19.3.09

BU UTANÇTAN KUTULALIM

Kurtulalım artık bu utançtan!

Türk Milleti ordusunu çok sever ve ona güvenir. Ordudaki bazı kendini bilmezlerin arada darbe yaparak siyasete müdahale etmesine rağmen, bu güveni ve sevgisi devam etmiştir.
Türk Ordusu, savunma gücü, morali, disiplini ve teknik seviyesiyle, dünyanın sayılı orduları arasındadır. Kim ne derse desin ben, subay, astsubay ve erlerimizin, dün 94. yıldönümünü kutladığımız Çanakkale Zaferi’ndeki Mehmetçiklerin ruhunu taşıdıklarına inanıyorum.
Lâkin, askerin siyasete müdahalesi, hele demokratik rejime karşı darbe yapması, ne yazık ki en büyük meselemiz olarak devam ediyor. Çünkü bu yüzden demokrasimizi tam olarak rayına oturtamıyoruz; ekonomik gelişmemiz kesintiye uğruyor ve demokratik dünya nezdinde itibarımız kalmıyor.
İç politikamızda ve politikacılarımızda da sorunlar var elbette... Meselâ, parti
içi demokrasiyi bir türlü gerçekleştiremedik. Politikada kaliteyi istediğimiz gibi yükseltemedik. Siyasette doğrular da oluyor, yanlışlar da... Fakat, demokratik yolları tıkamazsak ve milletimize güvenirsek, sonunda selamete ulaşacağımız muhakkaktır. Nitekim, istikrarlı, açık ve demokratik dönemlerde Türkiye daima yol almış; kapalı ara rejimlerde ise duraklamış, hattâ geriye gitmiştir.Eski bir Harp Okulu öğretim görevlisi olarak kendimi, o çok sevdiğim vakur, gururlu, idealist ve iyi yetişmiş öğrencilerimin; genç teğmen, üsteğmen, yüzbaşıların; tecrübeli binbaşı, yarbay ve albayların; hele dünyayı tanıyan, bilgili, görgülü generallerin, kısaca TSK’da vatan ve hizmet sevgisiyle yanıp tutuşan binlerce vatan evlâdının yerine koyduğum zaman, bu ‘darbecilik’ damgasından nasıl utanıyorum bilemezsiniz.
Değerli TSK mensupları, hepiniz yabancı dil biliyor, bilgisayar kullanıyor ve modern dünyayı takip ediyorsunuz. Büyük Atatürk’ün ‘Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma’ hedefinin ancak demokratik rejimle gerçekleştirilebileceğinin bilincindesiniz. Ülkemizdeki bazı gelişmelerden hoşlanmayabilirsiniz. Tabiatıyla sizlerin görüşleriniz de saygıdeğerdir. Demokratik şekilde oylarınızı kullanır, tercihlerinizi yaparsınız. Lâkin, çete kurmak, cunta teşkil etmek, meşrû millet iradesine, hukuka ve demokrasiye karşı darbeciliğe kalkışmak,
size utanç verici gelmiyor mu?... West Point’teki bir arkadaşınıza ya da NATO karargâhındaki bir meslektaşınıza bunu nasıl izah edersiniz?...
Benim Harbiyelim, artık hırslı darbecilerin oyuncağı olmaz; ‘karargâh evleri’nde kokuşmuş Baasçı kalemşörlerle, müzelik ideologlarla kumpas kurarak vatanına, milletine ihanet
etmez. O, Anafartalar’da Mustafa Kemal Mehmetçiğe nasıl itimat ettiyse, milletine öylesine güvenir ve alnına ‘darbeci’ yaftasını astırmaz...
***
Türkiye açık bir toplum olmuştur. Açık toplumlarda kapalı kapılar ardında fesat ocakları kaynatıp darbe yapamazsınız. Zira önce, yetiştirdiğiniz askeriniz bu utancı kabul etmez. Sonra da halkınız buna rıza göstermez. Halkımız, daha önceki darbelerde olduğu gibi boynu bükük ve teslimiyetçi güruh değildir; ordusunu, askerini, paşasını sever ama ‘darbeci’ nin artık asker sıfatını kaybedip ‘şakî’ olduğunun farkındadır.
Ergenekon Soruşturmasıyla tekke düşmüş kel görünmüş, bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülmüştür. Türkiye’de ilk olarak darbecilerden hesap sorulması, yarım asırlık ‘Darbe Dönemi’nin kapanacağının müjdecisidir.
Asker, yargı, üniversite, medya, aydınlar ve millet olarak, kurtulalım artık bu utançtan!...
HASAN CELAL
GÜZEL

