeydi?
Yasin Oğuz / LİBERALSES



28 Şubat Süreci’nin en başat ismi şüphesiz Genelkurmay II. Başkanı Org. Çevik Bir’di. Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı yerine bütün süreci Org. Çevik Bir idare etti. Bir’e ordu içinden sanılanın aksine çok büyük muhalefet vardı. Bu muhalefetin en önemli ismi ise dönemin Birinci Ordu Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu. 28 Süreci’nde ve sonraki birkaç yılda yaşanan bilek güreşi ve kavganın ardın Kıvrıkoğlu Çevik Bir ve ekibini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tasfiye etti.



Çevik Bir, ordu içinde davranışları ve sözleriyle itici bulunan bir generaldi. Ama bir kampın adamı olduğu için kimse kolay kolay Bir Paşa’yı karşısına almayı göze alamıyordu. Bir’in yurtiçinden daha fazla yurtdışından destekçisi vardı. İsrail genelkurmay başkanı ile yaptığı yazışmalar Radikal’de Avni Özgürel tarafından deşifre edildi. Meraklısı oraya bakabilir. Bir’in asıl bağlantısı Amerikalılarlaydı. ABD’liler Bir’i sever, Bir de onların isteklerini yerine getirmeyi hayatının gayesi bilirdi.



ABD’nin 28 Şubat günlerinde Ankara’daki gayr – ı resmi temsilcileri Aydan Kodaloğlu’ydu. Kodaloğlu bu sıfatla Ankara’nın altını üstüne getiriyor, hemen herkesle temas kuruyordu. Bu isimler arasında siyasetçiler ve işadamları başı çekiyordu. Kodaloğlu’nın faaliyetleri, temasları büyük ihtimalle Hanefi Avcı’nın da ilgisini çekmişti. Avcı Kodaloğlu’na özel ilgi gösterdi ve kısa sürede hakkındaki tüm bilgilere ulaştı. Avcı’nın Kodaloğlu ilgisi uzun yıllar devam etti. Bu bilgileri de sürekli yanına gidip – gelen gazetecilerle paylaştı. Kodaloğlu ile ilgili küçük küçük bilgiler fısıldadı. Cüneyt Ülsever’e de bu bilgileri vererecek Hacı romanını yazdırttı. Sonra da biliyorsunuz bu roman televizyon dizisi oldu. Dizinin başrol oyuncusu da Fikri Sağlar’ın üvey kızıydı.



Kodaloğlu’nun kim olduğunu merak edenler için aşağıdaki satırlarda yeterince aydınlatıcı bilgi var. Ama bizim ilgimizi Hanefi Avcı’nın ABD bağlantısı daha fazla çekiyor. Sırf Amerikalılara hizmet ettiğine inandığı için Kodaloğlu’nu izlemeye alan Avcı, niye Ermeni Mustafa hakkında bir çalışma yürütmedi? Avcı’nın en yakınındaki isimler bile niye bu isimle bağlantılarından haberdar değil? Yoksa Ermeni Mustafa ile Aydan Kodaloğlu ABD’li farklı çıkar gruplarını adamı mı? O yüzden mi Ermeni Mustafa’yı kollarken Kodaloğlu’nu yok etmeye çalıştı? Sahi bu işin sırrı ne? Hanefi Avcı bir kitap daha yazsa da bu konuyu da öğrensek.



Kim bu Kodaloğlu?



Michael Rubin adını duydunuz mu? Ya da Harold Rhode? Bu iki ismi duymadıysanız bile Richard Perle ismine aşinalığınız mutlaka vardır. Hani isminin başına "Karanlıklar Prensi" sıfatı getirilen kişi. Bu üç isim de Türk medyasının sık sık görüşlerine başvurduğu ABD'li stratejistler. Aslında yaptıkları danışmanlık. Ama Türkiye'de her gün örneklerini televizyonlarda gördüğümüz stratejistlere daha çok benziyorlar.

