1.10.08

SİYASET VE AHMAKLIK

Siyaset ve ahmaklık

Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken, “neden son otuz yıldaki ahmakça tartışmalar diye bir dizi yapmıyorsunuz” dedi.

“İyi fikir” dedim ama sonra bunun çok uzun bir dizi olabileceğini düşündüm.

Türkiye de dünyayla birlikte hızlı bir değişimden geçiyor ve bu arada pek zekice olmayan korkulara tutsak düşüyor sık sık.

Ben bu ülkede haftalarca “çikita muz ithal edersek ülke batar” tartışması yapıldığını hatırlıyorum.

Dışardan “muz alırsak” ülkenin batacağına ciddiyetle inanan çok kelli felli adam vardı bu ülkede.

Bir kısmı hâlâ yazı yazıyor.

“Serbest kura” geçersek batacağımızı söyleyenler de çok oldu.

Ama işin asıl tuhaf yanı ne, biliyor musunuz?

Bu ülkede değişime karşı çıkanların genellikle kendilerini “ilerici” olarak gören insanlar olması.“Halkımız tutucudur” diye sık tekrarlanan bir söz duyarsınız.

Gerçekten halkımız tutucu mu?

Çok emin değilim bundan.

Çünkü kim “değişimden” söz etse oy patlaması yaşıyor.

Turgut Özal, bu ülkedeki en ciddi devrimleri gerçekleştiren liderlerden biriydi.

Halktan çok ciddi bir destek buldu.

İlerici olduklarını söyleyenlerin çoğu Özal’a karşıydı.

Bilmem hatırlar mısınız ama eğer Özal olmasaydı siz şimdi cep telefonu kullanamayacaktınız.

Çünkü “telsiz kullanma yasağı” bulunuyordu bu ülkede.

“İlerici” olduğunu sananlar Özal’ın “sistemi değiştirmek” için yaptıklarını değil, onun “dindar” yanını görüyorlardı.

Ve, onun dindarlığına karşı çıkarken yaptığı her şeye de karşı çıkıyorlardı.

Aynı zamanda “halife” olan padişahları deviren Cumhuriyet, kendi iktidarını pekiştirmek için öylesine “laiklik” vurgusu yapan bir propagandayla doldurmuştu ki hayatı, bütün ilericilik-gericilik ölçüleri de “din ekseninde” oluşmuştu.

Hisse senedi çıkarmak konusunda hiç bir fikri olmayan bir partinin o zamanki başkanı “ben köprüyü” sattırmam diye bağırırken “ilerici” diye niteleniyor, serbest piyasanın temellerini atarak ekonomideki devlet sultasına son vermeye hazırlanan Özal ise “gerici” kabul ediliyordu.

“Gerici” Özal Türkiye’yi dünyayla bütünleştirmeye uğraşıyor...

“İlerici” partiler sıkı sıkıya bir kapalılığı savunuyorlardı.

“Gerici” Özal halkın egemenliğini pekiştirmeye çalışırken...

“İlericiler” devletin baskıcı iktidarını korumaya çabalıyorlardı.

Bunları o zamanlar bıktırıcı bir biçimde tartıştı insanlar.

Bugün Özal’ın yaptıklarının kötü olduğunu söyleyen çok fazla insana rastlamazsınız.

“Cep telefonu olmasaydı, serbest kur olmasaydı, serbest piyasa olmasaydı, ithalatın ve ihracatın kapıları açılmasaydı, özelleştirmeler olmasaydı” diyen pek çıkmaz.

Siz, bir de bunlar yapılırken söylenenleri duysaydınız.

Ne canhıraş kavgalar verildi.

Bugün bütün şehirlerde çim sahaların olması, sinemalarda yeni filmlerin dünyayla aynı anda oynatılması bile o dönemde alınan kararlarla oldu.

Bütün futbol maçları yamru yumru toprak sahalarda oynanır, sinemalarda yıllarca önce çekilmiş filmler gösterilirdi.

Belki de “ahmakça tartışmalar” diye bir dizi yapmalıyız gerçekten.

Böyle bir dizi bu ülkedeki “ilericilik-gericilik” tartışmasına da ciddi bir katkı yapabilir.

Ne kadar devletçi, baskıcı, yasakçı, tutucu, dünyadan korkan insan varsa “ilerici” sanılması...

Türkiye’yi dünyayla birleştirmeye çalışanların da “gerici” kabul edilmesi bu ülkedeki entelektüel iklimin gelişmesine hep engel oldu.

Özal’ın “doğru” yaptıklarına öylesine şiddetle ve anlamsız biçimde karşı çıktı ki “ilerici” denilenler, Özal’ın “yanlış” yaptıklarına karşı çıkıldığında bunların halk üzerinde bir etkisi olmadı.

Çünkü halk neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendi hayatından ölçebiliyordu.

“Dindar mı değil mi” diye değil, “benim hayatımı iyileştiriyor mu iyileştirmiyor mu” diye bakıyordu.

Bugün bu ülkedeki medyanın halk üzerinde hiçbir etkisi yoksa, bunun başlıca nedenlerinden biri o zamanki tutumlarıdır.

Sizin bütün “doğrulara” da karşı çıktığınızı gördüğünde, “yanlışa” karşı çıkmanıza da aldırmıyordu.

Aslında bugün de aynı şeyleri yaşıyoruz.

Siz, AKP, Avrupa Birliği’ne üye olmak için adımlar attığında “ilericilik” adına karşı çıkarsanız, AKP’yi Avrupa Birliği’nden ve demokrasiden uzaklaştığında değil de, ona doğru ilerlediğinde eleştirirseniz halkın güvenini kaybedersiniz.

İlericilik-gericilik tartışmasının mihenk taşı olarak AKP’li bazı belediyelerin saçma sapan “içki yasaklarını” görür de, “uyum yasalarını” desteklemezseniz, askerî muhtıralara var gücünüzle karşı çıkmazsanız, Anayasa Mahkemesi’nin hukuku çiğnemesine isyan etmezseniz, halkı ikna edemezsiniz.

Halk, neredeyse çocuksu bir istekle “değişimi” seviyor burada.

Sevmeyenler, kendilerini “ilerici” sanan ve devletin sırtından var olmaya çalışan “elitler”.

İlerici olmak isteyen insanlar varsa bu ülkede, sadece içki yasağına karşı çıkmak yetmez ilerici olmaya, dünyaya açılmayı, demokrasiyi, hukuku da savunmaları gerekir.

Değişimleri gerçekleştiren iktidarların “dindar ve muhafazakâr” görüntülerini bahane ederek her türlü değişime karşı çıkma kurnazlığının da bir sonu var çünkü.

Ahmet Altan taraf

0 yorum:

Yorum Gönder | Feed



Snap Shots

Get Free Shots from Snap.com
 
^

Powered by BloggerAK Medya Haber Yorum Analiz by UsuárioCompulsivo
original Washed Denim by Darren Delaye
Creative Commons License