11.2.09

Hangi iktidar, hangi muhalefet

Bir damla kana baktıklarında, bütün vücuttaki hastalıkları görebiliyorlar.
O minicik damla, bir bedenin nasıl ve nerede bozulduğunu anlatıyor.
Mehmet Emin Karamehmet olayı, o bir damla kan gibi işte.
Bu ülkenin neredeyse bütün yapısal sorunları bu tek olayın içinde ortaya çıkıyor.
Tabii bütün hastalıkların başında askerin “konumu” geliyor.
Askerin konumu, yaşadığımız bütün yalanların ve sahteliklerin başlangıç noktası çünkü.
Asıl “iktidar” askerde olduğu için bunu saklayabilmek amacıyla bir “tiyatro” yaratılıyor medya tarafından.
“Muhalefet” anlayışı tümüyle gerçeğinden saptırılıyor.
Siyasi hükümete muhalif olmak tek bir “muhalefet” türü gibi sunuluyor.
Gelişmiş ülkelerde, evet, tam da böyle, muhalif olmak hükümete muhalif olmak anlamına geliyor.
Ama “gizli bir iktidarın” bulunduğu bizim gibi ülkelerde, “muhalefeti” sadece siyasi iktidara muhalefet gibi sunmak sahtekârlığa giriyor.
Burada muhalefetin “gerçek” olabilmesi için, “gerçek” iktidara yapılması gerekiyor.
Ordunun “iktidarını” eleştirmeyen hiçbir muhalefet gerçek değildir Türkiye’de.
Ordunun iktidarını eleştirmeyen hiçbir siyasi iktidar da gerçek değildir.
Böyle baktığınızda, Türkiye’de “demokrasi oyunu” başladığından bu yana hiçbir zaman gerçek bir siyasi iktidara ve muhalefete sahip olmadığımızı görürsünüz.
Bugün de bunların ikisine birden sahip değiliz.
Gerçek bir medyaya da sahip değiliz.
Medya, orduyu kuliste bırakıp, bize bir tiyatro oyunu gösteriyor.
Karamehmet olayında işte biz o “kulisi” seyrettik.
Şimdi Ergenekon sanığı olan o zamanki Jandarma İstihbarat Daire Başkanı general, medya patronuna, Jandarma komutanını kastederek, “komutanımız hassas bir insandır, onu kırmayın” diyor.
Tam mafyavari bir tehdit.
Çocukken bir film seyretmiştim, katil içeri giriyor, “Monti, kalbimi kırdın” deyip, masanın başında oturan adamı vuruyordu.
“Komutanımız hassas adamdır” sözünü okuduğumda tam da o sahne geldi aklıma.
Bir Jandarma komutanı, Türkiye’nin en büyük holding ve medya patronlarından birini rahatça tehdit edebiliyor, istediği adamın istediği göreve gelmemesi halinde “kırılacağını” bildiriyor.
Jandarma komutanının tek gücü medya patronuna karşı değil.
Karamehmet, “komutanının” yaptığı “iyiliği” anlatırken, “eski hükümet zamanında komutanım sorunları çözmüştü” diyor.Komutan, hükümete “sorunları çözmesi” için emir de verebiliyor.
Sorunları komutan tarafından çözülen medya patronu da tabii borcunu ödüyor.
Komutan o sırada bir darbe hazırlığı içinde ve darbe ortamı hazırlamak için medyanın yardımına ihtiyacı var.
Aralarında konuşurlarken kullandıkları ilginç bir “şifre” bulunuyor.
“Milli” diyorlar.
Karamehmet’in çıkarları “milli” çıkarlar, komutanın darbe hazırlığı da “milli” amaçlar için.
İkisinin “ortak” milli çıkarları, onları “ortak” bir noktada buluşturuyor.
Bundan sonra “milli” ya da “ulusal” sözcüğünü duyduğunuzda, bu konuşmaları hatırlayıp o sözcüğün arkasına bir bakın, orada
neler oluyor diye.
“Milli” ya da “ulusal” meselelerin arkasında genellikle karışık bir işler oluyor çünkü.
Karamehmet olayı, medyanın durumunu da açıkça ortaya koyuyor.
Karamehmet, gazetelerinde ve televizyonlarında, darbe hazırlayan komutanın istediği türden “milli” yayınlar yapmaya söz veriyor.
Siz o haberlerin neden yapıldığını bilmiyorsunuz, saf gerçeği öğrendiğinizi sanıyorsunuz.
Sizin düşüncelerinizi ve duygularınızı belli bir amaca uygun biçimde belirlemeye uğraşıyorlar halbuki.
O belli amaç da “darbeyi” hazırlayacak ortamı yaratmak.
Bu ülkede medyanın önemli bir kesimi generallerle işbirliği yapıyor.
Şimdi bu olayların ışığında baktığınızda Karamehmet’in gazetelerinde neden “demokrasi” isteyen insanlara söven o kadar çok
yazarın biriktirildiğini de anlıyorsunuz.
O yazarların orada olması, o yazıları yazmaları, o kadar çok küfür etmeleri, o kadar çok yalan söylemeleri pek tesadüf değil.
Patronla komutan arasındaki gizli anlaşmanın sonuçları bunlar.
Anlaşılan Karamehmet, sadece medyasını değil telefon şirketini de komutanların hizmetine sunuyor ve bunun için iyi bir “teşekkür” alıyor.
Bu ülkenin sistemi bu tür gizli anlaşmalar üstünde varlığını sürdürüyor zaten.
Böylesine dehşet verici bir gerçeğin ortaya çıktığı gün dönüp siyasi partilere bakın.
İktidar partisinden bir ses çıktı mı?
Ana muhalefet partisinden bir ses çıktı mı?
Diğer muhalefet partilerinden bir ses çıktı mı?
Hayır, hiç ses çıkmadı.
Ortak bir “sessizlikleri” var.
“Gerçek iktidarı” gördüklerinde hep birlikte susuyorlar.
Sadece birbirlerine bağırıyorlar.
Bir oyun bu.
Ordusuyla, partisiyle, medyasıyla gerçeği sizin gözünüzden saklamak için bir oyun oynuyorlar.
Bu olay, bir damla kan gibi.
Bütün hastalıkları o damlanın içinde görüyorsunuz.
Bu hastalığı kim tedavi edecek?
Öncelikli görev yargının ve medyanın dürüst üyelerinde.
Onların davranışları, hastalığın bünyeye ne kadar yayıldığını da gösterecek bize. TARAF 11,2,2009

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License