Son dönemde bu üç isim arasında en çok öne çıkanı Michael Rubin. Kâh Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini savunuyor, kâh ABD'nin PKK'ya silah verdiğini söylüyor. Türkiye'de yaşanan PKK terörünü bitirmek için ise harika bir önerisi var: Mesut Barzani'yi yakalayıp Türkiye'ye getirmek ve Abdullah Öcalan ile birlikte İmralı'da hapsetmek. Bir nevi ABD'li Yiğit Bulut.

Bu yazıları da Türkiye-ABD ilişkilerinin darboğazda olduğu, Türk kamuoyunda milliyetçi histerinin ayyuka çıktığı Dağlıca Baskını'nın hemen ardından kaleme aldı. Allah’tan Michael Rubin'i ne Türkiye'deki karar odakları, ne de ABD'li karar vericiler ciddiye almadı. Peki Rubin'in Türkiye sevdası, PKK düşmanlığı nereden geliyor? Niye ABD'li bir danışman Türkten fazla Türk kesilip, ahkâm kesiyor? Hem de ülkesinin resmi politikasının dışına çıkarak yapıyor tüm bunları.

Gerçi Türkiye'de Michael Rubin oldukça itibar görüyor. İstanbul'da Harp Akademileri'nde yapılan toplantının flash konuğuydu geçen yıl. Türk basınının ise yıldızı. Ne dese, ne yazsa mutlaka alıntılanıyor. Görüşleri ABD'nin resmi devlet politikaları üzerinde hiçbir ağırlığı olmasa da Rubin'i bu kadar değerli kılan bir şeyler olmalı.

Hem Rubin, hem de Harold Rhode ve Richard Perle, Türkiye'de değerli dostlara sahip. Bunların başında Aydan Kodaloğlu gelmekte. Kodaloğlu, öyle çok ortalarda görünmeyi seven bir isim değil. Ankara'da Ak Grup isimli bir danışmanlık şirketi var. ABD'li silah ve petrol devlerinin Türkiye'de temsilciliğini yapıyor. Katıldığı uluslararası sempozyumlarda kendisini tanıtırken Kürt Yahudisi olduğunu belirtmeden geçmiyor. İkbal hırsı ile yanıp tutuşan politikacıların bir numaralı dostu, rahmetli Turgut Özal'ın danışmanlığını yapmış bir isim. Arşivleri araştırdığınızda İlhan Kesici ve Melih Gökçek ismi sık sık Aydan Kodaloğlu ile ortak kullanılmış. Yani her iki politikacı da bir dönem temasta bulunmuş Kodaloğlu'yla. Kodaloğlu'nun uluslararası bağlantılarının, Türkiye'deki dostluklarının muhafazakar-milliyetçi politikacı İlhan Kesici'nin, 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde CHP'ye geçişinde bir etkisi olmuş mudur? Olası CHP-MHP koalisyonunun kotarılmaya çalışıldığı bir dönemde bu dikkati çeken transfer, koalisyonun ön hazırlığı mıdır? Elbette bilmek zor.

Kodaloğlu gücü seven bir isim. Ankara'da elbette çevresi sadece siyasilerle sınırlı değil. 28 Şubat sürecinde en çok birlikte olduğu kişi Em. Org. Çevik Bir'di. Dönemin kudretli "İkinci Başkanı" ile yedikleri-içtikleri ayrı gitmiyordu. Kodaloğlu, dostları Harold Rhode, Michael Rubin, Richard Perle gibi isimleri de sık sık askerlerle bir araya getiriyordu. Üzerinden on yıl geçse de Kodaloğlu-Bir ikilisinin dostlukları devam ediyor. Ama Kodaloğlu sadece geçmişe takılıp kalan bir isim değil elbette. Hudson Senaryosu'nun konuşulduğu günlerde Org. Ergin Saygun-Aydan Kodaloğlu görüşmeleri de Türk medyasında yeraldı.



