25.1.10

BALYOZ'UN ORDU PLANI

Darbenin orduda tasfiye planları

Balyoz Planı’nda imzası olan Orgeneral Çetin Doğan, darbeden sonra Birinci Ordu’dan atılmasını istediği subayları tek tek belirledi. Listede 823 muvazzaf var

Dönemin Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan 5 -7 Mart 2003 tarihleri arasında yapılan Selimiye Kışlası’ndaki plan seminerini kapatırken sözlerine şöyle başladı:

“Arkadaşlar bu plan seminerini, 1.Konjonktürel gelişmelere göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir… Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması, kollanması için olmalıdır. Laik demokratik cumhuriyetten daha üstün, bundan daha büyük tehlikemiz yok mevcut durum içerisinde… Kuzey Irak’ta olsun, Yunanistan’la olsun nerede olursa olsun dışarıya yönelik hudutlarımız ötesinde meydana gelebilecek tehdit hiçbir zaman içeride irticanın yaratacağı tehditten, irticanın baş kaldırması, ayaklanması ile ortaya çıkacak tehlikeden daha büyük olamaz. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi sağlam bir bünyeye, Atatürkçü bir yapıya ordunun Türk ulusunun kavuşması her türlü tehdidi ve engeli karşılamasına yetecektir.”Defterleri dürülmeli
Doğan daha sonra sözü ordu içinde irticaya bulaşmış personele getirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaman zaman ordudan atılıyor çünkü irtica bulaşmış oluyor. Nasıl oluyor ki modern çağdaş bir kurum, kurum içerisinde bulunan insanlar bunların fetvalarına kanarak, bunların efsanelerine kanarak aydınlık çağdaş yoldan çıkıyorlar; ama bir gerçek bu. O halde evvela Silahlı Kuvvetler içindeki bünyesel sağlamlığını korumak durumundadır. Buna bulaşmış, irticaya bulaşmış insanların uslanması ve fikir değiştirmesi olanağının olmadığı birçok örnekleriyle sabittir ve o yüzden de bunların defterleri mutlaka evvela ilk adım olarak dürülmeli, ordu bünyesi sağlam bir hale getirilmelidir. Bunun ötesinde böyle bir olay olduğu zaman çünkü içimizden çıkacak çatlaklıkların, tereddütlerin maliyeti çok çok daha büyük olacaktır. Kendi içimizde kendimizle savaşmak zorunda kalacağız. Bunun önlenilmesi için evvela ordu bünyesinin sağlamlaştırılması lazım.”

Çetin Doğan’ın bir kere bulaşmış olan bir daha uslanmayacağı için “ilk adım olarak” yapılmasını istediği “irticacı subayların defterinin dürülmesi” için seminerden daha önce hazırlıklara başladığı anlaşılıyor.

“Listeler hazırlansın” talimatı
Aralık 2002 tarihinde Mart 2003’teki seminer hazırlıklarının da gözden geçirildiği Aylık Karargâh Koordinasyon Toplantısı’nda yaptığı konuşmada (Konuşma metninin yer aldığı 1708- 1b-02lId.Ks. (633) sayılı ve bir Kurmay Albay imzalı resmi Karargah İçi Mütalaa belgesi Taraf’ta) irticai ve bölücü personelin tespitiyle ilgili Personel Başkanlığı ve İstihbarat Başkanlığı’nın verdiği emrin yerine getirilmesini istiyor. Doğan o konuşmasında seminerdeki konuşmalarından daha açık konuşuyor:

“Silahlı kuvvetler olarak biz siyasetin dışındayız. Siyasetin dışında olmak Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerinin örselenmesine, göz ardı edilmesine göz yumarız anlamına gelmez. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihi misyonu kendisine verilen tarihi görevi bu devletin kurucusu olma, tarihi Kemalist çizgisini her zaman muhafaza etmek zorundadır. O nedenle hem Personel Başkanlığı’ndan hem de İstihbarat Başkanlığı’ndan yayımlanan emrin bir paragrafı da aynen girmiştir. Öncelikle kategorili personelle ilgili düşüncelerimi söyleyeyim: İçimizde şimdiye kadar barınmayanlar Meclis’e taşınmıştır. Bu meydan okumadır. Bu meydan okumaya karşı biz geri adım atmayız. Ve bundan sonra da yine içimizde olabilecekler, var olanlar takip ettiğimiz insanlar vardır. Kategorili personelin pervasızca biraz daha cesaretlenmiş olmaları Silahlı Kuvvetler içersinde bunlara daha fazla hiçbir suretle yer vermeme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.”

