8.6.08

YETKİ TECAVÜZÜ, NAZLI ILICAK

Yetki tecavüzü

Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü konusundaki kararına bakıp, 40 yıldır yargının aynı çizgide olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek Yargı, 1961'den beri, hep, yetkilerini genişletmeye çalıştı.
1961 Anayasası'nda, sadece, kanunların anayasaya aykırılığının incelenebileceği hükmü mevcutken, hâkimler, cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili olduğunda, anayasa değişikliklerini esastan denetleyebileceklerini, taa o zaman kabul ettiler.
Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini aşmasını engellemek maksadıyla, 12 Mart sonrası, Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişikliklerini sadece şekil şartlarına uygunluk açısından denetleyebileceği biçimde bir düzenleme yapıldı. Buna rağmen, mahkemenin, Yasama Organı'nın alanına müdahale etmesi önlenemedi. Yüksek Hâkimler Kurulu ve Yüksek Savcılar Kurulu'nun kararlarına itiraz edilemeyeceğine, savaşta, askeri mahkemelerde, yargıç olmayan subayların da görev yapabileceğine ve kamulaştırma bedelinin vergi değeri üzerinden tahakkuk edeceğine dair 12 Mart döneminde gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri, cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan "hukuk devleti" ilkesine ters düştüğü gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi tarafından iptâl edildi.
Kısacası, o tarihte de Anayasa Mahkemesi, cumhuriyetin değişmezliği ilkesine dayanarak, anayasa değişikliklerini esas yönünden inceleyebileceği içtihadını geliştirmişti.
1982 Anayasası'nda, yargının yetkisini aşmasını engellemek maksadıyla, anayasanın 148. maddesine, anayasa değişikliklerinin şekil yönünden incelenebileceği cümlesi konuldu; aynı zamanda, şekil şartlarına açıklık getirildi: "Anayasa Mahkemesi, sadece teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığını inceleyebilir" denildi. Ama görüyoruz ki, hiçbir çaba sonuca ulaşmaya yetmiyor. Amiyane tabirle şöyle diyelim: Kırk yıllık Yani, olur mu Kani. Mantığın mantıksızlığı
Vatan gazetesinde ilgi çekici bir haber var. "Biz, sadece, şekil şartlarına uyulup uyulmadığını inceleyebiliriz" diyen 2 hâkime, diğer 9 hâkim, "Ya, Meclis, 'Seçimler 20 yılda bir yapılır' şeklinde bir anayasa değişikliği gerçekleştirirse, buna seyirci mi kalacağız?" diye sormuş.
Dedim ya, 40 yıldır mantık değişmiyor. Demokrat Parti iktidarı, Yassıada'da, Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesinde düzenlenen "anayasayı cebren tebdil ve tağyire teşebbüs" fiilinden yargılanırken, fetvacı profesörler benzer bir düşünce tarzı geliştirmişti. Diyorlardı ki: "Demokrat Parti'ye göre, 'Milletvekilleri verdikleri oylardan sorumlu tutulamaz.' Ya, TBMM, boyları 1.70'den uzun olan insanların kafası kesilecek diye bir kanun çıkarırsa, milletvekillerini oylarından ötürü sorumlu tutmayacak mıyız? Ardahan'ın, Kars'ın Ruslara verilmesine, İstanbul'un Amerikalılara kiralanmasına, 30 senede bir seçimlerin yapılmasına karar verirse parlamento, gene mebuslar sorumlu olmayacak mı?"
İşte bu mantıktan yola çıkarak, anayasanın açık hükmüne rağmen, milletvekilleri verdikleri oylardan sorumlu tutuldular. Baktım, bu defa da aynı düşünce tarzı önümüze çıkıyor. Önce hayali bir senaryo yazıyorlar, gerçekleşmesi muhtemel olmayan bir gelişmeye dayanarak hüküm veriyorlar.
Doğrusu, 40 yıldır abesle iştigal ediyorlar Nazlı ILICAK Sabah

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License