29.10.09

SAVCILIK OYUNU

Savcılık oyunu

Ordu suçüstü yakalandı.

Bir cuntanın darbe hazırladığı, Genelkurmay Başkanlığı’nda yazılan bir “planın” ele geçirilmesiyle kanıtlandı.

Bu şartlarda yapılabilecek iki şey var ordu açısından.

Birincisi, “ordu hukuka uyar” diyerek içlerindeki cuntacıları temizleyip yargıya sevk ederler ve “suçlu bir ordu” durumundan çıkıp “disiplinsiz ve dağınık bir ordu” olduklarını kabullenirler.

Ya da “cuntacılara” sahip çıkarlar ve bütün orduyu “suçlu” hale getirirler.

Şu ana kadar yaşanan gelişmeler sanki Genelkurmay, ikinci yolu seçecekmiş izlemini uyandırıyor.Kendi içlerindeki darbecileri temizlemek yerine bütün orduyu “suçlu” ilan edecek bir pozisyonu tercih eder gibiler.

Ve, “darbecileri” koruyabilmek için yeni bir suç işlemeye hazırlanıyorlar.

Askerî savcılık, “darbe” planı hakkında “soruşturma” açmak istiyor.

Askerî savcılığın soruşturmaları nasıl yürüttüğünü Albay Çiçek olayında çok net gördük.

Albayın imza sahtekârlığını görmezden geldiler.

Böyle bir belge olmadığını söylediler.

Dosyayı kapatmaya kalktılar.

Sivil savcılar ise dosyayı açık tutmak ve soruşturmayı sürdürmek için ısrar ettiler.

Bu dosyanın yeniden askerî savcılığa gitmesi herhalde yeniden “kapatılması” anlamına gelecek.

Ama askerî savcılık soruşturmaya el koyamaz.

Çünkü yeni çıkan yasaya göre askerî yargının darbe suçunu soruşturma yetkisi yok, bu yetki sivil yargıya ait.

Bunu zorlamak suç işlemek anlamına geliyor.

Sanırım generaller durumu hâlâ göremiyorlar.

Onların hukuksuz eylemlerinin ne halk arasında ne de medyada destekçisi kaldı.

Bugüne kadar orduyu körü körüne destekleyen, ordunun hukuksuzluğuna kılıflar bulmaya çalışan gazetelerle yazarlar bile bu son olay karşısında pes ettiler.

Daha fazla ısrar edebilecekleri bir durum değil çünkü bu.

Yalçın Doğan’ın dün Hürriyet gazetesindeki harika yazısında saptadığı gibi “yüz yıllık İttihat Terakki geleneği” bu planın ortaya çıkmasıyla sona erdi.

Ordu daha fazla siyasetin içinde kalamayacak.

Politikacılığı bırakıp askerlik yapacak.

Ama işlenen suçların cezasız kalacağına dair bizim generallerde öyle köklü bir alışkanlık var ki bu apaçık gerçeği bile göremiyorlar.

Bir dönemin kapandığını anlayamıyorlar.

Bu yüzden hâlâ “askerî savcılık” manevrasıyla bu davayı sivil savcılardan askerî mahkemelere taşımaya uğraşıyorlar.

Bunun yapamazlar.

Ordu, bu darbe planının bedelini ödemeden, kendi içinde temizlenip arınmadan, yola devam edemez.

Cuntacıları ayıklayacaklar.

Disiplinli askerler olacaklar.

Sivillerin emrine girecekler.

Silahla siyaset yapamayacaklar.

Kıbrıs meselesinden Kürt açılımına, türban konusundan cumhurbaşkanlığı seçimine kadar kendilerini ilgilendirmeyen her konuda Türkiye’nin politikasını belirlemeye kalkan, dış politikada yapılacak hamlelerin önünü kesen bir ordu olmayacak artık.