Üç albay, 66 binbaşı, yüzlerce yüzbaşı
Doğan’ın bu emirleri doğrultusunda dönemin Birinci Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı bir Kurmay Albay tarafından hazırlanan “1 nci or. Bölgesinde ilişiği kesilmesi teklif edilen personel listesi” adlı resmi belge içinde irticacı ve bölücü olarak fişlenmiş 823 muvazzaf subay ve astsubayın adı var. Bu belge Birinci Ordu Komutanlığı’nın 5-7 Mart 2003 tarihindeki seminer için hazırladığı Plan –Çalışması- 2003 adlı dokümanın eklerinde yer alıyor.
Sadece Birinci Ordu’nun baktığı Marmara Bölgesi’ndeki illerdeki askeri tesislerde görev yapan albay, binbaşı, yüzbaşıları kapsayan listede subayların isimleri, görev yaptıkları yerlerin yanına niye fişlendikleri yazılmış. Bu subaylardan 3’ü albay, 66’sı binbaşı, gerisi yüzbaşı ve teğmenlerden oluşuyor.

Doğan’ın ilk adım olarak tasfiye edilmesini istediği personelden irticacı olduğu düşünülenler için “eşi çağdışı kıyafet giyiyor”, “mesai saatleri içinde namaz kılıyor”, “irticai eğilimleri mevcuttur”, “siyasal İslami görüşleri benimser ve destekler” türü ibareler kullanılmış.
Bazı subaylar için “Kürt milliyetçiliği yapar”, “Bölücü örgütlerle ilişkisi var” denilirken, bazı subayların ordudan tasfiye gerekçesi de bunun tam tersi: “Aşırı milliyetçi partiyle ilişkili” “Sakıncalı, şüpheli” gibi fişlemelerin yanısıra listede isminin yanına “takipte” notu konulmuş subaylar da var.

İstanbul’u ev ev arayamayız
5-7 Mart 2003 tarihli seminerin sonunda Çetin Doğan’ın yaptığı konuşma, konuşulanın bir savaş oyunundan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor. İşte ses kayıtları Taraf’ın elinde olan o konuşmadan bazı bölümler:

“İstanbul bölgesi ki bu bölge tabi yakın mücavir bölgedeki hassas bölgeler olarak Sakarya ve Kocaeli bölgesi çok önemlidir ve burada adeta kurtarılmış bölgeler vardır. Nasıl doğuda iç tehdidin çok büyük, bölücü tehdidin çok büyük olduğu dönemlerde kurtarılmış bölgeler varsa ortaçağ karanlığı içinde bir yaşam tekkeler, zaviyeler, gece toplantıları, gündüz toplantıları, kıraat etmeler devam etmektedir. Ve bunlar çığ gibi büyümektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapıtaşı olan Silahlı Kuvvetlerin aşındırılması ve temellerinin yıkılmasına sebep olacağını asla unutmayalım. Ve bu yüzden de biz istihbaratımızı kendi bölgemizde garnizon komutanları, tali bölge komutanları, Emasya komutanları kendi bölgelerindeki iç geliş-meyle ilgili bilgileri, belgeleri toparlamaya devam edecektir. Buradaki yerel yönetimleri tanıma için yerel yönetimleri ve daha yakından bunları anlamak ve bir sorumlulu-ğun üstlenilmesi durumunda halkın yaşam- ını, bütün sorumluluklarını, günlük yaşamını yürütme erkini de silahlı kuvvetler üstleneceği için şu anda doğal afetler koordinasyon merkezleri ve yaptığımız tatbikatların büyük yararı olacağına inanıyorum ve karşımızdaki çalışan insanları daha iyi yakından tanıyacağız ve herhangi bir durumda da bunlarla işbirliği, kimlerle yapabiliriz kimleri tasfiye etmemiz gerektiğini anlayacağız.