LİBERALSES


Devamını BURADAN okuyun...>>>

HERHES KAZANDI

Evet diyen de hayır diyen de kazandı

Başbakan Erdoğan, referandum sonuçlarının ardından önemli bir konuşmaya imza attı. 'Hayır' diyen vatandaşlara da sıcak mesajlar veren Erdoğan, referandumun kaybedeninin olmadığı vurgusunu yaptı. Demokrasinin yerleşmesi ve özgürlüklerin alanının genişlemesinin herkese faydasının olduğunun altını çizdi ve herkese teşekkür etti.

Başbakan Tayyip Erdoğan, sonuçlar ortaya çıktıktan sonra bir teşekkür konuşması yaptı. Evet diyenlerin de, hayır diyenlerin de kazandığını vurgulayan Başbakan, bütün vatandaşlara teşekkür etti. "Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum. Ne yapayım, buradan okyanus ötesine mesajlar verildiğine göre bizim de bir mesajımızın olması gerekir." diyen Erdoğan, parti liderlerine "Gelin hep birlikte yeni bir anayasa yapalım." çağrısı yaptı. Referandum sürecinde şahsına ve partisine yapılan hakaretlere karşı hakkını helal ettiğini söylerken, "Ben de birilerini incittiysem özür dilerim." dedi.Başbakan Erdoğan, referandum sonuçlarının yeni anayasa çalışmaları için bir milat olacağını belirtti. Bugünden itibaren çalışmalara başlayacaklarını kaydederek en geniş uzlaşıyı arayacaklarının mesajını verdi. "Türkiye Ramazan Bayramı'nın ardından demokrasi bayramından da yüzünün akıyla çıkmıştır." diyen Erdoğan, "Bu sonucun ülkemize, milletimize ve bütün vatandaşlarımıza hayırlı olmasını Allah'tan temenni ediyorum." ifadelerini kullandı. İleri demokrasi ve hukukun üstünlüğü mücadelesinde tarihî bir eşiğin milletçe aşıldığını dile getiren Başbakan, şöyle devam etti: "Ne mutlu bize ki demokrasinin, hukunun, adaletin çıtasını el birliğiyle yükselttik. Cumhuriyetimizi tam demokrasiyle taçlandırmak için sandık başına gittik. Özgürlüğün, adaletin meşalesini birlikte tutuşturduk. Başımız dik, alnımız ak olarak diyoruz ki, halkoylamasında milletimizin iradesi tecelli etti. 12 Eylül'de kazanan demokrasimiz olmuştur. Demokrasinin, siyasetin, milli iradenin gücü bugün kat be kat artmıştır."

Erdoğan, 'hayır' cephesine de sıcak mesajlar verdi: "Milletimizin iradesi hangi yönde olursa olsun saygındır, makbuldür, kıymetlidir. Hiç kimsenin bu iradeyi küçümseme, yok sayma, görmezden gelme hakkı yoktur, olamaz. Çünkü ileri demokrasi herkes içindir, hak ve özgürlükler herkes içindir, hukukun üstünlüğü herkes içindir, her bir vatan evladı bu akşam büyük bir kazanç içindedir."

Vesayetçi anlayışın kaybettiğinin altını çizerek, "Bugün kaybeden, darbeci anlayış olmuştur. Değişime ve değişimin getireceklerine direnen anlayış kaybetmiştir." vurgusunu yapan Erdoğan, referandumu Türk demokrasi tarihi için bir dönüm noktası olarak değerlendirdi: "Türkiye'de artık zihniyet itibarıyla darbe heveslilerinin hevesleri kursağında kalacaktır. Türkiye'de artık milli iradenin gücü her türlü kirli oyunu bozacaktır. Bugün çıkan 'evet' kararı, milletimizin demokrasi özleminin bir neticesidir."

Çıkan sonucun, AK Parti için bir güvenoyu anlamına gelmediğini tekrarlayan Erdoğan, üstü kapalı olarak MHP'ye de şu göndermeyi yaptı: "Muhalefet partilerinden bir tanesi, 'Bu bir güven oylamasıdır' diyordu. Acaba bundan sonrasını neyle izah edecek merak ediyorum. 'Ülke aydınlıktan karanlık bir döneme girmiştir' diye bugün bir açıklama yapıyordu. Tam aksine, ülke karanlıktan aydınlığa çıkıyor."

