26.8.08

MEDYA VE OYUN

Medya ve oyun

Ben sizi İstanbul’da sokağa çıkamayacak hale getiririm istersem.

Televizyon bültenlerinin ilk haberleri olarak iki cinayeti veririm her gün.

Gazetelerin birinci sayfasına cinayet haberlerinin en kanlı görüntülerini koyarım.

Üç gün sonra bir dehşet şehrinde yaşadığınıza inanır, sıkıyönetim ilan edilmesini bile istersiniz.

Üstelik verdiğim haberler doğrudur da.

Gerçekten öyle cinayetler işlenmiştir.

Ama on beş milyonluk şehirde işlenen iki cinayeti, suç patlaması gibi sunduğunuzda herkesi korkutursunuz.

Bizim medya, bu oyunu askerin siyasete müdahale etmek istediği dönemlerde kullanır.

Bilmiyorum 28 Şubat’ı hatırlıyor musunuz?

Her darbe aşağılıktır ama 28 Şubat, bir de devleti inanılmaz bir arsızlıkla yağmalattığı için biraz daha aşağılıktır.

Hırsızlıklarını ve yağmacılıklarını da “laiklik” maskesi altına gizlemeyi başarmışlardır.

O dönemde herkes ülkede şeriatın patladığına inanmıştı.Erbakan’ın başbakanlık konutunda verdiği yemeğe katılan sarıklı cüppeli misafirlerin görüntüsü ilk büyük sarsıntıyı sağlamıştı.

Benim için o yemek hâlâ bir muammadır.

Bir darbeye yardım etmek için biri plan yapsa ancak böyle bir iş yapabilirdi.

Gerisini ise üç başrol oyuncusuyla yüz kişilik bir figürasyon ekibi tamamladı.

Siyah külahlı, siyah uzun cübbeli, ellerinde uzun sopalar olan yüz kişi şehir şehir bütün ülkeyi dolaştı.

Her akşam televizyonlarda onlar vardı.

Görüntüleri çok etkileyiciydi.

Arkasından Ali Kalkancı, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz üçlüsü çıktı.

Ali Kalkancı bir şeyhti.

Müritlerinden Fadime Şahin ile “ilişkisi” vardı.

Günlerce “şeyhle” sevgilisini izledik.

Dinden ve dindarlardan kuşku duyulmasını sağlayacak sahnelerdi gördüklerimiz.

Sonra Müslüm Gündüz’ün yaşadığı felaket yansıdı ekranlara.

Bu sefer aynı Fadime Şahin, bir başka şeyh olan Gündüz’le basılmıştı.

Üstelik baskın sahnesi bütün detaylarıyla kameralar tarafından çekilmişti.

Yarı çıplak, şaşkın yüzlü bir adam vardı.

Bu iki “skandal” ülkeyi ayağa kaldırdı.

Kimse, iki skandalda da aynı kadının başrolü oynamasındaki tuhaflığa şaşırmadı.

Yetmiş milyon nüfus vardı ama ne tesadüfse iki şeyhin koynuna giren de aynı kadındı.

28 Şubat darbesi bu gösterinin ortasında gerçekleşti.

Medya sayesinde istediğini ele geçirdi.

Ve, medya patronlarını paraya boğdu.

Sonra Fadime Şahin ortadan kayboldu.

İki şeyhle de basılma becerisini gösteren o “sıradan kadın” sırra kadem basmıştı.

Ardından Aczimendiler yok oldu ekranlardan.

Sonra şeyhler de kenara çekildi.

Geldik bugünlere.

Darbecilerin “cici maması” olan “laiklik” gene gündemde.

Ama ortada 28 Şubat’taki kadar “spektaküler” görüntüler yok.

Öyle görüntüler olmayınca, istenen ortam yaratılamıyor.

AKP’li belediyelerin içki yasaklamaları yetmiyor arzulanan “ambiansın” oluşmasına.

Bize “şeyhler” lazım.

Ve, Alev Er geçen gün Ergenekon iddianamelerini okurken bir telefon konuşmasına rastladı.

Ergenekon sanıklarından biri telefonda konuşurken “nerede bu bizim Kalkancı” diyordu.

İşin peşine düştük.

Telefon konuşmasını yapan ikinci kişiye ulaştık.

Anladık ki “bizim Kalkancı”, şu bizim Ali Kalkancı.

28 Şubat’ın ünlü şeyhi.

Ergenekoncular da aynı şeyhi arıyor.

Onunla bir şeyler yapacaklar.

28 Şubat’ın iki skandala ancak tek kadın bulabilmesinin de gösterdiği gibi “darbe göstericilerinin” sayısı pek bol değil bu ülkede.

Kadro dar.

Darbeye her heveslenen aynı kadronun kapısını çalıyor.

“Bizim Kalkancı”yı arıyor.

Zaten, Ergenekon davasının ortaya koyduğu en önemli gerçeklerden biri bu.

Kadronun darlığı.

Ergenekon’u incelerken Susurluk’a rastlıyorsunuz.

Susurluk’un baş aktörleri Ergenekon’da da karşınıza çıkıyor.

Sonra aynı iddianamenin içinde 28 Şubat’ın isimlerine ulaşıyorsunuz.

Ergenekon çözüldüğü zaman, Susurluk’un da, 28 Şubat’ın da sırlarını çözeceğiz.

Ergenekon, yakın tarihin “suç deltası” gibi.

Yıllardır akan suç nehirleri bütün değerli “elemanlarını” Ergenekon’da biriktirmiş.

Ergenekon, Ergenekon’dan daha fazla bir şey.

Yakın tarihin darbecilik külliyatında bulunan neredeyse bütün “derin devlet” unsurları bu çetenin içinde.

Burayı aydınlatınca yakın tarihi de aydınlatacağız.

Eğer, 28 Şubat’ın o “tek sesli, tek çıkarlı” medyası olsaydı, büyük bir ihtimalle Ergenekon da amacına ulaşırdı.

“Bizim Kalkancı”larla istediği havayı yaratırdı.

Ama o günler geçti.

Ergenekoncular ve onların hâlâ varlığını sürdüren medyadaki uzantılarının bir türlü anlayamadığı da bu zaten.

Hayatın ve Türkiye’nin değişmiş olduğu.

“Bizim Kakancılar” yetmiyor artık bu ülkeyi yolundan saptırmaya.


0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License