4.7.08

DARBE ÖRÜTLENMESİNE BULAŞMADIYSANIZ...



Darbe örgütlenmesine bulaşmadıysanız, korkmayın...

cengizcandar@referansgazetesi.com
Türkiye’de hiç askeri darbe olmadı mı? Türkiye hiç askeri müdahale yaşamadı mı? Türkiye’de askeri darbe girişimleri ya da planlaması hiç yapılmadı mı?

Bunların hepsi oldu. 1960’dan bu yana, 1971, 1980 ve 1997 (postmodern darbe-28 Şubat),

Türkiye’nin siyasetinde askeri müdahale zincirinin halkalarını oluşturdu.

Bunların ilk üçü, “Soğuk Savaş” dönemine denk geldi. Tümünde, Türkiye’nin yer aldığı kampın lider ülkesi ABD’nin ya onayı, ya bilgisi, ya da doğrudan parmağı vardı. “Soğuk Savaş” dünyasında, Türkiye’de askeri darbe ya da müdahale oluyor diye, dünyada kıyamet kopmadı.

28 Şubat ya da “postmodern darbe”, Soğuk Savaş sonrasına denk geldiği için tarz olarak kendisinden öncekilerden farklıydı. Sürece yayıldı. Görüntüde herşey kitabına göreydi. Parlamento açık kaldı. Hükümet, kağıt üzerinde kuralına uygun değişti.

Her askeri darbe ya da müdahale, ya yasa ve anayasa değişiklikleri, 12 Eylül 1980’de ise Türkiye’nin üzerinde hala bir “deli gömleği” gibi duran yeni bir anayasa getirdi. Türkiye’nin hukuk yapısını, asker kurumunun müdahalesine açık hale gelecek ölçüde biçimlendirdi.
Bu yapı, Türkiye’nin AB ile “tam üyelik müzakereleri”ne başlamasının vazgeçilmez şartı olan Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin ilk hükmüne aykırıdır. Parlamenter-demokratik kurumların devamlılığı ve sivilliği, esastır. Şayet, Türkiye, hukuk sistemini değiştireceği ve askeri darbe ve müdahalelere yolun sonsuza dek kapandığı işaretini vermemiş olsa, 17 Aralık 2007’de Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni tam üyelik müzakerelerine başlamasına engel olmayacak ölçüde yerine getirdiği hükmüne AB varmazdı.

Peki, bu, Türkiye’de askeri darbe ya da müdahale ihtimalinin veya böyle niyetler güdenlerin ortadan kalktığı anlamına gelir mi?

Gelmez. Gelmediğini, 2004 yılı için tasarlanmış olan SARIKIZ ve AYIŞIĞI kod adı verilmiş darbe hesaplarından biliyoruz. Bunu, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in “Darbe Günlükleri” diye isimlendirilen ve Nokta dergisi tarafından yayınlanan notlarından öğrendik.

*** *** ***

O notlarda 2004’ün Jandarma Genel Komutanı, emekli olduktan sonraki Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Şener Eruygur’un “darbe peşinde” olduğunu okuduk. Notlarda, Hurşit Tolon’un da ismi geçiyor, Sinan Aygün’ün de, Mustafa Balbay’ın da. Daha nicelerinin.

Son 50 yıl içinde dört askeri darbe ve müdahale yaşamış bir ülkenin insanları olarak, bu “bilgiler”in şaşırtıcı bir yanı bizler için olabilir mi?

Bazıları “orgeneral” rütbesindeki isimlerin, “darbe soruşturması” ile ilişkilerindirilmesine inanamıyor.

Pes. Bundan önceki darbeleri onbaşı rütbesindekiler mi gerçekleştirdi?

Peki, iş adamı ya da medya mensubu olanların bu işlerle ilişkisi nasıl olur?

Nasıl olmaz?

27 Mayıs’taa, daha sonra 12 Mart’a giden yolda “9 Mart darbesi” diye beklenen oluşumda gazeteciden geçilmiyordu. “9 Martçılar”ın “gurusu” şu dönemde Ergenekon soruşturmasının zanlıları arasında.

Daha önce defalarca altını çizdim; Nokta’da yayınlanmış olan “Darbe Günlükleri”ne tam anlamıyla bir “medya karartması” uygulandı. Ergenekon soruşturmasına ise tam anlamıyla bir “medya çarpıtması” uygulanıyor.

Bu “medya çarpıtması” yüzünden, kamuoyuna “Türkiye nereye gidiyor?” tedirginliği yerleştiriliyor. Öyle ki, bir çok insan “gece kapım çalınacak mı” yani “polis gelip beni de götürecek mi” kaygısına düşürüldü.

Eğer, “terör örgütü kurmak” ya da “darbe örgütlenmesi”nde yer almak gibi bir işe kalkışanlar varsa, tedirgin olabilirler. Ancak, vatandaşların önemli bir bölümünün böyle bir tedirginlik içine sokulması, kendisini iktidar mücadelelerinden rol almaktan ve “Soğuk Savaş” döneminin “Üçüncü Dünya ülkesi” niteliklerinden arındıramamış, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne duyarsız medya çevresinin marifetidir.

*** *** ***

Medyası, ülkenin en anlamlı “temiz eller” sınavında sınıfta çakan bir ülkenin ana muhalefet partisi liderinin, “darbeci örgütlenme”ye ilişkin sızan belgelere “perişan senaryo” demesinde şaşacak bir şey olamaz.

Darbe ortamı sağlamak için Temmuz ayı itibarıyla siyasi suikastları öngören “darbe örgütlenmesi”nin sızan belgelerinin nesi “perişan bir senaryo” olabilir? Bu ülkede, şunun şurasında daha bir buçuk yıl önce Hrant Dink kahpece öldürülmedi mi?

Bir buçuk yıldır, her yeni gün devlet görevlilerinin –bunun içinde Şener Eruygur’un komutanlığını yaptığı, Veli Küçük’ün önemli görevler üstlendiği Jandarma’nın yetkilileri de var- Hrant Dink cinayetinde rol aldıkları ortaya çıkmıyor mu?

Basındaki meslektaşlarıma naçizane bir uyarı; Darbe örgütlenmesine bulaşmadıysanız, kimse sizin kapınızı çalıp gözaltına almak için götürmez. Merak etmeyin. Ama, bugünlerde yazdığınız her satırı, bu ülke demokrasi yönünde yol aldıkça kafanıza vuracağız.

Ona buna yaranmayı, denge hesaplarını bırakın. Bir şey yazmadan önce, mevsimlerin değişebileceğini unutmadan, iki kez düşünün. Öyle yazın... CENGİZ ÇANDAR 4 TEMMUZ 2008

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License