Erdoğan, konuşmasında, bir teşekkür paragrafı da açtı. Vicdanının sesini dinleyen bütün MHP'lilere, CHP'lilere, BDP'lilere ve baştan beri 'evet' diyen SP, BBP ve HAK-PAR'a teşekkür etti. Başbakan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Hak-İş Konfederasyonu'nun yanı sıra liberallere, Kürt aydınlara, devrimci solculara ve mahalle baskılarına aldırmadan iradesini ortaya koyan sanatçılara da teşekkürlerini sundu. İSTANBUL ZAMAN


Devamını BURADAN okuyun...>>>

"HAYIR" KKNIN ELİNDE KALDI

Kılıçdaroğlu 'hayır' diyemedi

CHP'de, dün sabah saatlerinden itibaren 'Kemal Kılıçdaroğlu krizi' yaşandı. Dün sabah partisinin resmî internet sitesinden 'Haydi sandığa' çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, adres değişikliği beyanında bulunmadığı için oy kullanamadı ve CHP'lileri hayal kırıklığına uğrattı.

Oysa Zaman, Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayacağını 6 Ağustos'ta duyurmuştu. Ancak CHP sözcüleri tarafından 'masa başı habercilik' yapmakla suçlanmıştı. Gece yarı-

sı basının karşısına çıkan Kemal Kılıçdaroğlu istifa etmeyeceğini açıkladı.Kılıçdaroğlu oy kullanamadı kayıplara karıştı

Referandum sandığından umduğunu bulamayan CHP, dün sabah saatlerinden itibaren 'Kemal Kılıçdaroğlu krizi' yaşadı. Referandum sürecinde çeşitli gaflarıyla partisini zor durumda bırakan Kılıçdaroğlu, adres değişikliği beyanında bulunmadığı için oy kullanamadı ve partilileri hayal kırıklığına uğrattı. Oysa Zaman, Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayacağını haftalar önce duyurmuş ancak CHP sözcüleri tarafından 'masa başı habercilik' yapmakla suçlanmıştı.

Moral bozukluğu nedeniyle Kılıçdaroğlu dün gün boyu ortalıklarda görünmedi. Sevgi Kılıçdaroğlu, Ankara'da tek başına oy kullanmak zorunda kalırken eşinin İstanbul'da olduğunu belirtti. Ancak İl Başkanı Berhan Şimşek bile Genel Başkan'ın nerede olduğunu bilmediklerini söyledi. Saatler 17.00'yi geçip Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayacağı kesinleştiğinde ise partiden bir açıklama yapıldı. Kılıçdaroğlu'nun son yerel seçimlerde İstanbul'da oy kullandığı belirtilen açıklamada, Emniyet'in bir tutanakla Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'daki adresten ayrıldığı yönünde işlem yaptığı ve isminin sandık seçmen listesinden çıkarılmasına neden olduğu savunuldu. CHP'de Genel Başkan'ın oy kullanamaması nedeniyle yaşanan moral bozukluğu, referandum sonuçlarının açıklanmaya başlanmasının ardından had safhaya vardı. Sessizliğin hakim olduğu koridorlarda sadece gazeteciler boy gösterdi. Kılıçdaroğlu'nun nerede olduğuna ilişkin çelişkili açıklamalar yapıldı. Sav, "Genel Başkan'ımız evde dinleniyor." derken, bazı parti yöneticileri de İstanbul'da olduğunu söyledi.

Twitter'da Kılıçdaroğlu geyikleri dönüyor


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun günlerdir yaptığı 'hayır' kampanyasına rağmen oy kullanamayışı internette mizah konusu oldu.

* BDP'den son dakika açıklaması: Kılıçdaroğlu'na oy kullanmaması yönünde herhangi bir baskıda bulunmadık!!!

* BDP'den yeni açıklama: Kılıçdaroğlu'nun boykot edeceğini bilseydik seçim ittifakı yapardık.