Bugüne dek Türkiye’nin yaptığı her açılımı, ileriye doğru atılan her adımı engelleyen, demokratikleşmeye geçit vermeyen, kendi halkını fişleyen, korkutan, sürekli darbe planları yapan, siyasetçileri tehdit eden bir ordu ne dünyanın ne Türkiye’nin bugünkü gerçeğine uyuyor.

Darbe planının orijinaliyle birlikte gelen “ihbar mektubundaki” ayrıntılar, ordu içindeki “demokrat” insanların da bu gidişten hoşlanmadığını ve kendi kurumlarındaki bütün “suçların” farkında olduklarını gösteriyor.

Üstelik halk, generallerin saygısız ve aldırmaz tavırlarından da bıktı, eşi “türbanlı” diye bir cumhurbaşkanının seçilmesine müdahale etmeye kalkmaları, kendi cumhurbaşkanlarına saygısızlık etmeleri, kendi ülkelerinin parlamentosunu küçümsemeleri, başbakanın “emrinde” olmayı bir hakaret sanmaları, kendilerini “devlet” gibi görmeleri, JİTEM türü kanunsuz yapılarla suç işlemeleri, insanlara andıçlarla iftira atmaları, darbe planları yapmaları, Ergenekon sanıklarına sahip çıkmaya kalkmaları, adalete müdahale etmeye çabalamaları herkese “yeter artık” dedirtti.

Benim samimi ve dostça tavsiyem, böyle “askerî savcılık” manevraları gibi yasalara aykırı manevralardan vazgeçip yasalara uygun davranmaları.

“Yasasızlık” dönemi bitti.

Generallerin şimdi hukuka, yasaya, devlet ciddiyetine, disipline alışma zamanları.

Bunu halktan gelen sert bir komutla yapmak yerine kendiliklerinden yapsalar herhalde daha iyi olur. taraf Ahmet Altan - 28.10.2009

Cuntayı açıklama vakti ne vakittir

Ahmet Altan - 27.10.2009


Ne zaman ordunun içinde hukuksuz işler döndüğünü ortaya koyan bir belge yayınlansa, televizyonlarda ve gazetelerde aynı laflara rastlıyoruz.

“Bu belge niçin şimdi ortaya çıktı?”

En çok belgelerin ortaya çıkmasının “zamanlamasıyla” ilgililer.

Doğrusu ya çok merak ediyorum, ordunun içindeki cuntaların ve darbe hazırlıklarının ortaya çıkmasının “en uygun”, “en doğru” zamanı ne zamandır?

Ne zaman Türk basını bu haberleri ciddiye alabilmek için “müsait” olabilir acaba?

Bu basın, neredeyse ordunun “mütemmim cüzü” haline gelmiş, ordunun darbe hazırlığı yapması, içinde cuntalar barındırması onların hiç ilgisini çekmiyor.

“Bir ordunun içinde bu cuntaları kim kuruyor, kim darbe belgeleri hazırlanması için emir veriyor” diye soran pek yok. Sanki darbe yapmak, cunta kurmak dünyanın en doğal işi.

Onlara göre tuhaf olan bunların belgelenip gazetelerde yazılması.

Bizim ordu disiplinden tamamen kopmuş.

Kendini “her türlü hukuksuz eylemi yapma hakkına sahip” sanıyor.

Üstelik yaptığı hukuksuzluğu saklayacak, bu hukuksuzluğu örtecek bir “askerî yargı” da var elinde.

Şu bizim haziranda yayımladığımız darbe belgesiyle ilgili “askerî yargının” yaptıklarına bakmak yeter zaten “askerî yargı” denen tuhaflığın nasıl işlediğini anlamaya.

Bu darbe planının altında imzası bulunan Albay Çiçek, askerî savcılıkta “sahte imza” attı.

Bu, askerî savcılığın hiç ilgisini çekmedi.

Bir soruşturma sırasında atılan sahte imza dikkat çekmez mi?

Askerî savcılık, bu olayda soruşturulması gereken bir yan da görmedi.

“Bu olay” dediğim bir darbe hazırlığı.

