23.7.08

YASEMİN ÇONGAR RÖPORTAJI

[Röportaj] Dağlıca belgesini veren kaynakla görüşmeyi sürdürüyoruz

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yasemin Çongar, dünyanın her yerinde yazabilme cesaretini gösteren medyaya belgelerin sızdırıldığını savunuyor.Bir ülkede kötü giden bazı şeylerin ortaya çıkarılması için devletin kaynaklarına ulaşmanın da gazetecilerin görevi olduğu görüşünde. Ellerinde çok somut, kendilerini ikna etmeyen belge olmadan hiçbir haberi yayınlamayacaklarını belirtiyor. Taraf'ın haberi üzerine Genelkurmay'ın, 'Dağlıca belgesini sızdıran köstebeği yakaladık' şeklindeki açıklamasını soran Nuriye Akman'a, Çongar'ın cevabı da çok tartışılacak: "Dağlıca belgesini bir haber kaynağından alan muhabir arkadaşımız aynı haber kaynağı ile görüşmeye devam ediyor."

Çongar, Taraf'ın finansal bağımsızlığı konusundaki spekülasyonlara da tepki gösteriyor. Gazeteye mali destek sağlayan herhangi bir şirket, kurum, cemaat olmadığını vurguluyor. Gazetenin sahibi Başar Aslan'ın zarar etmesine rağmen Taraf'ı çıkardığının altını çiziyor.Alkım Yayıncılık'ın geliri gazetenin döndürülmesine yetiyor mu?

Yetmiyor. Başar Aslan bu işe girişirken "Türkiye'nin en dürüst, en prestijli gazetesine sahip olmak istiyorum" demişti. Bunun getireceği parasal yükü de karşılayabildiği noktaya kadar karşılamaya, hatta zarar etmeye razı oldu.

Ne zamana kadar zarar edebilir ki?

Açıkçası bilmiyorum. Çok ciddi bir mali sıkıntıya rağmen bu gazete çıkıyor. Başar Bey'in kendi geliri kullanılıyor bu faaliyet için. Şu ana kadar bir tek Mehmet Betil'in sınırlı bir mali katkısı oldu. O sınırlı mali katkı ile belki ortaklığı gündeme gelebilir. Bunun dışında Taraf'a mali destek sağlayan herhangi bir şirket, devlet, kurum, cemaat yok.

Günde 500 bin dolar zarardan bahsediliyor. Bu rakam doğru mu?

Çok samimi söyleyeyim. Bu rakamları bilmiyorum. Bana çok abartılı bir rakam gibi geliyor. Bir sıkıntı var. İlk başta bulduğumuz formül Taraf'ı 1 liradan satmaktı. Bu bağımsızlığı sağlayabilecek bir şeydi. Fakat 1 lira okurumuza pahalı geldi. Kırk kuruşa indik. Şimdi 60-70 bin ortalama satışa ulaştık. Bunun getirdiği bir ilan artışı da oluyor tabii.

Ama gazete çok masraflı bir iş. İlanlar yetmiyordur.

Taraf diğer gazetelere kıyasla tabii ki masraflarını çok kısıtlı tutmak zorunda. Küçük bir gazeteyiz. 70 kişilik bir kadromuz var. Ankara'da küçük bir büromuz var. Onun dışında yerleşik bürolarımız yok. Gerçekten çok küçük paralar karşılığında muhabirlik yapan, hatta tamamen gönüllülük esasına göre Taraf'a yazan arkadaşlarımız oldu. Tam kadrolu olmayan bu arkadaşlarla yurtdışı muhabirlerimiz hak ettiklerinin altında ücretlerle çalışıyorlar. Tam zamanlı olarak Taraf'a çalışan kadronun piyasa ortalamasında bir ücret alması hedefimiz.

Peki siz yönetici kesimi de hak ettiğinizin altında mı alıyorsunuz?