* Türk Siyasal Hayatı seni hiç unutmayacak KK ve aylarca meydanlarda coşan oy sandığına koşamayan genel başkan olarak biz de unutmayacağız..

* CHP referandumun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidecekmiş. "Bizim başkan oy veremedi sayılmaz" diyolarmış..

* Kemalin dediğini yap yaptığını yapma :)

* şimdi recep bey demez mi, "daha oy kullanmayı bile beceremeyen adam ülke yönetimine talip oluyo" diye... haksız mı yani?

* sayın KILIÇDAROĞLU ne yapıp yapın sandığa gidin deyip de, kendin sandığa gidemeyişini hangi mizah dergisine havale edeceksin?

* KK ve eşi evdelerdir. eşi elma portakal soyuyordur. KK: Soy da ver hanım. Eşi: Sus bi oy bile veremedin, yok sana elma melma!

* Kılıçdaroğlunun oy kullanamamasını CHP Hayır diyerek yalanladı, KK ise bu konuyu arkadaşlarım araştırıyor rapor hazırlanacak, çözeriz dedi.

* KK oy kullanmaması (doğruysa) siyasal intihara yakın bir olay. Nasıl yani ya? Meydanlarda bağır çağır sonra sandığa gitme...

* acaba KK dünkü maçtan çok etkilenip son salisede oy kullanarak kahraman olacağınımı sanıyo:S

* KK'ye gelsin bu şarkı: oy oy oy oy oyyy oyy aman!

* KK hayırsız çıktı! Madem oy kullanmayacaktın niye meydanlarda nutuk attın o zaman. Soyadını Kılıçdaroylu olarak değiştirebilirsin

* KK'nın bu şekilde oy kullanamaması Türk demokrasisinin hali açısından da çok üzücü..CHP'de birileri hesabını verse bari..

* oy'una sahip çıkamayan kk, bir ülkeye nasil sahip cıkabilir Allah askına

* iyi güzel de bu KK oy kullanamadığını bugün mü keşfetti? nerde benim seçmen kağıdım demedi mi?

* Ama sabah Ankara'da oy kullanacak dediler KK için, olmadı yani. Sen o ka hayır mitingi yap bir hayır'ı esirge, hayır'sız insan.

Sezonun asist kralı kemal kılıçdaroğlu konuştu; "atmaktan çok attırmayı seviyorum"

Kılıçdaroğlu "Hayır" lısını yaptı oy kullanmadı...

BDP'den son dakika açıklaması: Kılıçdaroğlu'na oy kullanmaması yönünde herhangi bir baskıda bulunmadık!!!"


ZAMAN GAZETESİ



Devamını BURADAN okuyun...>>>

MİLLET YÖNETİME EL KOYDU

Demokrasinin zaferi

Türkiye, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde tarihî bir karar verdi; darbe anayasasını kısmen değiştirip daha özgür ve demokratik bir dönemin kapısını açtı. Halkın yüzde 58'i sivil anayasanın ilk adımına 'evet' derken, katılım oranı yüzde 77'yi geçti. Artık Türkiye'de yüksek yargının yapısı ve seçim sistemi değişti. YAŞ ve HSYK kararlarına mahkeme yolu açıldı. Engellilerden kadınlara, çocuklardan memurlara kadar bütün toplum kesimlerinin temel hak ve özgürlükleri teminat altına alındı.

Yargı reformu başta olmak üzere toplumun geneliyle ilgili önemli değişikliklerin yer aldığı 26 maddelik anayasa paketi, dün tarihî referandumda halktan büyük destek buldu. Aylardır yürütülen 'hayır' ve 'boykot' kampanyalarına rağmen millet, tercihini demokrasi ve özgürlüklerden yana kullandı. Darbe anayasasını değiştiren düzenlemeler için 12 Eylül'ün 30. yıldönümünde sandığa koşan halkın yüzde 58'i değişime 'evet' dedi. 'Hayır' oyları yüzde 42'de kaldı. Seçime katılım oranı ise yüzde 77'yi geçti; halk sandığa sahip çıktığını gösterdi. Zaman zaman küçük çaplı gerginlikler yaşansa da, genel olarak referandum sakin ve olaysız geçti.Reform paketi, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yapısında ve üye seçimlerinde önemli değişiklikler içeriyor. Darbecilerin yargılanması, bireysel özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklar alanında köklü reformlar getiriyor. Pakette, memurlardan işadamlarına, Yüksek Askerî Şûra mağdurlarından engellilere kadar hemen herkesi ilgilendiren değişiklikler var.

