7.2.09

YAHUDİLER DÜNYAYI YÖNETİYOR MU ?

Yahudiler dünyayı yönetiyor miti...

Hakaret etmek, hakaretleri genellemek ve bu noktada işi ileriye götürmek yaşa bağlı gelişen bir hadise midir bilmiyorum. Bu konuda oldukça iyi bir kariyere sahip olan Mine Kırıkkanat dünkü yazısı ile kariyerine yeni bir katkı daha sağladı. “Geri kafalının geri kafalıyı yönetici seçtiği” ifadeleri çerçevesinde gelişen yazı, seçilene de seçene de ciddi bir aşağılama ve hakaret içeriyor. Daha doğrusu toplumun neredeyse % 50'sini geri kafalı sıfatı ile damgalıyor.

“Geri kafalının geri kafalı yöneticiyi seçtiği, seçilen yöneticinin iktidarını sürdürecek kafayı kendi güdüklüğünü sorgulamayacak kalıpta bıraktığı, hatta etki alanını genişletmek için cehaletini daha da derinleştirdiği toplumlarda ise ülkeyi sadece geriletmeye değil, batırmaya bile yol açar, demokrasi…”(Vatan gazetesi-6.02.2009)

Yazar demokrasiyi bu çerçevede gerizekalı diye tanımladığı bu halk için fazla buluyor anlaşılan. Doğrusu faşistlerde hep aynı şeyleri söyleyerek demokrasiye itiraz etmişlerdir.

* * *
Davos üzerine yorumlar bu haftada devam etti. Konu biraz daha “Türkiye'de antisemitizm var mıdır” sorusu üzerinde odaklanarak konuşuldu. Var veya yok tartışmalarında bulunduğumuz yer, baktığımız açıya göre farklı cevaplar oluşturabiliriz elbette.

1985-1990'lı yılları arasında “Siyon liderlerinin protokolleri”, “Rusya'da Tanrı'ya dönüş “ isimli kitaplar çok popülerdi. İkisi de etkileyici kitaplardı... Dünyanın neredeyse Yahudiler tarafından istila edildiği duygusunu insanda çok bariz uyandırıyordu. Bolşevik ihtilalini yapan komitenin hepsinin Yahudi olmasından, Freud'un Yahudiliğine kadar birçok delil o zaman aramızda Siyonizm'in tehlikesi konusunda tartışılırdı. Filistin sorunu ile ilgili geniş okumaları da o yıllarda yaptık. Ne olursa olsun koyu İslamcı olduğumuz o zamanlarda bile aramızda bir Yahudi düşmanlığı gelişmese de, o zamandan bu yana hepimiz anti Siyonist olduk. Bunun İslamcılığımız ile bir alakası yoktu, çünkü o dönemde solcularla aynı fikirde olduğumuz nadir konulardan birisiydi bu mesele. Filistin'in işgali sırasında yaşananlar, sonrasında İsrail devletinin işgale devam etmesi, nükleer güçle silahlanması, aynı topraklarda yaşayan Yahudiler ortalama 23 bin dolar milli gelir ile refah içinde yaşarken, Arapların ortalama 2 bin dolar civarında milli gelir ile gitgide daralan, hapishaneye çevrilen topraklarda yaşamaları, en önemlisi de hepimizin hafızalarına kazınan insanlık dışı görüntüler, bu konuda fikirlerimizin değişmesine fırsat tanımadı.

Mesela son Gazze savaşında uzun saçlı bir kız çocuğuna ait çamurlar arasındaki kopmuş kafa görüntüsünü hafızamdan bir türlü silemiyorum. En insancıl İsrail açıklamaları bile bu görüntüleri silecek etkiye sahip değil.Her kötü işin, her olayın altında bir Yahudi etkisinin aranması dindarlık ile alakalı bir durum da değil. Bu ülkede zenginliğin kaynağı da, iktidarın kaynağı da, güçlenmenin kaynağı da çoğu zaman Yahudi lobilerinin desteği ile açıklanır. Bir tür dünyayı istila eden gizli bir örgüt algısı Müslüman halklarda yaygındır. Ama bunların hiçbirisi Türkiye Yahudileri ile alakalandırılmaz. Anadolu'nun gariban halkı, sahip olamadığı zenginlik ve gücü Yahudiler ile hep özdeşleştirir. Ve onlarla ilgili efsaneler, aralarındaki dayanışma, menfaatlerini iyi bilmeleri, ticari zekaları gibi bir çok konu fıkra ve anekdotlar ile biraz hayranlık ile anlatılır. Tüm bunlarda Hıristiyan dünyasının Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinin günahını taşıyan Yahudilere nefretinin izini bile bulmak mümkün değildir.

Ancak İsrail devletinin acımasız tutumu toplumda tepki uyandırıyor elbette. Hatta internette sıkça Türkiye'yi de içine alan büyük İsrail haritaları yayınlanıyor. GAP'ta toprak satın alıyorlar haberleri sıkça duyuluyor. “Filistin'i işgal ettikleri gibi Türkiye'yi de işgal edecekler “ bu duygu bu halkta uyandırıldıysa bunda derin devletin, aşırı milliyetçilerin payı olduğu kadar İsrail'in de payı vardır.

9 Nisan 1948'de Filistin'in Deir Yassin köyünde gerçekleştirilen ve 250'den fazla sivilin İrgun örgütüne bağlı gerillalar tarafından öldürüldüğü katliamın fotoğrafları, Yahudiler tarafından tüm Filistin topraklarına asılmıştı. Bu fotoğrafları gören ve katliamın acımasızlığını dinleyen birçok Arap köylüsü korkudan evlerini terk etmişlerdi (Kudüs Ey Kudüs, Lapierre-Colins). 14 Mayıs'ta İsrail devleti kuruldu.

İsrail devletinin topraklarını genişletmek için her yolu mübah sayan tarihi sadece Müslüman halkların değil, vicdanı olan herkesin “terörist Hamas'a karşı savunma” açıklamalarına ikna olmasını imkansızlaştırıyor. Filistinli çocukları terörist yapan 60 yıllık tarih “anti semitist” suçlamaları karşısında ne yazık ki konuşulamıyor.

Bir taraftan çocukların çaresiz ölümlerini seyredip diğer yandan “savaş bu her şey olur, antisemitist olmayalım, bölgede dincilik tehlike”... falan gibi soğukkanlı konuşmaları yapmamız bekleniyor herhalde. Bunun tam tersine bir iletişim arayışına ise rastlamak mümkün değil. Neden İsrailli yetkililer anti semitist olarak suçlamak yerine farklı açıklamalar yapmıyorlar. Mesela Türkiye'de yükselen bir İsrail tepkisi karşısında suçlamak ya da sıkça “Hamas tehlikesini, İran tehlikesini görmüyorsunuz” demeçleri yerine “Türkiye'yi büyük İsrail içinde gösteren haritalar uydurmadır, gerçekle alakası yoktur. Biz sınırlarımızı genişletmek kimsenin toprağını işgal etmek istemiyoruz” açıklamalarını yapmıyorlar. “Başka ülkelerin iç işlerine karışmayız”, “işgalden ve öldürmekten vazgeçtik” demiyorlar, neden barışa kapı açmıyorlar?

Yoksa “Yahudiler dünyayı yönetiyor” miti, bu konuda üretilmiş efsane ve hikayeler ve hatta acımasız yok etme görüntüleri işlerine mi geliyor?

Tıpkı 1948'de Deir Yassin'de olduğu gibi. ayşe böhürler 07 Şubat 2009 Cumartes

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License