Valla ben bu konuda bir şikâyette bulunamam. Tam kadrolu muhabirler hak ettiklerinin altında almıyorlar. Yöneticilerin de işte Ahmet Bey olsun, ben olayım, Alev olsun aldığımız para piyasa standardının altındadır.

Milliyet'te aldığınızdan daha az mı alıyorsunuz?

Ben Milliyet'te Washington temsilcisiydim. Dolar olarak alıyordum. CNN Türk üzerinden başka bir gelirim vardı. Onun çok gerisine düştüğümü söyleyemem şu anda. Ama herhangi bir gazetede şu anki konumda olsam herhalde daha yüksek alırdım. Şuna yürekten inanıyorum ki Taraf çok daha fazla satacak, daha çok ilan alacak ve içine girdiği mali krizi de aşacak.

Resmi ilanlar konusunda durum nasıl? Vakıfbank kanalı ile hükümetin sizi desteklediği iddiaları var.

Hükümet bizi desteklemiyor. Vakıfbank ilanı ne kadar aldık bilmiyorum. Bizim gazetenin değil, doğrudan Alkım'ın, Başar Bey'in devletle normal kredi ilişkilerinde bazı sıkıntılar yaşadığını biliyorum. Devlet ve hükümet tarafından özel bir destek gelmedi. Hatta belki zorlaştırıcı birtakım adımlar attılar.

Taraf "Fethullahçı" mı!

Vallahi biz Fethullahçı değiliz demek bana komik geliyor. Ama değiliz. Bir kere cemaat mensupları çıkarmıyor bu gazeteyi. Cemaatten gelen herhangi bir mali destek kesinlikle yok. Herkes kendinden çok emin bir şekilde yazıyor ama nerede o paralar merak ediyorum. Yani eğer Fethullah Gülen Amerika'dan para gönderiyorsa o paralar bize ulaşana kadar o gemi okyanusta batıyor herhalde.

Size Soros'tan da mı para gelmiyor!

Soros'tan da para gelmedi. Ama nasıl bir mantıktır ki, hem bizim zararımızı hesaplıyorlar, bilmem kaç milyar dolar gibi acayip rakamlara ulaşıyorlar hem de her yerden para geliyor bize. O para geliyorsa biz o parayı ne yapıyoruz? Öyle bir para olsa herhalde ooo biz bugün altmış sayfa bir gazete çıkarıyorduk, kuşe kâğıda basardık. Seksen tane ekimiz vardı. Yok.

Peki kaynağı ne bu iddiaların?

Biz gerçekten cesur, dürüst, bütün güç odaklarına mesafeli bir gazetecilik yapıyoruz. Biz hükümeti de çok sert bir şekilde eleştiriyoruz, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni de. Biz yeri geldiğinde Fethullah Gülen cemaatini de yine aynı şekilde eleştirebiliriz. Yeri geldiğinde şu bankayı da, şu işadamını da, şu kurumu da eleştirebiliriz. Gerçekten bağımsızız. İyi gazetecilik yaptığımız için bizi karalıyorlar. Siz böyle bir gazetecilik ortaya koyduğunuz zaman, böyle bir gazetecilik ufku taşımayan, böyle bir gazeteciliğin yapılması durumunda kendi gazeteciliğinin aslında ne kadar sığ, ne kadar yandaş ve ne kadar başka çıkarların hayata geçirilmesine hizmet eden bir gazetecilik olduğunu kavrayanlar bir şekilde bizi karalamaya çalışıyorlar. Ki biz çok merkezdeki insanlarız. Yani Ahmet Altan, Alev Er, ben böyle radikal, marjinal, uçlarda insanlar değiliz.

Sen 21 yaşında İsrail ordusunda yer almışsın Yasemin! Bunu niye saklıyorsun!