İşte Türkiye'de yeni dönemi başlatan ÖNEMLİ reformlar:
Darbecilerin koruma zırhı kalktı.
Siviller hiçbir şekilde askerî mahkemelerde yargılanmayacak.
Yüksek Askerî Şûra ve HSYK kararları yargı denetimine açıldı.
Partiler kapatılsa bile milletvekillerine siyasî yasak getirilemeyecek.
Fişleme artık anayasal bir suç.
Kadın, çocuk ve engelli hakları pozitif ayrımcılıkla teminat altına alındı.
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı getirildi.
Yüksek yargı üyelerinin seçiminde kürsü hâkimleri de belirleyici olacak.
İşadamları için yurtdışına çıkış yasağı kararını ancak mahkemeler verebilecek.
Memurlar toplu sözleşme hakkına kavuştu. Kamudaki zam oranından emekliler de yararlanacak.

Sandıktan EVET çıktı, Türkiye kazandı
Türkiye, 12 Eylül askerî darbesinin 30. yıldönümünde demokrasi ve özgürlüklere 'evet' dedi. Kıran kırana bir propaganda yarışından sonra, kazanan Türkiye oldu. Yüzde 58 oranında 'evet' çıkarken 'hayır' diyenlerin oranı yüzde 42'de kaldı. Türkiye, büyük oranda 'evet' oylarının rengi olan 'beyaz'a büründü. Bugünden itibaren artık yepyeni bir dönem başlıyor.

Türkiye, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde dün tarihî bir halkoylamasına gitti. Halk, statüko ve vesayet karşısında kendi kaderini oyladı; demokrasi ve özgürlüklere 'evet' dedi. Sandıktan, yüzde 58 oranında 'evet' çıkarken 'hayır' oyları yüzde 42'de kaldı. Böylece, 26 maddelik anayasa değişikliği paketi kabul edilmiş oldu.

Referandumda, 49 milyon 446 bin 369 seçmen, 151 bin 546 sandıkta oy kullandı. 'Evet' oyları beyaz, 'hayır' oyları da kahverengi ile temsil edildi. Sonuçta, Türkiye büyük oranda 'beyaz'a büründü. Geleneksel olarak CHP'nin güçlü olduğu sahil illerinde 'hayır' çıkarken iç bölgelerde 'evet'ler ağır bastı. Büyük şehirlerde de sonuçlar beklendiği gibiydi. İstanbul ve Ankara'da 'evet'ler önde çıkarken İzmir 'hayır' dedi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde, BDP'nin boykot kararı etkili olurken bazı yerlerde zaman zaman gerginlikler yaşandı. Fakat genel olarak referandum sakin ve sağduyulu olarak geçti. Bölge illerinde sandığa giden vatandaşların tercihi 'evet' yönünde oldu, yüzde 90'ları aşan 'evet' oyları geldi. Katılım oranının yüzde 77,55 olduğu referandumda seçmenlerden yüzde 58,02'si (21 milyon 815 bin 460) 'evet', yüzde 41,98'i (15 milyon 789 bin 968) ise 'hayır' oyu verdi. Seçmenlerden 11 milyon 338 bin 169'u ise sandığa gitmedi.

Halkın onayladığı yeni paket, yargı reformu, darbecilerin yargılanması, bireysel özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklar alanında vesayetçi yönetimi sona erdirecek köklü reformlar getiriyor. 26 maddelik yeni Anayasa'da memurlardan işadamlarına, Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) mağdurlarından engellilere, yüksek yargı mensuplarından emeklilere kadar hemen herkesi ilgilendiren değişiklikler var.

