25.9.09

PROF. SEVİL ATASOY AJANMIŞ

Sevil Atasoy Ajan iddiası


Askeri istihbarata çalıştığı anlaşılan Atasoy'un yönetimindeki Adli Tıp, Mısır Çarşısı’ndaki bomba raporuyla davayı çıkmaza sokmuştu.

Mısır Çarşısı’nda yedi kişinin öldüğü, 121 kişinin de yaralandığı 9 Temmuz 1998’deki patlamadan iki gün sonra Pınar Selek tutuklandı. Sevil Atasoy’un 1987’de kurup 18 yıl yönettiği İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü’nün 1998 tarihli raporunda patlamanın “bomba”dan kaynaklandığı belirtildi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 27 temmuz 2000’deki raporda patlamaya bombanın yol açmasının mümkün görünmediğini belirtti. Bunun üzerine mahkeme, bağımsız bir bilirkişi heyeti oluşturdu. Bu heyet de “Patlama bomba değil tüpgaz kaynaklı” dedi. 2.5 yıl cezaevinde kalan Selek bu raporla tahliye oldu İstanbul Üniversitesi’ndeki meslektaşlarını orduya rapor eden Prof. Dr. Sevil Atasoy’un skandal kararlara da imza attığı ortaya çıktı. Atasoy, İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Müdürü olduğu sırada Mısır Çarşısı’ndaki patlamayla ilgili verdiği rapor nedeniyle sosyolog Pınar Selek’in yıllarca cezaevinde kalmasına sebep oldu.
Mısır Çarşısı’nda 9 Temmuz 1998’de meydana gelen patlamada üçü çocuk 7 kişi yaşamını yitirmişti. Olayın ardından Pınar Selek’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi tutuklanmıştı. Sosyolog Selek, ömrünün üç yıldan fazlasını bu yüzden hapiste geçirdi.
Ancak Prof. Dr. Atasoy başkanlığındaki bilirkişi heyeti, 2 Kasım 1998’de hazırladığı raporda patlamanın ‘nitroselüloz’ içerir patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucu gerçekleştiğini ileri sürdü. Raporda şöyle dendi: “Olay yerinden toplanan malzemelerden, kumaş parçası, tahta ve cam parçacıkları üzerinde aynı kapalı formül ve molekül ağırlığına sahip, azotlu iki bileşiğin yer aldığı, bu kimsayal bileşiklerin bilinen ve denetlenen patlayıcılar arasında bulunmamakla birlikte, her üç malzeme üzerinde tekrarlanması dikkat çekici...”
Buna karşın Prof. Dr. Neşet Kadırgan, Prof. Dr. Ali Şaşmaz ve Prof. Dr. Nursen İpekoğlu tarafından hazırlanan raporda ise patlamanın kesinlikle tüpgazdan kaynaklandığı vurgulandı.
“Mısır Çarşısı” davasının müdahil avukatı Bahri Belen, patlamanın bombadan kaynaklandığına ilişkin İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü’nün verdiği raporda, Enstitü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy’un imzası bulunduğunu doğruladı. Aynı raporda, kim oldukları belli olmayan kişilerin imzasının bulunduğunu hatırlatan Belen “O sıralarda Terörle Mücadele uzmanlarının yaptığı incelemelerde patlamanın kesinlikle bomba olmadığı tesbiti de vardı” hatırlatmasında bulundu.

“Patlama bomba değil”
Atasoy’un imzasının bulunduğu rapor dışında verilen raporlarda patlamanın bombadan kaynaklı olmadığının anlaşıldığını ifade eden Belen, “Bize göre patlama bomba değildir. En azından ortada şüpheli bir durum vardır. Son olarak da Pınar’ın oraya bomba koyduğunu ilişkin hiçbir kanıt yoktur” dedi.