radikal
19/03/2009
hcelalguzel@yahoo.com

28 Şubat’ta Yargı ve Cunta

Bir tespitim var: Eğer bir ülkede yargı mekanizması cesaretle görevini yapar, hukuk devletini ve demokrasiyi savunabilirse, o ülkede antidemokratik müdahalelerde bulunmak ve dikta sürecini devam ettirmek kolay olmaz.
Türkiye’de yargı ne yazık ki bu konuda iyi imtihan verememiştir. Siyasî mahiyetteki dâvalar, antidemokratik cunta yönetimlerinin baskısı altında cereyan etmiştir. Bunun için, 1960’dan bu yana devam eden yarım asırlık darbeler döneminde, Ergenekon Soruşturması ile ilk olarak demokratik rejime karşı darbe teşebbüsünde bulunanların ve bu maksatla çete kuranların yargılanabilmesi, Türk demokrasisinin lehine fevkalâde önemli bir gelişmedir.
***
28 Şubat Dönemi’nde Yeniden Doğuş Partisi (YDP) Genel Başkanı idim. Türkiye’de üstü kapalı bir darbe dönemi yaşanıyordu. Ankara’nın göbeğinde tanklar yürütülüyor, ‘Batı Çalışma Grubu’ adında Ergenekon benzeri illegal bir cunta kuruluşu sütre gerisinde memleketi idare ediyordu. Artık açıkça anlaşıldığı gibi, zamanın Cumhurbaşkanı Demirel, darbeci/cuntacı generallerin sözünden çıkmıyor; göstermelik hâle getirilen Meclis ve Hükûmet devre dışı bırakılıyordu. TSK, siyasetin göbeğine çekilmişti. Batı Çalışma Grubu çetesi, insanımızı fişliyor ve yoğun bir ihbar mekanizması kuruluyordu.
İşte o günlerde hayatımın en şerefli mücadelesini vermek nasip oldu. Diğer siyasîler, sözde aydınlar, sivil toplum kuruluşları, darbecilerin önünde kaçacak delik ararken, bir ‘sivil itaatsizlik hareketi’ başlatıp yüzlerce konferans ve binlerce konuşmayla Anadolu’yu hallaç pamuğu gibi attım. 28 Şubat Cuntası’nı deşifre ettim ve Demokrasi Çalışma Grubu’nu kurarak darbecilere karşı çıktım.
Darbeci 28 Şubat Cuntası, beni susturmak için ne yazık ki siyasallaştırdığı yargı mekanizmasını kullandı. Hakkımda yüzden fazla dâva açıldı. Aleyhimdeki dâvaların büyük çoğunluğu, 28 Şubat’ın Genelkurmay II. Başkanı Org. Çevik Bir’in savcılara gönderdiği emir ve talimatla açılmıştır. Bazen savcılar, ‘Sayın Bakanım, biz dâvayı açalım da nasılsa siz beraat edersiniz’ diyerek ezilip büzülürlerdi. Yani, emir büyük yerden geliyordu. DGM’lerdeki dâvalarda asker üyelerin aleyhimdeki oyları belliydi. Mahkemeler ise, bazen tesir altında kalırlar, bazen de baskılara karşı dâvayı uzatırlardı. Bazı mahkemelerin de, -istisnaen de olsa- hemen beraat kararı verdikleri olurdu.
***
Şimdi sizlere, Genelkurmay Başkanlığı antetli ‘Gizli’ yazılarla, II. Başkan Orgeneral Çevik Bir imzasıyla, hakkımda ‘işlem yapılmasını ve sonucundan Genelkurmay Başkanlığı’na bilgi verilmesini rica ederim’ talimatı verilen, yani yargı bağımsızlığına ve Anayasa’ya aykırı, suç teşkil edecek şekildeki örneklerden birkaçını sunuyorum:
l 13 Ekim 1997 tarih ve AD.MÜŞ. 7501-1027-97 sayılı yazıda Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına şu talimat gönderiliyor: “YDP Genel Başkanı Hasan Celâl Güzel’in (...) yaptığı konuşmada, ‘Haydi artık ülkeyi yönetmeye kalkan cuntacıya haddini bildirin...’ şeklindeki sözleriyle halkı kanunlara karşı gelmeye tahrik ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle, YDP Genel Başkanı Hasan Celâl Güzel hakkında (...) yasal işlem yapılmasını ve sonucundan Genelkurmay Başkanlığına bilgi verilmesini rica ederim.”
l Genelkurmay Başkanlığı’nın 13 Mart 1997 tarih ve AD.MÜŞ. 7501-285-97 sayılı, Çevik Bir imzalı, Adalet Bakanlığı’na yazısı. Yazıda, ‘Türkiye’yi cunta yönetiyor’ dediğim için devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif ettiğim ileri sürülerek hakkımda yasal işlem yapılması ve sonucunun bildirilmesi isteniyor.
l Genelkurmay Başkanlığı’nın 11 Ağustos 1998 tarih ve AD. MÜŞ. 7501-744-98 sayılı, Çevik Bir imzasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği talimatta, ‘TSK içinde hiçbir kanunî mesnedi olmadan, illegal şekilde yapılanan Batı Çalışma Grubu’nun fişleme ve ihbar sistemi’nden bahsettiğim için aleyhimde dâva açılması ve sonucundan Genelkurmay Başkanlığı’na bilgi verilmesi rica ediliyor.
l Genelkurmay Başkanlığı’nın 28 Mayıs 1998 tarih ve AD.MÜŞ. 7501-450-98 sayılı, gene Çevik Bir imzasıyla Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği talimatta, “YDP Lideri Hasan Celâl Güzel’in, ‘... Ama eğer İsmail Hakkı Karadayı veya başkaları, halkın üzerine kendilerine emanet edilen silâhları çevirmek isterlerse, o zaman o tankların üzerine çıkarım...’ şeklindeki ifadelerle TSK’nın manevî şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle (...) yasal işlem yapılmasını ve sonucundan Genelkurmay Başkanlığı’na bilgi verilmesini rica ederim” denilmektedir.
***
Dosyama bakıyorum; Çevik Bir imzalı, ‘rica ederim’ diye yargıya emir veren onlarca yazı var... Bunların bazıları neticesinde açılan dâvalardan zarar görmüşüm. AİHM’den kazandığım 5 dâvada bu talimatların da gözönüne alındığını biliyorum.
Haksız yere aleyhimde açılan dâvalarda suçlandığım ifadelerimi bugün gene misliyle tekrarlıyor, yazıp çiziyorum. Demokrasiden yana ve darbe karşıtı olan herkes de bunları açıkça dile getiriyor. Lâkin, kimsenin aklına hakkımızda dâva açmak gelmiyor.
Sonuç olarak; yargı her dönemde görevini cesaretle ifa ederse, Türk demokrasisi rayına oturabilir. Yeni zorbalıklara mâni olmanın yolu da, eskilerinin hesabını sormak ve caydırıcılığı sağlamaktan geçer.

HASAN CELAL
GÜZEL



13/03/2009

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License