Bu kadar büyümüş bir metropolün (İstanbul) teker teker ev ev aranması mümkün değildir. Eskiden yaptığımız uygulamalarda da elle tutulur gerçek anlamda bir sonuç da alınmamıştır… Bu onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha belki radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak, bundan amaç şu; bütün güçleri kullanmak değil varlığıyla caydırıcılık esastır.
Taraf - Istanbul - 25.01.2010

BAŞBUĞDAN BALYOZ AÇIKLAMASI

"Her iddiayı inceleriz. Kara Kuvvetleri Komutanlığı konuyu detaylı olarak inceliyor. 7 yıl önceki bir olay. Biraz sabırlı olunmalı. Plan seminerine ilişkin belgeler imha edildi. İddiaların incelenmesi kabul anlamına gelmez. İddialar vicdansızlık. Lanetliyorum. Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl camiyi bombalar? Vicdansızlara sesleniyorum: Türk ordusunun bir sabrı var. Böyle ithamlar olmaz. Bilgi sızdıranlarla çok ciddi mücadele etmemiz lazım. Bilgi sızdıran bir subay 3 yıl ceza aldı. 9 personel bilgi sızdırmaktan tutuklu. Darbe söylentilerinden hicap duyuyorum. Darbe olayları artık geride kaldı. Herkes ders aldı"

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Balyoz Planı iddialarıyla ilgili konuştu. Başbuğ, "Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Vatandaş önce gerçeği aramalı. Bugün gerçeğe çok ihtiyacımız var" dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, darbe iddilarından hicap duyduğunu belirterek, "Demokratik yönetimlerde en önemli olan husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Ve bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz. Ben Silahlı Kuvvetleri olarak bundan rahatsızlık duyuyorum, Türk milletinin de rahatsızlık duyduğu kanaatindeyim. O zaman kim bundan menfaat sağlıyor?" dedi.

Orgeneral Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda, Kazım Karabekir'in ölümünün 61.yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma programının ardından, basın mensuplarına gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Genelkurmay Başkanı olarak TSK'nın komutanı olduğunu ve bunun kendisine sorumluluk da verdiğine işaret eden Orgeneral Başbuğ, "Elbette TSK'nın bütün personelini düşünmek durumundayım. Yetkili makamlarda olmak, görev ve sorumluluklara sahip olmak sadece size şikayet etme durumunu yaratmaz. Aynı zamanda görev ve sorumluluğu olanlar sorunları çözmek veya çözme yönünde gayret göstermek vazifeleri. Bizim anlayışımız budur" dedi.

TSK'yı ilgilendiren konularda üzerine düşen görev ve sorumluluklar bulunduğunu, bu görev ve sorumlulukların başında da TSK'yı ilgilendiren sorunlarla çözüm bulmak olduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, "Elbette TSK'ya karşı yürütülen karşı faaliyetler var. Söyledi ama söylemek tabi ki, söylemekle şikayet etmekle konu bitmez. Elbette bir sorun varsa bu sorunun nedenlerine inip, köküne inip hal ve çözümler ne ise bunları üretmek de bizim görevimiz" diye konuştu.