Paketteki önemli maddelerden biri de 12 Eylül darbecilerine koruma zırhı getiren Anayasa'nın geçici 15. maddesinin değişmesiydi. Yeni düzenleme ile 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açıldı. Kenan Evren ve arkadaşları ile Danışma Meclisi üyelerinin hesap sorulamazlığına son verildi. Artık darbe planı dahil, askerlik mesleği dışında işlerle uğraşanlar sivil mahkemede yargılanabilecek. YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilen askerî personele, yargıya başvurma hakkı getirildi. Ayrıca, kişisel verilerin korunması ilk kez anayasal güvence altına alındı. Bundan sonra kişisel ya da inanca dönük fişleme faaliyeti 'anayasa suçu' sayılacak. ANKARA, İSTANBUL ZAMAN

Devamını BURADAN okuyun...>>>

12.9.10

FUHUŞTA AJANLIK

Fuhuş operasyonunda ajanlar

Üst düzey bürokrat ve komutanlara şantaj yapan çete adına çalışan 3 hayat kadınının, yabancı bir istihbarat örgütüyle bağlantılı oldukları ortaya çıktı
Üst düzey bürokrat ve komutanlara şantaj yapan çete adına çalışan 3 hayat kadınının, yabancı bir istihbarat örgütüyle bağlantılı oldukları anlaşıldı. Fuhuş evlerinden kritik askeri belgeler de çıktı

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından, çok sayıda general, amiral ve üst düzey bürokratı ağına düşüren fuhuş çetesine yönelik gerçekleştirilen operasyonlara ilişkin önemli ayrıntılar ortaya çıkmaya devam ediyor. Kadıköy Hasanpaşa'daki fuhuş evinde yapılan aramada ele geçirilen bilgiler ışığında derinleştirilen operasyonda çete adına çalışan hayat kadınlarından bazılarının yabancı istihbarat birimleri adına hareket ettiği tespit edildi.Devreye sokulan istihbarat birimleri çete için çalışan yabancı uyruklu hayat kadınlarından bazılarının Türkiye'yi terk ettiğini tespit etti. Bu kadınlardan 3'ünün sahte kimliklerle Türkiye'ye giriş yaptığı ve bir ülkenin istihbarat örgütü adına hareket ettikleri öğrenildi. Üç hayat kadınının Türkiye'de bulundukları süre içinde üst düzey temasta bulunduğu ortaya çıktı. Fuhuş evinde bulunan "İrtibata Geçilmiş Bilgi Kaynağı" isimli dosyada istihbarat birimleri ile bağlantılı olduğu tespit edilen 3 hayat kadını bazı komutanlarla birlikte eşleştirilmiş. Kadınların özellikle üst düzey subaylardan B.B, Z.S, M.T., A.T., C.Ü., A.K, S.E. S.Ç. , H.Ö., A.A. G.Ç., O.H., A.D., F.K. , A.S. , C.A., K.E. , Ş. A., E.A., A. T., R.O., ile birlikte oldukları tespit edildi. '

UZAK UFUK PROJESİ' EVDE

İstanbul ve Kocaeli'ndeki fuhuş evlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen belgelerin Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye düşürecek çok önemli askeri sırlar içerdiği belirtildi. Ele geçirilen belgeler arasında Türkiye'nin ve özellikle Deniz Kuvvetleri Araştırma Merkezi Komutanlığı tarafından yürütülen kritik savunma projelerine ilişkin çok önemli belgeler bulundu. Belgeler arasında Ege Denizi'ndeki her hareketi yakın takibe alan "uzun ufuk projesi"nin yanı sıra Gemi Entegre Savaş İdaresi Sistemi (GENESİS) projesi, deniz hava projeleri, radar sistemlerine ilişkin bilgiler ve tatbikat senaryolarının yer aldığı tespit edildi.


Kaynak: Sabah

Devamını BURADAN okuyun...>>>



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License