5.1.10

BİLMEMİZİ İSTEMİYORLAR

Bilmenizi istemiyorlar

Türkiye, demokrasiyle yönetilmiyor...

Sivil toplumun katılımı ve seçilmiş parlamentonun eliyle yapılmış bir Anayasa, devlet-toplum ilişkisini belirlemeye başlayıncaya kadar da demokrasiyle yönetilmeyecek.

O güne dek, ancak özürlü bir demokrasiden söz edebileceğiz bu ülkede.

Anayasa ve ona bağlı yasalarla güvenceye alınmayan, aksine sakatlanan, engellenen bir demokrasi ve hukuktan söz edebileceğiz...

Günümüzde bir demokrasiyi “demokrasi” yapan en önemli kıstaslardan biri, devlet aygıtının ne denli şeffaf, dolayısıyla ne denli denetime açık olduğudur.

Demokratik devletlerin “gizlilik zırhı” kalın değildir; “ulusal güvenlik” gerekçesinin dışında, devleti boydan boya kuşatan, kalıcı, delinmez bir zırhtan söz edilemez.

Devletin, bazı bilgileri “ulusal güvenlik” gerekçesiyle potansiyel düşmanlardan, dolayısıyla toplumdan belli bir süre için “gizli” tutma hakkı vardır...

Ama bu hakkın sınırları, demokratikleşmeye koşut olarak sürekli daralır.Devletin gizlilik zırhı inceldikçe, kamuoyunun bilme hakkının sınırları genişler, şeffaflık ve demokrasi artar.

Avrupa’da, Amerika’da anayasaların ve yasaların değişim macerası, “devlet sırları” ile “toplumun bilgisi” arasındaki ters orantının bilgiden ve toplumdan yana değişmesinin hikâyesidir aynı zamanda.

Doğu Avrupa’nın “Sovyetik” zincirlerini kırıp “özgür” dünyaya katılmasında, kamuoyunun bilme hakkına saygı, en az çok partili demokratik düzen kadar belirleyici olmuştur.

Bugünün Türkiyesi’ne, bu macerayı bilerek bakınca, uzun vadede iyimser olmak için çok nedenimiz var ama mevcut tablo iç karartıcı.

Mesleklerinin gereğini yaparak kamuoyunun bilme hakkından yana çıkan iki gazeteci arkadaşımızın başına gelenler, bu tabloyu dün bize yeniden hatırlattı.

Derin devletin karanlık dehlizlerinde neler döndüğünün ortaya çıkarılması çabasını kararlılıkla sürdüren Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, bu çabanın en başarılı ürünlerinden biri olan Operasyon Ergenekon adlı kitabı nedeniyle bir yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bu cezanın, bir yıl üç aylık bölümü “gizliliği ihlal” gerekçesine, yani kamuoyunun bilme hakkını, mevcut Anayasa ile dahi çelişecek kadar dar sınırlara mahkûm eden Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesine dayandırıldı.

Dahası, suça ve cezaya hükmeden yargıç, Şamil Tayyar’ın söz konusu kitabı “çok düşünerek hazırladığını,” “bilinçli bir şekilde yazdığını” ifade ederek mahkeme salonunu bir “sit-com” sahnesine dönüştüren cümleler sarf etmekten de geri durmadı.

Sayesinde, 2009 sonu Türkiyesi, devletin bulaştığı suçların “gizlilik zırhı” ardında toplumdan gizlenmesini önlemeye çalışarak mesleğine sadakat gösteren bir gazeteciyi “düşünerek” ve “bilinçli şekilde” yazdığı için hapis cezasına çarptırabilen bir hâkimin ülkesi olarak tarihe geçebilir artık...

Esasen, bu hâkimin kararı açıklarken yaptığı konuşma, Şamil Tayyar hakkındaki hükmün “demokrasi” ve “hukuk” kıstasları içinde eleştirilmesini neredeyse fuzuli kılacak türden bir operasyonun bizatihi göstergesi sayılabilir.

Nitekim Tayyar da, mahkûmiyetini yorumlarken “Bir yerlerden düğmeye basıldığı anlaşılıyor” dedi.

Tayyar’a bu sözü söyleten, onun adliyeden ayrıldığı saatlerde, Taraf muhabiri Mehmet Baransu’nun bir başka adliyede, hakkında “tutuklama talebi” ile bekletiliyor oluşuydu.

Baransu, Kafes Planı’nı ortaya çıkardığı, yani bu toplumu, kendi çocuklarının canına kast etmiş bir eylem planından haberdar ettiği için dün savcılığa ifade vermeye çağrılmıştı.

Ve savcının amacının, Baransu’nun “ifadesini dinleyip, gerekirse dava açmaya karar vermek” ile sınırlı olmadığı hemen anlaşıldı.

Arkadaşımız, herhalde “her an yeni bir haber yapabilir” korkusuyla, tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edildi.

Hâkimin sağduyusu galebe çalmasa, eşi dokuz aylık hamile olan Baransu dün cezaevine girecek ve belki de ikinci çocuğu, kamuoyunun bilgilenme hakkına hizmet eden bir gazeteciyi haber yazdığı için tutuklayan bir 2010 Türkiyesi’ne açacaktı gözlerini...

Evet, bu ülke özürlü bir demokrasi.

Bu ülkenin sağlam bir demokrasi olmasının önündeki en büyük engellerden biri, “toplumu değil, devleti koruma” mantığıyla yapılmış Anayasa ve yasalar ise, diğeri de “önce adalet” yerine “önce devlet” diyen, birileri düğmeye bastığında gereğini derhal yerine getiren yargıç ve savcılardır.

Onlar, devleti “ulusal güvenlik” ile gerekçelendirilmesi imkânsız olan ve bu toplumun güvenliğine, hayatına, geleceğine dönük tehlikelerin bu toplumdan saklanmasından başka bir işe yaramayan bir gizlilik zırhıyla korumaya çalışıyorlar.

Onlar, devlet içindeki birilerinin karanlık işlerini, suçlarını, yazdığı kaos senaryolarını, yaptığı darbe ve suikast planlarını sizin bilmenizi istemiyorlar.

Bunları bilmeniz için uğraşan gazetecileri, gözdağı verip sindirmeye, susturmaya uğraşıyorlar.

Daha çok uğraşırlar...

Nafile uğraşırlar...

Yasemin Çongar - 25.12.2009 TARAF

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License