'KİMSE TSK'YI BAŞKA ORDULARLA MUKAYESE ETMESİN'
"Kimse TSK'yı başka dünyanın başka ordularıyla makayese yapma gibi hataya düşmesin" diyen Orgeneral Başbuğ, "Biz ne Güney Amerika'nın bilmem ne ülkesinin ordusuyuz ne Kafkaslardaki bilmem ne ülkesinin ordusuyuz. Böyle bir hataya kimsenin düşmemesini özellikle rica ediyorum" şeklinde konuştu.
Sorunların oluşundaki birinci temel noktalarından bir tanesinin 'bilgi çağı ve teknolojisi' olduğuna işaret eden Orgeneral Başbuğ, bilgi teknolojisi ve bilgi çağında bilgilerin sızdırılmasının 'gerçekten bir sorun' olduğunu vurguladı. "Evet bilgilerin sızdırılması TSK için de bir sorundur. Ama zannetmeyin ki sadece TSK. Bu, bütün dünya orduları için de geçerlidir, diğer kurumlar için de geçerlidir" diyen Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti:

'BİLGİ SIZDIRMA İLE MÜCADELE'
"Ama şimdi biz biraz hedefte olduğumuz için belki bizim sorunlarımız çok büyük. O zaman nedir birinci konu, bilgi sızmaları konusunda ne yapmamız lazım, ne yapıyoruz. İlk önce, çünkü konunun temel noktalarından birisi budur. Elbette bazı yapısal eksiklerimiz var, bunların üzerinde duruyoruz. Yapısal eksikliklerimizi tamamlamamız lazım. Ama burada en önemli olan bilgi sızdıranlarla ciddi şekilde mücadele içinde olmamız lazım. Bakın ilk defa bunu ben burada sizlere açıklıyorum. Bugüne kadar TSK içinde çeşitli şekillerde bilgi sızdırmasıyla ilgili, sağa sola, basına, medyaya, nereye derseniz deyin, kişilere bilgi sızdırması kapsamında açılan soruşturma adedi 61'dir. 61 adet bilgi sızdırması iddiasıyla şu anda açılan soruşturmamız vardır. Bunlardan 9 tanesi kovuşturma safhasına, yani yargı safhasına dönüşmüştür. Yani 9 konu mahkeme tarafından devam ediyor. Bir tanesi sonuçlandırıldı ve bu mahkemenin sonuçlandırdığı karara göre, bir kişi, bir subay evet onu da söylüyorum size, 3 yıl hapis aldı ve o Silahlı Kuvvetlerden ilişiği kesildi. Ve şuanda 10 kişi de bu kapsamda çeşitli rütbelerde tutukludur. Silahlı Kuvvetleri olarak benim öncelikle üzerinde durmam gereken konu, bizim bu bilgi sızdırması konusunda imkanlarımızı, tedbirlerimizi, yapılanmalarımızı arttırırken, bu konularda hata yapanları, çeşitli şekillerde olabilir hata yapanlar, bunları mutlaka bulup yargıya götürüp sonuçlandırmamız lazım."

'SIZAN BİLGİLER, EKLEMELER YAPILARAK ZAMANI GELDİĞİNDEN KULLANILIYOR'
'Silahlı kuvvetlerde hata yapanlar olabileceğini, hata yapanları da Silahlı Kuvvetler içinde bardırmayacaklarını daha önce söylediğini hatırlatan Orgeneral Başbuğ, "Bu bilgi sızdırmaları tabi, böyle bir yanlış kanaat hasıl olmasın, bu bilgi sızdırmalarının son zamanlarda olanlar da var, büyük bir kısmı eski. Bunu da gözden kaçırmamamız lazım. Var birilerinin elinde, zamanı geldiği zaman kullanılıyor. Ama bu tabii ki bilgi sızdırılmasını olmadığını göstermez. Zamanlaması da ayrı bir konu. Maalesef bu
sızan bilgiler de değiştirilerek, eklemeler, vesaireler yapılarak işte zamanı geldiği zaman kullanılıyor" diye konuştu.

