5.12.08

ERDOĞAN VE JAPON KOMUTAN

Erdoğan ve Japon komutan

Karşılıklı mücadelelerde zafere ulaşabilmek için herkes iki amaç güder.
En doğru pozisyonda, en sağlam biçimde durmak.
Ve, rakibinin en zayıf yerini ortaya çıkarmak.
Yapılan hamleler hep bu iki amaca yöneliktir.
Rakibi, bulunduğu sağlam pozisyondan kımıldatıp onun zayıf yanını yakalamak için de zaman zaman “kandırıcı” hamleler yapılır.
Futbolda buna çok rastlarız.
Yolunu kesen savunma oyuncusunun duruşunu bozmak isteyen futbolcu, onu yerinden kımıldatabilmek için bir yana gidecekmiş gibi yapar.
Savunma oyuncusu da onun bu hamlesini önleyebilmek için o yana doğru döndüğünde, rakip onun diğer yanından geçer.
Eğer savunma oyuncusu, rakibinin hamlesine göre pozisyonunu değiştirmese, aslında karşısındakinin amacına ulaşmasını engelleyecektir.
Ama durduğu yerde duramaz ve kendisinden beklenen hareketi yapıp, pozisyonunu zayıflatır.
İyi bir oyuncu, karşısındakinin amacını sezebilen, onunla birlikte hareketlenmeyen, kendi hareketini kendi belirleyen oyuncudur.
Aynı şey savaşta da geçerlidir.
Ordular, birbirilerini yaptıkları “sahte” manevralarla kandırıp kımıldatmaya uğraşırlar.
Saldırıyı kuzeyden yapacakmış gibi bir izlenim verip, rakibin güçlerini oraya yığmasını sağlayarak güneyden, düşmanın “zayıflamış” yanından saldırır.
Japon yönetmeni Kurosawa’nın o muhteşem filmini seyreden herkes hatırlar.
Eski çağlarda ünlü bir komutan, savaşa girişmeden önce gidip savaşın olacağı meydanı görür, en sağlam yeri seçer ve savaş başlayınca ordusunu oraya yerleştirir.
Daha sonra düşman hangi hamleyi yaparsa yapsın ordusunu yerinden kımıldatmaz.
Ve bu taktiğini de hep aynı cümleyle açıklar:
- Dağ kımıldamaz.
Bütün savaşlarını kazanır bu taktikle.
O öldüğünde oğlu yerine geçer.
Babasının öğüdünü dinlemeyip, düşmanın hamlesine uyarak ordusunu kımıldatır ve yenilir.
Savaş tarihine baktığınızda aslında bunun örneklerini çok görürsünüz.
Ve şunu öğrenirsiniz:
Rakibinin her hamlesine göre kımıldama.
Senin için en iyi yerde, en sağlam biçimde dur.
Başbakan Tayip Erdoğan, savaş tarihiyle ya da Kurosawa’yla hiç ilgilendi mi bilmiyorum ama uzun yıllar futbol oynadığını herkes gibi ben de biliyorum.
Çalımın ne olduğunu iyi hatırlaması gerekir.
Ama sanırım ciddi bir çalım yedi.
Anayasa’da Mahkemesi’nde AKP aleyhine kapatma davası açılmıştı.
Bugün arttık anlaşılıyor ki “amaç” AKP’yi kapatmak değildi.
Onun “pozisyonunu” bozmaktı.
Ve, bu hamle başarılı oldu.
“Suçludur ama şimdilik kapatmayalım” gibi dünyanın en tuhaf kararlarından birini veren Anayasa Mahkemesi, bir anda AKP’yi sistemin esiri haline getirdi.
“Durduğu yerde durmanın” aleyhine olacağını düşünen iktidar partisi şaşırdı.
Bana sorarsanız yapması gereken, 22 Temmuz’daki duruşunu aynen muhafaza ederek derhal seçime gitmekti.
22 Temmuz’daki pozisyonu “en sağlam” pozisyondu çünkü.
Bir seçim başarısıyla orduyu gerilettiği gibi yeni bir seçim kazanarak yargıyı da hukuk çizgisinin içine itebilir ve iktidarını halkın desteğiyle güçlü bir şekilde sürdürerek önemli reformlarla Türkiye’nin sorunlarını çözebilirdi.
AKP bunu yapamadı.
Onun yerine pozisyonunu değiştirdi.Birdenbire askerin yanına geçti, Kürt meselesinde şovenleşti, sivil anayasayı rafa kaldırdı, Avrupa Birliği’nden uzaklaştı.
Zaten, “karşı tarafın” AKP’yi götürmek istediği yer burasıydı.
Çünkü bu politika AKP’yi önce sarsar, sonra bitirir.
AKP’yi kendi kendine yedirirler böylece.
Futbol diliyle söylersek, AKP ters tarafa yattı ve top yanından geçti.
Şimdi, AKP’ye yeni bir şans tanıyan gelişmeler oluyor.
CHP ve MHP politika değiştiriyor.
Anayasa Mahkemesi’nin suç olarak gördüğü “türbanı” CHP sahipleniyor.
CHP, çarşaflı, başörtülü, türbanlı kadınları partisine kabul edip, “artık tek parti döneminde değiliz” diyerek bu politikayı savunurken dönüp de Anayasa Mahkemesi ile yeniden “türban” konusunda işbirliği yapamaz.
Zaten suç olmayan türbanı, CHP bir kere daha “suç olmaktan” çıkardı.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi en fazla sıkıştırdığı noktadaki düğümü çözdü, AKP’nin de elini rahatlattı.
Sistemin diğer partisi MHP de Alevilik konusunda ileri bir adım atarak, Alevi sorununun çözümünü kolaylaştırdı.
Özellikle CHP’nin yeni siyasi manevrasından sonra AKP’nin “laiklik karşıtı odak” suçlamasıyla korkutulması zor.
Başbakan Erdoğan, dağılan “birliklerini” yeniden toplayıp, Avrupa Birliği’nin özgürlük anlayışına sahip çıkarak o eski sağlam pozisyonuna geri dönebilir.
Bütün hatalarına rağmen, bugünkü partiler arasında Avrupa Birliği’nin özgürlük ölçülerini Türkiye’ye getirmeye hâlâ en yakın parti AKP.
AKP, “düştüğü” yerden kalkabilir mi, kendini toplayabilir mi, Avrupa Birliği yoluna tekrar çıkabilir mi, bilmiyorum.
Ama bunları yapmazsa bu “savaşı” kaybeder.
Ters tarafa yatıp “dağı kımıldattı” çünkü.

ahmet altan taraf 5/12/2008

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License