29.10.09

YASAL TARTIŞMA

Yasal tartışma

İrtica ile Mücadele Eylem Planı, "askeri mahalde, asker kişiler tarafından, askeri merciin talimatıyla hazırlandığına" göre, yargılama sivil mi yoksa askeri mahkemede mi gerçekleşecek?
Anayasanın 145. maddesi, "askeri mahalde işlenen her türlü suça askeri mahkemenin bakacağını" söylüyor. Oysa ister askeri, ister sivil mahalde olsun, psikolojik harekât ya da darbe hazırlığının muhatabı sivillerdir. Böyle bir suç, askeri mahalde başlasa bile, askeri mahalde bitmez. Sözgelimi, Avrupa Birliği uyum yasalarını yavaşlatmak maksadıyla, Hakkâri'de peş peşe bomba patlatılması ve olayların PKK üzerine yıkılması, askeri bir mahalde kurgulanmış olabilir. Ama neticede, sivil vatandaşlar bu eylemden zarar gördü. Eylemlerin devamı olarak Şemdinli'deki Umut Kitapevi'nde patlatılan bombayı ele alalım: Suç, askeri mahalde işlenmemişti; askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili değildi; bir asker aleyhine işlenmemişti; görevle ilgili olmadığı için askeri suç sayılmazdı. Ama Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozarak, askeri yargıyı yetkili kıldı. Konu askeri mahkemeye intikal edince de, işler değişti: Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 39 yıla mahkûm ettiği astsubay Ali Kaya ve Özcan İldeniz, tutuksuz yargılanmak bir yana, hâlâ görev başındalar; iddianamede suçlanan sıralı askeri amirlere ise hiç dokunulmadı; buna mukabil, Savcı Ferhat Sarıkaya meslekten ihraç edildi.Askerin, sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen kanun, Anayasa Mahkemesi'nde görüşülüyor. Ve iptâl edilmediği için, şu anda, İrtica ile Mücadele Eylem Planı konusunda yetkili olan mercii sivil mahkeme.
Acilen atılması gereken adımı da hatırlatalım: AK Parti, anayasanın 145'inci maddesini, CHP ve MHP ile uzlaşarak değiştirmeli; askeri mahalde işlense dahi (psikolojik harekât ve darbe teşebbüsü gibi) sivilleri hedef alan suçlarda, sivil yargı tek yetkili merci haline getirilmeli. Zira bu arada Anayasa Mahkemesi, askerlerin sivil mahkemede yargılanmasını öngören maddenin yürürlüğünü durdurursa işler daha da karışır. 4 partinin birlikte 145'inci maddeyi değiştirmesi, millet iradesine sahip çıkan TBMM'ye itibar kazandıracaktır

Askeri yargı/sivil yargı
Askerlerin sivil mahkemede yargılanmasını düzenleyen yasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi'nde. Kanun iptâl edilinceye kadar geçerli olduğuna göre, Askeri Savcılığın tavrını izah etmek mümkün değil. Askeri savcı, ıslak imzalı belgeyi neden talep ediyor? Mevcut kanun, askerleri de sivil mahkemelerin yargılamasını öngörmüyor mu? Hâlâ "Biz kanunların üstündeyiz" kafasıyla işler yapılıyor. Özellikle ihbar mektubundaki iddiaları göz önüne alınca, cunta soruşturmasının askeri yargıya bırakılmasının kurda kuzu teslim etmek anlamına geleceği açıkça ortada.
Deliller Genelkurmay'da karartılmış; bilgisayarların hard diskleri silinmiş ve ancak ondan sonra sivil savcıya gönderilmiş. Tabii ki iddialar da araştırılacak; ihbarı yapan subay imha işleminde bulunan herkesin ismini veriyor. Ama iddialar orta yerde dururken, üstelik kanuna göre yetki sivil mahkemedeyken, erlerin, savcılığın davetine uyularak hemen gönderilmemesi, askeri savcılığın yetkiliymiş gibi davranması kabul edilemez. Acaba, iş ağırdan alınarak, zaman mı kazanılıyor? O erlere, ağız birliği yapmaları için telkinde bulunanlar mı var?

Zamanlama
İstanbul Başsavcı vekili Turan Çolakkadı, ihbar mektubunun 15 Ekim'de Ankara'dan postaya verildiğini açıkladı. Bu durumda, Kürt açılımında hükûmete yönelik tepkilerin büyümesi üzerine, "gündem değiştirmek" maksadıyla "ıslak imzalı" belgenin ortaya çıkarıldığı iddiası çökmüyor mu?
Zira PKK'lılar, 19 Ekim'de sınır kapısında teslim oldu. Mektup ise, 15 Ekim'de postalanmış; birkaç gün içinde savcılığa ulaşmış; savcılık da Adli Tıp'a göndermiş.
Gelişmelerin basına yansıması daha geç oldu ama mektup, PKK'lıların sınırda teslim olmasından 4 gün önce yola çıkmış.
İşin esasını, yani "ana"sını bir kenara bırakıp, "danasıyla" meşgul olan "komplo teorisyenlerine" duyurulur.

O konuşma sitede yok
Sabah gazetesinin haberine göre, Org. İlker Başbuğ'un bütün demeçleri Genelkurmay sitesinde yer alıyor; biri hariç. Yer almayan, 26 Haziran 2009'da yaptığı ve Dursun Çiçek tarafından hazırlanan belge için "kâğıt parçası" dediği meşhur konuşması. İnternetteki haber portalları, "Genelkurmay Başkanlığı'nın sitesinden o konuşma çıkarıldı" diye bilgi verdi. Akabinde, Genelkurmay Başkanlığı'ndan "Zaten bu konuşma Genelkurmay sitesine hiçbir zaman konulmamıştı" açıklaması geldi.
İlker Başbuğ'un bütün konuşmaları istisnasız var da, bu neden yok?
Tahmin edelim:
1) Telâş ile unutuldu.
2) Önemsenmedi.
3) Belgenin "kâğıt parçası" olmadığı biliniyordu; bir gün hakikat meydana çıkar mülâhazasıyla, mahcup olmamak için tedbirli davranıldı.
Ben, üçüncü şıkkın doğru olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, gene de mantığı anlamakta güçlük çekiyorum. Zira bu iletişim çağında, o konuşmanın tam metni kim bilir kaç kişinin elinde. Genelkurmay sitesine koymamakla iş bitmiyor. "Kâğıt parçası" sözü zihnimize kazıldı. Şimdi hesabının verilmesini bekliyoruz.

NAZLI ILICAK SABAH 29,10,2009

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License