29.10.09

OLACAĞI BUYDU !

Olacağı buydu!

Nasrettin Hoca'nın gözüyle bakmak lazım hadiseye. Hani bir gün Hoca, 'yüzüğümü kaybettim' diye köyü ayağa kaldırmış. Ahali yollara düşmüş. Yüzüğü bulmak mümkün değil. Aranmadık köşe, bakılmadık yer kalmamış. Cümle âlem bitap düşmüş. Yüzükten eser yok.
Sonunda birinin aklına bir soru takılmış ve sormuş: 'Ya hocam, sen bu yüzüğü dışarıda düşürdüğünden emin misin?' Hoca kendinden emin bir eda ile cevabı yapıştırmış: 'Yüzüğü damın içinde düşürdüm ama içerisi karanlık, dışarıda aramak daha kolay geliyor.'

Mesele bu! Çok uzun zamandan beri TSK, aslî işlerinin dışında başka konularla anılıyor. 28 Şubat döneminde iyice çığırından çıkan siyasete ve topluma müdahale arzusu bir türlü bitmek tükenmek bilmiyor. Post modern darbeler, andıçlar, fişlemeler, e-muhtıralar... Sonuçta bu yapılanlara bir tepki oluşuyor. Ne zaman eleştiriler yükselse hep 'TSK'yı yıpratmayalım' deniyor. Tabii ki TSK yıpratılmamalı; ancak en büyük yıpranma, askerin siyasete ve topluma müdahalesidir. Hiç kimse durduk yerde ordusunun yıpratılmasına razı olmaz. Dolayısıyla 'Ordumuzu kim yıpratıyor?' sorusunun cevabı dışarıda değil, içerideydi. Bunu herkes biliyordu; ancak dışarıda suçlu aramak, içerideki hatayı tespit etmekten daha kolay geliyordu. Vurdumduymaz ve umursamaz tavır, sonuçta duvara tosladı ve o korkunç belgenin aslı ortaya çıktı. Ortada şimdi bir suç belgesi var...Devletin meşru silahlı gücü, halkın oylarıyla seçilmiş bir hükümeti yıkmak için kirli tezgâhlar kurup cuntacılık yapabilir mi? Belki bir zamanlar (özellikle soğuk savaş döneminde) cuntacılığa özeniliyordu; ancak demokrasinin zirveleri zorladığı bu dönemde cuntacılık artık insanlık suçu sayılıyor. Bir ordu, halka ya da halkın bir bölümüne tuzak kuramaz. İnsanların evlerine 'silah ve mühimmat bırakarak' onları silahlı örgüt durumuna sokmayı planlamak suçtur. Bu korkunç planın orijinal belgesi ortaya çıktığına göre artık söz sırası yargıdadır. Hukukî sürecin sonuna kadar işletilmesi, bu konuda hatası olan ve cuntacılık faaliyetinin bir parçası haline gelen herkes -rütbesine bakılmaksızın- hesap vermelidir.

Bütün bunlar yaşanırken bazıları hedef saptırıyor. Yok efendim, zamanlama düşündürücüymüş, ihbar mektubu bir rapor gibiymiş, neden 5 ay beklenmişmiş... Öncelikli soru şudur: Kanun çerçevesini aşarak siyasete ve topluma kirli yollarla müdahale etmenin hesabını kim(ler) verecek?.. Bu yaklaşımı yadırgamamak mümkün değil. Bu utanç belgesini hazırlayanlara tek bir kelime sarf edemeyenler, 'bunu kim sızdırdı?' derken, 'neden şimdi bu belgenin aslı çıktı?' derken, 'ordumuz yıpratılıyor' derken bir anda cesaret abidesi haline geliyor. Sanırsınız, ortada kirli bir tezgâh yok. Sanki masum insanlara haksız suçlamalar yapılıyor.

Daha önce benzer şeyler yaşanmasa bu hadisenin 'münferit bir olay' olduğu söylenebilir. Andıçları kim unutabilir? Fişlemeleri kim unutabilir?.. Darbeler, post modern darbeler, muhtıralar, e- muhtıralar... Bu alışkanlıkların sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez. Dünyanın hiçbir modern ülkesinde 'milletin vergisiyle ayakta duran ordu' siyasete bu kadar müdahil değil. Bahsi geçen belgenin aslı çıkmadan önce 'TSK'ya karşı asimetrik savaş yapılıyor' deniliyordu. 'Kâğıt parçası' denerek belgenin varlığı inkâr ediliyordu. Bu, topu sürekli taca atma girişimiydi. Keşke o gün olayın üzerine gidilseydi...

Ordu-siyaset ilişkisinin dile getirildiği her platformda yöneltilen bütün haklı eleştirileri 'TSK'yı yıpratma' olarak gösterenler 'yüzüğü kaybettim' diyerek insanları her ağacın altına, her taşın altına davet etti. Yoruldu insanlar. Şimdi gerçeği itiraf etme zamanı geldi. TSK'nın siyasete ve topluma müdahale etme işinden vazgeçmesi, aslî işine yönelmesi şart. e.dumanli@zaman.com.tr

EKREM DUMANLI
e.dumanli@zaman.com.tr

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License