Darbe hazırlığıyla ve bunun belgesiyle ilgilenmeyen, bunun üstünü örten bir mekanizmaya “yargı” adını verebilir misiniz?

Ordunun bir disipline girmesi için öncelikle “askerî yargı” denen saçmalığın ortadan kaldırılması, gerçek bir yargının orduyu denetleyebilmesi gerekiyor.

Eğer ordu yargının ciddi gözetimi altında olsaydı, Genelkurmay Başkanı o kadar pervasız bir şekilde kameraların önüne geçip, onu bunu suçlayarak, bu belgeye “kâğıt parçası” diyebilir miydi?

O “kâğıt parçasını” hazırlayan, “yargı” tarafından soruşturulmaz mıydı?

“Subay” olduğunu söyleyen biri, bu “belgenin” orijinalini Ergenekon savcılarına gönderip, bu belgenin nasıl hazırlandığını, kimlerin emir verdiğini anlatan bir de mektup yazdı.

Ordu içinde, kendisinin de bir vakitler üyesi olduğu bir “cunta” bulunduğunu söylüyor.

Cunta üyeleri arasında saydığı isimler öyle sıradan isimler değil.

Ağustos ayında emekli olan Birinci Ordu Komutanı ile halen bu ordunun başında bulunan komutanın “bu cuntanın” içinde olduğunu ileri sürüyor.

Böylesine üst düzeyde orgenerallerin, korgenerallerin üyesi bulunduğu bir cuntanın neler yapabileceğini düşünün.

Ayrıca şunu da düşünün...

Bu darbe belgesi bir Ergenekon sanığının ofisinde ele geçirildi.

Bu cunta ile Ergenekon çetesi arasında bağlantı olup olmadığı, yargının ve medyanın ilgisini çekmez mi?

Eğer bu cuntanın Ergenekon ile bağlantısı varsa Türkiye’nin nasıl bir tehlikenin kenarına gelmiş olduğunu düşünüp ürpermez misiniz?

Ergenekon davasının bir ve iki numaralı sanığı olan iki emekli orgeneral hapisteyken, onları ziyarete Genelkurmay’ın emriyle bir generalin gittiğini hatırlamanız kuşkularınızı kuvvetlendirmez mi?

Darbe belgesinin orijinalini savcıya gönderen “subay”, Genelkurmay’da “hukuk dışı” olduğu için imha edilen kırk çuval belgeyi yakan askerlerin listesini de göndermiş.

Bu erlerden biri terhis olmuş, o er “belgeleri biz imha ettik” diye itiraf etmiş.

Genelkurmay ise diğer erlerin Ergenekon savcısına ifade vermesini engellemeye çalışıyor.

Bir Genelkurmay Başkanlığı’nda “düşmanın” eline geçmemesi gereken belgelerin olması normaldir.

Ama bir Genelkurmay’da “yargının” eline geçmesinden korkulan belge olmaz.

Böyle bir korku, o Genelkurmay’ın hukuk dışı işler yaptığını gösterir.

Bizim ordunun her yanından “hukuksuzluk” fışkırıyor.

Bugün, ihbar mektubunun ekleri arasında yer alan ve Genelkurmay Başkanı’nın emriyle hazırlanan bir belge de var.

Okuyunca şaşacaksınız.

Sanki bir ordunun değil de bir “siyasi” partinin “iktidarı ele geçirme” planı.

Türkiye’nin yolunun açılması, gelişmesi ve çağdaşlaşması için ordunun siyasetten çekilmesi, askerlerin hukuk tarafından denetlenebilmesi gerekiyor.

Aksi takdirde, “aşiret” olmaktan “devlet” olmaya geçemeyeceğiz.

Kendisini “devlet” sanan ordunun bizzat kendisi bu ülkede ciddi bir “devlet” kurulmasına engel oluyor.

Artık orduyu siyasetten çıkartıp doğru dürüst bir devlet kuralım.

Devletsiz bir ordu sürekli suç işler çünkü.

Artık bu kadar suç yeter.

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License