“Karar Yargıtay’a takıldı”
Davanın müdahil avukatlarından Ergin Cinmen de yargılama sürecinde “raporlar savaşı”nın yaşandığını doğruladı. Mahkemenin patlamanın bombadan kaynaklı olup olmadığı kanaatine varmadan Pınar Selek hakkında beraat kararı verdiğini hatırlatan Cinmen “Dosya Yargıtay’a gitti. Yargıtay hiçbir gerekçe göstermeden patlamanın bombadan kaynaklandığı söyledi. Dosyanın bozulmasına karar verildi. Karara, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etti. Savcılık, patlamanın bombadan kaynaklanmadığını, Pınar Selek’in ise olayla ilgisinin olmadığını belirtti. Dosya şu anda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda inceleniyor” dedi.

Atasoy Hürriyet’e nasıl girdi
Öte yandan Star yazarı Ergun Babahan, Prof. Dr. Atasoy’un Ergenekon tarafından Hürriyet gazetesine yerleştirildiğini ima etti. Babahan dünkü köşesinde şunları yazdı: “Belki de Özkök’ün bu yazıyı yazmasında Pazar eki yazarı, Adlî Tıp Kurumu eski Bakanı Sevil Atasoy’un ricalarının etkisi olmuştur. Taraf Gazetesi dün Atasoy’un İstanbul Üniversitesi öğretim görevlileri hakkında 1. Ordu Komutanlığı’na ihbar niteliğinde mektuplar yazdığını haber yaptı. Atasoy, Hürriyet’te yazı yazmaya başladığında da, dönemin 1. Ordu Komutanı’nın ricalarının etkili olduğu iddia edilmişti. Dönemin 1. Ordu Komutanı kimdi hatırlıyor musunuz? Ergenekon sanığı Hurşit Tolon...”

AKTIFHABER.COM

Korkunç gerçekler (Ahmet Altan)

25 Eylül 2009 Cuma 12:38Adlî Tıp başkanı olan bir profesörün, askerî istihbaratın ajanlığını yaptığı, arkadaşları hakkında ihbar mektupları yazdığı, “ordu Adlî Tıbbı kaybetmemeli” diye akıllar verdiği ortaya çıktı biliyorsunuz.

Bir profesörün meslektaşlarını ihbar eden bir ajan olması korkunç bir gerçek.

Ama daha korkunç gerçekler de var.

Adlî Tıp, bu “sistemin” belkemiklerinden biri.

Oradan alacağınız raporlarla katilleri masum, masumları katil gösterebilirsiniz.

İnsanların hayatlarıyla oynayabilirsiniz.
Toplumu kışkırtabilir, yanlış yönlendirebilirsiniz.

Böyle bir kurumun yıllarca başkanlığını yapan profesörün ajan olması, buradan çıkan bütün raporları da kuşkulu bir hale getiriyor.

Şimdi bu profesörün başkanlığındaki dönemde verilen bütün raporların gözden geçirilmesi gerekiyor.

Biz, bu raporlardan bir tanesine baktık.

Mısır Çarşısı’ndaki patlamayla ilgili verilen rapor bu.

Pınar Selek, Adlî Tıp’ın “Mısır Çarşı’sında bomba patladı” raporuyla yıllarca hapis yattı.

Daha sonra bir başka Adlî Tıp, “patlayanın” bomba olmadığı yolunda bir rapor yazdı.

Başka bir bilirkişi de “bomba” olmadığını doğruladı.

Dönüp, “bomba patladı” diyen Adlî Tıp’a, “niye böyle bir rapor verdiniz” diye sorulduğunda, ajan profesörün başkanlığındaki kurum, “bizim alt yapımız bunu kesinlikle tespit etmeye elverişli değil” dedi.

Peki, “altyapı elverişli değilse” bu kurum nasıl böyle kesin bir şekilde “bomba patladı” deyip bir insanın hapse atılmasını sağladı?

Buna nasıl izin verildi?