Geçen gün gazetede oturuyorduk. Ahmet Altan, kendisine gelen bir e-maili okurken bana 'Sen 21 yaşında İsrail ordusunda mı görev yaptın?' dedi. Hep beraber gülmeye başladık. İlk defa İsrail'e 35 yaşımda gazeteci olarak gittim. Sonra bir kere daha gittim gazeteci olarak. Herhangi bir orduda görev yapmadım. Elime hiçbir zaman silah almadım. Ne diyebilirim? Gülüp geçiyorum. Şimdi bakın benim hakkımda yazılanlar, İsrail örneğinden yola çıkarak, işte ailem Sabetayist, Selanikli ve dönme. Yani büyükbabamın Selanik'te bir dönem çalıştığı doğru. Ailede hiç Yahudi yok. Dönme de yok. Ayrıca olsa ne olur? Kocam da Yahudi değil. Güya kocam Yahudi olduğu anlaşılmasın diye adını Christ'e çevirmiş. Bunu bile yazabildiler. Bunları okuyup gülüyoruz.

Bu kadarla kalsa iyi. Senin ve kocanın CIA için çalıştığı söyleniyor.

Evet söyleniyor. Ne diyebilirim? Ben Washington'da gazeteci olarak yaşadım. Kocam bir dönem diplomatlık yapmış bir akademisyen. Ve böyle bir bağlantı kesinlikle yok. Ama bunu söylemek durumunda kalmak bile bana komik geliyor. Herhalde CIA eğer Türkiye'deki gazeteleri izliyorsa internetten izliyorsa, yazılanları görüp acayip eğleniyorlardır.

Kocan Dışişleri Bakanlığı'ndan mı emekli?

Evet. Endüstriyel tasarım mezunudur. Uluslararası ilişkiler mezunu değildir. Ama biz tanışmadan çok önce Dışişleri'nin sınavına girmiş, kazanmış. Ve Dışişleri'nde ağırlıklı olarak basın ataşesi, kültür ataşesi olarak görev yapmış çeşitli ülkelerde.

Şu anda Afganistan'da mı?

Hayır, burada. İstanbul'da yani. George Washington Üniversitesi'nde bir doktora tezine başladı. İngiliz kolonyalizmi döneminde işte Hindistan'da, Pakistan'da, Afganistan'da görev yapmış bir İngiliz sömürgecisinin hayatıyla ilgili bir tarih doktorası yapıyor.

Yasemin rahatsız olmazsan, kolyen haç mı?

Haç değil bu. Herkes haç zannediyor. Bir arkadaşım Mısır'dan getirdi. Eski Mısır'da bereket sembolü. Ben dindar değilim. Çok Müslüman da değilim, Hıristiyan da değilim. Kocam ateist. Ben ateist değilim.

6 yaşındaki kızını nasıl yetiştiriyorsunuz?

Christ daha böyle Tanrı yoktur diyerek yetiştirme yanlısı. Ben agnostiğim ve Tanrı yoktur diyemem. Bu bir demokrat tevazu. Ben de böyle yetiştirmek yanlısıyım. Tartışıyoruz. Ben kendi düşüncemi ona söylüyorum. O da kendi düşüncesini bana söylüyor. Sonuçta dindar olmayacak. Christ meraklı değildir ama ben dine çok meraklıyım. Benim yüksek lisans tezim post modern Tanrı düşüncesi ve post modern dinler üzerineydi. Öyle bir akademik merakım var. Ayrıca camiye, kiliseye gitmeyi severim. Kocam Amerikan toplumunun geneline aykırı bir şekilde küçük yaşta Marksizm ile tanışmış. Marksizm çerçevesinde dini anlamış. Tabii Amerika'daki dinin o çok güçlü rolüne de tepki duymuş. Amerika gerçek anlamda laik bir ülke olduğu için dinin toplumsal alanın her köşesine nüfuz etmesine izin veriliyor. Dünyayı din üzerinden algılamak çok yaygın. Ve tepki görmüyor. Ama buna kişiler tepki duyabiliyorlar. O tepki duyanlardan biri de benim kocam.

