10.11.08

ATATÜRK BAŞKA, KEMALİZM BAŞKA...

Atatürk başka, Kemalizm başka, demokrasi bambaşka

Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden bu yana 59 yıl gibi... Çok uzun bir süre geçtiği halde, Türkiye, Atatürk’ün ‘tarihsel kimliği’...

...Tek parti döneminin egemen ideolojisi olan ve en çok ordu yönetimi tarafından benimsenen ‘Kemalizm’ ve çoğulculuğu temel alan ‘demokrasi’ arasındaki farkları kalın kalın çizgilerle birbirinden ayırmış görünmüyor.

Tabii bu farklı kavramların birbirinden ayrılmamasından medet umanlar da var...

Ancak, ‘demokrasi’ ile Kemalizm’i ‘aynı şeylermiş gibi göstermek’ bizi düzlüğe çıkarmaz, daha derin bir bunalıma iter.

***

Kriterlerini, Türkiye’nin de imzaladığı Paris Şartı’nda bulan ‘demokrasi’yi devletin içine sindirmesi; içinde ‘demokrasinin’ yer almadığı Kemalizmin ‘Altı Ok’unu bunu sahiplenen partiye devretmesi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliğinin politik tartışmalardan arındırılarak, bu toprakların yetiştirdiği tarihsel liderlerden biri olarak tabulaştırılmadan benimsenmesi bizi 1930 şartlarından çıkararak, 1997 yılının gerçeklerine götürür. Bu ise, ülkenin bedenine dar gelen bir elbisenin genişlemesini, rahatlayıp özgürleşmesini sağlar...

***

Geçmişi rahatça ve özgürce tartışamadığımız için, bugünün sorunlarını da çözemiyoruz.

Geçmişi, olumlulukları ve olumsuzlukları bir arada görüp değerlendirmeden, aklın ölçüsüne vurmadan sadece tapınma vesilesi yapmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski hastalıklarının tedavisini zorlaştırdığı gibi bunları sürekli de canlı tutuyor.

Halbuki, toplumun özgürce tartışabildiği bir ülkede, toplum geçmişinin avantajlarını sahiplenirken, eksiklerinin de önünde engel olarak durmasını önler. Zaafa düşmez.

Biz, tek parti döneminin ideolojisini ve şartlarını sürekli sahiplenerek nasıl demokrasiye varabiliriz?Çağdaş demokrasilerde ‘serbest seçimle işbaşına gelen ve giden partiler’ vardır... Askeri darbeler yoktur...

Çağdaş demokrasilerde ‘politik rekabet’ vardır... Herkesin resmen Atatürkçü olduğu, liberalizmden Marksizm’e her türlü siyasal düşüncenin siyasal partiler kanunu ile yasaklandığı bir tekelcilik yoktur...

Çağdaş demokrasilerde ‘ifade ve basın özgürlüğü’ vardır... Resmi söylem dışında konuşan herkesin başının belaya girmesi, tehdit edilmesi, yargılanması, hapisleri boylaması, kitapların toplatılması, bilim ve düşün adamlarının süründürülmesi gibi durumlar yoktur...

Çağdaş demokrasilerde ‘hukukun üstünlüğü’ vardır... Cinayet sanığı, soygun sanığı, rüşvet sanığı olanların ‘bürokratik kimliklerine’ göre yargı önüne çıkıp, çıkmamaları gibi bir ayrım yoktur...

Darbelerin sıradanlaştığı, ifade ve fikir özgürlüğünün hiçbir zaman hayata geçmediği, hukukun üstünlüğünün devletin görevlerini kapsamadığı bir ülkeye ‘demokratik’ diyemeyiz.

Hele Siyasal Partiler Yasası ile Seçim Kanunu da, askeri darbe ürünüyse, seçilmiş gibi duran parlamento aslında parti liderleri tarafından atanıyorsa, ‘halk oyunun’ da mevcut durumu onaylamanın dışında bir işe yaramadığı aşikárdır...

***

Biliyoruz ki, 1930’lar Türkiyesi’nde ‘egemen olanlar’ bugün de egemenliklerini sürdürmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihsel kimliği, tek parti dönemi ideolojisi Kemalizm ve halkın kendini rahatça ifade etmesini olanaklı kılacak olan ‘demokrasi’ arasındaki farklılıkların altını çizmeyecektir.

Ama bu bize yarar sağlamıyor.

Atatürk’ün 59. ölüm yıldönümünde hálá ‘zenginlik’ ve ‘özgürlük’ üretemiyorsak, bu, demokrasiyi inkár edip yerine Kemalizm’i koymamızdan ve bu çarpıklığı Atatürk’ün görüntüsünün arkasına saklamaya çalışmamızdandır.

Devleti ve yönetenleri kutlayıp, halkı ve yönetilenleri yadsımanın bedelidir bu... Ve, bir halk tarafından ağır bir şekilde ödenmektedir.’

***

Bu yazıyı...

Tam tamına on bir yıl önce...

10 Kasım 1997 yılında Sabah Gazetesi’nde yazmışım...

Sizce...

eskimişmi?
MEHMET ALTAN 10 Kasım 2008 Pazartesi STAR

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License