'GÖRÜŞLERİMİZİ CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN'A İLETTİM'
Silahlı Kuvvetlere karşı yürütülen karşı faaliyetlerle ilgili olarak kendilerine düşen görevler olduğu gibi devlete de düşen görevler bulunduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, şöyle devam etti:

"Bu konuyu tek başına Silahlı Kuvvetler olarak biz tek başımıza mücadeleyi götüremeyiz. Elbette devletimizin de bu konuda yapacağı hususlar var. Bunu daha önce de ifade ettim, burada bir defa daha ifade ediyorum. Bu konulara ilişkin ben görüş, düşünce ve tekliflerimi uygun zamanlarda, uygun platformlarda Sayın Cumhurbaşkanımıza da arz ediyorum, Sayın Başbakanımıza da çeşitli vesilelerle arz ettim, ve elbette bu görüş, düşünce ve tekliflerimizin sonuçlandırılmasını da takip edeceğiz. Bazı konuların da bizim
dışımızda bazı konularda da gerekli tedbirlerin alınması zorunluluğu var."

'İKTİDARLAR, DEMOKRATİK YÖNTEMLERLE EL DEĞİŞTİRMELİ'
"Bu kelimeyi burada söylemekten hicap duyuyorum ama mecbur kaldığım için söylüyorum, severek söylemiyorum, ama söylemek durumundayım" diyerek, son dönemde darbe iddialarının Türkiye'nin ana gündem maddesi haline geldiğini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Darbe, darbe iddiaları, hicap duyuyorum. Ve bu kapsamdaki iddialardan TSK olarak fevkalade rahatsızız. Bu konulara ilişkin TSK'nın durumu, pozisyonu nettir. Söyledim, bir kere daha tekrar etme ihtiyacı duyuyorum. Bakın ben 1960'da askeri lise öğrencisiydim ve Ekim ayında Kara Harp Okuluna geldim öğrenci olarak ve 1962 yılında da genç bir teğmen olarak TSK'nın kıtasına, görevlerine katıldım. Buradan şunu ifade etmek istiyorum, yani bir noktada 50 yıl. 50 yıl Türkiye'nin yaşadığı olayları biz de tabi görevimizin kapsamı içinde, bazısı daha detaylı, bazısı daha sizler gibi en azından bu 50 yılı yaşayan birisiyim. Bu kapsamda diyorum ki, Türkiye elbette 1960'lardan beri benim jenerasyonum en azından benim de yaşadığım geçmiş dönemlerle ilgili elbette Türkiye'de bazı olaylar yaşandı.

Ama biz diyoruz ki; TSK olarak bugün artık bu olayların geride kaldığını biz değerlendiriyoruz. Ayrıca bu süreçte yaşanan olaylardan herkesin kendi payına düşen bölümlerinden gerekli dersleri de çıkardığını düşünüyoruz. Bugün 2010 yılındayız, 2000'li yıllardayız. Artık Silahlı Kuvvetler olarak biz, ülkemizin ve toplumumuzun huzura ve barışa ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bugün herkesin, 72 milyonun bizce artık yürekten inanması gereken husus şu olmalı, biz bu düşüncedeyiz, biz diyoruz ki, demokraside demokratik yönetimlerde en önemli olan husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Ve bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz. Şimdi bu kadar net açık olarak bu konuya ilişkin düşüncelerimi ifade ettikten sonra ben de haklı olarak şunu soruyorum: Peki bu darbe iddiaları, darbeyle ilgili iddiaların devamlı gündemde kalmasından kim menfaat arıyor? Bunu da sormak benim hakkım. Ben Silahlı Kuvvetleri olarak bundan rahatsızlık duyuyorum, Türk milletinin de rahatsızlık duyduğu kanaatindeyim. O zaman kim bundan menfaat sağlıyor? Ve bu yararlı bir şey değil. Yararlı bir konu olduğunu da düşünmüyorum. Ama bu soruyu da herhalde sormakta da haklı olduğumu da
değerlendiriyorum."

Orgeneral Başbuğ, bugün için böyle bir açıklama niyetinde olmadığını ifade ederek, "Şimdi öyle bir durumdayız ki, bugün hiçbirşey söylemesek o da yanlış yorumlara gidecek, efendim işte böyle bir noktadayız. Dolayısıyla bu konulara ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmanın yararlı olduğunu düşündüm" şeklinde konuştu.
aktifhaber.com

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License