Başar Bey yayın toplantısına girer mi?

Asla girmez. Gazeteye bile uğramaz. Bazen gelir Ahmet Bey ile bir çay içer. Bugüne kadar Taraf'ın yaptığı hiçbir manşet, hiçbir birinci sayfa, hiçbir haber, Taraf'taki herhangi bir yazarın bir yazısı konusunda önceden ya da sonradan bu niye olmuş, bunu niye böyle yaptınız demedi. Başar Bey Ahmet Altan'a ve Alev Er'e bence çok büyük bir güven duyuyor, dürüst bir gazete yapacakları, kendi demokrat kişiliklerinin dışında herhangi bir şey yapmayacakları konusunda.

Son zamanlarda neden Taraf'a geliyor önemli haberler?

Dünyanın her yerinde gazeteciler devletin elindeki belgelere, bilgilere ulaşmaya çalışırlar. Zaten gazeteciliğin amaçlarından biri devlet gibi çok kapalı bir yapının biraz daha şeffaf olmasını sağlamaktır. Eğer Türkiye'de birtakım şeyler kötü gidiyorsa neden kötü gittiğini araştırmanın esas yolu da devletin bu kaynaklarına ulaşmaktır. Bu tür belgeler, bilgiler yine dünyanın her yerinde sızar. Sızdırılır. Ve Taraf'ın bu konuda biraz daha şanslı olması bence haber kaynaklarının Taraf'ın bunu yayınlama cesaretine sahip olduğunu görmeleri. Bize ulaşan bilgi ya da belgeleri ya ikinci, üçüncü kaynaklardan çek ederek, teyit ederek doğruluğundan emin olmamız lazım ya da elimizde çok somut, otantik olduğuna bizi inandıracak bir formatı olan bir belge olması lazım. Bunun dışındaki şeyleri yayınlamıyoruz.

Genelkurmay bir açıklama yapmıştı Dağlıca belgesini sızdıran köstebeği yakaladık diye. Sonra ne oldu?

Dağlıca belgesini bir haber kaynağından alan muhabir arkadaşımızın aynı haber kaynağı ile görüşmeye devam ettiğini söyleyebilirim.

Yani eğer ortada bir köstebek varsa ya açıklama yanlış yahut da başka bir köstebek mi yakalandı?

Bilmiyorum. Genelkurmay o Dağlıca belgesinin elimizdeki orijinalini bizden istedi. Genelkurmay askerî savcılığının bize ilk gönderdikleri faks son derece kaba, tehditler, ne istediği tam anlaşılmayan, Genelkurmay gibi ciddi bir kuruma kesinlikle yakışmayan, Genelkurmay gibi bir kurumun herhangi bir gazete yönetimiyle kurması gereken asgari saygı ilişkisini içermeyen bir mektuptu. Biz o mektuba birinci sayfamızdan cevap verdik. Bir kere bizimle bu üslupla konuşamazsınız. Dağlıca belgesi otantik bir belge. Ve Türk ordusunun Dağlıca baskınını önceden bildiğini kanıtlayan bir belge. Gerekirse bu belgeyi hukuki sürece sokarız. Gerektiğinde takdim ederiz dedik. Bu sözümüzde de durduk. O baskın tehdidini içeren fakstan sonra CD'leri gönderdik. Daha sonra Genelkurmay bir yazı daha gönderdi bize. Bu sefer mektup formatında posta ile iletilmiş, çok daha saygılı bir dil ile yazılmış, o dediğim asgari saygı düzeyinde tutulan makul bir dildi. Dedi ki bize gönderdiğiniz örneği inceledik. Ama bu kopyalanmış bir örnek. Lütfen kopyalamadığınız halini bize gönderin. Biz de o çerçevede gerekeni yaptık.

NURİYE AKMAN
23 Temmuz 2008, Çarşamba zaman

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License