Bu ajan profesörün yazdığı raporun Ergenekon davasının dosyasına girdiğini, profesörün Ergenekon sanıklarından orgeneral Hurşit Tolon’la ilişkilerinin ortaya çıktığını düşünürseniz, Adlî Tıp’tan verilen o dönemdeki bütün raporların “belli bir amaçla” verildiğinden kuşkulanırsınız haklı olarak.

Ergenekon denetimindeki bir Adlî Tıp, toplumun ortasındaki bir kara deliktir.

Orada bütün gerçekler biçim değiştirebilir.

İşkencecileri rahatlıkla kurtarabilirsiniz mesela.

Cinayet sanıklarını hapisten çıkartabilirsiniz.

“Patlayan tüp gaza” bomba, bombaya “tüp gaz” diyebilirsiz.

Adlî Tıp başkanının Ergenekon sanıklarıyla bağlantılı bir ajan olduğunun anlaşılmasından sonra devletin ve medyanın bütün raporları didik didik etmesi gerekir.

Bu yapılacak mı?

Devlet o raporları yeniden gözden geçirecek mi?

Medya o raporları yeniden gündeme getirecek mi?

Tabii, işin medya ayağı da biraz tuhaf.

Bu profesör hanım, ben Hürriyet’te yazarken benim sayfa komşumdu.

Çok uzun süre karşılıklı sayfalarda yazı yazdık.

Dün, Ergun Babahan, Star gazetesinde yazdığı bir yazıda, bu profesörün Hürriyet Gazetesi’ne Ergenekon sanığı Hurşit Tolon tarafından yerleştirildiğini yazdı.

Bu gerçek mi bilmiyorum.

Arkadaşlarımız Ertuğrul Özkök’ü aradılar ama yurtdışında olduğu için ulaşamadılar.

Sanırım Hürriyet gazetesi bu iddia konusunda bir açıklama yapmak zorunda.

Bu profesörü o gazeteye gerçekten de bir Ergenekon sanığı mı yerleştirdi?

Yerleştirdiyse, ne amaçla yerleştirdi?

Nasıl karmakarışık bir yapının içinde yaşamışız yıllarca.

Adlî Tıp’ın başındaki profesör ajan çıkıyor, Ergenekon sanıklarıyla ilişkileri saptanıyor, bu profesör ülkenin en büyük gazetesinde yazı yazıyor.

“Bazı” basın organları “Ergenekon soruşturmasını” sulandırmak ve önemsiz göstermek için çırpınıyorlar.

Basit bir soru sormak istiyorum doğrusu.

Ergenekon soruşturması olmasaydı Adlî Tıp’a başkanlık etmiş bir profesörün askerlerin ajanı olduğunu, arkadaşlarını ihbar ettiğini, kendi başkanlığındaki kurumun “ordunun denetiminde olduğunu” ima ettiğini ve hep öyle kalmasını istediğini nasıl öğrenecektik?

Bu gerçeği bilmediğimiz zaman o kurumdan çıkan raporlara sanki onlar gerçekmiş gibi bakmayacak mıydık?

Birçok insanın hayatı yanmayacak mıydı?

Bu gerçekleri aslında Ergenekon soruşturmasından çok önce medyanın ortaya çıkarması gerekirdi ama medya bu gerçeklere hiç dokunmadı, tam aksine o ajan profesöre sayfalarını açtı.

Yıllarca zifiri karanlık bir dehlizde, bütün gerçekleri saklayarak yaşatmışlar bizi.

Şimdi Ergenekon soruşturması sayesinde o dehliz aydınlanıyor.

Aydınlandıkça da korkunç gerçekler ortaya çıkıyor.

Ergenekon soruşturmasını engellemeye çalışan medya ne istiyor?

O karanlıkta yaşamamızı mı?

Niye gerçeklerin aydınlanmasından bu kadar korkuyorlar?

O aydınlıkta medyanın asıl yüzünün de ortaya çıkmasından duyulan korku mu bu Ergenekon soruşturmasını engelleme isteğinin altında yatan? Ahmet Altan
Taraf Gazetesi

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License